Paylaş
AKŞENER NİYE SUSTU?
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener ile CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun ne diyeceğini merak ediyordum. Milliyetçi bir lider olan Akşener, bu konuya hiç değinmedi. Anlaşılan CHP ile ortaklığın zarar görmemesini tercih etti. 28 Şubat’ta dahi, kendisine hakaret eden generallere yiğitçe cevap vermesine rağmen Türk ordusuna toz kondurmayan Akşener’in bu konuda tepki göstermesini beklerdim. Zaten CHP milletvekilinin o sözleri sarf ettiği sırada İYİ Parti Genel Başkan yardımcısı Bahadır Erdem de canlı yayın konuğuydu. Tek bir itirazda bulunmadı. Ali Mahir Başarır’la aynı şeyleri düşündüğü için mi itiraz etmedi, yoksa millet ittifakı ortağı oldukları için mi sustu orasını bilmiyorum.
KILIÇDAROĞLU’NUN SALDIRI TAKTİĞİ
Kılıçdaroğlu ise “En iyi savunma saldırıdır” taktiğiyle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a saldırmayı tercih etti.
Öyle ki CHP’yi yakın medya bunu, “Kılıçdaroğlu bombaladı” diye verdi. Doğru. Bir bombalama var da bence kendi topraklarını bombaladı.
“O ordu peygamber ocağıdır. O ordu Mustafa Kemal’in ordusudur” dedi. Bu durumda Kılıçdaroğlu’nun CHP milletvekillerini, “Arkadaşlar, ordumuz gözbebeğimizdir. Onlar hakkında konuşurken dikkatli olun” diye uyarmasını beklerdim. O ne yaptı? Ali Mahir Başarır’ın arkasında kapı gibi durdu. Erdoğan’ı ise yaylım ateşine tuttu. İyi de o sözleri senin milletvekilin söyledi, Erdoğan söylemedi ki... CHP milletvekilinin sözleri CHP’yi bağlar, Erdoğan’ı bağlamaz ki... Dahası CHP milletvekilinin sözleri, CHP’yi yıpratır.
Kılıçdaroğlu her yanlışın arkasında kapı gibi durdukça, CHP’de yol kazaları bitmez.
Erdoğan ne yaptı? Bülent Arınç gibi bir değere bile ayar vermekten çekinmedi.
KILIÇDAROĞLU ŞAŞIRTTI
Bende mi bir sorun var, CHP’de mi bilmiyorum. Son zamanlarda CHP’yi anlamakta zorlanıyorum. Milli meselelerde Atatürk’ün partisinin herkesten önce tavır almasını beklerken, Türkiye karşıtlarının tezlerinin savunuculuğu yapıyor.
Akdeniz’de Türk gemisine yapılan saldırıyla ilgili olarak Kılıçdaroğlu’nu dinlerken küçük dilimi yutacak gibi oldum. CHP Lideri’nden beklenen, dünyanın neresinde olursa olsun, Türk bayrağının dalgalandığı bir yere saldırı olduysa, onlara karşı çıkmasıdır. Kılıçdaroğlu’ndan “Türk bayrağının dalgalandığı gemiye eşkıya gibi baskın yapamazsınız” demesini beklerdim. Gemi baskınından sonra Kılıçdaroğlu, benzer bir tepki göstermişti. Ancak ne olduysa dün CHP grubunda çıktı, gemimize baskın yapanların tezlerini dillendirdi.
İŞİN İÇYÜZÜ
Olay şu: 22 Kasım günü Akdeniz’de Türk bayrağını taşıyan kargo gemimize Yunanlı komutanın yönettiği baskın düzenlendi. Uluslararası sularda gerçekleşen bu baskın, uluslararası hukuka ve NATO müttefikliği ruhuna aykırı.
AKDENİZ’DE GEMİMİZE BASKIN
Bu durumda Kılıçdaroğlu’ndan “Bu nasıl müttefiklik” demesini beklerdim. Ama Kılıçdaroğlu ne dedi?
“Akdeniz’de bir gemimiz arandı. Yunan komutan, Almanya, İtalya aradılar. Arama yapacağız diye Türkiye’ye bildiriyorlar. İzin verin diye bildiriyorlar. 4 saat geçiyor, cevap yok. Türkiye Cumhuriyeti devletinden cevap yok. Çünkü kimse Erdoğan’a ulaşamıyor. Bunun üzerine Roma’daki büyükelçiliği arıyorlar. Biz 4 saattir arıyoruz yani, bir saatte oradan geçiyor. 5’inci saatin sonunda, NATO’nun sessizlik yöntemi diye bir kuralı var. Yani cevap vermezseniz kabul ediyorsunuz anlamına geliyor. Bunlar da iniyorlar, gemiyi arıyorlar.”
Türkiye bu olaya tepki gösterdiğinde Almanya’nın savunma bakanı da benzer bir savunmayı yapmıştı. İrini karargâhından da tam da Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği gibi bir açıklama yapılmıştı. Ama olayın aslı öyle değil. Gemimize yapılan eşkıyalıktan, korsanlıktan başka bir şey değil.
KILIÇDAROĞLU’NUN İDDİASI DOĞRU MU?
Kılıçdaroğlu’na bilgi vermişler ama yine yanlış bilgi vermişler. Bunu ben değil, konuştuğum uzmanlar söyledi.
1- Bir ülkenin diğer ülkenin ticaret gemisine çıkması için NATO’da işletildiği gibi sessizlik kuralı yoktur.
2- Uluslararası hukukta temel kurala göre, açık denizde seyreden bir ticaret gemisine o ülkenin açık rızası olmadan çıkılamaz.
3- Bu kural, Türkiye’nin taraf olduğu, 2005 Denizde Seyir Güvenliğine Karşı Yasadışı Eylemlerin Önlenmesi Hakkında Uluslararası Sözleşme Protokolü’nde yer almaktadır.
4- Bu sözleşmede yer alan ve Kılıçdaroğlu’nun iddia ettiği 4 saat uygulaması sadece kabul ettiğini Uluslararası Denizcilik Örgütü’ne bildiren ülkeler için geçerlidir. Türkiye’nin böyle bir bildirimi yoktur.
5- Türkiye, Roseline A isimli ticari gemiye çıkılmadan önce rızası olmadığını AB yetkililerine yazılı olarak bildirmiştir.
Türkiye, saat 17.45’te İrini’nın İtalya’daki merkezine gemide arama yapılamayacağı yazılı olarak bildiriyor. Buna rağmen Alman firkateynindeki silahlı ve teçhizatlı tim saat 18.00’de cebren gemimize çıkıyor. Akşam saat 18.00’de başlayan arama, Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen 23 Kasım sabahı saat 09.30’da sona eriyor. Tam 16 saat süren aramada hiçbir şey bulamıyorlar. Amaç ne? 10 Aralık’ta Türkiye’ye yaptırımların ele alınacağı AB liderler zirvesi öncesinde Türkiye’yi suçlu duruma düşürmek. MİT TIR’ları operasyonundaki gibi Türkiye’yi uluslararası mahkemelerde yargılatmak. Tehlikeli bir plan.
Kılıçdaroğlu ise gemimize baskın yapanların tezlerini kullanarak kendi milletvekilini kurtarmaya çalıştı. “Milletvekilimizin sözlerinin çarpıtılarak kullanılması, bu olayın kapatılmasına yöneliktir” dedi. Benim anlamakta zorlandığım nokta işte burası. Ülkemizin yüzde yüz haklı olduğu bir konuda, sen milletvekilini kurtaracaksın diye Türkiye’yi niye suçlu konuma düşürüyorsun? Gemimize baskın yapan ülkeleri niye haklı gösteriyorsun?
Demem o ki, CHP gerçekliği kaybetmeye başladı. Atatürk, Hatay’ı anavatana katarken bu CHP yönetimi işbaşında olsa herhalde karşısında yer alırdı.
Paylaş