‘Cennetin Krallığı’ filmi için uyarılar

MÜSLÜMAN olduktan sonra Yusuf İslam adını alan pop şarkıcısı Cat Stevens’a ‘büyük fıkıh alimi’ muamelesi çeken bir zihniyetin, Hollywood’un en ünlü yönetmenlerinden birinin elinden çıkan ve Müslümanlara ‘çiçek’ uzatan bir film karşısında kendini kaybetme olasılığı yüksektir.

Hele 11 Eylül’den sonra anti İslam dalga her yanı sarmışken...

O halde ‘çıplak uyarıcılık’ görevimizi ifa edelim ve uyarılarımızı sıralayalım:

* * *

‘Cennetin Krallığı’, Müslümanları ‘öcü’ gibi göstermeyerek kocaman bir ‘aferin’i hak etse de, verdiği mesaj, ‘Bütün dünya buna inansa / Bir inansa / Hayat bayram olsa / İnsanlar el ele tutuşsa / Birlik olsa / Uzansa sonsuza’ şarkısındaki iyi niyetli ama saftirik mesajdır.

Filmde Selahaddin-i Eyyubi’nin ‘iyi adam’ olarak yansıtılması, cami cemaatinin gönül rahatlığıyla filmi izleyebileceği sonucunun çıkarılmasını gerektirmez. Zira filmde ‘esas oğlan’ ile ‘Prenses Sybilla’ arasındaki sevişme sahnesi, Digitürk’ün malum kanallarını çağrıştırmaktadır ki zinhar uzak durulmalıdır.

Filmdeki diyaloglara bakılırsa bundan bin yıl önce İngilizce, tıpkı bugün olduğu gibi ‘küresel bir dil’dir. Yine de haksızlık yapmayalım: Filmde İngilizce’yi sular seller gibi konuşan Müslümanlar, sadece ‘Good Morning’ tarzı selamlama hitaplarına ‘Aleyküm Selam’ diye karşılık vererek kimliklerini ortaya koymayı başarıyorlar.

Filmde Müslümanların kıvanç duyacağı sahneler yok değil: Müslümanlar Kudüs’ü biraz zorlanarak da olsa fethediyorlar, daha ne olsun... Gerçi ‘Güneş doğduktan sonra namaz kılınmaz’ diye bir kuralın var olduğunu biliyoruz ama yine de Müslüman ordusunun kıldığı namaz büyüleyici... Saldırı anında kulağa gelen ‘Allahu Ekber’ sedaları tüylerin diken diken olmasına neden oluyor vs.

Filmin ‘Haçlı Seferleri’ gibi, anlatılması hayli zor bir olayı ele almasından sakın korkmayın. Çünkü bu film, bütün Hollywood klişelerini sonuna kadar kullanan basitin basiti bir senaryoya dayanıyor. Yüksek bütçeli bir ‘Karaoğlan’ filmi gibi... Ya da herhangi bir ‘Malkoçoğlu’ senaryosunun Ridley Scott tarafından kusursuz savaş sahneleriyle filme çekildiğini düşünün... İşte öyle bir şey...

Araya ‘mesaj attırma’ alanında filme 10 puan veriyoruz: Selahaddin-i Eyyubi’nin fethettiği şehri dolaşırken yere düşmüş bir ‘haç’ı saygıyla kaldırması gibi... Ya da ‘Kutsal topraklar için savaşılır mı birader’ tarzı nutuklar gibi...

Film bin yıl öncesinde geçiyor ama kahramanlar arasındaki diyaloglara ve insan ilişkilerine baktığımızda hemen günümüz New York’unu anımsıyoruz: Selahaddin-i Eyyubi’nin bir New Yorker gibi davranarak sıkılmış yumruklarını göğsüne kaldırması ya da Prenses’in sevgilisinin gülümsemesi karşısında ‘What?’ demesi gibi...

Filmde ‘ilkesiz adam’ rolünün layık görüldüğü rahibin, Müslümanların Kudüs’ü fethedeceğini anlayınca, ‘Hepimiz Müslüman olalım, sonra tövbe ederiz’ demesi, tuhaf bir şekilde Sabetaycılık tartışmalarına işaret ediyor. (Yalçın Küçük’ün dikkatine...)

Selahaddin-i Eyyubi’nin Kürt kökenli olduğunu düşünenler filmde hayal kırıklığına uğrayabilir. Çünkü Selahaddin filmde ‘Arap komutan’ olarak yansıtılıyor.
Yazarın Tüm Yazıları