Paylaş
61 yıllık geçmişine sığdırdığı birçok ‘ilk’ ve elde ettiği başarılarla adını dünyada da duyurmuş bir marka.
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz aylarda rektörlük makamında bayrak değişimi yaşandı.
Prof. Dr. Candeğer Yılmaz’dan boşalan koltuğa Prof. Dr. M. Cüneyt Hoşcoşkun oturdu.
Cüneyt Hoca, 1987’de, İzmir’de ve Ege Üniversitesi’nde ilk organ naklini gerçekleştiren çok değerli bir isim.
Her ne kadar seçimlerde dördüncü sırada yer alsa da YÖK tarafından hazırlanan listedeki üç isimden biri olarak Cumhurbaşkanı’nca bu göreve atandı.
Ege Üniversitesi’nin 13’üncü rektörü olan Prof. Dr. M. Cüneyt Hoşcoşkun, geçtiğimiz 21 Ağustos’ta görevi devraldı.
3 ayı biraz aşkın süredir, yani yaklaşık 100 gündür makamda.
Bugün Ege Üniversitesi’ne bağlı 15 fakülte, 9 enstitü, 5 yüksek okul, 1 konservatuvar, 10 meslek yüksek okulu, 6 bölüm, 34 uygulama ve araştırma merkezi var.
2016-2017 öğretim yılı itibariyle 59 bin 472 ön lisans ve lisans, 9 bin 276 lisansüstü olmak üzere toplam 68 bir 748 öğrenciye sahip.
3 bin 169’dan fazla öğretim elemanı ve 3 bin 827 de idari personel bulunuyor.
Gel gelelim...
Daha önceki yönetimlerde her zaman en az 2-3, hatta bir dönem 4 rektör yardımcısı görev yaparken...
Bugün için aradan geçen 3 aya rağmen hala 1 rektör yardımcısıyla süreç yürütülmeye çalışılıyor.
Ayrıca, 3 binin üzerinde öğretim üyesi olan üniversitede neredeyse bir elin parmakları kadar az kişi ile görev paylaşımı söz konusu.
Örneğin, Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Handan Ak aynı zamanda Sağlık Bilimleri Enstitüsü Müdür Vekili.
Tıp Fakültesi Dekan Vekili Prof. Dr. Hikmet Hakan Aydın, Bilim, Teknoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi (EBİLTEM) Müdür Vekili.
Tıp Fakültesi Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Ekin Özgür Aktaş, Madde Bağımlılığı Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü Müdür Vekili.
Eczacılık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hüsniye Kayalar, Madde Bağımlılığı Toksikoloji ve İlaç Bilimleri Enstitüsü Yönetim Kurulu Üyesi.
Tabii bir de görevden almalar ve yer değiştirmeler var.
EBİLTEM’i kurup bugünkü noktaya getiren Prof. Dr. Fazilet Vardar Sukan...
Acil’den Hastane Başhemşireliği’ne atanan Gülbin Yılmaz gibi.
Listeyi uzatmak mümkün.
Eminim ki, hepsi birbirinden değerli isimler.
Aynı koltukta birden fazla karpuz taşıma yetenekleri olduğu da kuşkusuz.
Yeni yönetimin kendi ekibiyle çalışma isteği de son derece normal.
Dilerim; kulislerde konuşulan, “Onun adamı”, “Liyakata bakılmaksızın görevlendirmeler yapılıyor” iddiaları sadece birer dedikodudur.
Bu arada, hiçbirimiz ‘Atlas’ değiliz.
Yani, sonsuza kadar gök kubbeyi sırtımızda taşıyamayız.
O bir mit, günümüzde ise yükü dağıtmak esas.
Hele hele, Ege Üniversitesi gibi hepsi alanında uzman 3 bin 169 öğretim elemanı varken...
Her şeyi 3-5 kişiyle yapıp ne kimseye kapasitesinden fazla yüklenmek doğru, ne de diğerlerinin deneyimlerini gözardı etmek!
Bilmem yanılıyor muyum?
***
BENCE
Ege’ye hiç yakışmıyor
BİZDE bir laf vardır, “Allah düşürmesin” denir.
Ağırlıklı olarak da hastaneler için söylenir.
Geçtiğimiz hafta ne yazık ki benim de yolum düştü.
Uyutmayan öksürük nöbeti için Ege Üniversitesi’nin yolunu tuttum.
Doktorum bir yığın tetkikin yanında tam kan testi de istedi.
Malum, eskiden her birim bunu kendi bünyesinde yapıyordu.
Uzun bir süredir ise bu hizmet tek merkezde yürütülüyor.
Kanınızı da orada veriyor, sonucunuzu da orada alıyorsunuz.
Şimdi yazacaklarım için, “Günaydınnn” diyebilirsiniz.
Ama insan bazı şeyleri başına gelince çok daha iyi anlıyor.
Sıra konusunda anladığım kadarıyla şöyle bir yol izleniyor:
Yaşlı, çocuk, kurum personeli ve diğer hastalar için ayrı ayrı numara veriliyor.
Sıranız gelince gidip kanınızı veriyor, başka tetkikler istenmişse de yönlendiriliyorsunuz.
Malum: Ege Üniversitesi Hastanesi, Türkiye’nin en eski ve köklü sağlık kurumlarından.
Bırakın İzmir’i, Ege’yi, Türkiye’nin dört bir yanından insan geliyor.
Ama kan alınan sadece 19 masa var.
Sıranın gelmesi mucize gibi bir şey.
Beklerken -bir de ayaktaysanız- bayılmamanız imkansız gibi bir şey.
Hele hele o insan kalabalığında hastalığınızın bir kat daha artmaması da bir başka mucize!
Kaba bir hesapla kan alan personele günde ortalama 100-150 hasta düştüğü de bir gerçek.
Demem o ki, yönetim acilen bu konuya çözüm üretmeli.
Hem hastaları, hem de personeli bu çileden bir an önce kurtarmalı.
Önümdeki 378 kişi bitip sıra bana geldiğinde, yorgunluktan bitap düşmüş hemşirenin elime idrar kabı tutuşturup nasıl örnek vereceğimi anlatırken...
Aslında benden istenenin boğaz kültürü olduğunu da söylersem belki ne demek istediğim çok daha iyi anlaşılır!
(Not: Ege Üniversitesi bir örnek. Eminim ki, diğerlerinde de durum bundan hiç de farklı değildir.)
***
ELEŞTİRİN AMA
Oraya yağınca ‘doğal afet’
buraya yağınca ‘beceriksizler’
TÜM yurdu etkisi altına alan yağışlı hava Ege’yi de vurdu.
Geçen pazartesi ve salı gök adeta delindi.
Meteorolojinin resmi rakamlarına göre...
İzmir’de metrekareye ortalama 85 kilogram yağmur düştü.
İlçe bazında ise bu oran Urla’da 130, Dikili’de 122, Buca’da 103, Güzelbahçe’de 99, Gaziemir’de 98, Menderes’te 88 kilogram olarak ölçüldü.
Balıkesir Merkez’de metrekareye 122 kilogram yağmur yağarken, Ayvalık’ta 215 kilogram yağış düştü.
Ben sadece İzmir ve Balıkesir’i yazdım ama istisnasız Ege’nin tüm illerinde benzer tablolar yaşandı.
Tabii, sonrasında ise o bildik manzaralar...
Ev ve işyerlerini su bastı, caddeler göle döndü, rögarlar taştı, araçlar yollarda kaldı, trafik kilitlendi vs.
Peşi sıra eleştiriler de hemen başladı:
* Yüzme bilmeyen sokağa çıkmasın.
* Aşırı yağış İzmir’in sokaklarını kazlar ve ördekler için doğal yaşam alanına dönüştürdü.
* Tarihi Ayvalık kanalı.
* Beceriksiz belediye.
Ve daha neler neler...
Peşinen söyleyeyim, hiçbirine en ufak bir itirazım yok.
Benim takıldığım tüm bunların sadece muhalif belediyelerin yönettiği yerler için yapılması.
Diğerlerinin ya hiç görülmemesi ya da ‘yüzyılın doğal afeti’ nitelendirmesiyle kimsenin yapabilecek bir şeyinin olmadığının vurgulanması.
Kimseyi savunacak değilim.
Zaten bu köşeyi okuyanlar yerel yönetimleri nasıl eleştirdiğimi de hatırlayacaklardır.
Ama...
Konuşmak için her yağmurdan medet umanlara da ‘El isnaf’ diyorum.
Paylaş