Bazen kitap, paradan tehlikelidir Başbakanım

REZA Zarrab adlı genç, hırslı ve hayırsever işadamımız, sabık bakanlarımızdan Egemen Bağış’ın ofisine çantayla giriyor, çantasız çıkıyor.

Haberin Devamı

Olayın fotoromanı gazetelerde yayınlandı.
Savcının iddiasına göre çantada bir buçuk milyon dolar vardı.
Ve yine savcının iddiasına göre Reza Bey çantayla getirdiği o parayı Egemen Bağış’a bağışladı.
Günahı savcının boynuna...
Sonucu yargı belirleyecek.

*

Başbakan Erdoğan, “çantayla girdi, çantayla çıktı” meselesine takılmış.
Şöyle diyor gazetecilere:
“AB Ofisi’ne çantayla girdi, çantasız çıktı diyorlar. Teslim edilirken bir görüntü var mı? Sadece çantayla girdi, çantasız çıktı diye yaklaşım olabilir mi? Böyle bir hukuk var mı? Belki o çantayla kitap falan götürülmüştür.”
Başbakan Erdoğan, kendisini dinleyen gazetecilere bir de uyarıda bulunmuş.
Diyor ki:
“Çantayla sakın bir yere girip çıkmayın. Malum, suç aleti oldu.”

*

E olur tabi Başbakanım...
Siz değil miydiniz, bizim Ahmet Şık henüz basılmamış kitaptan tutuklandığında “Bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir” diyen?
Bazen kitaplar bile bombadan daha tehlikeli suç aleti olabiliyor da...
Çantaların ne eksiği var?
Onlar niye suç aleti olmasın ki?

*

Hem belki de Reza Bey, o çantaya bizim Ahmet Şık’ın “İmamın Ordusu” adlı kitabından bir takım doldurmuştur ve çantayı Egemen Bey’in ofisine götürmüştür.
Yani belki de Egemen Bey’e “bombadan daha tehlikeli” bir armağan takdim etmiştir.

*

Sayın Başbakanım, bu durumda size, “Ne yaptın Reza? Benim bakanıma bombadan bile daha tehlikeli bir şey götüreceğine keşke bir buçuk milyon dolar götürseydin” demek düşer miydi, düşmez miydi?

Haberin Devamı

Mesajlarından hareketle Başbakan ne düşünüyor?

“KUVVETLER ayrılığı” ilkesini hiç de akla yatkın bulmuyor.
“Madem sandıktan ben çıktım, madem her şeye egemen oldum, bütün kuvvetler neden bende birleşmiyor, neden bu ayrılık?” diye bir soru var kafasında.
Yargı erkinin, yürütme erkinden bağımsız bir erk olmasını fazlasıyla “cüretkâr” bir durum olarak görüyor.
Yargı erkinin, yürütme erkinin başı olarak kendisinden tamamen bağımsız bir erk gibi davranmasına çok şaşırıyor.
Yargı erkinin, yürütme erkini soruşturabilmesini “tam anlamıyla bir çılgınlık” olarak görüyor.
Yargının yürütmeye operasyon yapabilmesini bir tür “darbe” olarak değerlendiriyor.
“Eğer bir yolsuzluk varsa gelirsin bana söylersin ben gereğini yaparım” diyor.
Bir yolsuzluk durumunun kendisine haber verilmeden haber yapılmasını ya da yargı konusu yapılmasını “kötü niyet” olarak görüyor.
“Yolsuzluğun cezasını da ben veririm, Kemal Unakıtan’ı nasıl ayıkladıysam yolsuzluk yapanları da öyle ayıklarım, operasyona ne gerek var” diye düşünüyor.

Haberin Devamı

Dört tarafı düşmanla çevrili bir iktidar

AMERİKA büyük düşman...
İsrail açık düşman...
İran gizli düşman...
Doktor düşman, eczacı düşman...
Suriye, Irak, Hizbullah... Mezhepsel düşman...
Sermaye ama eski sermaye... Ebedi düşman.
Baleciler, tiyatrocular, operacılar... Kültürel düşman...
Mısır... Darbeci düşman.
Otpor... Kullanışlı düşman.
Kontrolsüz medya hepten düşman...
Gezi’ye çıkan gençler düşman...
Rusya, Almanya, Lufthansa falan... Sinsi düşman.
Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Mehmet Altan... Sonradan düşman.
Ergenekon yenik düşman...
Yedi düvel kıskanç düşman.
Mimar mühendis... Ukala düşman.
Bahçeli... Muhalif düşman.
Çarşı... Ele avuca sığmaz bir düşman.
İdris Bal ve İdris Naim Şahin gizli düşman...
Liberaller bugünkü düşman, solcular dünkü düşman, laikler ezeli düşman.
Cemaat... Yeni ve en büyük düşman...
Erdoğan Bayraktar... Bir anlık öfkesine kapılan şuursuz düşman.
ODTÜ... Eğitimli düşman...
CHP... Değişmez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez düşman.
Aziz Yıldırım itaatsiz düşman...
Barolar... Darbeci düşman.
Faiz lobisi... Her kargaşada kullanışlı düşman...
Kızlı-erkekli yapı... Muhafazakâr yapıya ters düşman.
Polis ve savcı... Eski dost, yeni düşman...
Uluslararası medya... Yalancı düşman.
Dolar... Çıkan düşman. Borsa... İnen düşman.
Noel Baba... Son düşman.

*

Bir zamanlar ne diyordu İsmet Paşa “düşmanlar”dan söz ederken?
“Padişah düşmanınızdır. Yedi düvel düşmanınızdır. Bana bakın, kimse işitmesin, millet düşmanınızdır.”

*

Az kaldı...
Galiba bu iş, İsmet Paşa’nın dediği noktaya kadar varacak.

Haberin Devamı

Üç müstafiye üç soru

BİR: Madem sonunda istifa edecektiniz sekiz gün neyi beklediniz?
İKİ: Madem ertesi sabah istifayı basacaktınız neden gece vakti o otobüsün üzerine çıktınız?
ÜÇ: Madem çıktınız otobüsün üstüne, neden dudaklarınıza muzaffer bir gülücük kondurdunuz?

Şu iki şeyi çok merak ediyorum

MADEM artık her şey açık konuşuluyor, o zaman biz de açıkça soralım.

*

Benim için fark etmez:
Soruya ister “hükümet”, ister “Cemaat” cevap versin...

*

Merak ettiğim “iki şey” şudur:
BİR: Şike operasyonunu yapan, Aziz Yıldırım’ı hapse atan, Fenerbahçe’nin üzerine giden “hükümet” miydi, “Cemaat” miydi?
İKİ: KCK operasyonunu yapan, yerel siyasetçileri hapse atan, “barış süreci”nde karamsarlık rüzgârları estiren “hükümet” miydi, “Cemaat” miydi?

*

Hükümet “Biz yapmadık, cemaat yaptı” diyebilir.
Cemaat “Biz yapmadık, hükümet yaptı” diyebilir.
Ya da ikisi birlik olup “bağımsız yargı yaptı” diyebilir. Üç seçeneğe de hazırım.
Yeter ki “bir şey” densin.

Yazarın Tüm Yazıları