Ben nasıl böyle oldum

- Normalde benim İzmir’de ellerinde kadehlerle sokağa dökülüp “AKP’nin şerefine içiyoruz” diye eylem koyanlardan hiç hazzetmemem lazım. Ama hükümetin tutumu öyle bir hal aldı ki, artık sokaklara dökülüp kadeh kaldırarak eylem yapmak, hak edilmiş bir siyasal gösteri oldu çıktı.

Haberin Devamı

- Normalde benim Osmanlı’ya karşı özel bir antipatimin olmaması gerekiyor. Ama hükümetin “Ecdat edebiyatı” o denli aşırı bir hal aldı ki, Osmanlı denilince hemen kendimi başka bir odaya atıyorum.
-  Normalde benim paşalarla, Haberal’la, Ergenekon sanıklarıyla falan hiç işimin olmaması gerekir. Ama “küçük hukuk ihlalleri” denilerek yapılan yanlışlar ve çektirilen eziyetler o boyuta vardı ki, hepsiyle de işim oluyor.
-  Normalde benim Kurtlar Vadisi Filistin filmini büyük bir şevkle karşılamam gerekiyor. Ama ülkenin egemenlerinin oluşturduğu siyasal koşullardan film çıkarmayı delikanlıca bir tutum olarak görmediğimden o şevki kendimde göremiyorum.
-  Normalde benim Kemal Kılıçdaroğlu’nu daha fazla eleştirmem gerekiyor. Ama Kılıçdaroğlu eleştirisi yapanlar, bu eleştirileri o kadar partizanca ve “Tayyip Erdoğan’a vuramıyoruz bari ona vuralım” mantığıyla yapıyorlar ki, benim elim pek gitmiyor.
-  Normalde benim eylem yapan üniversite öğrencileriyle aynı düzlemde bulunmamam gerekiyor. Ama o öğrencilerin üzerine öyle bir çullanılıyor ki, kendimi çullananlarla aynı safta görmek istemiyorum.

Haberin Devamı

Beni de yazın

HALK müziği sanatçısı Pınar Sağ’a ceza verilmiş.
Ünlü solcu militan İbrahim Kaypakkaya’yı övdü diye...
10 ay hapis cezası kesilmiş.
İbrahim Kaypakkaya suçlu imiş ve onu övmek suçluyu övmeye girermiş.
Dünkü Radikal’de Sırrı Süreyya’nın yazdığı o nefis yazıda okudum.
İbrahim Kaypakkaya: Hamalları çok seven bir adammış. Kemalizm eleştirisini yapan ender solculardanmış. Yiğit adammış bir de... Kollarını, ayaklarını kesmişler, yine de ötmemiş.
İşkencede can vermiş.
Parçalanmış vücudunu babasına teslim etmişler, cesedi bir hamal taşımış ve babadan para almamış.
* * *
Sırrı Süreyya diyor ki:
“Pınar Sağ ne diyerek övdü ise Kaypakkayı’yı, aynısını benim de dediğimi sayın.”
Durun bir dakika!
Sırada ben de varım:
Pınar Sağ ne diyerek övdü ise Kaypakkaya’yı, aynısını benim de dediğimi sayın.
Ve Sırrı Süreyya’nın hemen arkasına beni de yazın lütfen.

Büyükerşen’in derdi ne

YILMAZ Büyükerşen başarılı bir belediye başkanı.
Eskişehir’in çehresini değiştirdi.
Ancak...
Belediyecilikten iyi anlayan Büyükerşen’in siyasetten anladığını sanmıyorum.
* * *
DSP’den seçildi.
DSP erimeye başladı, o gemiyi hemen terk etmedi.
DSP can çekişmeye başladı, o orada kalmayı sürdürdü.
En sonunda...
DSP “git” dedi ve gitti...
Ama şimdi de CHP’ye geçmek için şartlar öne sürüyor.
Eskişehir halkına soracakmış, onlar ne derse onu yapacakmış.
Sanki Eskişehir halkı ona “AK Parti’ye git” dese gidecek.
Sanki kendisi açısından CHP dışında bir alternatif var.
CHP’nin bunca kucak açmasına ve şartların bu denli olgunlaşmasına rağmen Büyükerşen’in CHP’ye geçmek için hâlâ nazlanmasını bir türlü anlayamıyorum.

Haberin Devamı

Usta yalaka

MİLLİYET yazarı Melih Aşık’a göre günümüzde yalaka türleri çoğalmış.
“Müptezel yalakalar” varmış, “müzmin yalakalar” varmış, “usta yalakalar” varmış, “liberal yalakalar” varmış, “eski solcu yalakalar” varmış, “uçan yalakalar” varmış, “gizli yalakalar” varmış.
Ben bu yalaka türlerinden en çok “usta yalaka” türüne kafayı taktım.
Şöyle tanımlıyor Melih Aşık, “usta yalaka”yı:
“Ancak çok dikkatli gözle takip edilirlerse yalaka oldukları anlaşılır. Çünkü bu işi son derece ustaca yaparlar. Görüntüde başbakanı eleştirir, muhalefet ederler. Ama en kritik noktalarda öylesine ince, öylesine rafine kıyaklar çekerler ki, en baba yalakanın yalakalığı bu kadar etkili olmaz. Sayıları az, etkileri çoktur.”
Sanırım...
Melih Aşık, yaptığı “usta yalaka” tanımıyla, “Eğriye eğri / doğruya doğru” denmesini değil de, ya “hep eğri” ya da “hep doğru” denmesini arzu ediyor.
Yani...
Sen istediğin kadar hükümete muhalefet eden yazılar yaz.
Günün birinde hükümeti övdün mü, işin bitti.
Adın hemen “usta yalaka”ya çıkar.
Yaptığın hükümet övgüsü, “rafine kıyak”, “en kritik noktada ince destek” olarak algılanır.
Böyle algılanmamak için ne yapacaksın?
Ha babam vuracaksın, ha babam vuracaksın.
Vallaha Melih Aşık bana isterse “usta yalaka” desin, benim elim “ha babam vurma”ya da, “ha babam övme”ye de gitmez, gitmiyor.

Haberin Devamı

Arap isyanlarında El-Cezire’nin rolü

BİZ Türkiye’de El-Cezire adlı televizyon kanalını, daha çok Irak savaşında oynadığı mühim rolle tanıdık.
Amerikan bakış açısının dışında haberler sundu bize.
“Alternatif kaynak” oldu.
Fakat...
El-Cezire’nin asıl önemli etkisi, Arap kamuoyları üzerinde oldu / oluyor.
Kapalı rejimlerde yaşayan Araplar, El-Cezire sayesinde demokratik tartışmayla tanıştılar.
En can alıcı sorunlar Kahire’den Beyrut’a, Şam’dan Cidde’ye uzanan canlı yayınlarla sansürsüz ele alındı.
Arap aydınları özgürce tartışmaya başladılar. Filistin sorunu, Taliban olayı, İslam ve demokrasi, Türkiye’de olup bitenler... Hepsi ama hepsi El-Cezire ekranında kıyasıya tartışıldı.
Ardından El-Cezire’nin rakipleri geldi: Onlar da özgür tartışma ortamına katkı sundular. Diktatörlüklere isyan havasında, tabii ki birçok faktörün rolü var ama bu faktörü de es geçmeyelim.

Haberin Devamı

Hilmi Hoca’yı başka bir hocaya havale ediyorum

HİLMİ Yavuz, Zaman gazetesinde yine bana saydırmış.
Hem de ter-ü taze bir edebiyat talebesi heyecanıyla.
Bir taraftan tirat attırarak allameliğini konuşturmuş, bir taraftan da “çakma”, “züppe” falan diyerek içindeki sokak çocuğunu ortaya çıkarmış.
Kısacası beni üzmek, incitmek için terbiye sınırlarını bir hayli zorlamış.
Bu enerjiyle, bu dinamizmle, bu iştiyakla ben baş edemem.
En iyisi Hilmi Hoca’yı, karıncanın bile incitilmesi karşısında gözyaşlarını akıtacak denli rikkatli bir kalbe sahip olan bir “hoca”ya havale etmek.
Fethullah Hocam...
Şu Hilmi Yavuz’a biraz vaaz-ü nasihat etseniz nasıl olur?

Yazarın Tüm Yazıları