Paylaş
- Ben öyle sanıyordum ki: “Madem Hrant’ı sırf Ermeni kimliği nedeniyle katlettiniz, o halde hepimiz Ermeni’yiz, hadi bizi de katledin” anlamına gelen o güzelim “Hepimiz Ermeni’yiz” sloganı acayip tuttu.
- Ben öyle sanıyordum ki: Hrant Dink davasından çıkan sonuç toplumun vicdanını kanattı, kimseyi tatmin etmedi.
- Ben öyle sanıyordum ki: “Beyaz bereli” olmak ile “kahverengi gömlekli” olmak arasında artık bir fark kalmadı.
- Ben öyle sanıyordum ki: Birine “Ermeni” denilmesinin hakaret addedildiği günler çoktan geride kaldı.
- Ben öyle sanıyordum ki: Hrant’ı arkadan vuran ve vurduranlar büyük bir lanet sarmalı içine alındılar, utançtan kafayı çıkaracak halleri kalmadı.
Meğer ne kadar da safmışım!
* * *
Dün “Twitter” denilen mecrada... “Hepimiz Ermeni’yiz” türü bir kelam edince...
Sıradan faşizm sel olup yağdı.
O seli görünce bu topraklarda “Yasin’ler” ve “Ogün’ler”in asla ve kata bitmeyeceğini dehşet içinde fark ettim.
Küfürler, hakaretler birbirini kovalıyor, cehalete çokça bulaşmış nefret sözleri birbirini takip ediyordu.
“Yürü Erivan’a” diyen de vardı, “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözünü yazarak posta koyan da...
Hepsini geçtim, “Sende zaten Ermeni tipi var” diyen bile çıktı.
Bir tane değil, 10 tane değil, 100 tane değil...
Bini aşan kirli mesaj...
Hepsi bende kayıtlı...
“Savcılığa ver, açıkça nefret suçu işleniyor” diyen arkadaşlara “hangi birini vereyim?” diye cevap verdim.
Öyle kusturucu bir faşist kalkışmaydı, öyle merhametsiz bir “kristal cam günü”ydü ki...
En sağlam mide bile zor dayanır.
* * *
O tepkileri gördükten sonra...
Anladım ki:
- Tek sorunumuz Ogün Samast ya da Yasin Hayal değildir.
- Başka Ogün’ler, başka Yasin’ler aramızda kol gezmektedir.
- Karanlık yapılar, kendilerine tetikçi bulmakta hiç zorlanmayacaktır.
- Mahkemenin verdiği karar hiç de şaşırtıcı değildir.
- Türkiye’de Ermeni olarak yaşamak gerçekten çok risklidir.
* * *
Bugün perşembe...
Bugün Hrant’ın ölüm yıldönümü...
Bugün “Taksim’den Agos’a” büyük yürüyüş var.
Madem bu memlekette birine “Ermeni” denilerek, hakaretin büyüğünün yapıldığı sanılmaktadır.
O halde...
Bugünkü yürüyüşte...
Sıradan faşizme inat...
Aşk ile...
Şevk ile...
Hep birlikte haykıralım:
“Hepimiz Ermeni’yiz... Hepimiz Hrant’ız...”
Biliyorum, bu da yeterince arındırmaz bizi ama hiç değilse küçük bir pansuman olur.
Hiç değilse...
Bu topraklarda kendilerine “Ermeni” dendiğinde, bunu hakaret saymayan vicdan sahibi kişilerin hiç de az olmadıklarını gösterelim.
‘Hepimiz Ermeni’yiz’ demek ne demektir?
- “Sırf Ermeni olduğu için adam öldürüyorsan beni de sıraya yazabilirsin” demektir.
- “Bana Ermeni diyerek hakaret ettiğini sanıyorsan avucunu yalarsın” demektir.
- “Birine Ermeni denmesini hakaret olarak görecek kadar alçalmadık” demektir.
- “Doğuştan gelen özelliklerden nefret etmek insanlığa yakışmaz” demektir.
- “Ermeni bir anneden dünyaya gelebilirdin, biraz düşün” demektir.
- “Bir insanın etnik kimliği zulme uğraması için gerekçe olduğu anda, hepimiz o kimliğe bürünüveririz” demektir.
- “Kardeşliğin, dayanışmanın, katillerden hesap sormanın etnik kimliği olmaz” demektir.
İroniden anlamayan nesle aşina değiliz
İNCEDEN bir ironi duygusuyla yazmıştım Meltem Cumbul yazısını.
Maksadım Meltem’le inceden kafa bulmaktı.
Biraz fazla ince görmüş olacağım ki... Maksat hasıl olmadı.
Cüneyt Ülsever bile ironiyi anlamadan Odatv’de yazı yazmış.
Neyse...
Kabalık yapmayayım.
“Anlamadılar” yerine “anlatamamışım” diyeyim.
Bir de duam var:
Allah kimseyi espri yaptıktan sonra “espri yaptım” demek zorunda bırakmasın.
Mehmet Altan’a dair
İLKELİ bir adamdır Mehmet Altan...
İktidarın savrulmaları karşısında kendisini o savrulmalara göre hizalayacak biri değildir.
Savrulmayı görünce ilkesini değiştirecek denli kişilikten yoksun da değildir.
İktidara göre tutum almaz.
İlkesine göre tutum alır.
Bu açıdan yeni dönemin “aydın tipi” açısından hayli tehlikelidir.
Çünkü onun tutumu, yeni dönemin “aydın tipi”nin ilkesizliğini yüzüne çarpar.
Mehmet Altan’ın Star gazetesinden kovuluşunun en temel nedeni budur.
Nuri Bilge’nin hırkası
ÖNCE bir şey soracağım:
Sinema yazarları, sinemacılara neden ödül verirler?
Sinema yazarı dediğin yazarak eleştirir, yazarak kritik eder, yazarak ödüllendirir, yazarak ödüle layık görmez. Ayrıca ödül töreni düzenleyip ödül vermesi hangi
ihtiyaca karşılık gelmektedir, bir türlü anlayamıyorum. Atilla Dorsay anlatsa da anlasak...
Neyse...
* * *
Ben esas Nuri Bilge Ceylan’ın sinema yazarlarının verdikleri ödülleri almak için törene kazakla gelmesi meselesi üzerinde duracağım. Nuri Bilge uluslararası yarışmalarda düzenlenen ödül törenlerine “jantinin de jantisi” bir kılıkla gitmese...
Oralarda da kılık kıyafete önem vermeyen bohem sinemacı rolünü oynasa...
SİYAD’ın törenine kazakla gitmesine kimse kafayı takmayacaktı.
İki kıyafet arasındaki derin çelişkidir üzen “yalnız ve güzel ülke”yi...
Paylaş