Paylaş
- Teleferik direklerinin ayaklarının yere sağlam basıp basmadığını anlamaya çalışacağım.
*
- Tellerin sağlamlığını gözle kontrol edeceğim.
*
- Kabinlerin itimat telkin edip etmediğini kavramaya gayret göstereceğim.
*
- En küçük bir kuşku halinde “aman uzak olsun teleferik meleferik” tavrı koyacağım.
TÜRK’ÜN TÜRK’E GÜVENMEMESİ
Türk futbolunda Türk Türk’e güvenmiyor.
Türk’ün taraf tutacağına, hakkaniyetli davranmayacağına, adil karar vermeyeceğine inanılıyor.
Ve çözüm yabancıda aranıyor.
*
Bu çok acı bir durum.
*
Daha da acısı ise şu:
*
Türk’ün Türk’e güven duymamasının sonsuz haklı gerekçeleri var.
ZEKİ ŞEHİR SAÇMALIĞI
Şehrin zekisi olmaz.
İnsanın zekisi olur.
*
“Zeki şehir” ilan edilen falanca şehirde...
Zekâdan milim nasibini almamış birçok kişi yaşıyor olabilir.
*
“En az zeki şehir” ilan edilen falanca şehirde de...
Zehir gibi zeki birçok kişi yaşıyor olabilir.
*
Ayrıca zekâ, anketle saptanabilecek bir şey değildir.
*
“Anket yapıldı ve Türkiye’nin en zeki şehirleri belli oldu” haberleri, baştan sona madrabazlıktan ibarettir.
“BAS BAS PARALARI LEYLA’YA” HAVASINDAKİ DEPREM UZMANI
Deprem uzmanı Ahmet Ercan, şöyle demiş:
*
“Merak etmeyin. Rahat olun. İstanbul, Ankara ve İzmir’de uzun süre deprem yok.”
*
Ardından da “bir daha mı geleceğiz dünyaya” şarkısını anımsatırcasına şunları söylemiş:
*
“Bir kere geldik bu dünyaya. Yaşamın keyfini çıkar. Oku, yaz, sesin çıktıkça bağır. Sev, sevil, sarıl sevdiklerine.”
*
Türk Ceza Kanunu’na...
“Toplumu yaklaşan depreme karşı önlem almaktan uzaklaştırma suçu” diye bir suç mu eklense acaba?
*
Çünkü bu “Bas bas paraları Leyla’ya” şarkısını anımsatan deprem uzmanı, hepimizin can güvenliğini ciddi tehlikeye atıyor.
DÖRDÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
ABD ile İran arasındaki gerginlik, bir kez daha üçüncü dünya savaşı geyiklerini hızlandırmış durumda.
*
Bense üçüncüden ziyade dördüncüyü merak ediyorum.
*
Merakımın nedeni şu:
“Üçüncü Dünya Savaşı’nda hangi silahların kullanılacağını bilmiyorum ama Dördüncü Dünya Savaşı’nda taş ve sopaların kullanılacağını biliyorum” demiş ya Albert Einstein.
İşte tam da bu nedenle merak ediyorum.
KORKU FİLMLERİNİN EN SEVDİĞİM YERİ
- Hani yaklaşan büyük belanın hiç kimse farkında değildir ya...
- Hani herkes gülüp eğlenmektedir ya...
- Hani havuz partisinde çılgınlık alıp başını gitmektedir ya...
- Hani ormandaki gençler alabildiğine kaygısızdırlar ya...
Ben korku filmlerinin işte bu bölümlerine bayılıyorum.
*
Çünkü bela başladığı andan itibaren devreye genellikle saçmalıklar silsilesi girmekte.
DİKKATİNİZİ ÇEKTİ Mİ
AK Parti, yerel seçimde başarısız oldu.
Fakat ne hikmetse şu ana kadar...
“Kendi sorumluluğumun farkındayım. Buna dayanarak istifa ediyorum. Yerimi benden daha iyi yapacaklara bırakıyorum” diyen tek bir kişi bile çıkmadı.
*
“AK Parti nasıl yeniden başarı kazanır” sorusuna cevaplar geliştirilirken...
En başa “Başarısızlığın sorumluluğunu üzerine alabilme yürekliliği gösterecek kadrolara sahip olmak” ilkesi mi yazılsa acaba?
BAYKAR ERDOĞAN’A YAKIN OLMASAYDI
Baykar’a ikide bir şöyle diyenler çıkıyor:
*
“Erdoğan’a yakın olmasaydınız bu kadar para kazanır mıydınız?”
*
Baykar’ın durumuna şöyle bir bakalım:
*
- İmzaladıkları sözleşmelerin yüzde 97.5’u ihracat kaynaklı.
- Gelirlerinin yüzde 83’ünü ihracattan elde etti.
- Başlangıçtan bugüne tüm projelerini öz kaynaklarıyla yürüttü.
*
O zaman soralım:
Hani nerede Erdoğan’ın yakınlığı?
*
Şunu net biçimde söyleyebilirim:
*
Eğer Baykar’ın Erdoğan’a yakınlığı olmasaydı...
Baykar’ı hedefe koyanların alayı, şu anda Baykar övgüsü yapıyor olurdu.
*
Baykar’ı hedefe koyanların alayının temel hastalığı Erdoğan nefretidir, başka bir şey değil.
Paylaş