Paylaş
Can Ataklı, Hürriyet gazetesini ağır töhmet altında bırakan bir iddia attı ortaya...
Bunun üzerine Aydın Doğan, programa telefonla bağlandı.
Ve sert bir şekilde iddiayı yalanladı.
Can Ataklı’nın hezeyan içinde olduğunu söyledi.
Aydın Doğan bunları söylerken Can Ataklı’nın dudaklarından şu cümle çıktı:
“Bugün meslek hayatımın son günü olabilir.”
Can Ataklı Vatan’da yazıyor.
Vatan’ın sahibi Aydın Doğan değil.
Yani Aydın Doğan’ın Can Ataklı’nın meslek hayatını sona erdirmesi her şeyden önce “teknik” olarak mümkün değil.
Bu açıdan Can Ataklı neden “Bugün meslek hayatımın son günü olabilir” dedi, anlayamadım.
* * *
Dün Aydın Doğan’la görüştüm.
Dedim ki:
“Can Ataklı’nın ‘Bugün meslek hayatımın son günü olabilir’ cümlesini yayında duydunuz mu?”
Cevap verdi:
“Hayır, duymadım.”
Ardından da şunları söyledi:
“Ben Vatan gazetesinin sahibiyken Can Ataklı’yı mahkemeye vermiştim. Hatta tazminat bile kazandım o davadan. Ancak buna rağmen Can Ataklı bizim gazetemizde yazmaya devam etti. Ben şu anda Vatan’ın sahibi değilim. Can Ataklı’nın işine son veremem. Ama Vatan’ın sahibi olsaydım da böyle bir şey yapmazdım.”
* * *
Bu arada küçük bir not da ileteyim:
Aydın Doğan, telefonla canlı yayına katıldığında televizyonun sesini kısmadığı için sesi ekranda yankılanıyordu.
Bir ara Aydın Doğan’a dönüp, ekranların o meşhur klişe cümlesini söyledim:
“Lütfen televizyonunuzun sesini kısar mısınız?”
Gece eve döndüğümde sanal âleme bir baktım:
Televizyon kanalı sahibine “Televizyonunuzun sesini kısar mısınız” denmesi, âlemi sallamış. Bunun üzerinden bayağı bir mavra çevrilmiş.
Hepsi çok komik, hepsi çok zekiceydi.
Yazan eller dert görmesin.
28 Şubat ile bugünü kıyaslamak zorlama mı?
GEÇENLERDE HAS Parti’nin düzenlediği “28 Şubat” konulu panelde bir konuşma yaptım.
Konuşmanın bir yerinde...
“28 Şubat” ile “bugün”ü kıyasladım.
Bugün de 28 Şubat’a benzer baskıların söz konusu olduğunu söyledim ve ardından ekledim:
“28 Şubat’ın mağdurlarının bugün iktidar olmaları, 28 Şubat’ın bittiğinin göstergesi olamaz. 28 Şubat ancak baskı politikalarının, haksızlıkların, zulümlerin son bulmasıyla biter.”
Bunları söyledim ve dinleyicilerden biri bana şöyle dedi:
“28 Şubat ile bugünü kıyaslayarak olayı fazla zorlamıyor musun? İki dönemi nasıl birbirine benzetirsin?”
* * *
28 Şubat döneminde de bu tür çıkışlar yapılırdı.
Muhafazakâr / dindar kesim “Bize zulüm yapılıyor” dedikçe, muhafazakâr / dindar kesimden olmayanlar “Ne zulmü kardeşim, ezanlar okunuyor, camiler açık” falan derlerdi.
Eh, ne de olsa kendilerini özgür hissedenler, herkesi özgür zannedermiş.
Bugün de öyle...
Kendilerini özgür hissedenler, başkalarının kendilerini neden özgür hissetmediklerini bir türlü anlayamıyorlar.
* * *
Katıldığım panelde bana “28 Şubat ile bugünü kıyaslaman fazla zorlama değil mi?” diye soran arkadaşa verdiğim yanıt şu oldu:
“Bu kıyaslama size fazla zorlama gelmiş olabilir. Ama 4 yıldır tutuklu yargılanan bir şahsın yakınlarına hiç de fazla zorlama gelmeyecektir. Yani nereden baktığınıza bağlı.”
Ata Demirer: Ben kul hakkı yiyecek biri değilim
“Galiba Ferdi Tayfur haklı” diye yazmıştım.
Yazının çıktığı gün “telif hakları ve hakkaniyet” konusunda kendisine sonsuz güvendiğim Sırrı Süreyya Önder aradı.
Dedi ki:
“Temel ilke şudur: Fikir, telif hakkı doğurmaz. Fikir sana ait olsa bile hak kaleme alanındır. Dolayısıyla Ata Demirer haklıdır, Ferdi Tayfur haksız.”
Bunu yazdım bir kenara...
* * *
Öğleden sonra ise Ata Demirer aradı.
Dedi ki:
“Ferdi Tayfur’un anlattığı senaryo ile benim filmim arasında sadece iki kelime var: ‘boksör’ ve ‘Almancı’ kelimeleri... Bu ikisini çıkart, ortada tek bir benzerlik yok. Ferdi Tayfur’un senaryosunu okumadım bile. Söylenenler doğru değil.”
Ardından da ekledi:
“Bu konu beni çok üzüyor. Hırsızlık yapmakla suçlanıyorum. Ben bunu kul hakkı olarak gören bir insanım. Kul hakkı yemek bana yakışmaz.”
Bunu da yazdım bir kenara...
Bu söylenenlerin ardından geldiğim yer şurasıdır:
“Boksör” ve “Almancı” kelimelerinden ibaret olan benzerlik, Ata Demirer’in senaryo hırsızlığı yaptığının yeterli kanıtı değildir.
Not defterimden
Bir yanıyla “İslam toplumunda sınıf çatışması” konusunu işleyen “Bir Ayrılık” adlı filmin Oscar almasına pek memnun oldum.
Bir memnuniyetim de şuna: “The Help” adlı ırkçılığı teşhir eden filmde harika bir oyunculuk çıkaran Octavia Spencer “en iyi yardımcı kadın oyuncu” ödülünü aldı.
Merve Kavakçı’ya iade-i itibar için Meclis harekete geçmiş. Ne güzel!
TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Başbakan’ın çıkışlarına rağmen milim geri adım atmadı, atmıyor. Dikkat! “Kadınlar daha cesur” tezi gün geçtikçe kuvvet kazanıyor.
“Lira” için yapılan sembolü ilk bakışta yadırgadım. Ama sanırım zamanla gözüm alışacak. Biraz şans veriyorum.
Muhalif gazetelere bir yenisi daha eklendi: Yurt... Takip ediyorum. Şimdilik bir “Sözcü” değil ama istidadı var.
Oğuzhan Asiltürk, “Erbakan’ın çocukları cihat paralarını çaldı” dedi, kimse ırgalanmadı. Ne Asiltürk’e ne de Fatih Erbakan’a kimse “Ne iş?” diye sormuyor.
Ben soracağım da bana cevap vermezler.
Paylaş