Paylaş
1960'lı yıllar. Türkiye, ‘‘altın yumurtlayan tavuk’’ diye nitelenen turizmi yeni yeni keşfediyor. Üç tarafı denizle çevrili Anadolu'da her taşın altından tarih fışkırıyor.
Doğa, orman, deniz, koylar, yeşil, mavi henüz yağmalanmamış.
Doğa alabildiğine yeşil, deniz alabildiğine mavi.
Kilometrelerce uzunluktaki sahiller, bakir koylar pırıl pırıl. Sapsarı, simsiyah kumsallara henüz insan ayağı değmemiş.Güneş inanılmaz cömert, insanın adeta kanını kaynatıyor.
Sadece deniz, güneş, kumsal mı?
Aynı anda dört mevsimi birden yaşamak mümkün. Yüzüp güneşlenmek isteyene deniz, kayak yapmak isteyene kar. Doğa düşkünlerine dağ, dere, tepe. Kültür, sanat ve tarih meraklılarına sınırsız seçenek.
Özetle, cennetten bir köşe.
Eksik yok mu? Çooook.
Doğru dürüst tek yol, turisti doyuracak lokanta, yatıracak yatak yok. Dev tatil köyleri ile çok yıldızlı otellerin esamesi dahi okunmuyor.
Ama Anadolu insanının o sımsıcak sevecenliği, konukseverliği var. Turiste sadece kalbini açmakla kalmıyor, evinin kapılarını da aralıyor.
Ve adına ‘‘pansiyonculuk’’ denilen sosyal turizmin ilk tohumları işte böyle atılıyor. Bu işin öncülüğünü yapan Ege'nin şirin beldelerinde o yıllarda 3-5 olan pansiyonların sayısı 1970'lerde 500'lere kadar çıkıyor.
Ancak, 1980'lerde durum birden değişiyor. Çok yıldızlı oteller ve dev tatil köyleri birbiri ardına devreye girmeye başlıyor.
Ve ev pansiyonculuğuna ilk darbe, adına ‘‘paket turizm’’ denilen toplu tur organizasyonlarından geliyor. Ardından, teşvik yasası kapsamında sadece paket turizmine hizmet veren büyük tesisler desteklenince pansiyon kültürü bir anda tersine dönüyor.
Paketlenerek gezdirilen turistler, paketlenerek konaklatılmaya başlanıyor. Yeni konaklama mekanları olarak da çok yıldızlı oteller, dev tatil köyleri tercih ediliyor.
Pansiyonlar artık çoğunu öğrenci, memur ve emeklilerin oluşturduğu tamamen yerli turiste hizmet vermeye başlıyor.
Ancak, gerek devletten destek gelmeyişi, gerek kısa yoldan kazanç sağlama girişimi pansiyonların birer ikişer kapanmasına, yerlerini bar-diskolara bırakmasına neden oluyor.
Ve günümüzde sayıları neredeyse bir elin on parmağını geçmiyor. Türk turizminin lokomotifi pansiyonlar artık can çekişiyor. Bira fiyatına dahi müşteri bulamıyor.
İnadına devam diyen birkaç pansiyon sahibi, devletten yaklaşan sezon öncesi bu kara yazgılarına son verecek yardım eli bekliyor. Turizmin bel kemiği kırılacak olursa bundan en çok dargelirli vatandaşın zarar göreceğini savunuyor.
Doğru söze ne demeli?
AKLIN YOLU BİR
İZMİR büyükşehir Belediyesi, otoparklara şok zamlar yaptığında şöyle yazmıştık: ‘‘Endişemiz, bu kararın, İzmirli'yi körfezle barıştırma ve metroya kanalize etme çabasını sekteye uğratması. İskeleler ve istasyonlardaki otoparklara araçlarını bırakıp vapurla ve metroyla yolculuk yapan vatandaşların bunun artık ekonomik olmadığını düşünüp bu uygulamadan vazgeçmesi.’’
Başkan Piriştina, sonunda beklenen müjdeyi verdi ve ulaşım entegrasyonu projesine otoparkları da dahil ettiklerini açıkladı. Buna göre, Haziran'dan itibaren raylı sistemin ya da deniz ulaşımının aktarma istasyonları çevresindeki otoparklar bedava olacak.
Ne demişler? Aklın yolu bir.
Paylaş