Paylaş
İSTERSENİZ konuya, ‘Sivil toplum örgütü (STK) nedir?’ sorusunun yanıtıyla başlayalım.
Vikipedi’nin tanımlaması aynen şöyle:
“Sivil toplum kuruluşları ya da sivil toplum örgütleri, resmi kurumların dışında kalan ve bunlardan bağımsız olarak çalışan...
Politik, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçları doğrultusunda lobi faaliyetleri, ikna ve eylemlerle çalışan...
Üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle alan, kar amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar veya üyelik ödemeleriyle sağlayan kuruluşlardır.”
Peki, görevleri nelerdir?
* Siyasi, sosyal, kültürel, hukuki ve çevresel amaçlar doğrultusunda çalışmalar ve eylemler yapmak.
* Devletin gücünün yetersiz kaldığı konularda araştırma, tesis ve hizmet sağlayarak açığın ve gecikmenin kapanmasına yardımcı olmak.
* Ülke vatandaşlarının seslerini duyurmalarını, sorumluluk almalarını ve devletle kurdukları örgütü diyoloğa geçirmeyi sağlamak.
* Toplumsal anlamda bilinçlendirme ve eğitim çalışmaları yapmak.
* Toplumun zararına olan etkenlerin ortadan kaldırılması için mücadele etmek.
* Halkın çıkarlarını ve haklarını korumak için çalışmalar yapmak.
Vs... Vs...
Türkiye son yıllarda adeta STK cennetine döndü.
İzmir ve Ege’nin diğer illerinde de sayısını bilemediğimiz kadar STK mevcut.
Ama ne yazık ki...
-İstisnalar dışında- çoğunun ne üyelerine, ne bulundukları kente, ne topluma, ne de insanlığa bir yararı var.
Makam/makam aracı sahibi olmaktan, protokole girip sosyal çevrelerini genişletmekten, koltuğun gücüyle kendi reklamlarını yapmaktan, siyasi istikbal peşinde koşmaktan, kişisel sorunlarını çözmekten, meydanlarda arzı endam etmekten başka yaptıkları bir şey yok!
Dolayısıyla gerçek anlamda ne etki yaratabiliyorlar, ne de toplumun yaralarına merhem olabiliyorlar.
Böyle olunca da bol bol goygoyculuk, faydasız ve nafile işlerden öteye geçemiyorlar.
Kahvaltı, yemek, suya yazılan ziyaret, bir elin verdiğini öbür elin görmemesi gereken iyiliklerin çeşitli turnuvalar adı altında köpürtülerek servis yapıldığı bültenleri yayınlamak zorunda kalmadığımız günler dileklerimle...
***
BEĞENDİM
Demokrasiden sonra
dostların hizmetinde
ÖYLE günlerden geçiyoruz ki, insanın içinden neredeyse haber dinleyesi-okuyası dahi gelmiyor.
Bazen ben de kendi kendime, “Şu dünyada hiç mi iyi bir şey olmuyor?” diye sormadan edemiyorum.
Aslında küçük dokunuşlarla bile hayatı renkli kılmak mümkün.
İşte, bir hayvan sever olarak, İzmir’deki Bayraklı Belediyesi’nin ‘biz insanlar için küçük ama tüylü dostlar için büyük’ uygulaması içimdeki olumsuzluğa dair endişeleri bir anda aldı götürdü.
Veteriner İşleri Müdürlüğü, 4 Ekim Dünya Hayvanları Koruma Günü’nde, seçimlerde şeffaf sandıkların kullanılmaya başlamasıyla artık tarih olan o eski ahşap oy kutularını onarıp boyayarak birer kedi evine dönüştürmüş.
Ve bunların ilk bölümünü geçtiğimiz günlerde ‘yerel hayvanları koruma görevlisi kartı’ alan hayvan severlere dağıtmış.
Şimdi her biri farklı mahallelerde uygun yerlere konulacak ve yaklaşan kış aylarında kediciklere sıcak birer yuva olacak.
Yemek, su ve sevgi dışında hiçbir beklentileri olmayan sevimli dostlara sahip çıkanlara selam olsun.
***
HANİ YASAKTI?
MALUM; İçişleri Bakanlığı, sokakta düğün, nişan, kına, sünnet, asker uğurlaması gibi etkinlikleri yasakladı.
İzmir Valiliği de bu genelgeye uyarak benzer karar aldı.
Daha önce de yazdık, hiçbir şey de-ğiş-me-di.
Kentin hangi köşesine giderseniz gidin aynı tas, aynı hamam.
Kimsenin yasağı taktığı yok.
Vur patlasın, çal oynasın...
Gürültü, patırdı gırla...
Sayın ilgililere bir kez daha duyurulur!
Gereğini yerine getirmeyecekseniz karar almanın ne esprisi var?
Sonra hiçbir inandırıcılığınız kalmıyor.
***
ALKIŞ
İyi ki varsınız çocuklar
sizlerle gurur duyuyoruz
AYBERK Aksu...
Fehmihan Kanberoğlu...
Buğra Çankır...
Yıldırım Beyazıt Yakar...
Beril Zorlu...
Samed Selek...
Sevgi Çerçi...
7 pırıl pırıl Türk genci...
Akranlarından tek farkları ‘otizm’li oluşları.
Bundan 5 gün önce, 2 Ekim Pazar günü Kanada’nın Vancouer kentinde düzenlenen 7’nci Dünya Otizm Festivali’nde ülkemizi temsil ettiler.
Ayberk ‘Takdir’, Fehmihan ‘Toplumsal Gelişim’, Buğra, Yıldırım ve Beril ‘Gösteri Sanatları’, Samed ‘Görsel Sanatlar’, Sevgi ise ‘Toplum Danışmanlığı’ kategorilerinde ödüle layık görüldü.
Bu 7 gençten Beril Zorlu, 1998 İzmir doğumlu.
2 yaşından bu yana özel eğitim alıyor.
Tüm zorluklara, devletin ve toplumun bakış açısına rağmen...
13’ünde tanıştığı piyanoyla harikalar yaratıyor.
Öğretmenlerine göre o bir müzik dehası.
Çünkü referans ses verilmeden, duyduğu sesin frekansını belirleyip doğru notalara dönüştürebilme yeteneğine sahip.
İşin ilginç yanı...
Geçen yıl da aynı etkinlikte ‘Genç Sahne Sanatçısı’ olarak üçüncülük ödülüne hak kazanmış ancak maddi imkansızlıklar yüzünden gidememiş.
Otizm aslında durağan bir tablo değil.
Yeterli ilgi ve destek verilirse her zaman bir adım daha iyiye yaklaşmak mümkün.
Beril ve diğerleri, doğru hamleler doğru zamanda yapıldığında bu çocukların neler başarabileceklerinin en somut göstergesi.
İyi ki varsınız çocuklar, sizinle gurur duyuyoruz.
Paylaş