Birbirinden seksi üç polemik konusu

Haberin Devamı

1- FÜZE KALKANI: ZAFER Mİ, HEZİMET Mİ?
KADİR Mısıroğlu adlı İslamcı ve de Osmanlıcı yazarımız, yıllar önce kaleme aldığı “Lozan: Zafer mi, Hezimet mi?” adlı eserinde benzer bir tartışmayı yapmıştı. Ancak bir yer değiştirme söz konusu: Dün “Lozan” konusunda “hezimet” diyen tutturanlar, bugün “Füze Kalkanı” konusunda “zafer” diye tutturuyorlar... Tabii eğer Erbakan Hoca’nın “Gavurun kalkanından hayır gelmez” şeklindeki muhteşem saptamasını dikkate almazsak... Neyse... Neyse... Tartışmanın argümanları şöyle şekillenecek: Bir taraf “Son tahlilde Füze Kalkanı’na razı olunmadı mı birader?” diye soracak... Diğer taraf, “İyi ama İran’ı tehdit olarak yazdırmadık, ne haber?” diye cevap verecek... Sonuçta izlemeseniz de olur.
* * *
2- YILMAZ GÜNEY: KATİL Mİ, SANATÇI MI?
Yılmaz Güney için “O bir katildir arkadaşım, sanat manat dinlemem” diyenler ile “Sinema sanatının başyapıtlarını çekmiş büyük bir sanatçı” diyenler arasında geçecek bir tartışma... Taraflardan “katil” diyenlerin malzemesi: Yılmaz Güney’in öldürdüğü “Yumurtalık Hâkimi”nin yakınlarından alınan “Acımızı hâlâ unutamadık” tarzında demeç... “Büyük sanatçı” diyenlerin malzemesi: Cannes’da alınan büyük ödülün görüntüsü... Tartışmayı bu denli keskin ve ateşli yapmak istemeyenler için konunun bir alt başlığı da bulunabilir: Mesela “Yılmaz Güney: Lümpen miydi, değil miydi?” konusu gündeme getirilebilir... Böylece konu daha oylumlu, daha taraklı, daha dişi bir veçhe kazanmış olur.
* * *
3- CHP: İKTİDAR MI, MUHALEFET Mİ?
Deniz Baykal’ın o kahrolası “video rezaleti” patlamadan önce hep tekrarladığı bir lafı vardı: “Muhalefette de görev yapılır, muhalefet görevini küçük görmeyelim.” Baykal, dün Trabzon’da o kadim vurgusunu tekrar yapmış: “Muhalefetin de bir görev olduğunu unutmamak gerekir.” Kemal Kılıçdaroğlu, iktidara gelmek için çırpınıyor ya... İyi kötü adımlar atıyor ya... Baykal’ın uyarısı bunlara. Yani demek istiyor ki: Ne gerek var Avrupa’nın solcularıyla temasa, ne gerek var mezar ziyaretlerine, ne gerek var BDP’yi adam yerine koymaya, ne gerek var Diyarbakır kahvelerinde mırra içmeye... Otur Ankara’dan kes ahkâmını! Nasıl olsa muhalefet garanti... Nasıl olsa muhalefet görevi de mukaddes görev... Ne dersiniz? Buradan da seksi bir polemik çıkmaz mı?

Haberin Devamı

İnsanı iyiliğe yönelten bir masal seyrettim

Haberin Devamı

ÇAĞAN Irmak için “Bir iyi / bir kötü film çekiyor” diye bir algı vardır ya...
İşte o algıya teslim olarak...
“Acaba şimdi sıra iyisinde mi, kötüsünde mi?” diye başladım saymaya:
“Babam ve Oğlum” iyiydi, “Ulak” kötüydü.
“Issız Adam” iyiydi, “Karanlıktakiler” kötüydü.
“Hah, tamam” dedim, “demek ki şimdi sıra iyisinde.”
Gittim, gördüm Çağan Irmak’ın son filmi “Prensesin Uykusu”nu.
Vardığım karar şudur:
Hakikaten de sıra iyisindeymiş.
* * *
-  Bir film için “masal gibi” nitelemesi kullanılırsa, tahmin edebileceğiniz nedenlerden dolayı ben o filmden çekinirim. Fakat bu filmde “masal gibi” nitelemesinin çağrıştırdığı türden olumsuzluklara rastlamadım.
-  Bir filmde canavarların, masal kuşlarının falan canlandırılmış olması, benim gibi bir fantastik düşmanını baştan iter... Fakat bu filmdeki fantastik öğelerin hiçbiri, beni zerre kadar rahatsız etmedi.
-  Bir filmde çizgi filmle anlatılan bölümlerin varlığı, o filme karşı benim kuşkularımı, önyargılarımı artırır... Fakat bu filmde kullanılan çizgi film, o kadar yerinde, o kadar kararında ve o kadar başarılıydı ki beni bile içine aldı.
-  Bir filmde iyiliğin melodram tadında yüceltilmesi, benim için o filmin baştan kaybetmesi anlamına gelir... Fakat bu filmden ben “iyilik yapma arzusuyla dolup taşarak” çıktım.

Haberin Devamı

Takıntının azı karar fazlası zarardır

BEN nasıl İslami kesimin çifte standartlarına, ahlaki zaaflarına, kol kırılır yen içinde yapmasına, günahlarına...
Herkesten biraz daha fazla takıntılı isem...
Benim “eski camia” takıntımı binle çarpın.
“Eski CHP’li / yeni AK Partili” Haluk Özdalga’nın CHP’ye takıklığının şiddetini bulursunuz...
Bazıları “AK Parti’deki yerini sağlamlaştırmak için böyle yapıyor” deseler de...
Ben Haluk Özdalga’daki CHP takıntısının samimi bir takıntı olduğuna eminim. Ama samimi de olsa kararında olmayan, abartılı takıntı sonunda adamın başına iş açar.
Haluk Özdalga’nın başına gelen de işte bu yüzden geldi.
Bir bayram günü CHP’liler, senin partini ziyarete gelmişler.
Oturmuş çay içip muhabbet çevirmişsiniz. Birbirinize güzel sözler söylemişsiniz.
Sonra misafirler, “bize müsaade” demişler.
Yolcu etmişsiniz.
İnsan ne kadar takıntılı olursa olsun...
En azından “misafirin arkasından konuşulmaz” şeklindeki görgü kuralına bağlı kalamaz mı?
Hadi diyelim ki bağlı kalınmadı.
“Onu demedim, bunu dedim” şeklinde savunma yapmak yerine, “yaptık bir ayıp, pardon!” demek gerekmez mi?

Haberin Devamı

Bir mutluluk gerekçesi

TAM 9 gündür...
Ona buna laf yetiştirme, hüküm beyan etme, gazete okuma, konu bulma, internete girme, telefon görüşmelerini sürdürme, haber kaynaklarıyla temas kurma gibi rutin alışkanlıklarımı sürdürüyorum.
Fazlasıyla yorgunum... Fazlasıyla bitap düştüm...
* * *
Ve fakat bugün itibariyle...
9 gün boyunca o diyardan bu diyara gezenlerin, gazetelere ellerini sürmeyenlerin, internete girmeyenlerin, rutinlerinin dışına çıkanların, kafa boşaltmaca oyunu oynayanların...
Sınır kapılarında, pasaport kuyruklarında, köprü girişlerinde, araba vapurlarında çektikleri çileleri gördükçe...
Ve 9 gün sonra yeniden rutine dönecek olmalarının yol açacağı tatil dönüşü sendromunu düşündükçe...
Ne yalan söyleyeyim...
Etrafımdakilerin benim deli olduğumu düşüneceklerini falan hiç takmadan gülümsüyorum.

Yazarın Tüm Yazıları