Paylaş
- Ankara’da Erbakan’ın konutu… 28 şubat’ın en hızlı günleri… Erbakan’ın etrafında birçok isim… Ben de oradayım. Her kafadan bir ses çıkıyor. Erbakan ise, “Cumhurbaşkanı ile Genelkurmay Başkanı sağlam durursa bir şey olmaz” diyor…
- Etrafındakilerin Erbakan Hoca hakkında şöyle bir inancı vardı: Hoca birine bir meseleyi iki saat anlatsa kesin ikna eder. Erbakan’ın anlatarak ikna ettiği insanlara dair rivayetler dolaşırdı ortada… Erbakan da bu rivayetlere inanırdı. ışte bu nedenle 28 şubat sürecinde Erbakan Hoca, ‘Ben Milli Güvenlik Kurulu’nda meseleleri anlatırım, hepsini ikna ederim’ havasındaydı.
- 28 şubat sonrası… Erbakan başbakanlığı bırakmış… Yer: Milletvekili lojmanları… Abdullah Gül şöyle diyor: “Bizi siyaseten diskalifiye etmek amacıyla inanan insanlara zulmediliyor. Hepimiz siyaseti bıraksak bu insanlar bu zulmü yaşamayacak… Bir şey yapamıyorsak, siyaseti bırakalım
daha iyi.”
- Kanal 7 Haber Merkezi’ndeyim… Sabah saatleri… Telefon çalıyor… Açıyorum… Karşımda ürkek, tedirgin bir kadın sesi… “Ben Fadime şahin, hani Müslüm Gündüz’ün yanında kameralara çekilen ama yüzü hiç görülmeyen kişi var ya… ışte o benim.” Sonra da Kanal 7’ye çıkıp konuşmak istediğini söylüyor. Kendisinin nasıl kandırıldığını, Müslüman sandığı kişilerin iç yüzlerini anlatmak istediğini söylüyor. Fadime şahin’in telefon numarasını alıp, “Ben sizi beş dakika sonra arayacağım” diyorum. Hemen Kanal 7 yöneticilerinin yanına gidiyorum. “Onu biz çıkarmalıyız” diyorum; “Biz çıkarmazsak başka bir kanala çıkar.” Uğraşıp didiniyorum ama nafile! ıkna edemiyorum. Birkaç gün sonra… Star’da altyazı geçiyor: “Bu zamana kadar hiç konuşmadı… Yüzü hiç görülmedi… Müslüm Gündüz’le basılan kadın ilk kez canlı yayında… Az sonra…”
- Ali Kalkancı için bugünlerde herkes ‘sahte şeyh’ falan diyor… 28 şubat sürecindeyse durum şuydu: Fatih’te bir tekkesi olduğu söylenen Ali Kalkancı, etraftakiler tarafından ‘pek de makbul olmayan’ biri olarak nitelendiriliyordu. Ancak o zamanlar yaptığım araştırmalarda Refah Partisi’nin ileri gelenlerinden bir ismin çocuklarının da Ali Kalkancı’ya mürit yazıldıklarını öğrenmiş ve çok şaşırmıştım.
İdris Naim Bey’in olumlu katkı sunduğu kişiler
EGEMEN BAĞIŞ
İdris Naim şahin’in son çıkışlarından sonra hakkında “Gerçekten de süper esprili bir bakanmış” dedirtmeye başladı. Bu açıdan şahin’e çok şey borçlu…
BEŞİR ATALAY
İdris Naim Bey’in ‘hükümetin resmi, devletçi ve aşırı milliyetçi’ kanadını oluşturmasının ardından kendisi otomatikman ‘hükümetin barışçı ve demokratik yüzü’ oluverdi. Hayırlı olsun.
KEMAL UNAKITAN
İdris Naim Bey’den sonra değeri ve kıymeti anlaşılan eski bakan… şimdi herkes “Biz ettik sen etme, kıymetini bilemedik, affet bizi Kemal Abi” modunda…
ATİLLA KOÇ
Uyuması dert olmuştu millete… Adını ‘uyuyan bakan’a çıkarmışlardı… ıdris Naim şahin’in ardından uyuması bile bir fazilet olarak görülüyor ve kendisinden özürler dileniyor.
Yozgatlı olmak
‘İzmirli olmak’ gibi hava atmak amacıyla kullanılmaya müsait bir durum değildir ‘Yozgatlı olmak’.
Bir yazgıdır, bir durum.
Ne Akdeniz neşesi vardır Yozgatlı olmakta, ne de Balkan telaşı…
Bozok Yaylası’ndan esen sert rüzgârlara çaresizce teslim olmaktır Yozgatlı olmak.
Çapanoğlu’nun isyanının unutulmuş yükünü omuzlamaktır Yozgatlı olmak.
Sürmeliler diyarında dolaşmaktır Yozgatlı olmak.
‘Yiğidin harman olduğu yer’ edebiyatıyla ince aşağılamalara karşı denge kurmaya çalışmaktır.
Her daim gurbete çıkmaktır Yozgatlı olmak.
Yürünebilecek tek caddesinde dile getirilemeyen aşkları yaşamaktır Yozgatlı olmak.
Hep kaçmaya odaklanmaktır.
Hep haksızlığa uğramış gibi hissetmektir.
Hep unutulmuş gibi kalmaktır Yozgatlı olmak.
Dayatılmış tekdüzeliğe karşı eller koyunda beklemektir.
İflah olmaz bir James Bond tutkununun notları
‘Rusya’dan Sevgilerimle’ içinde ıstanbul geçen bir James Bond klasiğidir. 63 yılının ıstanbul’dan
kesitler sunar bize… Yerebatan Sarnıcı, Eminönü, Taksim, Galata Köprüsü… Dilenciler ve seyyar satıcılar… ‘Ali Kerim Bey’ adlı hayattan tat almayı bilen bir Türk karakter… Sordum soruşturdum: 1963 yapımı bu filmin gösterilmesinden sonra ıstanbul’a dünya çapında bir ilgi olmamış. Belki de o dönem turizmin bu denli gelişmemiş olmasındandır.
“ıstan-bul’un tarihi mekânları nasıl oluyor da bu filme açılıyor” denilmesine bakmayın. James Bond filmleri aslında çekildiği her ülkede tarihi binaları ve mekânları kullanıyor. ıtalya’nın, Fransa’nın, Doğu Avrupa ülkelerinin, Mısır’ın, Rusya’nın en önemli meydanları, binaları ve tarihi yapıları bu filmlerde fon olarak kullanılır. ıstanbul’u kullandıkları kadar hoyrat kullanıyorlar mı, işte onu bilemiyorum.
James Bond’u canlandıran oyuncular arasında en unutulmazı Sean Connery… Genelde Sean Connery’nin bu role çok yakıştığı düşünülür. Fakat ben Roger Moore’u daha çok yakıştırırım. Daha küstah, daha cool ve daha ıngiliz bir havası olduğundan mıdır, bilmiyorum.
James Bond filmleri ıstanbul’a oryantalist yaklaşmıştır. Fakat ıstanbul’dan daha fazla Kahire’ye oryantalist yaklaşmıştır.
George Lazenby adlı oyuncu bir kez James Bond rolünde görüldü. Etrafımdaki herkes onun asla bu role yakışmadığını düşünüyor. Ben de yakıştıramıyorum ama oynadığı filmdeki macera fena değildi. En azından son sürat giden kızaklı sahneler çok iyiydi.
Teknolojinin gelişimini James Bond filmlerini sırayla izleyerek kavramak mümkün. Özellikle 12 Eylül öncesi James Bond filmleri ile 12 Eylül sonrası James Bond filmleri arasındaki fark büyük. Pierce Brosnan’ın devrele girmesiyle birlikte hem filmdeki aksiyonun görkemi artıyor hem de filmde kullanılan teknolojik aletlerin etkileyiciliği…
Paylaş