Çünkü o, "Komünizmle Mücadele Derneği" günlerinin hayallerinden kurtulamamış tipik bir sağcıdır. Biraz kazısanız altından, "antikomünist" olmayı "inançlı" olmanın ön şartı olarak gören tipik bir Mehmet Şevket Eygi çıkar.
İKİ: Arınç’tan uzak duruyorum...Çünkü o, kendi ulusunun kurtuluşuna dair maceraları gözyaşlarına boğularak dinlerken, başka ulusların kurtuluş maceralarına karşı alabildiğine saygısız olabilmektedir.
ÜÇ: Arınç’tan uzak duruyorum...Çünkü o, "Lenin ile Stalin arasında ne fark var? Hitler ne yana düşer?" gibi soruların yanıtlarıyla zerre kadar ilgilenmemiştir. Ne "Lenin’in işaretiyle ayaklanan Partizan"ı bilir, ne de "Halkın dostları"nı... Kendisiyle ilgili geliştirilen önyargılardan şikayet eder ama başkaları hakkında önyargı geliştirmekten asla çekinmez.
DÖRT: Arınç’tan uzak duruyorum...Çünkü o, aşırı nazik, aşırı kibar, aşırı içli görüntüsünün altında bazen öfkeli, bazen alaycı, bazen de gafa hayli yatkın bir kişilik barındırmaktadır. Yakın olmak tehlike doğurabilir.
BEŞ: Arınç’tan uzak duruyorum... Çünkü o, Rus milletinin kurtuluş mücadelesine önderlik yapmış, bu açıdan bizim kurtuluş savaşımıza da örnek oluşturmuş Lenin’e saygısızlık yapmayı marifet bilmektedir.
ALTI: Arınç’tan uzak duruyorum... Çünkü o, pot kıran bir siyasetçinin haber olmasını o siyasetçiye yapılmış düşmanlık gibi algılar. "Eleştiri"den düşmanlık ve küslük çıkaracak denli kendiyle meşguldür.
Gülen’e bir öneri: Avukatını değiştir
ADAMIN biri çıkıp, "Ben senin yedi sülaleni araştırdım, senin kökeninde Yahudilik var ya da sen Ermeni kökenlisin" falan dese...
Buna karşı ne diyeceğiz?
"Hayır! Asla! Ben Yahudi ya da Ermeni değilim. Ben özbeöz Türk’üm" deyip şecere mi çıkaracağız?
Yoksa...
"Sen ne terbiyesiz adamsın. Ne diye başkalarının diniyle, ırkıyla, kökeniyle ilgileniyorsun? Ayıp değil mi?" falan diye hak ettiği ayarı mı vereceğiz?
Tabii ki yapmamız gereken ikincisidir.
Çünkü... "Şecere vermek", yapılan ayıba ortak olmaktır. "Şecere vermek", Ermeni kökenli ya da Yahudi olmayı suç gibi algılayan ırkçı yaklaşıma prim vermektir.
***
Bütün bunları Fethullah Gülen’in avukatı Orhan Erdemli’nin, Gülen adına yaptığı açıklamadan yola çıkarak yazdım.
Olay şu:
Bazıları Gülen’in kökeni hakkında bir şeyler iddia etmiş. Avukat Bey de müvekkilini savunuyor.
Diyor ki: "Kamuoyuna açıkça duyurmak isteriz ki, müvekkilimin babası Ramiz Bey, dedesi Şamil Bey, onun babası Ahmet Efendi, onun da babası Hurşit Efendi’dir. Hepsi Anadolu topraklarında doğup büyümüş, özbeöz Müslüman-Türk milletinin birer mensubudur. Müvekkilimin şeceresi yukarıya doğru 6. kuşak, 8. kuşak gerektiğinde daha da detaylı olarak bildirilebilir."
Ne oldu şimdi? Gülen temize mi çıktı?
Ama daha korkuncu Avukat Bey’in şu satırlarında beliriyor:
"Müvekkilimin soy kütüğü ve kimliği ortada iken, bu topraklar üzerinde iki-üç dedesinin kimliğini veya soy ağacının nereye dayandığını ortaya koyamayacak durumdaki insanların, müvekkilim hakkında bu tür uydurma iddialarda bulunmasının arkasındaki gerçek sebebin ne olduğunu sormak en doğal hakkımız olsa gerekir."
Gördünüz mü?
"Suçlamada bulunan" ile "Kendisini savunan" arasındaki benzerliği.
Suçlayan, "Köken"den vuruyor, suçlanan ise "Asıl senin kökenin ne?" diyor.
Yani... Bu kafalara göre, dedenizin dedesini bilmiyorsanız yandınız!
Ne diyelim? Umarım Gülen avukatını değiştirir.
Köse’nin yerini ancak Muhtar doldurabilirdi
HANİ "Cem Yılmaz, Okan Bayülgen, Yılmaz Erdoğan" üçlüsüne "yazılan" manken kızlar için, "Bazıları komik sever" türünden başlıkları atılır ya.
Peki... "Şarkıcı Gülşen ve aşkları" konusunda nasıl bir başlık atacağız?
Doğrusu bilemiyorum. Olaya şöyle bir bakalım:
Gülşen, önce Erol Köse ile beraberdi. Şimdi de Reha Muhtar’a yakınlaşmış.
Tamam, "cüsse" olarak bu iki isim arasındaki fark büyüktür ama ya benzerlikler?
Mesela:
İkisi de "komiklik yapmak" yerine "komik olma"yı tercih etmiyor mu?
İkisinin de "mizah" anlayışı birbirine yakın değil mi?
İkisi de bizzat kendilerini "güldürü malzemesi" yapmak konusunda mahir değil mi?
İkisinin de hayat karşısında "Ne kadar rezil olursak o kadar iyi" şeklinde bir duruşu yok mu?
İkisi de "Mesnetsiz bir romantizm" içinde değil mi?
İkisi de "şaka gibi" değil mi?
O zaman hükmümüzü verelim:
Demek ki Gülşen, "erkek seçimi" konusunda o kadar da bilinçsiz değilmiş.