Ahmet Arsan

Baykal’a karşılıksız danışmanlık hizmeti

7 Şubat 2010
Sayın Deniz Baykal...<br><br>“Bizim Mahalle”ye açılmak istiyorsunuz, bunu anlıyorum... Fakat maalesef bizim mahallenin kodlarını bilmediğinizden hep yanlış yerlerde kulaç atıyorsunuz...
Yanlış insan, yanlış mekan...

Mesela Yaşar Nuri’yi aldınız partiye...
“Dine karşı değiliz, bizde hoca var” falan diyebilmek için...
Ama ne oldu?
Sıfır etki bile yaratamadınız... Hatta daha kötüsü ters etki yarattınız.
Çünkü...
Yaşar Nuri Hoca’nın İslami kesim açısından neye tekabül ettiğinden haberiniz yoktu...
Şimdi de tutmuş, öyle ya da böyle Cüppeli Ahmet Hoca ile bir temas kurmuşsunuz...
“İnsani diyalog” falan diyerek olayı yumuşatmaya kalksanız da...
Yine yanlış yapmışsınız...
Çünkü...
Cüppeli Ahmet Hoca’nın İslami kesim açısından neye tekabül ettiğinden de haberiniz yok...
Kısacası Sayın Baykal...
Yaşar Nuri olmaz, çünkü mahallede ciddiye alınmaz.
Zekeriya Beyaz olmaz, çünkü mahallede gülmece konusudur.
Cüppeli Ahmet olmaz, Cem Yılmaz etkisi yapar...

Sayın Baykal...
Eğer bizim mahalleye şöyle küçük bir dalış yapacaksanız...
İslam’ı sol değerlerle mezceden İhsan Eliaçık’la bir temas kurun...
Engin bilgisiyle tebarüz eden Mustafa İslamoğlu ile bir sohbet gerçekleştirin...
Sağcılığı bir aydın sapması olarak nitelendiren Ali Bulaç’la teşriki mesai yapın...
İslami kesimin vicdanı bir Abdurrahman Aslan var, onunla görüşün...
Dücane Cündioğlu ile bir yarım saat görüşün...
Yakın tarihi İsmail Kara’dan dinleyin...
Hakan Albayrak’la Ortadoğu’yu konuşun...
İnsan haklarını Cevat Özkaya ile yorumlayın...
Kültür dünyasını size Ömer Lekesiz anlatsın...

Tabii derdiniz gerçekten anlamaya çalışmak ise bu isimlerle temas kurabilirsiniz...
Yok, eğer “şovmenler dünyası”na açılmak istiyorsanız...
O zaman doğru yoldasınız...

STV bastırıyor Zaman ılımlı

Bazen Samanyolu Televizyonu’nda haber izliyorum...
Tam bir “darbe karşıtı propaganda bülteni” gibi...
Her haber, bir biçimde potansiyel darbecilere getirilip dayandırılıyor...
Ses kayıtları yayınlanıyor, isim verilerek sert eleştiriler gündeme getiriliyor...
Mesafesiz bir dil, haber üslubuna yakışmayacak bir tarafgirlik...
STV’nin kardeşi Zaman Gazetesi de benzer bir duyarlılığa sahip ama daha dengeli...
Acaba Ekrem Dumanlı kardeşimiz, STV’deki kardeşlere “Haber dilindeki mesafe anlayışı” başlıklı küçük bir jenerik seminer mi verse?

Bravo Ahmet Davutoğlu

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na “Yurtdışı gezilerine köşe yazarlarını değil, diplomasi muhabirlerini götürün” diye bir çağrıda bulunmuştum...
“Babıâli” diliyle söyleyecek olursam:
Yayınım ses getirdi.

Ahmet Davutoğlu, İngiltere’de düzenlenen “Afganistan İçin Londra Konferansı”na giderken özel uçak kaldırdı, tüm televizyon ve gazetelerin diplomasi muhabirlerini geziye davet etti...
Geziye katılmak isteyen muhabirler 500 dolar uçak parasını ve iki günlük konaklama için otel parasını ödediler... Fiyatlar gazeteciler tarafından uygun bulundu.
Davutoğlu’nun Londra gezisinin dönüşünde AKPM Başkanlığı’na seçilen Mevlüt Çavuşoğlu’nu kutlamak için Strasbourg’a uğraması diplomasi muhabirleri için tam bir sürpriz oldu.
Gezide diplomasi muhabirlerine yardımcı olmak için elinden geleni yapan isim ise eski bir diplomasi muhabiri olan Bakan’ın basın danışmanı Osman Sert idi...
Geziye katılan muhabirlerin çalıştıkları kuruluşlar şöyle:
Hürriyet, Sabah, Habertürk, Hürriyet Daily News, Star, Zaman, Akşam, TRT, TV Net, Habertürk TV, Reuters ve BBC.
Ne diyelim? Teşekkürler Ahmet Davutoğlu... Teşekkürler Osman Sert...

Meğer bizimkiler grev sevmezmiş

Tekel işçilerine destek için yapılan “bir günlük iş bırakma eylemi”nin ardından “bizimkilerin gazeteleri”ne şöyle bir baktım:
Manzara-i umumiye şöyle:

ZAMAN: Bir cevvallik göstermemiş...
VAKİT: Tek satır yer vermemiş...
YENİ ŞAFAK: Grev kırıcılığına soyunmuş...
STAR: Tayyip Bey’i üzmemeye çalışmış...
SABAH: İdare-i maslahat yapmış...
BUGÜN: Görmezden gelmiş...

Köşe yazılarında da durum aynı...
Fehmi Koru CHP’ye, Taha Kıvanç Ertuğrul Özkök’e çakmış... Ahmet Taşgetiren duygu dolu bir işçi yazısı yazacağına, duygu dolu bir türban yazısı yazmış... Gülay Göktürk işçilere “Uzlaşın” demiş...
Neyse... Neyse...
Uzatmayayım...
Kısaca durum şu:
Kulakları duymamış, gözleri görmemiş, dilleri söylememiş...
Duyan, gören ve söyleyen de işçiye bindirmiş.

Hey gidi Ali Şeriati... Hey gidi Ebu Zer... Hey gidi Seyyid Kutup...
Kemikleriniz sızladı mı?
“İşçinin hakkını alın teri kurumadan veriniz” düsturuna ne oldu?
Eskiden “Nerede gariban görse safını seçiverenler” şimdi “Bu işçiler de çok oldu” mu diyorlar?
Vay benim köse sakalım...

Harvard’lı Suna’nın yeni misyonu

Davos’ta bir Ortadoğu Paneli...
Panelin konusu “Ortadoğu’da Değişen Güç Dengeleri”.
Panel bitiyor ve soru / cevap bölümüne geçiliyor.
Bir parmak kalkıyor... Parmağı kaldıran Suna Vidinli...
Parantez açalım: Bu Suna Vidinli, ilk kez bir televizyon programında “Ermeni sorunu konusunda Fransız parlamenterlere haddini bildiren Harvard’lı milliyetçi Türk kızı” olarak kendini göstermişti...
Gün geçti, devran döndü...
Suna Vidinli bu kez “Arap ülkelerinin yöneticilerine ders veren Müslüman Türk gazeteci” olarak arzı endam ediyor.
Türklüğü ve Müslümanlığı kendisine ama bu Suna’nın gazetecilik faaliyeti nedir, nerede ne yapmaktadır bilmiyorum.
“Patron asistanlığı”, gazetecilik faaliyeti kapsamına girer mi, onu da bilmiyorum...
Neyse... Vermiş veriştirmiş Suna Arap liderlerine...
“Kısır tartışmalar yapıyorsunuz” demiş. Sonra da bir ayet okumuş: “Kendi durumlarını değiştirmeyenlerin durumunu Allah da değiştirmez”.
Hey gidi hey! Fransız’a haddini bildiren milliyetçi kızımız, şimdi de Araplara haddini bildiren Müslüman kızımıza dönüşmüş...

İmamlar sendikası öksüz kaldı

Ahmet Yıldız vefat etmiş...
Kimdi Ahmet Yıldız?
Türkiye’de ilk imam sendikasını kuran kişi...
İmamların hakkını aradı... “Sendika”yı camiye soktu... Diyanet-Sen aracılığıyla mücadele verdi... Allah rahmet etsin...

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Yaşar Nuri Öztürk...
MODA Cüppeli Ahmet Hoca...

DEMODE Grevci Müslüman...
MODA Grev kırıcı Müslüman...

DEMODE Solcu Ayşenur Bahçekapılı...
MODA Tayyipçi Ayşenur Bahçekapılı...

DEMODE Müslüman erkek yazarlar...
MODA Müslüman kadın yazarlar...

DEMODE Bülent Arınç’ın vicdanı...
MODA Bülent Arınç’ın oda baskını...

DEMODE Nazlı Ilıcak’ın evinde parti vermesi...
MODA Nazlı Ilıcak’ın umreye gitmesi...
Yazının Devamını Oku

Dindar girişimciye müthiş bir kıyak

31 Ocak 2010
Madem “İslami moda” var, “İslami otel” var, “İslami plaj” var, “İslami mayo” var, “İslami havuz” var, “İslami edebiyat” var... O halde neden...
“İslami kar tatili” olmasın?
Eğer “Bu ne ya? Tam bir İslami zihni sinir projesi” demez iseniz...
Yaratıcı fikrimi şöyle açıklayabilirim:
Uludağ’ın ya da karlı dağlarımızdan herhangi birinin kuytu köşesine ahşap dağ evlerinden oluşan bir tesis yapılır...
Şömine çıtırtısı eşliğinde huzurlu ibadet için her türlü konfor sağlanır...
Şampanya, hayvan postu gibi seksi unsurlar yerine nargile ve çaya ağırlık verilir...
Kadın erkek ayrı kayak pistleri unutulmamalı tabii...
Kadınlar için özel kadın kayak hocaları istihdam edilir...
Geceleri ateş etrafında sucuk ekmek partisi gibi unsurlar, aynen kopya edilebilir...
Bazı uzun kış geceleri tanınmış din adamlarının sohbetlerine ya da Zara, Ahmet Özhan gibi sanatçıların konserlerine ayrılır...
Alın işte size dört dörtlük bir kar tatili...
Bu tüyodan faydalanacak muhafazakâr girişimcilerimizden “fikir hakkı” falan istemiyorum...
Bizim de bir nevi hizmetimiz olsun yani...

İki şair milletvekili

MEHMET OCAKTAN

AK Parti Bursa Milletvekili... Herkes onu gazeteci olarak bilir ama o aslen şairdir... Şiirlerini hem İslamcı edebiyat dergilerinde yayınladı, hem de edebiyat dünyamızın önde gelen dergilerinde... İslamcı ve solcu şairleri buluşturan projelerde yer aldı... Milletvekili olduğu günden beri şiirle arası iyi mi, siyaset sanatı öldürdü mü? Bu soruların yanıtı henüz bilinmiyor.

AVNİ DOĞAN

AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili... İslami kesimin bütün iyi şairleri gibi o da Maraşlı... Büyük Doğu’dan, Diriliş’ten beslenen, Mavera dergisinde şiirleri yayınlanan bir şair... Bir zamanlar İslamcı entelektüellerin buluşma adresi olan Yeni Devir gazetesinde yazıları yayınlandı... Refah Partisi döneminden beri siyasetin içinde... Bir ara grup başkan vekilliği görevinde de bulundu... Siyasete girdikten sonra şiiri bıraktı...

Ne oldu onlara?

BİR ENVER ÖREN VARDI

Özal döneminin en parlak isimlerinden biriydi... İhlas Holding ve TGRT ile 90’larda epey sükse yaptı... Seda Sayan’lı, Sibel Can’lı doğum günü kutlamaları falan... Hakkında söylenmiş en iyi söz Demirel’e aittir: “Enver Ören durakta bekler ve ilk gelen otobüse atlar.” Artık ne durakta bekleyen var, ne de otobüs geçiyor... Nerededir, ne yapar... Bilinmez...

BİR HASAN H.CEYLAN VARDI

Refah Partisi döneminin en popüler simalarından biriydi... Erbakan’a yakındı... Çevresiyle iyi diyalog kurardı... Yenilikçiydi... 28 Şubat döneminde kasedi çıktı ortaya... O kasette “İmam-hatip mezunlarının askeri okullara alınmaması”nı eleştiriyor ve “Tayyip Erdoğan’ın askeri bir okula girmesi halinde olabileceklerin hayali”ni kuruyordu... Bu fanteziye kurban gitti... Şimdi nerededir, ne yapar... Bilinmez...

BİR ŞEVKİ YILMAZ VARDI

Hatiplerin hatibiydi... Cüppeli Ahmet Hoca’nın siyasi şuur kazanmışıydı... Kasetleri elden ele dolaşırdı... O kasetler sayesinde Refah yükselişe geçmişti... Aynı kasetler, Refah’ın iktidara gelmesinin ardından başına bela oldu... Her ortaya çıkan kasedi, ortalığı karıştırdı... Kurban verildi... Yıllar sonra AK Parti’ye yakın olduğu ortaya çıktı... Şimdi nerededir, bilinmez...

BİR HASAN MEZARCI VARDI

Ümraniye’de müftü idi... Refah Partisi’nden milletvekili oldu... Yakın tarih eleştirilerine girişti... “Türkiye mezardan yönetiliyor” dedi ve ortalık karıştı... Taksim’de Hasan Mezarcı aleyhinde miting yapıldı... İstenmeyen adam oldu... Ruh sağlığı bozuldu... Ve bir gün televizyonda sarıya boyadığı sakalıyla “Ben Mesih’im” diyerek arzı endam etti... O gün bugündür nerededir, ne yiyip ne içmektedir... Bilinmiyor...

CHP’li İnce imam-hatip kapısından dönmüş

Ahmet Hakan, CHP’li Muharrem İnce’nin 11 dakikalık konuşmasının yarattığı yankıları yazarken, “Muharrem İnce’nin imam-hatipli olmadığı ama imam-hatipte öğretmenlik yaptığı” bilgisini verdi.
Bilgi doğrudur...
Hatta benim bir arkadaşım, Muharrem İnce ile aynı okulda öğretmenlik yapmış.
Onun anlattığına göre:
Muharrem İnce’nin çocukluğu Yalova’nın bir köyünde geçmiş. Köyde yazın Kuran kursuna giden İnce’nin ayet ezberlemeye yatkınlığı köyün imamının dikkatini çekmiş... İmam, Muharrem İnce’nin babasına “Bu çocuğun kabiliyeti var, mutlaka hafız olmalı” demiş. Bunun üzerine İnce’nin babası, küçük Muharrem’in elinden tutup Yalova’ya götürmüş. Yolda MHP’li bir milletvekili ile karşılaşmışlar. Baba, milletvekiline danışmış, o da Muharrem’in imam-hatip’e yazdırılmasını tavsiye etmiş... Ancak daha sonra karşılaştıkları bir öğretmen, babayı bu fikrinden caydırmış...
Yani o “laik” öğretmen olmasa imiş, belki de Muharrem İnce bugün imam-hatip mezunu bir milletvekili olarak görev yapacaktı parlamentoda...
Kim bilir belki de AK Parti’den milletvekili olurdu.

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Davos’a gitmek...
MODA Davos’a gitmemek...

DEMODE Mehmet Şimşek’in Avrupalı eşi...
MODA Mehmet Şimşek’in gümüş yüzüğü...

DEMODE Kırsal kesim dindarlığı..
MODA Kent dindarlığı...

DEMODE Mücahit Müslüman erkek...
MODA Issız Müslüman erkek...

DEMODE Sabih Kanadoğlu...
MODA Osman Can...

DEMODE Solcu İslamcı ittifakı...
MODA Liberal İslamcı ittifakı...
Yazının Devamını Oku

Bizimkilerin konuları

24 Ocak 2010
Şöyle bir inceleme yaptım bizim mahallenin gazeteleri arasında...<br><br>Yeni Şafak, Star, Zaman, Vakit, hatta Sabah falan...

Özellikle köşe yazarlarının işlediği konulara dikkat kesildim.
Enteresan bir konu dağılımı çıktı ortaya...
Şöyle ki:
BİR: Aydın Doğan iyi, çevresi kötü yazıları.
İKİ: Bütün kötülüklerin arkasında Ertuğrul Özkök var yazıları.
ÜÇ: Islak imza yazıları...
DÖRT: İlker Başbuğ yazıları...

Yazının Devamını Oku

Aydın Doğan’la ilk yakın temas

17 Ocak 2010
Hürriyet’te yayın yönetmeni değişimi üzerine “İstifa mektubum cebimde” başlıklı bir yazı yazmıştım.<br><br>O gün bugündür kimseden çıt çıkmadı.

Ne “gönder mektubu” diyen var ortada, ne de “saçmalama, ne istifası” diyen...
Tam da “fırtına öncesi sessizlik” diye düşünürken...
Telefonum acı acı çaldı...
Açtım...
Telefondaki ses, “Aydın Doğan Bey sizinle görüşmek istiyor” dedi...
Kısa bir bekleme süresinde durumu kendi lehime çevirecek türden hayaller kurmaya başladım...
İçimden dedi ki:

Yazının Devamını Oku

Bir feryat duyuldu yandaş medyadan

10 Ocak 2010
Bizim mahalledekiler son zamanlarda şöyle bir itiyat geliştirmişlerdi: Köşe yazısı formunda Aydın Doğan’a mektup yazmak...
Ayın 20 günü hiç üşenmeden, hiç sıkılmadan Aydın Bey’e mektup yazıp, “Yanındakileri at... Yanındakileri at...” diye feryat ediyorlardı...
Demek istedikleri şuydu:
“Aydın Bey... Sen iyisin, hoşsun... Ama şu yanındakiler yok mu? Onlar fena... Tayyip Bey’in sinirlerini hoplatan yayınlar yapıyorlar... Tayyip Bey’i öfkelendiriyorlar... Ve onlara kızan Tayyip Bey, öfkesini senden çıkarıyor... Halbuki yanına bizim gibi Tayyip Bey’i öfkelendirmeyecek adamlar alsan en azından Ahmet Çalık gibi abat olursun...”
Ve ben bu tür yazıları ağzım açık okuyordum...
Hatta utanarak...
Hatta yüzüm kızararak...

Geçen gün şöyle bir şey oldu:
“Genel Yayın Yönetmeni” şapkasını duvara asan Ertuğrul Özkök, “köşe yazarı” sıfatıyla tuttu “yandaş medya patronları”na bir mektup yazdı...
Çok kibar bir dille söylediği şuydu:
“Adamlarınız çalışmıyor, gazetelerini sattırmak, televizyonlarını seyrettirmek için uğraşmıyorlar... Hepsinin tirajını toplasan bir Vatan, bir Milliyet etmiyor... Bu gidişe bir çare bulun.”

Bu kadarı yetti de arttı bile...
Bizim mahalle resmen kazan kaldırdı...
Bir alınganlık, bir asabiyet, bir isyan...
Sanki her gün Aydın Doğan’a mektup yazanlar kendileri değilmiş gibi...
Sanki bir tek Aydın Doğan’a mektup yazılabilir ama kendi patronlarına mektup yazılamazmış gibi...
Üstelik Ertuğrul Özkök’ün yazısında “onları at / bizi al” türünden bir ima, bir gönderme, bir heves olmadığı halde...

Keşke şöyle bir şey olsa:
Yandaş gazete ve televizyonların binalarının girişine “Kendine yapılmasını istemediğini sen de başkalarına yapma” şeklinde bir özlü söz yazılsa...
Keşke... Ah keşke...

Çok değişik bir türban filmi: Büşra

Benim bildiğim ilk türban filmi “Yalnız Değilsiniz” idi...
20 yıl önce yönetmen Mesut Uçakan tarafından çekilen filmde, başını örtmeye karar veren modern bir ailenin kızının, hem ailesinden, hem de devletten gördüğü baskılar anlatılıyordu. Aradan geçti 20 yıl... Ve türban yine beyazperdede...
Ancak bu kez amaç türban sorununu anlatmak değil. Bu kez bireyselliğini öne çıkarmış bohem bir türbanlının öyküsü filme çekiliyor...
Leman çizeri Bahadır Baruter’in “Büşra” adlı çizgi romanından uyarlanan film, muhafazakâr bir ailenin türbanlı kızı Büşra ile Yaman adlı nihilist köşe yazarının aşkını anlatıyor.
Yönetmen: Alper Çağlar. Senaryo ise Bahadır Baruter ile Alper Çağlar’a ait.
Fragmanı izledim.
Diskoda dans eden, tesettür defilesi izleyen, öpüşen, ailesiyle çelişen, özgür takılan, kendine güvenli bir türbanlı portresinin ipuçlarını gördüm...
Sanırım işin özünü kavramak ve anlamak için filmin vizyona giriş tarihi olan 19 Mart’ı beklemek zorundayım.

Erdoğan, Beyaz’a değil Okan’a gitmeli

Akif Beki kardeşimin, “Madem Obama şov programlarına katılıyor, o halde bizim Başbakan da Beyaz Show’a katılsın” önerisini beğendim.
Ama adresi uygun bulmuyorum.
“Beyaz” olmaz, kesinlikle olmaz.
Olmaz çünkü “Beyaz”, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı programında konuk etmeye kalkarsa aşırı heyecanlanır. Eli ayağına dolaşır. Mahcubiyete dalar. Erdoğan’ı en iyi şekilde ağırlama gayreti içine girer.
“Başbakanımıza bir alkış” falan diyerek işi gevşetir.
Oysa Okan başkadır.
Tamam, o da en iyi şekilde ağırlamaya çalışır. O da tersten girmez. O da heyecanlanır...
Ama hiç olmazsa Okan, heyecanını yansıtmaz, alkışlatmaya falan kalkmaz, bir-iki aykırılık yapar...
Başbakan performans sergilesin diye özel bir çaba içine girmez.
Kısacası Başbakan Erdoğan, Beyaz Show’a değil Okan’ın programlarından birine katılmalıdır.

‘Mahalle’den haberler

VAKİT’TEN KOPUŞ - Vakit Gazetesi’nde “sarsıcı haberler” yapan Ankara kökenli bazı muhabirler, gazetenin yayın çizgisine itiraz ederek işten ayrılmışlar...
“Habertaraf.com” adlı internet sitesi kuran bu isimler, Taraf Gazetesi’yle de dolaylı ilişkiler kurarak “doğru dürüst bir yayın çizgisi” ile Türkiye’ye sesleniyorlar.

STAR’DA İKİ YENİ YAZAR - Genç ve istidatlı kalem Selahattin Yusuf, bundan böyle Star Gazetesi’nde yazacak... Özlemiştik yazılarını... Yine Star’da yazacak bir başka isim: CNN Türk ekranından tanıdığımız Gürkan Zengin. Televizyon haberciliği konusunda rüştünü ispat etmiş bir isim olan Gürkan Zengin’in yazarlıkta da iyi işler çıkaracağından eminim. Her iki isme de başarılar diliyorum.

CUMA TOPLANTILARI BİTTİ - Duyduğumda şaşırdım: Salomanje’de yapılan cuma toplantıları sona ermiş... Aldığım bilgilere göre son zamanlarda biraz gevşemeye başlayan cuma toplantıları, katılımcıların aldığı ortak bir kararla bitirilmiş.

GERÇEK HAYAT 10 YAŞINDA - Benim ilk göz ağrım, sevgili “eski” dergim Gerçek Hayat, 10 yaşına basmış... El değiştirse de ilk günkü ataklığından ve heyecanından hiçbir şey kaybetmeyen Gerçek Hayat’a uzun bir ömür diliyorum...

İsmail’in manifestosu

İsmail Kılıçarslan, Gerçek Hayat Dergisi’ne bir manifesto yazmış. Başlık: “Ben niçin aykırı çocuk değilim? Dahası artık niçin İslamcı değilim?” Şöyle demiş yazısının sonunda İsmail: “Ben artık bizim mahalleden hissetmiyorum. İslamcılık pozisyonunu reddediyorum. ‘Dindarlık, İslamcılar eliyle tasfiye ediliyor’ diyen Müfit Yüksel’in yanında saf tutuyorum.” Sonra da eklemiş: “Şimdi bizim mahalleden değilim dedim ya... Dedikoduyu meslek haline getiren ve düne kadar bendenize ‘İslamcı geçinen’, ‘İslamcılıktan geçinen’ gibi yaftalar yapıştırmaya bayılan yarım danteller ‘Ahmet Hakan olmaya çalışıyor’ yaftasını çıkarabilirler ceplerinden. Mahalleniz de sizin olsun, İslamcılığınız, dergileriniz, sözlükleriniz, siteleriniz, sürekli ‘Alternatifini yapalım lan’ diyen zihniniz falan da. Ben namaza başladım yeniden. İslamcılıktan daha önemli işlerim var. Yasin ezberlemeye çabalıyorum.”

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Deniz Baykal’a vurmak...
MODA Kemal Kılıçdaroğlu’na vurmak...

DEMODE “Birinci Meclis” kutsaması...
MODA Meclis’teki masonik işaretler...

DEMODE Beyazıt’ta korsan eylem...
MODA Gazze konvoyuyla Mısır’da eylem...

DEMODE Melih Gökçek...
MODA Bülent Arınç...

DEMODE Baba Abdülkadir Aksu...
MODA Oğul Murat Aksu...

DEMODE İslam’da sanat var mı?
MODA Müslümanlar neden sanat yapamıyor?
Yazının Devamını Oku

İstifa mektubum cebimde

3 Ocak 2010
Ertuğrul Özkök’ün görevi bırakması sanırım en fazla beni ilgilendiriyor. Oktay Ekşi rahat, Ayşe Arman kaygısız, Fikret Ercan kayıtsız, Doğan Hızlan kendine güvenli, Yalçın Doğan umursamaz...
Bir tek ben kaygılı, kendine güvensiz ve ateş üstünde olmalıyım.
Çünkü ben Özkök’ün son keşfiyim.
Henüz yerimi sağlamlaştıracak esaslı atraksiyonlar çekemeden en büyük destekçim Ertuğrul Özkök gidiverdi...
Aydın Doğan beni tanımaz. Zaten tanısa da bana bir faidesi olmaz. Çünkü o da emekliye ayrıldı...
Vuslat Doğan Sabancı ile hayatımda hiç karşılaşmadım. Hislerim beni yanıltmıyorsa bana uzaktan gıcık olduğunu sanıyorum.
Bu durumda...
“Özkök gitti, sıra sende” deseler...
Yani beni de gönderseler...
Bir “okur tepkisi” çıkmaz...
Belki... “Bizim mahalle”de bayram edenler bile olur... Öbür mahalleler ise zerre kadar mesele etmez.

Bu durumda yapılacak tek şey, bir “istifa mektubu”nu cebe yerleştirmektir.
Mektupta “Yeni gelen yayın yönetmeninin yapacağı tasarrufları kolaylaştırmak amacıyla istifa ediyorum...” tarzı afili bir gerekçe yazmalıyım.
Böylece “Seni görevden alıyoruz” dediklerinde...
Yeşilçamvari cevabım hazır olsun:
“Hayır, beyefendi... Beni görevden almıyorsunuz... Çünkü ben istifa ediyorum.”

Dert olur mu bana?
Yok, canım, niye olsun ki?
Burada yazıp çizdiklerimle, içine kapanık bir mahalleye dışa açılmanın o kadar da kötü bir şey olmadığını sanırım öğrettim.
Öyle ki:
Artık bizimkiler de gittikleri yemeklerin fotoğraflarını yayınlamaya başladılar, kendi içlerinden kulis bilgileri vermeye alıştılar, hayatın değişik alanlarına ilgi gösterme alışkanlığı kazandılar.
“Kısa yazı hayatımın kârı da bu oldu” der, geçerim...
Ben varlığımı, insanlığımı, kariyerimi, hayata tutunma gerekçemi, bizim mahallenin kifayetsiz muhterisleri gibi işgal ettiğim koltukta bulmuyorum ki...

Ertuğrul Özkök bir hergeledir

Burada yazmaya başladığım gün Ertuğrul Özkök, benim için “İslami kesimin hergelesi” demişti...
Aman Allah’ım...
Öyle bir yankı uyandırdı ki bu tanımlama... “Hergele” aşağı, “hergele” yukarı...
Fırsatçının ağzına bir düdük verilmişti ve onlar da düdüğün hakkını veriyorlardı Allah için...
İşte tam bu sırada...
Ertuğrul Özkök öyle bir hareket çekti ki... Çok hoşuma gitti...
Özkök, “Kesin tantanayı... Ben de bir hergeleyim” dedi ve işi bitirdi...
Geçen gün Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök için yazdığı yazıda bazı sıfatlardan söz etmiş:
“Fırlamadır” demiş. “Sirayet ettiricidir” demiş. “Dönektir” demiş. “Çocuktur” demiş. “Yaratıcıdır” demiş. “Takıntısızdır” demiş. “Coşkuludur” demiş...
Ama bir sıfatı unutmuş...
Ertuğrul Özkök hergelenin tekidir. En az benim kadar...

Cemaat gazetesinde Türkan Saylan övgüsü

İngilizce yayınlanan Today’s Zaman gazetesinde Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği ve Milliyet gazetesinin öncülüğünde yürütülen “Baba Beni Okula Gönder” kampanyasına övgüler yağdırıldı.
Metro Group Türkiye Temsilcisi Nurdan Tümbek Tekeoğlu ile bir söyleşi yapan gazete, Tümbek’e Metro Group’un sosyal çalışmalarını sordu. Ve Nurdan Hanım, sözü hemen Türkan Saylan ile Milliyet gazetesinin ortak yürüttüğü “Baba Beni Okula Gönder” projesine sağladıkları katkıya getirdi.
Türkan Saylan’ın yaptığı çalışmaları öven Tümbek, şirketlerinin kız çocuklarının eğitimi için verdikleri katkıyı anlattı.
Böylece...
“Cemaat gazetesi”nde ilk kez bu denli açık seçik bir “Türkan Saylan övgüsü” yer almış oldu....
Türkan Saylan’ın evi basıldığında Zaman gazetesinde ve diğer cemaat yayınlarında ne türden haber ve yorumların yer aldığını anımsayanlar, Today’s Zaman’da yer alan bu röportaj için üç seçenekli değerlendirme yapıyorlar.
Seçenekler şunlar: Ya gözden kaçtı... Ya Metro Group’u küstürmek istemediler... Ya da esaslı bir tavır değişikliği...
Ben de diyorum ki: Beğenen beğeneni alsın.

Abdullah Gül’ün gazeteci rejimi

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uçağına aldığı gazeteciler aracılığıyla çok önemli mesajlar vermeye devam ediyor.
Son yolculuğunda tablo şöyle oluştu:
Radikal, Milliyet ve Vatan’dan birer gazeteci...
Zaman, Yeni Şafak ve Türkiye’den birer gazeteci...
Ve Tercüman gazetesinden bir gazeteci...
Dağılımdaki dengeye bakar mısınız?
Doğan Grubu’ndan üç, yandaş medyadan üç ve karşıtlardan bir...
Kim ne derse desin, Cumhurbaşkanı Gül uçağına davet ettiği gazeteci dengesiyle çok önemli mesajlar veriyor...
Darısı diğer yetkililerin başına...

Türkiye Yazarlar Birliği’nin ödülleri

Eskiden 1 Ocak dendi mi bende merak başlardı:
Acaba bizim mahallenin önemli örgütlenmesi olan Türkiye Yazarlar Birliği, bu yılki başarı ödüllerini kime vermiş?
Uzun bir süredir böyle bir meraklanma içinde değilim.
Çünkü ilk başlarda hem “camia”nın, hem de Türkiye’nin kültür ve sanat alanındaki en iyilerini seçerken kılı kırk yaran Yazarlar Birliği, artık bu işi nasıl yapacağını bilemez hale gelmiş durumda...
Bazen “karşı taraftan bizim camiaya çiçek uzatanlar” acayip kazançlı çıkıyor, bazen de “Boş verin karşı tarafı... Bizimkileri ödüllendirelim” anlayışı egemen oluyor.
Bu yılki ödüllerin sadece basın alanındakilere bir bakalım:
Mesela “basın-fikir” alanında Abdurrahman Dilipak’a vermişler ödülü... Sanırım daha çok bir “onur ödülü” kapsamında yapmışlar bu seçimi... Ardından denge hemen gelmiş: “Basın-fıkra” alanında Taraf yazarı Alper Görmüş ödüle layık görülmüş.
Epeydir merak etmiyordum Türkiye Yazarlar Birliği’nin ödüllerini...
Çok şey kaçırmıyormuşum demek ki...

Erdoğan daha çok Özal’a benziyor

Hatırlıyorum:
Özal döneminde zam yapılacaksa, uygun bir zaman kollanırdı.
Mesela...
Milletin tam da yılbaşı geçirdiği akşam zam yapılırdı. Epeydir bu tür uyanıklıklar görmüyorduk.
Fakat bu yılbaşı, tam da Turgut Özalvari bir uyanıklık yaptı hükümet. Yılbaşına saatler kala bastı zamları...
Ertesi gün tatil... Millet yılbaşının yorgunluğunu üzerinden atamamış... Ardından iki günlük tatil daha var... Pazartesi gününe kadar da yeni zamlara alışılır...
Hay Allah! Bu AK Parti gün geçtikçe daha çok Turgut Özal’ın ANAP’ına benziyor... Özellikle “uyanıklık” kısmıyla...

Ağır konuş Nihal

Suudi hükümeti, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile birlikte Suudi Arabistan’a gidecek olan Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca’ya vize vermemiş.
Şöyle demişler: Git babandan ya da eşinden imzalı izin getir.
Bunun üzerine Nihal Bengisu Karaca, çok manalı bir açıklama yapmış.
“Peygamber’in kemikleri sızlıyor. Hep dinin yaşamlarımız için en önemli referans kaynağı olduğunu düşünmüşümdür ama aynı zamanda başkasının referans algısının tahakküm alanından korunmak için de ‘katı olmayan bir laiklikliğin’ ne kadar önemli olduğunu vurgulamışımdır. Bu olay bu düşüncemin sağlaması oldu.”
Güzel bir açıklama...
Fakat ben Nihal’in “Gayet ağır konuşurdum ama şu durumda kendimi tutuyorum” cümlesine takıldım.
Acaba nedir Nihal’in kendini tutmasının gerekçesi?
Neden ağır konuşmamış, işte bunu anlamadım...

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Ertuğrul Özkök yazmak.
MODA Ertuğrul Özkök yazmak.

DEMODE Emin Çölaşan’ın takıntıları...
MODA Fehmi Koru’nun takıntıları...

DEMODE Müstekbir Şamil Tayyar...
MODA Mustazaf Şamil Tayyar...

DEMODE Bireysel mücadele...
MODA Çeteleşmek...

DEMODE Bir şair olarak İsmet Özel...
MODA Bir şeyh olarak İsmet Özel...

DEMODE İkinci eş...
MODA Boşanıp evlenmek...
Yazının Devamını Oku

‘Namazı bıraktım’ diyen İslamcı şair

27 Aralık 2009
Murat Kapkıner ismi bizim mahallede pek yabancı değildir. Radikal İslamcı idi Murat Kapkıner... Sanırım “Mealci” gruba yakındı.
Hem kendi şiirlerini, hem de usta şairlerin şiirlerini okuduğu kasetleri vardı...
Şiir geceleri falan düzenlerdi...
Epeydir rastlamıyordum Murat Kapkıner ismine...
Ta ki Taraf Gazetesi’nin Pazar ekinde kendisiyle yapılan bir söyleşiyi okuyana kadar...

Çok ilginç bir söyleşiydi bu...
Çünkü Murat Kapkıner, bütün açık sözlülüğüyle, hayatındaki değişimi anlatıyordu...
Şöyle diyordu mesela:
“Mazbut hayatım bitti ve onaylamadığım başka bir yaşam biçimine savruldum. Ben 27 yıl boyunca hiç aksatmadan namaz kılmış biriyim. İnsanlara Allah’ın kitabını ve sünneti öğretmişim. Ama 1990’lı yılların sonlarında yaşam biçimim değişti. Savruldum. Kendimi farklı bir yaşamın içinde buldum ve bundan memnun değilim. Eski hayatım mazbuttu ve olması gerektiği gibiydi”.
Devam edelim...
Röportajı yapan Özlem Ertan soruyor:
“Tekrar eski hayatınıza dönmek istiyorsunuz anladığım kadarıyla?”.
Murat Kapkıner yanıt veriyor:
“Çok istiyorum ama gücüm yetmiyor”.
Yine soru:
Manevi olarak mı gücünüz yetmiyor?
Kapkıner’in cevabı:
“Hem manevi, hem de fiziksel olarak. Mesela çok istememe rağmen namaz kılacak takati bulamıyorum kendimde... İşte, böyle bir duruma geldik maalesef...”

Samimiyeti severim.
Hele bu samimiyet, açık sözlülüğün pek de prim yapmadığı bir camia içinde gerçekleşiyorsa daha da severim.
Murat Kapkıner’e selam olsun...

Dilerim, murat ettiği türden bir yaşam biçimine yeniden döner...
Allah yardımcısı olsun.

Hasan Nail Canat’ı unutmayalım

21 Ekim 2004’te vefat etti bizim mahallenin çilekeş tiyatrocusu Hasan Nail Canat...
Sakarya Türküsü’nü ne güzel okurdu.
Tiyatroyu mahalleye sevdirmek için elinden geleni yaptı.
Son dönemlerde televizyon dizilerinde çok iyi oyunculuklar çıkardı.
Ve şimdi ailesi Hasan Nail Canat için bir web sitesi hazırladı.
Adres: “www.hasannailcanat.com”.
Bir ziyaret etmekte fayda var.
Bu arada aile, her 21 Ekim tarihinde Hasan Nail Canat için bir anma toplantısı düzenleyecek.
Bu toplantı için de sizleri haberdar edeceğim...

Bizim mahallede yılbaşı hazırlıkları

Bazılarımız alternatif yılbaşı kutlamasına hazırlanıyor.
“Mekke’nin Fethi” kutlamaları için Anadolu kentlerinde salonlar şimdiden kiralanmış durumda.
Maksat: Mahalle sakinlerinin yılbaşında kurda kuşa yem olmalarının önüne geçmek...

Bazılarımız ise televizyona odaklanacak.
Banttan yayınlanan ve fevkalade sıkıcı, bunaltıcı televizyon programlarını, meyve ve kuruyemiş eşliğinde seyretmece...
Ve saat 01.00’e doğru yatmaca...

Bir de ibret almak için Taksim’e çıkanlarımız olacak...
Meydanda sosyal inceleme yaparak hallerine şükredecekler yani...
Gerçi sosyal inceleme ayağına yatıp durumdan istifade edenler de çıkacaktır ama artık günahları boyunlarına...

Bir de yılbaşı gecesi erken yatanlarımız çıkacaktır...
“Aman erken yatalım, yoksa kutlamaya girer” paniğini yaşayanlar...
En naiflerimiz de onlar galiba...

Son zamanlarda yılbaşı kutlamalarının Hıristiyanlıkla bir ilgisi bulunmadığını, bir yılın bitip yeni bir yılın geldiğini, bunu kutlamanın da sakıncalı olmadığını söyleyenler de var...
Onlar açısından önemli olan kutlamalarda ölçüyü kaçırmamak.
Yani ölçüyü kaçırmadan kutlayanlarımız da olacak.

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Etiler restoranları...
MODA Nişantaşı Biber Bar...

DEMODE Tayyip Erdoğan’ın evi...
MODA Bülent Arınç’ın evi...

DEMODE Necip Fazıl tartışması yapmak...
MODA İsmet Özel tartışması yapmak...

DEMODE Kötü tarafgir Mustafa Karaalioğlu...
MODA Küllerinden doğan Nazlı Ilıcak...

DEMODE Mehmet Şevket Eygi...
MODA Ömer Lekesiz...

DEMODE STV’nin “Tek Türkiye” dizisi...
MODA Ankara’daki istihbarat savaşı...
Yazının Devamını Oku

Haftanın tortusu

20 Aralık 2009
Şair Süleyman Çobanoğlu ile yönetmen Osman Sınav, güç birliğine giderek TRT için bir dizi çekiyorlarmış. Senaryoyu Süleyman yazacak, diziyi de Osman Sınav çekecekmiş.
Dev bütçeli bir yapım deniyor dizi için.
Dizinin teması “Mehmetçik” olacakmış ama öyle “hamaset” falan yapılmayacakmış...
Süleyman’ın elinden çıkan senaryonun esaslı olacağını düşünürüm.
Osman Sınav’a da güvenim tamdır...
Merakla bekliyorum bu diziyi...

Geçen arabada giderken radyoyu karıştırıyordum.
Birden “AKRA FM” cıngılını duyuverdim.
“Vay be” dedim, “Demek hâlâ devam ediyormuş”.
AKRA FM, bizim mahallenin ilk radyosudur.
16 yıl falan oldu galiba kurulalı...
O günden beri yayınını sürdürüyor...
Küçük çapta bir araştırma yaptım.
Sonuç şu: Kalitesini korumayı başarmış.

Sanırım son zamanlarda şu türden bir ifade biçimi yaygınlaşmaya başladı:
“Fethullahçı değilim ama Hocaefendi’yi severim.”
Geçen hafta bunu üç kişiden işittim de...

Yılbaşı yaklaşıyor...
Laik mahallede “Nerede eğleniriz? Neler yaparız?” türünden bir “kasma” hali oluyorsa... Bizim mahallede de başka tür bir “kasma” hali söz konusu...
“Biz de azıcık eğlensek mi?” yaklaşımından tutun da, “Alternatif yılbaşı: Mekke’nin fethi kutlaması” yaklaşımına kadar bir ton zorlama hareketler...
Bakalım, bu yılbaşı da benzer olaylar yaşanacak mı?

Siyasetten iyi anlayan bir arkadaşım dedi ki: “Eğer Ahmet Davutoğlu kamuoyunda yıldızını daha da bir parlatırsa bundan bir kişi çok rahatsız olur”.
Hemen sordum: “Kim rahatsız olur?”
Soruya cevap vermek yerine şöyle dedi:
“Eğer yıldızı daha da parlarsa ‘Ahmet Davutoğlu istifa etti’ diye bir habere rastlayabilirsin”.
Galiba ne demek istediğini anladım.

Muhabbet fedaileri

Gülen Cemaati’ne özgü bir tabir...
Kendilerini böyle tanımlıyorlar.
“Bizim işimiz sevgi işidir” demek istiyorlar.
Gerçi son zamanlarda pek zikredilmiyor ama eskiden vurgu tamamen bu nitelemeye idi...

Kalbin mühürlenmesi

Terminolojide esaslı bir yer tutar “kalbin mühürlenmesi” meselesi...
Kuran-ı Kerim’de geçer...
İmanlarından umut kesilenler anlamındadır.
Erbakan Hoca, bu tür durumlar için “imanı kararmış” derdi.
Hey gidi hey!

Zecr tokadı

“Şefkat tokadı”nın bir üst aşamasıdır.
Şefkat tokadı, yola getirilmek üzere yapılan ilahi ikazdı.
“Zecr tokadı” ise, yola gelme umudu kalmamışlara yönelik ilahi cezadır.

Müellefe-i kulüp

“Kalpleri İslam’a ısındırılacaklar” anlamındadır.
Katı bir şekilde İslam’a karşı olmayıp “kazanılabilecek” tipte olanlar için kullanılır...
İslam’a ısındırmak için bu türden kişilere zekat bile verilebilir...

Mahallede “Cüppeli” hakkında neler deniyor?

- Fazla görünür olmaya fena halde kıl olan üstatlar:
“Bu Cüppeli de iyice televizyon şovmeni oldu canım... Ayıptır yahu...”
- Her durumda Cüppeli’yi göklere çıkaran avami dindarlar:
“Cüppeli Hoca zehir gibi... Çok derin hoca... Ne güzel cevaplar verdi...”
- Radikaller:
“Siyasi bilinci sıfır... Evrensel İslami hareketten bihaber... Tevhidin özünü kavrayamamış bir maskara...”
- Entelektüeller:
“Cüppeli mi? O kim yahu...”
- Espriye yatkın Müslüman gençlik:
“Abi çok eğlenceli ya... Aynı Cem Yılmaz...”
- “Cemaat”in önde gelenleri:
“Aman cevap falan vermeyelim... Ciddiye almamış gibi yapalım...”
- AK Parti sempatizanları:
“Bir tuhaflık var ama nedir anlayamadık...”
- Saadet Partisi kanadı:
“Duruşu bizim gibi ama bildirisi bize uymaz...”

Hey gidi Mehmet Gazioğlu

Nasıl olduysa oldu, yolum Etiler’de pahalı ve şık bir restorana düştü.
Fırsatı kaçırmadım tabii...
Şöyle bir etrafı kestim...
İki masa ötede eşiyle yemek yiyen adamı tanıyordum... Ama nereden?
Düşündüm, düşündüm, düşündüm...
Hayır! Bir türlü bulamıyordum.
Hani bu tür durumlarda her şeyi bir tarafa bırakıp, bu saçma merakı gidermek için bütün dikkatinizi konuya odaklarsınız ya...
Ben de aynen öyle yaptım.
Ama hayır... Olmuyor, olamıyordu... Hafızamın güçsüzleşmesinden endişe duyarak, yanımdakileri yardıma çağırdım.
“Mehmet Gazioğlu” dediler... “Ünlü işadamı” diye eklediler.
Tabii ya...
Taa AK Parti’nin ilk kurulduğu dönemde Kurucular Listesi’ne giren skandal şahıs...
İlk arızayı o çıkarmış, “Madem Tayyip Erdoğan yasaklı, o halde genel başkan olmasın” demişti...
Sonra ekranlara çıkıp hem düzeysiz, hem de aleyhte konuşmalar yapmıştı.
Şöyle bir baktım yüzüne...
Ve içimden dedim ki:
“Acaba pişman mıdır?”
Çünkü arıza çıkarmasa belki de şimdi sanayi ya da ticaret bakanı falandı...

İslami kesimde Modalar Demodeler

DEMODE Sabetayistler...
MODA Masonlar...

DEMODE Kemal Gürüz’lü YÖK...
MODA Yusuf Ziya Özcan’lı YÖK...

DEMODE Erbakan’ın tankı...
MODA Said-i Nursi’nin bal rengi otomobili...

DEMODE “Tek Türkiye” seyretmek...
MODA “Bu Kalp Seni Unutur mu” seyretmek...

DEMODE THK Başkanı’na vurmak...
MODA Genelkurmay Başkanı’na vurmak...

DEMODE Ahmet Özhan...
MODA Melihat Gülses...
Yazının Devamını Oku