Paylaş
- Şöhretin Kıvanç Tatlıtuğ/Kenan İmirzalıoğlu aşamasını yakaladığımı falan düşünüp ara sıra gülümserdim.
*
- Rektörlük binasının tam önünde “Ey Boğaziçi! Ya sen beni alacaksın ya da ben seni” diye tek kişilik bir eylem planlardım.
*
- Ali Kırca ile Mehmet Ali Birand isimlerinden yola çıkarak... “Mehmet Ali Kırca” gibi bir ismi uydurmayı nasıl başardığıma şaşıp kalırdım.
*
- Bir an fena daralır, “Aaa! Yeter artık ama” diye avazım çıktığı kadar bağırmak isterdim.
*
- Başka üniversitelerin rektörlerine, “Siz de aynı yöntemle atanmadınız mı? Niye benimle dayanışmıyorsunuz? Niye ölü taklidi yapıyorsunuz?” diye sitem ederdim.
*
- Sırtlarını dönüp protesto gösterisi yapan öğretim üyelerinin yanlarına gidip... “Bu dünyadaki en mutlu kişi sevmeyi bilendir” şarkısını söylerdim.
*
- “Boğaziçi’nde yüksek lisans yaptım. Boğaziçi’nde doktora yaptım. Buna rağmen el muamelesi görüyorum. Yemişim Boğaziçi kültürünü” derdim.
*
- Ruhum daralırdı, içim şişerdi, bıkkınlıktan bezerdim, tantanadan sıkılırdım... Ve en sonunda “Neyin ortasına düştüm ben böyle” der dururdum.
AMERİKA İŞİN İÇİNE KARIŞINCA
- Canımızın sıkılması lazım.
*
- “Sen kendi işine bak” dememiz lazım.
*
- Haklı davamıza gölge düştüğünü düşünmemiz lazım.
*
- “Yürü git” çekmemiz lazım.
*
- Kongre binası baskınını hatırlatmamız lazım.
*
- “Dünyanın jandarmalığı mı? Geçti o günler” dememiz lazım.
*
- Siyahların boğazlarına basan polisleri hatırlatmamız lazım.
*
- “Nefes alamıyorum” çığlıklarından söz etmemiz lazım.
*
- Boğaziçi’nin bizim meselemiz olduğunu söylememiz lazım.
*
- Demokrasi ve insan hakları sicillerini ortaya dökmemiz lazım.
’15 TEMMUZ’UN ARKASINDA BİZ VARIZ’ MI DİYECEKLER
ABD’den açıklama gelmiş:
*
“15 Temmuz’un arkasında değiliz. Üstelik darbeyi kınadık.”
*
ABD’ye sorsak...
Desek ki:
*
“Peki 27 Mayıs’ın, 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın arkasında var mısınız?”
*
Alacağımız cevap aynı olur:
*
“Yokuz yok.”
*
Hatta hepsini kınarlar bile.
*
Kısacası ABD’nin yaptığı “15 Temmuz’da biz yokuz” açıklamasına...
“He he” deyip geçelim.
BENİ MUTLU EDEN KÜÇÜK ŞEYLER
- İki aylık çok sert bir sosyal medya diyeti...
*
- Şubat ayında aniden gelen yalancı bahar...
*
- Beş sezonluk iyi bir polisiye dizi...
*
- Evde geniş çaplı temizlik...
*
- Telefonumun hiç çalmaması...
*
- İçinde Boğaziçi geçmeyen muhabbet...
*
- Mutasyonun o kadar korkulacak bir şey olmaması...
*
- Gözümü Avrupa’ya diktiğimden... Euro’nun düşüşü...
*
- Rahmetli Hüner Coşkuner’den “Beklenen Şarkı”...
*
- Evdeki gofret stoku...
BU İŞTE BİR TUHAFLIK VAR
ÖNCEKİ günkü tablo şöyleydi:
*
Kılıçdaroğlu-Karamollaoğlu görüşmesi... Akşener-Babacan görüşmesi... Akşener-Davutoğlu görüşmesi...
*
Şu işe bakın:
Minnacık partiler, oyları binde iki bile olsa...
Liderlerle görüşüp ortak açıklama yapıyorlar.
*
Bana öyle geliyor ki...
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi...
Birçok siyasetçide...
“Kurayım bir parti de Kılıçdaroğlu ve Akşener’le ortak basın açıklaması yapayım” duygusu uyandırıyor.
*
Pek yakında...
Kılıçdaroğlu-Muharrem İnce görüşmesine... Kılıçdaroğlu-Sarıgül görüşmesine... Ümit Özdağ-Akşener görüşmesine...
Tanık olursak hiç şaşırmayalım.
Paylaş