Bülent Arınç olayını anlamak için bir kılavuz

“O bizim abimizdir” derlerdi. “Onun bizde kredisi var” derlerdi. “O bizim vicdanımızı temsil ediyor” derlerdi. “O konuşsun, hep konuşsun” derlerdi.

*

Fakat şöyle bir şey oldu:

Bülent Arınç, FETÖ adlı tehlikeye bir türlü uyanamadı.

Uyanamadığı gibi...

Uyananlara da “Bu kadar da üstlerine gidilmez ki canım” anlamına gelecek itirazlarda bulundu.

*

Ne zamana kadar böyle davrandı Bülent Arınç?

Ta ki 15 Temmuz’da FETÖ kan akıtıncaya kadar.

Kan akınca uyandı Bülent Arınç.

“Şimdi anladım, meğer bunlar silahlı terör örgütüymüş yahu!” dedi.

*

İşte bu geç uyanış nedeniyle...

Bülent Arınç’ın AK Parti çevrelerinde pek bir ağırlığı kalmadı.

“Abi” olmaktan uzaklaştı, kredisi tükendi, “vicdani temsilci” makamından indirildi falan...

“İçeride” kalmasına ise pek ses edilmedi.

*

İşte tam da böyle bir pozisyondayken...

Bülent Arınç’ın çıkıp da...

KHK mağduriyetlerinden söz etmesidir AK Parti çevresindekileri çileden çıkaran.

KHK mağduriyetlerine başka bir AK Partili dikkat çekseydi, hatta bunu yaparken araya “KHK bir faciadır” diye bir söz sıkıştırsaydı... Bülent Arınç kadar tepki almazdı.

*

Sözün özü şudur:

Bülent Arınç, hâlâ AK Parti içinde vicdanları temsil ettiğini sanıyor.

Üç beş gündür başına ne geldiyse işte bundan geldi.

İMAMOĞLU-KAFTANCIOĞLU: ÇATIŞIR MI, ÇATIŞMAZ MI?

- Eğer İmamoğlu, iktidar cephesi tarafından biraz rahat bırakılırsa...

- Eğer “İktidar İmamoğlu’nun üzerine üzerine gidiyor” algısı yaratılmazsa...

- Eğer iktidar kanadından gelen İmamoğlu karşıtı sert açıklamalar son bulursa...

Yani Ekrem İmamoğlu ile Canan Kaftancıoğlu...

“Saldırı altındayız/İktidara karşı birlik olmalıyız/Kolumuz kırılsa da yen içinde kalmalı” duygusundan azıcık da olsa sıyrılırsa...

Hiç temenni etmem ama...

Bir “çatışma” söz konusu olabilir ve o çatışma gün yüzüne çıkabilir.

*

Aksi takdirde...

Bırakın kırık kolun yen içinde kalmasını...

Birbirlerinin gözlerini çıkarsalar bile “Yok bir şey, dolaba çarptım” denilecektir.

İKİ İTTİFAK AÇISINDAN DA İYİ PARTİ EN GÖZDE PARTİ

- MİLLET İTTİFAKI: Bütünüyle İYİ Parti’yi karşı bloka kaptırmamaya dikkat kesilmiş durumdalar. Özellikle CHP’nin gözü hep İYİ Parti’de... Küstürmemek için azami gayret var.

*

- CUMHUR İTTİFAKI: Millet İttifakı’ndan İYİ Parti’yi koparmak istiyorlar. CHP’yi HDP ile baş başa bırakmak... Hedef bu... Bu amaca yönelik somut bir adım atmasalar da... Kapıyı hep aralık tutuyorlar.

BEN ARTIK

- Recep İvedik’e eskisi kadar mesafeli değilim.

- “Biz ne ara böyle olduk” diye sormaya gerek duymuyorum.

- Diyanet’in Atatürk’ü anmasını istemekten vazgeçtim.

- Cübbeli Ahmet’i kendi haline bırakmaya karar verdim.

- Endüstriyel şekeri hepten terk ettim.

KAÇ PUAN?

BU zamana kadar hep...

“Diplomasi olsun... Müzakerelere ağırlık verilsin... Görüşme kanalları açık tutulsun... Diyalogdan vazgeçilmesin... Kafa tutulmasın...” diyenlerin... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Washington’a gidip Trump’la görüşecek olmasından mutsuz olması...

Kaç puan?

NÂZIM HİKMET’İ RESMEN SÖMÜRMÜŞ AHMET ÜMİT

‘MERHABA Güzel Vatanım’ diye bir film var şu sıralar vizyonda.

“Nâzım Hikmet ile Ahmet Ümit’i buluşturan film” diye tanıtılıyor.

*

Filmi izledim. Lafı hiç uzatmayacağım: Bunaldım, sıkıldım, patladım! Gitti iki saatim! İzlediğim şey film falan değildi... “Canlandırmalı belgesel” gibi bir şeydi.

Neyse... Asıl vurgulamak istediğim işin bu kısmı değil.

Ben asıl filmde yapılan hunhar mı hunhar Nâzım Hikmet sömürüsüne kafayı taktım.

*

Nâzım Hikmet ile Ahmet Ümit arasındaki tek benzerlik şu:

İkisi de hayatlarının bir döneminde kaçak olarak Moskova’ya gidip orada aynı okulda eğitim almışlar.

İşte bu tek benzerlikten yola çıkan Ahmet Ümit...

- Seninle aynı yollardan geçtik Nâzım!

- Ben de aynı senin gibiyim Nâzım!

- Sen mavi gözlü bir devsin, ben de kara gözlü bir devim!

Algısını havalandıran bir film yapmış.

*

Nâzım Hikmet sömürülür de bu kadar kör kör parmağım gözüne mi sömürülür arkadaş! Başkası adına utanmak denilen duyguyu yaşadım. Hem de dibine kadar!

*

“Salonlar, piyasalar, sanat sevicileri” arasında müthiş bir “arkadaş dayanışması” olduğu için...

Bunları yazmıyorlar ve en büyük kötülüğü de arkadaşları Ahmet Ümit’e yapıyorlar.

DİYANET İÇİN BİR KAMU SPOTU SENARYOSU YAZDIM

DİYANET, “Eşinin yüzüne bak” isimli bir kamu spotu hazırlamış. Filmde evin hanımı, eşine çay ve kek götürüyor ama kocası eşinin yüzüne bile bakmıyor.

*

“İslam’da çayı ve keki kocaya götürme görevi kadınındır” falan diye bir hüküm olmadığına göre...

Diyanet, şöyle bir kamu spotu hazırlayarak durumu eşitleyebilir:

*

Evin erkeği mutfakta bulaşıkları yıkamaktadır. Evin hanımı ise salonda dizi izlemektedir. Bir süre sonra mutfaktan gelen bulaşık yıkama sesinden rahatsız olan hanımefendi, “Şu bulaşıkları biraz sessiz yıka” der.

İşte tam bu anda ekrana...

“Eşine karşı daha nazik ol” uyarısı belirir. The end!