Paylaş
Ekrem İmamoğlu ile konuşurken, “Sizi Cumhurbaşkanlığı ve CHP Genel Başkanlığı gibi önemli görevlere layık gördükleri için, biraz da bu nedenle tatil yapmanızı eleştiriyorlar” dedim. “Yok” demedi. Bu tür hedeflerinin olmadığını söylemedi. Böylesine önemli görevlere layık görülmesinin kendisi için onur verici olduğunu söylemekle yetindi. Ha, bir siyasetçi için bu tür hedeflerin olmasında bir yanlışlık görmem. Cumhurbaşkanı Erdoğan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan geliyor.
İmamoğlu ile konuşurken, ailesine verdiği önem dikkatimi çekti. Saygı duydum.
“Benim için aile kutsaldır” dedi. “Ailemin bütünüyle 2 yıldır ilk kez üç gün geçirdim” diye konuştu. “Gündüz kayak yaptım, akşam çocuklarımla dertleştim, konuştum, sohbet ettim” dedi. Ailesiyle ilgili sözlerini samimi buldum.
Beni asıl ilgilendiren “yeni nesil siyaset”ten söz etmesiydi. İmamoğlu, 7 gün 24 saat hayatı siyaset olan değil; ailesiyle ilgilenen, eşiyle konsere, tiyatroya giden, tatil yapacağı zaman tatil yapıp, çalışacağı zaman çalışan bir siyasetçi profili oluşturmak istiyor. Bu yönüyle Özal biraz farklı bir siyasetçiydi. Semra Hanım’la el ele tutuşup gezerdi, arabanın direksiyonuna oturup “Semra koy bir kaset, dinleyelim” diyebilirdi, torunlarıyla bilgisayar oyunu oynar, kısa şortla asker denetlerdi.
ANAP kökenli bir siyasetçi olan Ekrem İmamoğlu’nda biraz ‘Özalvari’ bir hava, Ecevit tarzı bir naiflik hissettim. Elbette ki hiçbir siyasetçi diğerinin fotokopisi değildir ama İmamoğlu’nun da farklı bir siyasi profil oluşturmak istediği anlaşılıyor. “Siyaset benim için bir meslek değil. Siyaseti kutsallaştırmam” sözleriyle bunu gösteriyor.
Tabii bir de siyasetin gerçekleri var. İmamoğlu Danimarka’da ya da İsviçre’de siyaset yapsa, bir diyeceğim olmazdı. Fakat burası Türkiye. Bizde siyaset farklı yapılıyor. Bizde siyasetçilerden beklentiler başka. Kimsenin İmamoğlu’nun ailesiyle tatil yapmasına bir şey dediği yok. Hatta sıradan bir belediye başkanı olsa, kimsenin ilgilenecek hali de yok. Ancak deprem bölgesinden kayak merkezine geçmesi ve Cumhurbaşkanlığı, CHP Genel Başkanlığı gibi görevlere layık görülen iddialı bir siyasetçi olması, tartışılmasına neden oluyor.
Kriz dönemleri kimi siyasetçileri büyütür, kimi siyasetçileri ise küçültür. Kriz dönemlerinde millet, umut bağladığı insanları başında ve acısını paylaşırken yanında görmek ister. Elazığ’da depremzedelerin yardımına koşan İmamoğlu doğru olanı yaptı ama oradan Palandöken’e geçip kayak yapmasının siyaseten yanlış olduğunu düşünüyorum.
Ekrem İmamoğlu, sosyal medyada ailesi hakkında çirkin şeyler yazılmasa tatilini duyurma niyetinde olmadığını söyledi. Sosyal medyada ailesi hakkında yapılan çirkin yorumlara tepki göstermek işten bile değil. Sosyal medya tam bir çöplük oldu. İmamoğlu’nu yakan biraz da sosyal medya fenomeni Şeyma Subaşı’nın ablası Kübra Açıl’ın sosyal medya paylaşımları olmuş.
Şeyma Subaşı Erzurumlu Acun Ilıcalı’yı yakmıştı, ablası ise Erzurum’da Ekrem İmamoğlu’nu yaktı.
CEREN DAMAR’IN NAMUSU NAMUSUMUZDUR
ÇANKAYA Üniversitesi öğretim üyesi Ceren Damar, kopya çekerken yakaladığı öğrencisi Hasan İsmail Hikmet tarafından canice katledilmişti.
Yargılamalar başlayınca, Ceren Damar ikinci kez katledilmek istendi. Namusuna dil uzatıldı. Katil zanlısının dedesi, yaşından başından utanmadan iftira attı. Katil zanlısı hiçbir delil sunamadı ama aralarında ilişki olduğu yalanını uydurdu. Avukatları ise tüy dikti. Kendinizi bir an Ceren Damar’ın ailesinin yerine koyun. Hem evlatları vahşi bir şekilde katledildi, hem de kızlarının namusunu kirletme çabalarına karşı mücadele vermek zorunda kaldılar.
Benim için asıl sarsıcı olan, katil zanlısının avukatı olan Vahit Bıçak’ın tutumu oldu. Elbette ki bir insan katil de olsa savunma hakkı vardır.
Bu yazıyı yazmama neden olan ise katil zanlısı Hasan İsmail Hikmet’in savunmasını üstlenen ‘Bıçak Hukuk Bürosu’ndan aldığım mail oldu. Savunma hakkını canice katledilmiş bir kadının namusuna dil uzatmaya kadar götürdükleri için kendilerine karşı tepkiliydim. Mailde “talebiniz üzerine” notunu görünce, “Benim böyle bir talebim olmadı. Savunmanızda katledilmiş bir insanın hatırasını kirletme çabanızı ise yanlış buluyorum” diye bir cevap yazarak iade ettim. Vay sen misin bunu yazan... Bana trollükten giren, esefle kınamaktan çıkan bir yanıt gönderdiler.
Mahkemede Ceren Damar’ın namusuna dil uzatan avukat Vahit Bıçak, bir dönemler Başbakanlık İnsan Hakları Başkanı’ydı. Kendisinin ‘Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarında İfade Özgürlüğü’ isimli bir de kitabı var. Benim için üzücü olan, insan hakları diye yola çıkan bir hukukçunun, aldığı avukatlık ücreti uğruna genç bir kadının namusuna laf etmesiydi.
Vahit Bıçak ne zaman ki “Müvekkilim cinsel saldırı mağduru olmuştur” diye Ceren Damar’ı katleden kişiyi savundu, işte o zaman benim için bitti.
Hayatımda Ceren Damar’ı hiç görmedim. Ancak ölümünden sonra birçok insanla konuştum. Pırıl pırıl bir insan, idealist bir hukukçu ve iyi bir eş olduğunu anlattılar. Ahdettim, Ceren Damar’ın temiz mazisinin kirletilmesine izin vermeyeceğim. Ceren’in namusu namusumuzdur.
Paylaş