Paylaş
Yazıya, “Bu yazıyı yazdığım sırada Hürriyet gazetesinin Ankara Temsilciliği’nin bulunduğu binanın yakınından patlama sesleri geliyordu” diye başlamıştım.
Tanklar, Çankaya Köşkü’ne doğru çıkarken ekranlardan, “Gün demokrasiye sahip çıkma günüdür” diye çağrılar yapıyorduk.
Darbecilerin uçakları başkentin üzerinden uçarken, biz CNN Türk’te Cumhurbaşkanı Erdoğan’la darbeye karşı yayın yapıyorduk.
Başkent bombalanırken, Hürriyet Ankara Temsilciliği’nin bulunduğu cam bina, üzerinden geçen savaş uçaklarının etkisiyle kökünden sökülecekmiş gibi sarsılırken biz yazımı yetiştirmeye çalışıyorduk. Hande Fırat, CNN Türk çalışanlarını sığınağa indirmeye çalışırken, bir yandan da darbeye karşı yayınlar yapıyorduk. Helikopterlerin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin önündekileri taradığı, yakınımıza bombaların atıldığı sıralarda kimi zaman ışıkları söndürüyorduk. Karanlıkta yazmak o kadar zor ki. Ama darbeye karşı da yazmak gerekiyordu. İlk kez 1. Körfez Savaşı sırasında CNN’den Bağdat’ın bombalanmasını canlı yayında izlemiştim. Bu kez Fox TV’den canlı yayında Meclis’in bombalanmasını izliyorduk. Bir yandan da evimin hemen karşısında olan Polis Akademisi bombalanıyor, çocuklarım dehşet içinde beni arıyordu. Ama darbecilere karşı yayının yapılması, yazının yetişmesi gerekiyordu. Gün bugündü. Cumhurbaşkanı ile yayınımızdan sonra CNN Türk ve Hürriyet basılmıştı. “Ankara’yı basarlarsa sizi öldürürler” mesajları geliyordu. 15 Temmuz’un 16 Temmuz’u yoktu. Gelecek nesiller, “15 Temmuz’da darbe olurken sen ne yaptın” diye sorulduğunda verilecek bir cevabın olması gerekiyordu. Bu duygular içinde yazının başına bilmem kaçıncı kez oturmuştum ki, hemen yanı başımızda büyük bir patlama oldu. Ama öyle böyle değil. Daha ne olduğunu anlayamadan önce kulaklarımızı yırtan bir uçak sesi geldi. Ardından çok büyük bir patlama oldu. Bomba sesinin arasından çığlıklar işitilir mi? İşittik. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne çıkan kavşak bombalanmıştı. Can pazarı yaşanıyordu.
15 TEMMUZ’DA YENİDEN DOĞMAK
15 Temmuz’u anma etkinliklerinde gördüm ki, her 15 Temmuz’da yeniden doğuyoruz. 15 Temmuz’da darbeye karşı direnişin sembolü olan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz üzerinden yeni bir kimlik, yeni bir siyaset inşa ediyor.
1 yıl önce darbenin başladığı Boğaziçi Köprüsü’nde bu kez yüz binler vardı. O gün bayrağını kapıp tanklara karşı koşanlar 1 yıl sonra bayrağını alıp demokrasi nöbetine gelmişti. Türk bayraklarıyla bir gelincik tarlasını andırıyordu. Karanlığa karşı yakılan ışıklarla, şehitler köprüsü ışıl ışıldı. Hürriyet’in manşetinde olduğu gibi, “Millet nöbetteydi”.
1 yıl önce darbeye karşı meydanlara çıkan halkın verdiği dersi doğru okumak gerekiyor. Ama aynı zamanda 15 Temmuz’un 1’inci yıldönümünde demokrasi nöbetinde meydanları dolduran milyonların verdiği mesajı da iyi okumak lazım. Halk darbeye karşı dimdik ayakta. Bu bir uyanışın, bu bir direnişin mesajı.
Hani Nâzım Hikmet, “Sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?”diyor ya, 1 yıl önce kanıyla demokrasi destanını yazan millet, 1 yıl sonra ise demokrasinin resmini yaptı.
TERCİH ZAMANI
15 Temmuz’da çizilen bu demokrasi tablosunuKılıçdaroğlu’nun da iyi okuması gerektiğine inanıyorum. CHP Genel Başkanı’nın 15 Temmuz gecesi darbeye karşı çıkmasını, CHP milletvekillerinin bombalanan Meclis’e gidip demokrasinin yanında yer almasını önemsiyorum. Ancak bir o kadar da Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz’a kontrollü darbe demesini ise yadırgıyorum.
Kim kontrollü darbe diyor? FETÖ’cü kaçaklardan Adem Yavuz Arslan diyor. Ekrem Dumanlı, Tarık Toros, Fuat Avni diyor. Bir de siz diyorsunuz Kemal Bey. Sizin yeriniz onların yanı mı olmalı?
Kılıçdaroğlu bir tercih yapmalı. 15 Temmuz’da darbeye karşı canı pahasına mücadele eden milletin mi yanında olacak, yoksa kontrollü darbe diyen FETÖ’cülerin mi yanında yer alacak?
Darbecilerin bombaladığı Meclis’te demokrasi nöbetinde mi olacak, yoksa Gazi Meclis’in kürsüsünden kontrollü darbe demeye devam mı edecek?
Kemal Bey, tercih zamanı...
Paylaş