Paylaş
Pınarkent Geliştirme ve Güzelleştirme Derneği, geçen 22 Kasım’da Başbakanlık’a verdikleri dilekçeyle bu talebi yeniden gündeme getirdi.
Pınarbaşı’nda 6, Işıkkent’te 3 mahalle olduğuna...
Bu 9 mahallede sabit 70 bin nüfus yaşadığına...
Günlük hareketli nüfusun ise 200 bin kişi olduğuna dikkat çekilen başvuruda, toplanan 10 bin imzanın en kısa zamanda Başbakanlık’a iletileceği belirtilerek...
Pınarkent’in neden müstakil ilçe olması gerektiği 7 başlık altında toplanmış.
1. Çevre: Çevremizi kuşatan çimento fabrikaları, taş ocakları, beton santralleri gibi olumsuz faktörlerin bertaraf edilmesini sağlamak; onlardan boşalan yerleri rekreasyon alanlarına, kent ormanı veya parklarına, piknik alanlarına dönüştürmek için...
2. Sağlık: Artık yetersiz kalan sağlık ocağının yerine tam teşekküllü bir hastaneye kavuşmak için...
3. İmar: Tüm mahalleleri kentsel dönüşüm kapsamında çok katlı, modern, sağlıklı konutlara kavuşturmak için...
4. Eğitim: Çocuklara çağdaş eğitim verecek okullar, modern kütüphane, halk eğitim merkezi, iş edindirme kursları, fakülte kazandırabilmek için...
5. Yerinde hızlı hizmet: Bornova’ya gitmeye gerek kalmadan daha hızlı hizmet alabilmek için...
6. Sosyal-kültürel aktiviteler: Ayva ve nar festivalleri, rahvan at yarışı, deve güreşi gibi etkinliklerin daha heyecanlı ve katılımcı olabilmesi için...
7. Spor: Çocukların kötü alışkanlıklardan uzak sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için...
Biliyorum, Belediye Başkanı CHP’li Olgun Atila, Tanrıkulu’nun önerisine, Bornova’nın 45 mahallesi 500 bin nüfusuyla bir bütün olduğunu vurgulayıp, “Bu öneri kimseye fayda sağlamaz” demişti.
Görünen o ki, Pınarbaşı ve Işıkkentliler müstakil ilçe olma konusunda kararlı.
Bakalım Ankara’daki siyasi irade bu talebe ne diyecek?
Hele de önümüzde bir yerel seçim varken!
***
PORTRE
Dede kurdu, baba büyüttü, oğlanlar
ve eşleri markayla dünyaya tanıttı
AYVALIK’ın köklü markalarından Monte İda’nın hikayesi 1900’lü yılların başına dayanıyor.
Midilli’nin Sarlıca köyünde zeytin tarımıyla uğraşan atalarından miras kalan zeytincilik geleneği Mehmet Uygun’un 1924’teki mübadelede babasıyla Ayvalık’a gelmesiyle birlikte bu topraklarla buluşuyor.
Mehmet Bey, ailesinden öğrendiği zeytinciliği oğlu İbrahim’in de aynı şekilde devam ettirmesini istiyor.
İbrahim Uygun, Robert Kolej ve ardından Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olunca babasının izinden giderek Ayvalık’a dönüyor ve işi devralıyor.
Nesilden nesile geçen zeytinyağı geleneğini şimdi Uygun ailesinin yeni jenerasyonu devam ettiriyor.
Emre ve Cem Uygun kardeşler Üsküdar Amerikan ve St. Benoit liselerinden mezun olduktan sonra Koç Üniversitesi İşletme Bölümü’nü bitirerek Ayvalık’a dönüp tıpkı babaları gibi zeytinyağı işlerinin başına geçiyorlar.
ADINI KAZ DAĞLARINDAN ALDI
Zeytinyağında markalaşma vaktinin geldiğine inanarak ‘Monte İda’ markasını oluşturuyorlar.
Marka ismini de en üretken zeytin ağaçlarının bulunduğu ve en leziz zeytinlerin yetiştiği topraklar olarak bilinen İda (Kaz) dağlarından esinlenerek belirliyorlar.
Eşleri Nazlı ve Aysun’un da İstanbul’dan Ayvalık’a yerleşmesiyle birlikte markanın yurt içi-yurt dışı satış ve pazarlamasına odaklanarak bu butik markayı büyütmek için yeni adımlar atıyorlar.
Merkezi İstanbul’da, üretim tesisleri Havran’da yer alan Uygun Rafine Yağ, yaklaşık 50 yılı aşkın süredir, üretimini yaptığı her türlü zeytin ve zeytinyağını Türkiye’nin yanı sıra dünyanın her bir köşesine de ihraç ediyor.
Emre Uygun aynı zamanda başkan yardımcılığı görevini üstlendiği Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçılar Birliği ile de Türk zeytinyağını yurt dışında tanıtarak sektöre hizmet veriyor.
DÜNYADAKİ YEDİ TESİSTEN BİRİ
Aile üyeleri diyor ki:
“Tesisimiz 1960’lı yıllarda önce zeytinyağı rafinerisi olarak kapılarını açtı.
Ardından kontinü sistem zeytin sıkım, depolama ve dolum üniteleri hizmete girdi.
Günümüzde Türkiye’deki iki, dünyadaki yedi entegre zeytinyağı üretim tesislerinden biri haline geldi.
3 bin metrekaresi kapalı alan olmak üzere 7 bin metrekareyi aşan arazi üzerinde yer alıyor ve ortalama üretim kapasitesi 10 bin tonu geçiyor.
Çevreyi korumayı temel görev sayıyor ve bunun tüm gereklerini ISO 9001, ISO 22000, ISO22002, ICEA-Organik ve HACCP kalite belgeleri altında yerine getiriyoruz.
Troas-Alexandra ve Neandri tarihi kentleri bulunan zeytinliklerimizde sadece organik tarım uygulamaları yapıyoruz.
Böylece elde ettiğimiz zeytinyağlarında herhangi bir kimyasal bulunmuyor.
Ayvalık yöresindeki yüzlerce yıllık ve zaman içinde kendisini yenileyen çok özel ağaçlardan toplanıyor zeytinler...
Toprağa düşmeden, yere değmeden, daima hijyenik koşullarda ve en son teknolojilerle...
Sonra hiç zaman kaybetmeden fabrikaya ulaşıyor zeytinler, aynı gün içinde soğuk sıkım metoduyla aynı titizlikle sıkılıyor.
Ve aromasıyla, kokusuyla, rengiyle, kıvamıyla ve elbette tadıyla bu çok özel zeytinyağı en uygun koşullarda saklanarak doğallığı ve duyusal özellikleri bozulmadan sunuluyor.”
İSPANYA’DA DA SATILIYOR ÇİN’DE DE
Uygun ailesi, klimatik yapısı ve ekosistemi ile insan organizması için en ideal iklime ve verimli topraklara sahip özel bir coğrafyada çağdaş hasat anlayışı ve hijyenik sıkma yöntemleriyle ürettikleri zeytin ve zeytinyağı ürünlerini ‘Monte İda’ markasıyla İspanya ve İtalya başta olmak üzere...
Amerika, Kanada, İsrail, Hindistan, Malezya, Güney Kore, Çin, Japonya ve Tayland gibi ülkelere ihraç da ediyor.
Ata miraslarına sahip çıkan ve kendi markalarıyla yurt dışında Türk zeytinyağını tanıtan benzeri örneklerin artması dileğiyle...
Paylaş