Paylaş
- İKİ: İktidar partisinin “Bir evetle her şey ama her şey değişecek” imajı vererek referanduma olduğundan çok daha büyük değer atfetmesi de kuşkuları artırıyor. Ölçü kaçınca ters etki de kaçınılmaz hale geliyor.
- ÜÇ: Öyle ya da böyle bu referandumun AK Parti için bir ölüm kalım mücadelesi haline gelmesi de safların sıklaşmasına neden oluyor ve herkes kendi safını seçiyor.
- DÖRT: AK Parti karşıtlarının referandumu bir güvenoylamasına dönüştürme girişiminin hafiften başarı kazanması... Güvenoylaması havası, evetlerin düşüşüne yol açıyor.
- BEŞ: Bazı iktidar sözcülerinin, “Hayır diyenin aklından şüphe ederim” ya da “Hayır verirseniz ekonomide dengeler bozulur” türü demeçleri de toplumda hem tepkiye yol açıyor, hem de ‘evet’ten kaçışa...
Ekrem Dumanlı’ya açık mektup
SEVGİLİ Ekrem kardeşim...
Gazeteniz son günlerde var gücüyle “evet”e abanıyor.
Çok görmüyorum, abanabilirsiniz.
Hakkınızdır, tabii ki taraf olabilirsiniz.
Ama fakat lakin...
“Hakkaniyet” dediğimiz ölçüyü elden kaçırmamak koşuluyla...
Pazartesi günü gazetenizin verdiği “Referandum” eki, bu ölçüyü kaçırdığınızın açık delili gibiydi.
* * *
Ekin bir bölümünde “Referandumda evet diyecek isimler”, bir bölümünde ise “Referandumda hayır diyecek isimler” fotoğraflarıyla yer alıyordu.
Orhan Pamuk’tan Sezen Aksu’ya, Teoman’dan Rojin’e “evet” diyecek ünlüleri sayfaya özenle yerleştirmişsiniz.
“Hayır” diyecekler sayfasında ise...
Abdullah Öcalan, Doğu Perinçek, Osman Pamukoğlu, Tuncay Özkan, Seyfi Dursunoğlu (Huysuz Virjin), Haydar Baş, Kamer Genç gibi isimler yer alıyordu.
Sevgili Ekrem kardeşim...
Bu ne kadar belden aşağı, ne kadar hilekârca, ne kadar çirkin, ne kadar bayağı, ne kadar yanıltıcı bir yansıtma biçimi...
Yani sizler “evet” diyerek Nobel ödüllü yazarların, Sezen Aksu’ların, dini bütün hoca efendilerin, yeşil sarıklı ulu hocaların safında yer almış oluyorsunuz...
Bize ise “hayır” dediğimiz için Abdullah Öcalan’ın, Doğu Perinçek’in, Huysuz Virjin’in, Tuncay Özkan’ın, Haydar Baş’ın safına düşmüş oluyoruz, öyle mi?
Sevgili Ekrem kardeşim...
“Hayır” diyenleri Doğu Perinçek, Tuncay Özkan, Huysuz Virjin, Osman Pamukoğlu, Haydar Baş gibi isimlere indirgeme gayretindeki desiseyi ve kurnazlığı fark etmeyecek kadar aptal değiliz.
Hadi bunu geçelim.
Ama “hayır” diyenleri, küçük köylü kurnazlıklarına başvurarak Abdullah Öcalan’la aynı safta gösterme çabası da neyin nesi?
Bir kere Abdullah Öcalan’ın “hayır” dediği falan yok. Bunu nereden çıkarıyorsun?
İkincisi “hayır” oylarını Abdullah Öcalan üzerinden vurmaya kalkışmak hem ayıp, hem de mertçe bir tutum değil.
* * *
Sevgili Ekrem kardeşim...
“Evet” için canını verecek denli fedaileşebilirsin...
Hatta “hayır” diyeceklerin bu denli farklılaşmasını ya da birbirinden çok farklı noktalarda bulunan isimlerin “hayır” demesini de sorgulayabilirsin. Hem de aslanlar gibi sorgulayabilirsin.
Ama yapmaman gereken tek şey:
70’li yılların “Bütün kızıllar, bütün komünistler, bütün anarşistler toplandı, toplandı...” geyiğini yeniden yürürlüğe sokmamandır.
Yani...
“Hakkaniyet” dediğimiz o kutlu ölçüye sonuna kadar riayettir.
Nice referandumlar, nice iktidar savaşları, nice seçimler geçer gider...
Sonunda bize kalacak olan o “kutlu ölçü”ye ne derece uyup uymadığımız olacaktır.
Bu konuda biraz düşün istersen...
İbadet şuuruyla hayır diyeceğim
İLAHİYATÇI yazar Mustafa İslamoğlu şöyle demiş:
“Bendeniz bir ibadet duyarlılığı içerisinde evet demenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Evet demek için ne Müslüman olmaya, ne dindar olmaya, ne şu, ne bu olmaya gerek var. Bu referandumda evet demek için vicdana sahip olmak yeterli.”
* * *
Ben de cümleleri Mustafa İslamoğlu’ndan ödünç alarak şöyle diyorum:
“Bendeniz bir ibadet duyarlılığı içerisinde hayır demenin gerekli olduğunu düşünüyorum. Hayır demek için ne Müslüman olmaya, ne dindar olmaya, ne şu, ne bu olmaya gerek var. Bu referandumda hayır demek için vicdana sahip olmak yeterli.”
İtiraflarım
- HOCA efendilerimiz, “İslam’da evet demenin hükmü” üzerine ahkam kestikçe bazı geceler kişisel bir iman sorgulaması içine girdiğimi itiraf ediyorum.
- Ben de son zamanlarda bazı ünlüler gibi “İsmimden yararlanarak prim yapmaya çalışıyorlar” demeye başladığımı itiraf ediyorum.
- Bazen televizyonda “tarih” programı yapıp, “Yavuz Sultan Selim küpe takar mıydı?” meselesini tartışmaya heves ettiğimi itiraf ediyorum.
- Çok yoğun olmanın insanın boş vaktinin kıymetini daha çok bilmesine yol açtığını öğrenmiş bulunduğumu itiraf ediyorum.
- İç dünyamda Fehmi Koru’nun artık muvazenesini ve oryantasyonunu iyiden iyiye kaybettiğini düşündüğümü itiraf ediyorum.
Yeni dönemin Mail’i: Ramiz İlker Paşa
ESKİŞEHİRLİ Mail Büyükerman’ı anımsıyor musunuz?
Bir önceki siyasal dönemin en renkli siması idi Mail Bey...
Atatürk taklidi yapar, cezbeye kapılır, matrak yaklaşımlara kapı aralardı. Ekranların aranan ismiydi, o ekrana çıkınca reytingler otomatikman fırlardı. Soruları dinlemez, bildiğini okurdu...
Başkalarında hayli “itici” kaçacak bu özellikler, Mail Bey’i tuhaf biçimde “sevimli” kılardı.
* * *
Dikkat! Dikkat! Aranan kan bulunmuş, hasret bitmiştir.
Yeni dönemin Mail Büyükerman’ı, Ramiz İlker Paşa’dır.
Televizyonda hiç rastladınız mı bilmiyorum.
En son “5 N 1 K”da Cüneyt Özdemir’e konuk oldu.
Soru sordurmuyor, arada tok sesiyle nutuklar atıyor, “Bana derler Jet Ramiz” diye efeleniyor, Hilmi Özkök’e “Hilmi” diyor, polemiğin kralını yapıyor, kim ne derse desin bildiğini okuyordu.
Başka birisi bunları yapsa, ekran başında terlik fırlatma eğilimi içine girmemiz gerekirken Ramiz Paşa’ya asla ve kata kızamıyorduk. Tuhaf çekiciliğiyle hepimizi kendine meftun etmesini başarıyordu.
Adı: Ramiz... Soyadı: İlker... Mesleği: Emekli general...
Lütfen bu ismi not edin ve ekranda gördüğünüz anda ona bir şans verin: Çok eğleneceksiniz çok...
Ne kadar da özlemişiz
- Meğer ne çok özlemişiz yağmuru...
- Meğer ne çok özlemişiz terlememeyi...
- Meğer ne çok özlemişiz klimasız üşümeyi...
- Meğer ne çok özlemişiz montlarımızı...
- Meğer ne çok özlemişiz kapıları kapatmayı...
- Meğer ne çok özlemişiz ıslanmayı...
Paylaş