İnsan özünde sürekli değişen ve mutlaka gelişen bir varlıktır; zaten aksi halde insan yerinde sayar ve hayatı rutinleşir. Benim işinde asla rutin yoktur çünkü sürekli yeni hikayelerle karşılaşır, kimi zaman şaşırır kimi zaman ise üzülürsün; tek bir amaç vardır: danışanın ilişkilerinde karşılaştığı sorunlar konusunda çözüm odaklı olmak.
Yıllar içerisinde bir nokta dikkatimi çekti. Danışanlarımı belli bir konuda ikiye ayırabilirim:
1. Evliliğinde ya da ilişkisinde sorunlar yaşayan ve sorunları gidermek için eşini ya da evli değilse erkek arkadaşını analiz etmek isteyenler. Bu adam bana neden davranıyor ya da ben bu adama nasıl davranmalıyım benzeri sorulara yanıt arayanlar, birinci grubu oluşturuyorlar. Benim işim, özünde, erkek beynini, düşünce sistemini ve davranışlarını kadınlara anlatmaktır ve bunu yapabilmek adına bana bireysel seans için başvuran kadın danışanlara ilişkileriyle ilgili yüzlerce soru sorarım, tek bir amacım vardır, adamı tüm detayları analiz etmek ve buna göre adeta terzi usulü bir strateji ile kadın danışanıma taktikler vermek.
Bu taktikler erkek beynine yöneliktir ve bir süre sonra karşımızdaki adam bu taktiklere tepki vermeye başlar. Genelde kadına şu soruyu sorar: “Sen son dönemde kimden akıl alıyorsun Allah aşkına?” Bunu sormasının nedeni, bir erkek karşısındaki kadının zorlayıcı hamlelerini hemen fark eder ve tepki verir. En umursamaz görünen adam bile kadındaki bu davranış değişikliklerini anlar ve garipser, ardında yatan sebepleri anlamaya çalışır.
2. Bu gruptakiler ise ilişkileriyle ilgili bana başvurmazlar, tam aksine genelde uzun süredir hayatlarına bir erkek girmemiştir ve işte tam da bu sebeple, yani yalnızlıklarının ve erkeklerle iyi gitmeyen yakınlaşmalarının sebebi analiz edebilmek için yani bu durumda erkek dünyasına değil kendilerine ayna tutabilmek adına benim danışanım olmak isterler.
İşte bu yazının konusu da bu ikinci grupla ilgili çünkü her geçen gün daha iyi anlıyorum ki onların sayısı asla azımsanmayacak kadar fazla ve onlara aktarmam gereken bilgiler var. Her zaman olduğu gibi maddeler halinde size bilgiler vereceğim, şunu belirtmeliyim ki asla çaresiz değilsiniz, benim işim size çareler üretmek ve artık alışkanlık haline geldiğini düşündüğünüz bu yalnızlıktan sizleri kurtarmak. Hayatınızdaki her şeyi değiştirebilirsiniz, yeter ki bunu gerçekten isteyin!
Sebepleri çok çeşitli olabilir
Bu durum ilişkilerde veya evliliklerde de geçerlidir zira insan ilişkilerinde rutin haline gelen tartışmalar mide bulanması yaratır ve iki insan bir süre sonra birbirlerini görmeye bile tahammül edemezler.
Günümüzde boşanma oranları büyük bir hızla artıyor; belki boşanmaların 51% oranına kadar ulaştığı Amerika’ya ulaşmamız mümkün görünmüyor ancak Türkiye’de boşanmalar çeşitli sebeplerle hızla artıyor ve bunun önüne geçebilmek için detaylı analizler ve çalışmalar yapılması gerekiyor. Genel olarak insanlar evlilik öncesi karşılarındaki insanı analiz ederek, bu evliliğin kendileri açısından doğru bir karar olup olmadığını düşünmüyorlar çünkü hemen hiç kimse boşanma ihtimalini aklına getirmiyor. Benim başıma gelmez diye düşünüyorlar; bu kadar insanın başına geliyor ve çekişmeli boşanma davaları insanın hayatından uzun yılları çalıyor; ancak yine de benim başıma gelmez! diye düşünüyorlar.
Bu yazıda, gerek evlilik gerekse ilişki aşamasında, kopma noktasına geldiğinizde uygulamanız gereken formülü sizlerle paylaşacağım. Bitirme kararını vermeden önce tam olarak ne yapmalısınız? Her zaman aklınıza gelen sorunun yanıtını alabilmeniz için yapmanız gerekenleri beş adımda sizlere ileteceğim: “Acaba hala bu ilişki çabalamaya değer mi?”
Kimi zaman insan yorulur ve “Ben neden halen bu ilişkinin ya da evliliğin içerisinde vakit kaybediyorum, yaşam enerjimi neden buna harcıyorum?” diye sormaya başlar. Etrafındaki insanlara akıl danışır ancak herkes farklı yönlendirmeler yapar çünkü herkesin deneyimleri farklıdır. Kocasından çekişmeli boşanma davasıyla ancak beş senede boşanabilen bir yakın arkadaşınız size “Allah belasını versin bu adamın, sen de ona dersini ver hemen ondan ayrıl!” diye akıl verirken bir başkası “Bence ona çok sevecen davran ve her şeyi görmezden gel, bu devirde düzgün erkek bulamazsın!” diye akıl verebilir. Aklınız karışır; ne yapmanız gerektiğini bilemezsiniz. Sürekli tartışmak sizi yormuştur ve eve giderken ayaklarınız geri gitmeye başlamıştır. Bu evliliğin tadı tuzu kalmamıştır ve aslında kimseye belli etmeden boşanma süreçleri konusunda internetten çeşitli araştırmalar yaparak kendinizi psikolojik olarak bu zorlu sürece hazırlıyor olabilirsiniz.
İşte bu noktada, kesin ayrılık kararını vermeden önce ve size “Son kararınız mı?” sorusu sorulduğunda kendinizden emin bir ifadeyle “Evet!” yanıtını vermeden önce yapmanız gereken ve kesinlikle emin olmanızı sağlayacak yöntemi sizlere bu sayfadan aktarıyorum:
Bakınız hanımlar; erkekler ciddiyetten anlar. Orduda yüzbinlerce erkeği ciddiyet ve disiplinle yönetirler, dünyanın her ülkesinde disiplinle erkekler yönetilir. En azından ciddiyetinizi ona gösterin ve altmış gün boyunca kendinizi tutun. Bir erkek, hayatındaki kadın çekip gitmeden onun değerini anlayamaz.
“Peki ya beni bırakıp giderse?” diye soranlara gelsin: Sen ciddi olduğunda seni hayatında istemeyen bir erkek, seni asla ciddiye almayan bir erkektir.
Aslında dikkatli bakarsanız erkekler her türlü sinyali size verirler ya da doğru soruları sorarsanız bir erkek size doğru cevapları verecektir; fakat kadınlar çekinerek ya da yeterince önem vermedikleri için erkek arkadaşlarına soru sorma konusunda çekimser davranırlar. İşte tam da bu sebeple erkekler ilişkilerinde uzun bir süre hiçbir açık vermeden yollarına devam ederler. Soru sormaktan asla çekinmeyiniz.
Kadınlara erkek dünyasının gizemli koridorlarını açmaya devam ediyorum. Bu yazımda sizlere ilişkide olduğunuz bir erkeğin “tehlikeli bir adam” olduğunu anlamanın yollarını aktaracağım. Öncelikle şunu belirtelim: Tehlike ne anlama geliyor? Şu bir gerçek ki tehlike kavramı son derece geniş bir kavram. Bir erkek size aylarca hatta yıllarca vakit kaybettirebilir, sizi sürekli evlilik konusunun içine çekerek ilişkide tutabilir fakat sonra bir anda ortadan yok olabilir. Giden zaman asla geri gelmez ve bir insanın size yıllarınız kaybettirmesi bana sorarsanız başlı başına bir tehlikedir. Üstelik erkeklere olan güveninizi ve hatta yaşam sevincinizi kaybedersiniz.
Eğer bunun adı tehlike değilse, tam olarak nedir?
Öte yandan, bir erkeği hayatınıza aldığınızda, farkında olmasanız bile potansiyel olarak sahip olduğu riskleri de hayatınıza almış olursunuz. Örnek vermek gerekirse, başını sürekli belaya sokan ve insanlarla kavga eden bir adamı düşünün, hatta geçmişten gelen sabıkaları var ve defalarca adam yaralamış bir erkek. Sizinle birlikteyken yine kavgalara karışıyor ve siz de işlediği darp ve benzeri suçlara tanık oluyorsunuz. Sizin için hoş deneyimler olmayacaktır ve psikolojiniz ciddi anlamda bozulabilir.
Yaklaşık on senedir ilişki koçu olarak çalışmalarımı sürdürüyorum; kadınların hiç hesaplamadıkları şekilde kendilerini çok garip ve üzücü olayların içerisinde bulduklarına defalarca şahit oldum ve bunun tek bir sebebi vardı: ilişkinin başlarında yeni tanıştıkları adamın açıkça gösterdiği sinyalleri görmezden gelmişlerdi. Eğer siz görmezden gelirseniz ve onun size gösterdiği yoğun ilgiyle gözlerinizi kapatırsanız yeryüzünde kimse size yardımcı olamaz. Ben olabildiğince yazılarım ve videolarım ile sizlere yardımcı olmaya çalışıyorum ancak bir kadın duygularını devreye aldığında onu yeniden akıl ve mantık çizgisine çekebilmek oldukça zordur çünkü her erkek şunu bilir ki kadınlar duygu odaklıdır. Hiçbir erkek bir kadın gibi hissedemez ve duygularına esir olamaz, bir yandan bu durum erkeklerin yaratıcı olmalarını engellerken öte yandan bir erkek eninde sonunda mantık ile hareket ettiği için duygularına esir olmayacaktır.
Erkek ve kadın beyni birbirinden tamamen farklı çalışıyor. Tamamen.
Pekala, bir adamla tanıştınız, sosyal medyadan ya da şuradan buradan bir tanışma gerçekleşti. Belki de yakın arkadaşınız bu tanışmaya vesile oldu. İlk başlarda adama karşı önyargılarınız vardı ve ısınamadınız ancak zamanla size gösterdiği ilgi hoşunuza gitmeye başladı. Üstelik iki senedir hayatınıza kimse girmedi; sadece bazı kafe görüşmeleri, çay kahve içilen yavan sohbetler ve hiçbir yere varmayan yakınlaşmalar oldu. Gerisi gelmedi. Hayatınızda birisi yokken tanıştığınız bu adam aniden size yeni heyecanlar yaşatmaya başladı ve yeniden hayatta olduğunuzu hissediyorsunuz.
Biliyor musunuz; en tehlikeli süreçtesiniz, çünkü bir kadın duygusal boşluktayken yeni tanıştığı erkeğin işi oldukça kolaydır.
Kimi zaman bir ilişkinin sona ermesi gerekir; çünkü iki taraf da o noktadan itibaren ilişkiden mutluluk çıkaramazlar ve sürekli ayrılıp barışarak mutlu geçen günlerinin kreşini yemeye başlarlar.
Ayrılık da aşk oyununun bir parçası. Kimi zaman kaçınılmaz son. İşimin bir parçası da ayrılık süreçlerini yönetmektir, her ne kadar kötü ihtimali engellemeye çalışsam da, yukarıda yazdığım gibi en mantıklı çözümün ayrılık olduğu ilişkileri de görüyorum.
En ilginç an, her şey kötü gitmesine rağmen ayrılık ihtimalini düşünmekten kaçınan bireysel danışanlarımın yüzlerinde oluşan o kocaman hayal kırıklığı ifadesidir.
Ne derler: Gerçekler acıtır. Kabullenmek zordur. Bazen, hatta çoğu zaman, beklenmedik anda gelir ve insanı derinden yaralar.
İşte bu yazıda sizlere, erkeklerin ilişkide veya evlilikte ayrılığı düşünmeye başladıklarını gösteren sinyalleri yazmak istedim çünkü buna hazırlıksız yakalandığınız zaman, kadınların ne kadar büyük düşüşler yaşadıklarını çok iyi biliyorum, bireysel seanslarda her gün bu durumla karşılaşıyorum ve ayrılık/boşanma sonrası kadın danışanımı kendine getirmek için ne kadar çaba sarf ettiğimi bilemezsiniz.
Hayatta her şey var. Bu süreçlerin de üstesinden gelmeyi bilmek gerek ancak bu yazıda size bahsedeceğim sinyalleri görüp eğer tedbirli olursanız, hazırlıksız yakalanmak yerine kendinizi bu ihtimale hazırlarsınız.
Benim işim sizlere farklı pencereler açmak ve elimden geldiğince yardımcı olmak.
Pekala, öncelikle ayrılık süreçlerini tamamen farklı şekilde geçiren erkekler ve kadınlar arasındaki önemli bir farkı sizlere belirtmek istiyorum: Erkekler dışarıdan ne kadar güçlü görünseler de ayrılık sürecini daha yıkıcı halde geçirirler; bunun sebebi duygularını saklamak zorunda olmalarıdır. Toplumsal olarak erkeğin zayıf halde görünmesi konusunda tabular var dolayısıyla bir erkek duygularını dışarıya gösteremez, her şeyi içinde yaşamak zorundadır. Üstelik, özellikle boşanma sonrası eşinin bir başkası ile ilişki yaşadığını bilmek birçok erkeğin en büyük kabusudur.
İş kadınlarına mentörlük yaptığım için onlara kariyer basamaklarında bireysel danışmanlık veriyorum. Bu işi dokuz senedir yaptığım için, bir erkek gözüyle, onların takıldıkları noktaları, karşılarına çıkan engelleri ve engellemeleri yakından takip ediyorum. İş kadınlarına destek olmak amacıyla kurduğum Female Business World Youtube kanalına binlerce yorum geliyor ve görüyorum ki başarılı kadınlar, doğru evliliği yapmış olan kadınlardır.
Eş seçimi gerçekten önemli midir?
Kesinlikle önemlidir.
Hele ki bizim ülkemizde, eş seçimi demek; hayatının en önemli kararını vermek demektir, yani biz bu konuda Avrupa ülkelerine hiç benzemiyoruz. Bunun sebebi, boşanmanın Avrupa’da çok sıradan bir müessese olmasıdır, yani boşanmayı batı ülkelerinde kimse bir başarısızlık olarak göremez, bilakis herkesin başına gelebilecek sıradan bir olaydır.
Ancak bizim ülkemizde boşanma adeta bir yıkım, uzun süren hukuki ve sosyal bir süreçtir. Hatta boşanma sürecinde, hele de çocuklu boşanma durumu var ise, aileler birbirlerine girerler, herkes davaya müdahil olur, ki zaten evlilik sürecinde de iki aile evlenmiş ve sürekli tüm akrabalar her konuya karışma gereğini görmüşlerdir. Böyle evliliklerin boşanmaya gitmesine şaşırmamalı.
Derler ki, her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır. Emin olunuz ki, çoğu zaman başarılı bir kadının arkasında da ona destek olan, kariyerinde yükselmesine yardımcı olan bir erkek var. Bunu ben söylemiyorum, dünya üzerinde önde gelen Fortune 500 listesinde yer alan şirketlerde CEO olan 42 kadından tam 40 tanesi evli. Bu bir tesadüf olabilir mi?
Elbette hayır.
Bu kadınlarla yapılmış söyleşileri okuduğumda şu nokta dikkatimi çekti; ev işleri olsun, çocukların bakımı olsun ve en önemlisi de kariyerinde yükselmek için yoğun çalışma saatleri olsun, bu kadınlar kocalarından tam destek görüyorlar. Bu destek, o kadınların iş hayatında başarılı olmalarını sağlayan en önemli nokta; çünkü evinde huzur olmayan bir insanın, ne kadın ne de erkek, ofisinde başarılı olması mümkün değildir. Demek ki her şeyin başında huzur ve anlayış geliyor. Karşılıklı anlayış evliliğin temelidir.
İlişki tabirinin tanımı ve içeriği hızla değişiyor ya da güncelleniyor, en gerçek anlar birlikte geçirdiğiniz saatler ve biriktirdiğiniz anılardır; oysa birçok insan telefon ekranıyla ilişki yaşamayı kabullenmiş durumda ve bunun aslında garip bir durum olduğunu fark etmiyor.
Bütün bu karmaşa içerisinde, birlikte olduğunuz insanın gerçek yüzünü; yani sizinle ilişkisinde samimi olup olmadığını anlamak belki de en büyük lüks. Peki bunu anlamanın yolu nedir?
Öncelikle şunu söyleyelim, bazı insanlar ilişkide oldukları insanın gerçek yüzünü bilmek dahi istemezler; çünkü onlar günlük hayatın stresi içerisinde kendilerine sadece bir kaçış yolu ararlar; farklı bir duyguya geçmek, bir insanla yeni heyecanlar yaşamak ve hayatta yeni deneyimler yaşamak dışında bir düşünceleri yoktur. Dolayısıyla birlikte oldukları insanın karakteri, göstermediği tarafları veya huyları onları hiç ilgilendirmez çünkü zaten bu ilişkiyi uzatma planları yoktur; sadece içinde bulundukları ruh halinden kurtulmak ve bir insandan alacakları heyecan yoluyla bir süre kendilerini iyi hissetmeye çalışırlar. Kafa dağıtmak veya dertlerden uzaklaşmak için ilişki yaşarlar, bu da bir tercihtir elbette.
Öte yandan, böyle bir ilişki yaşarken aniden ciddileşen ve kendisini spontane gerçekleşmiş bir evliliğin içinde bulan sayısız insan vardır; sadece keyif peşinde koşarken birden evlilik yoluna giren bu insanlar, evlilik esnasında eşlerinin gerçek yüzüyle karşılaşır ve şaşırırlar.
Oysa her şey daha ilişki aşamasında gayet açıktır; tek sorun onların o aşamada başka yöne bakıyor olmalarından ibarettir, sinyalleri görmezden gelir ve keyif amaçlı ilişkilerine devam ederler.
Peki bu sinyaller nelerdir?
Bir erkeğin kadınla ilişkisinde gerçek yüzünü hangi adımlarda anlarsınız?
Maddelere geçmeden önce şunu söyleyelim, bu maddeleri iş hayatındaki arkadaşlarınız üzerinde de deneyebilirsiniz, onların gerçek yüzlerini ve size karşı asıl amaçlarını anlamanıza yardımcı olacaktır.
Erkek kafasıyla bakıldığında açıkça imkansız görünen “Birisini değiştirme” ideali, maalesef kadınlarda hemen her zaman karşımıza çıkan bir durumdur. Aslında bunun sebebi erkeklerin genelde sol beyin kullanarak hayatlarını sürdürmelerinden ibarettir; yani olanı olduğu gibi kabul etmek, mantık kullanmak, olaylara mühendis kafasıyla yaklaşmak.
Öte yandan kadınlar sağ beyin kullanırlar; yani yaratıcı, estetik ve duygu odaklı yaklaşımları tercih ederler, bu durumda bir adamı severken onun daha iyi versiyonunu ortaya çıkartmak istemeleri, olaya bu açıdan baktığımızda, gayet normal ve anlaşılabilir görünebilir.
Kaybedenler Kulübü filminde mükemmel bir replik vardır ve erkek dünyasında bu replik oldukça ünlüdür, erkeklerin duygularına (hiç duyguları olmaz demedim!) tercüman olmuştur:
“Kadınlar bir adama aşık olur sonra da onu olmasını istedikleri adama çevirmeye çalışırlar…”
Erkekler şöyle düşünürler: “Bana bu halimle aşık oldun ve sevdin, peki beni neden değiştirmeye çalışıyorsun?” Bu sorunun cevabını bir erkeğin beyni kendi başına bulamaz; çünkü erkek düşünce sistemi gayet basittir: “Bir kadın bana uyar ve onunla ilişki yaşarım, ya da bana uymaz ve o kadından uzak dururum. Bu kadar basit. Onu değiştiremeyeceğimi bildiğim için eğer kadının davranışları bana uymuyorsa asla onu değiştirmeye çalışmam ve ilişkinin başında ondan uzaklaşırım; zira değiştirmeye çalışmak zaman kaybı olacaktır…”
Mantık odaklı bakan birisi için bu çıkarıma varmak gayet normaldir; oysa duygu odaklı bakan birisi şöyle düşünecektir: “Peki ama neden olmasın? Ya değişirse?”
Duygu odaklı kadın beyni, hayallerinde o adamı değiştirmiş ve adamın daha iyi bir versiyonunu ortaya çıkartmıştır; o haliyle adama yeniden aşık olmuş ve hatta onunla evlenip çoluk çocuğa karışmış, pembe panjurlu evinde onunla mutlu bir aile hayatı yaşamaya başlamıştır. Bu hayalin ona verdiği duygular, kadını o kadar mutlu eder ki, adamı değiştirme arzusu kadının hayatında önemli bir amaç haline gelir. İşi gücü bırakıp her an adama yeni bir şekil vermeye çalışırken, aniden ortadan kaybolan adam izini kaybettirir; çünkü sokaktaki on erkekten en az altı tanesi kendisine müdahale edilmesinden ve farklı bir adam haline getirilmekten hoşlanmaz. Şunu sorar: “Neden beni olduğum gibi kabul etmiyorsun?”
Bu noktaları özellikle vurguladıktan sonra, ana konuya gelelim:
O kadar hassas bir soru ki bu konuya değinmemek olmazdı.
Soruya şöyle yanıt vermek ve yeni bir pencere açmak gerekir: “Acaba evlilikten önce ilişki safhasında bir denge var mıydı?”
Belki de hiçbir zaman denge yoktu ancak bunu kabullenmek imkansızdı, olabilir mi acaba?
İnsan ilişkilerinin her türlüsünde alma verme dengesi vardır; zaman zaman daha çok ilgi veya sevgi gösteren taraf değişebilir ancak denge unsurunun gerekliliği asla değişmez. Bir terazi gibi düşünelim, terazide denge şaştığı zaman ilişkinin tadı kaçar ve bir taraf sürekli alttan almak zorunda kalır; peki böyle bir ilişki ne kadar sürer?
Alttan alan tarafın sabrına bağlıdır; ancak biliyoruz ki hele de günümüz koşullarında sonsuza kadar sürmez, çünkü sosyal medya sebebiyle herkesin çok sayıda alternatifi var ya da bu yönde bir algısı var.
Evlilik öncesi ilişki aşamasına dönelim; bir adamla birliktesiniz ve ilişkide ilk üç ay büyük ölçüde işler yolunda gidiyor. Unutmayınız ki ilk üç ayda birçok erkek kadına en iyi halini sunar; kibar, anlayışlı, özverili ve hatta duygulu bile davranabilir. Sonrasında, yavaş yavaş erkeğin daha gerçek yüzünü görmeye başlarsınız, daha ilgisiz, daha anlayışsız, daha mesafeli, öncelikleri açıkça ortaya çıkmaya başlayan ve başka şeylere daha çok zaman harcayan bir adama dönüşür. İşte tam bu noktaya dikkat ediniz; çünkü tam da bu virajda ilişkinin kaderini belirleyecek olan sizin davranışlarınızdır; çünkü terazideki denge değişmeye başlamıştır.
Kimi kadınlar birlikte olduğu adamı kaybetmemek için sessiz kalır ve tepki göstermezler, doğru üslupla kibar sözlerle adamı uyarmak gerekirken hiç ses çıkartmadan adamın değişen tavırlarını alttan alırlar. Tek amaçları zaten uzun bir yalnızlık döneminin ardından buldukları bu ilişkiyi kaybetmemektir. Oysa bu çok kritik bir hatadır çünkü erkek davranış biçimine göre karşıdaki insan (kadın veya erkek) yanlış davranışlarına karşı sessiz kaldıkça bu büyük bir zayıflık göstergesidir ve olumsuz davranışlar gittikçe artmaya başlar.
Bireysel çalışmalar yaptığım kadınlardan şunu her zaman duymuşumdur: “Saçımı süpürge ettim, hep fedakarlık yaptım ama o bana asla düzgün davranmadı!”