Umut

Ve, ulaşabildiğim her insanın kulağına bağırmak istediğim bir cümle:

"Önce ümitlerinizi öldürmek isteyecekler."

İlk hedefleri her zaman budur çünkü.

Ümitlerimize saldırır onlar.

Kurşuni mavi bulutlar denizin üstünde birikmiş. Tek başına bir kuş adaların üstünde eğlenceli taklalar atarak uçuyor, pikeler yapıyor, aniden yükseliyor, burgularla denize doğru inişe geçiyor.

O mesafeden kuşu bu kadar rahat görmemin nedeni, bulutların arasındaki bir çatlaktan sızan ışığın kanatlarına çarparak onu gümüşi bir nokta gibi parlatması.

Sanki bulutların arasından yakaladığı bir ışık ipliğini denizin üstünde gezdiriyor.

Parlak kanatlarıyla uzaklardan izlenebiliyor.

Başka bir ülkede başka bir adam, kararmakta olan bir gökyüzünün altında bir perinin sihirli sopası gibi peşinde ışıktan izler bırakarak uçan bu kuşu izlerken büyük bir ihtimalle hayata dair hoş şeyler düşünecek, gecesini aydınlatacak bir sevinç yakalayacaktı gördüklerinden.

Ama buradaki birçok insan gibi benim de içim kararmış.

Aklımda Hamlet’in ünlü satırı.

"Çürümüş bir şeyler var Danimarka’da."

Ve, ulaşabildiğim her insanın kulağına bağırmak istediğim bir cümle:

"Önce ümitlerinizi öldürmek isteyecekler."

İlk hedefleri her zaman budur çünkü.

Ümitlerimize saldırır onlar.

Bizi geleceğe taşıyacak, gelecek denen belirsizliğe güvenle uzanmamızı sağlayacak olan aydınlık köprü ümitlerimizden oluşur zira.

O köprüyü yıkmak, gelecekle bağlarımızı koparmak, bizi bugünün ağır yükü altında hapsetmek isterler.

Bugüne hapsolmak demek, bu umutsuzluk zindanından bizi kurtaracak birilerini aramak demektir.

Bombalardan, çocuklarımızın ölümünden, linçlerden, cinayetlerden, ürkütücü ilişkilerden, ezilip hırpalanmaktan, yoksulluktan kurtaracak birilerini.

Korkunç gerçek ise şudur:

Bizi kurtarmaya gelecek olanlar genellikle ümitlerimizi yok edenler, ümitlerimize saldıranlardır, ümitlerimizin katilleri olanlardır.

Geleceğimizi kurtarmak için, gelecekle aramızdaki köprüleri yıkanları çağırmamızı beklerler.

Tanrının lanetlileridir bunlar ve istisnasız her ırkın içine dağılmışlardır.

Daha geniş bir bölgeye sahip olmak isteyen sırtlan sürüleri gibi bazen birbirleriyle dalaşsalar da, zor zamanlarda işbirliği yapmaktan hiç kaçınmazlar.

Ümitleri yok edebilmek için kendi ırklarının çocuklarını ölüme göndermekten asla çekinmezler.

Hatta zaman zaman birlikte cinayetler işlerler, bombaları birlikte koyarlar.

Onlar birbirlerinin düşmanları değildir, onlar ümitlerin düşmanlarıdır.

Ümitler öldüğünde canlanırlar ancak.

Tam "ateşkes" istendiğinde minicik çocukları öldürecek bombaları patlatırlar ki kimse ümitlenmesin.

"Ümit yok" derler.

"Ancak sizi ben yönetirsem ümit olur."

Ve elbirliği ile insanları da, ümitleri de öldürürler.

Türk Kürt hiç fark etmez her ırkta bulunan bu lanetlilerin düşmanı ümittir ve onlar ümidin düşmanıdır.

Onlar ümitleri öldürmek için inlerinden çıktıklarında, mavi çakıntılı bir sonbahar göğünde bir ışık huzmesi gibi uçan kuşlardan kendinize bir sevinç yaratamazsınız.

Akşam rüzgarıyla ürperen deniz, bir sonsuzluk kervanı gibi ard arda dizilmiş yeşil tepeli adalar, bulutların arasından süzülen ışık serpintisi, sokaklarda yürüyen insanlar, kaldırımlardaki ağaçlar bir mateme bürünür.

Ruhunuza bir neşe sızmaz.

Gelecek kararır...

Onlara teslim olmayın.

Onların neye saldırdığını bilmek, bize neyi korumamız gerektiğini de gösteriyor.

Ümitlerimizi savunmalıyız.

Biliyorum, hayat bir orman yangını gibi üstümüze saldırırken ümitlerimizi korumak çok kolay değil.

Ama ümitlerimizi kaybetmek geleceğimizi kaybetmek anlamına gelecek.

Gelecek...

Ne kadar ışıklı bir sözcük.

O geleceğin içinde bizi bekleyen neler var; mutluluklar, acılar, unutulmayacak anlar, sürprizler, bir şehrayin gibi parlayacak yeni ümitler, huzurlu günler, içimizi hayallerle yakacak ihtiraslar.

Gelecek, bir define sandığı gibi karanlığın içinde kendisini bulmamızı bekliyor.

Bizi ümitlerimiz götürecek ona...

Biz nelerden geçtik, ne kalleş tuzaklardan, ne alçakça pusulardan, ne "puşt zulalarından" geçtik.

Şimdi mi teslim olacaksınız?

Hayat, yelkenlerini şişirmiş büyük bir gemi gibi sizi o umutlarla dolu kıyılara götürmek için limanda hazır beklerken, bugüne dek rastlamadığınız büyük bir zenginliğe ve mutluluğa doğru yola çıkmaya hazırlanırken, tam da bu son anda teslim mi olacaksınız?

Asırlardır beklediğimiz "geleceğe" ilk kez bu kadar yaklaşmışken, bilgisayarları, internetleri, uzay yolculukları, robotları, rengarenk oyuncaklarıyla yepyeni bir çağ, yepyeni bir hayat bizi çağırırken vaz mı geçeceksiniz?

Bütün dünya sizinken, kendi ümitsizliğinizle kör mü olacaksınız?

Onların istedikleri de bu.

Bombaları, cinayetleri, alçakça tuzaklarıyla bazen Türk bazen Kürt kılığında karşınıza çıkan bu ümit katillerine geleceğinizi öldürtecek misiniz?

Size hep aynı şeyi fısıldıyorlar, "onlar düşmanımız".

"Onlar" değil düşmanınız, size "onların düşman" olduğunu söyleyenler asıl düşmanlarınız.

"Onlar düşman" diyen Kürtler var.

"Onlar düşman" diyen Türkler var.

Bunu diyenlere bir sorsanıza, "senin dost olduğun nerden belli?"

Sorsanıza onlara, "niye ümitlerimi öldürmek, beni bir düşmanlığa ve intikamın ateşine gömmek istiyorsun?"

Sorsanıza onlara, "ilk kez insanca yaşama imkanı kapımıza gelmişken, çocuklarımıza mutlu bir gelecek sağlayabilecekken neden bombalarınızla, silahlarınızla, düşmanlık saçan konuşmalarınızla önümüze dikiliyorsunuz?"

Sizin hayatlarınızın üstüne yerleştirecekleri kadifeden bir iktidar koltuğu için sizin bütün geleceğinizi yok etmek isteyenler var, Türklerden de var, Kürtlerden de var.

Tek korktukları sizin sorular sormanız.

Siz soru soracak gibi olduğunuzda, siz yaşananlara itiraz etmeye hazırlandığınızda sizi korkutmak için birlikte kampanyalar hazırlıyorlar.

Hayata sadece "silahla" biçim verilebileceğini söylüyorlar size.

Bunu söyleyenlerin hepsinin silahı var.

Hayata silahla biçim verilecekse, o biçimi verecek, tepenize çıkıp oturacak olanlar onlar.

"Hayata artık silahla değil, akılla biçim veriliyor," deyin onlara.

Aklımız var bizim, ümitlerimiz var, geleceğimiz var, bizi bekleyen yeni bir hayat, yeni bir dönem var.

Hem de öyle çok ümidimiz var ki...

Özgür olacağız, kimseden korkmadan konuşabileceğiz, herkes hakkında şaka yapabileceğiz, çocuklarımızı iyi yetiştireceğiz, dünyanın en gelişmiş yörelerinde çocuklar nelere sahip oluyorsa bizim çocuklarımız da onlara sahip olacak, depremde yıkılmayacak evlerimiz, bizi ezmeyecek bir düzenimiz, güzel okullarımız, temiz hastanelerimiz, mafyayla iç içe geçmeyen görevlilerimiz olacak.

Böyle bir hayata hazırlanıyoruz biz.

Güçlü bir ağaç gibi hayatımıza köklerini salacak gürbüz ümitler besliyoruz.

Öldürtmeyin ümitlerinizi.

Geleceğinizi öldürtmeyin.

Biliyor musunuz, siz ümitlerinize ve geleceğinize sahip çıktığınızda onlar ümitlerini kaybedecekler ve onlar ümitlerini kaybettiğinde bitecek bu cinayetler.

Ümitsiz kaldıklarında insanları öldürmeyecekler.

Bizim ümitsizliğimiz onları ümitlendiriyor.

Ümitlendikçe de daha çok cinayet işliyorlar.

Bir sonbahar göğünün altında oyunbaz bir ışık huzmesi gibi kuyruğunda gümüşten bir ibrişimle uçan bir kuş gördüğümüzde huzurla sevineceğimiz, bir kuşun uçuşuyla bile eğlenebileceğimiz zamanlar da olacak.

Çocuklarımız için endişelenmeyeceğiz.

Irkımız, dinimiz, dilimiz, cinsimiz değil, aklımız, yeteneğimiz, çalışkanlığımız önemli olacak.

İçinde insanların huşu içinde ibadet ettiği misk kokulu camilerimiz, gençlerin semah yaptığı cemevlerimiz, dünyanın dört bir yanından insanların eğlenmek için geldiği barlarımız, kulaklıklarından sevdikleri müzikleri dinleyen çocukların kitapları okuduğu kütüphanelerimiz, hastalarımızı güvenle emanet edeceğimiz hastanelerimiz, öğretmenlerin çocuklara sevgiyle davrandığı okullarımız olacak, her dilden şarkılar söylenecek, sevdiğimiz işlerde çalışacağız, isteyen istediği gibi giyinecek.

İmkansız gibi mi gözüküyor size?

Ama anlattığım gibi ülkeler var.

Niye onlar gibi olamayalım?

Oluruz.

Bu ihtimal kapımızda.

Olamayacağımıza sizi inandırmak isteyenler sizin ümitlerinizi öldürmek, sizi ümitsizliğe hapsetmek ve sizin başınıza geçip bir ömür orada hüküm sürmek isteyenler.

Biz, Kürdüz, Türküz, Lazız, Çerkeziz, Abhazayız, Ermeniyiz, Yahudiyiz, Rumuz, biz Ortodoksuz, Müslümanız, Sünniyiz, Aleviyiz, dinsiziz, sofuyuz.

Biz biraz tuhafız.

Dalgacıyız, öfkeliyiz, tembeliz ama biz en zor zamanda bile gülmeyi beceririz, bir büyük deprem bizi vurduğunda evdeki tek tencere yemeği paylaşırız, işler sıkıştığında deliler gibi çalışırız.

Bize insan olduğumuzu unutturmak isteseler, dinin, cinsin, ırkın insanlıktan önemli olduğunu söyleseler de insan olduğumuzu biliriz.

Ortak ümitlerimiz var bizim.

Boşverin siz ölümü hayattan çok sevenlere.

"Danimarka’da çürümüş bir şeyler olsa" da çürümeyenini de yaparız bir gün biz.

Işıktan bir kuş uçuyor denizin üstünde.

Onu huzurla seyredip sevineceğimiz zamanlar olacak.

Bunu ümit etmek, bu ümidi gerçekleştirecek.

Bir kuş uçuyor.

Ümitlerimizi hatırlayınca, ışıklı bir ümit gibi uçuyor işte.
Yazarın Tüm Yazıları