Ankara’ya döndüğünde yaptığı ilk iş Davutoğlu hakkında ihraç sürecini başlatmak oldu. Bu AK Parti tarihinde bir ilk. AK Parti’de ihraç oldu ama ilk kez bir dönem Genel Başkanlığını ve Başbakanlığını yapan birini ihraç ediyor. Bu karar Erdoğan’ın kurulacak yeni partilerle mücadele konusunda ne kadar kararlı olduğunu ortaya koydu. Bu karar sadece Davutoğlu için alınmış değil. Onunla birlikte hareket edenlerin, AK Parti’den ayıklanması kararı alındı. Yeni partilerin kurulma sürecinde Erdoğan aynı zamanda Davutoğlu’na söylüyorum Abdullah Gül sen anla dedi. Evet Abdullah Gül, AK Parti üyesi değil ama Erdoğan’ın, yeni parti konusunda gözünü ne denli kararttığını gösterdi. Bu daha başlangıç. Erdoğan’ın neler yapabileceğini ilerleyen süreçte göreceğiz. Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde Abdullah Gül’ün evinin önüne helikopter inmişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Abdullah Gül-Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu, partilerine ilişkin mesaj verdiği Konya’daki açıklamalarını dikkatle takip ettim. Memleketi olması nedeniyle mesajların yoğunluğu Davutoğlu’na yönelikti. Ancak Abdullah Gül-Ali Babacan oluşumunu da pas geçmedi. Erdoğan önümüzdeki günlerde Kayseri’ye gidiyor. Orada mesajlarının dozunu artırması ve hedefini daha da netleştirmesi bekleniyor. Bir eski Cumhurbaşkanı diğeri eski Başbakan ve ağırlığı eski bakanların oluşturduğu yeni partilere yönelik Erdoğan’ın her adımını önemsiyorum. Dikkatle takip edilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü 2023’e giden yolun yapı taşları şimdiden döşenmeye başladı. Yeni partilerin AK Parti’yi ne kadar etkileyeceğini görme açısından Erdoğan’ın hamleleri büyük önem taşıyor. Doğru hamleler bu hareketlerin güdük kalmasına, yanlış adımlar ise büyümesine yol açabilir.
İHRAÇ İÇİN DÜĞMEYE NASIL BASILDI?
Önce sıcak konudan başlamak istiyorum. Erdoğan’ın Konya’da teşkilat mensuplarıyla yemekte yaptığı konuşmada, “Kağıt üzerinde üyemiz gözüküp de gönlünü ve yolunu bizden ayırmış olanlar varsa onları ayıklamaktan çekinmemeliyiz” sözü, AK Parti kulislerini dalgalandırdı. Çünkü Erdoğan, memleketi olan Konya’dan Davutoğlu’nun ihracıyla ilgili işareti vermişti. Dün Erdoğan’ın başkanlığında MYK toplantısı vardı. Davutoğlu’nun ihracının gündeme gelip gelmeyeceği merak ediliyordu. Hatta “Davutoğlu’nu ihraç edip, kahraman yapmaz” diyenler mevcuttu. Ancak uzun toplantının ardından Davutoğlu’nun ihracıyla ilgili karar alındı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Davutoğlu’nun konuşmalarından uzun süredir rahatsız olduğu biliniyordu. Bir süredir yakın çevresindeki hukukçularla ihraç edilmesi mi iyi olur yoksa edilmemesi mi iyi olur konusunu tartıyormuş. İhraç edersek mağdur durumuna düşürür, kahramanlaştırır mıyız? Madem AK Parti’den memnun değilsin o zaman bu çatı altında durma, git partini kur diye bir tercihe zorlamak mı daha doğru olur diye bir arayış içindeymiş. Ancak Davutoğlu’nun açıklamalarını sürdürmesi nedeniyle ihraç sürecini başlatmış. Bu bir anlamda da Davutoğlu’nun kuracağı partiye erken doğum yaptırma hamlesi olarak değerlendiriliyor. İhraç kararının alındığı MYK toplantısına baktım. Sadece zamanlama üzerinde durulmuş, Davutoğlu’nu savunan olmamış. Karar oybirliğiyle alınmış.
Bu kararda Erdoğan’ın Davutoğlu’na rağmen Konya’da gördüğü ilgi etkili olmuş. Erdoğan Konya’dan memnun ayrılmış. Ama aynı zamanda bu kararın Abdullah Gül ve Ali Babacan’la yeni parti kurma hazırlıklarını yürütenler için de emsal olması amaçlanmış. Abdullah Gül parti üyesi olmadığı, Ali Babacan da istifa ettiği için onlarla ilgili bir gündem yok. Zaten onlar da konuşmama siyaseti yaptıkları için bu aşamada şimşekleri üzerlerine çekmiyorlar. Yoksa Erdoğan’ın ilgi alanından çıkmış değiller. Hatta yeni parti işlerinin konuşulduğu zamanlarda Erdoğan’ın, “Hoca’dan bir şey çıkmaz ama Babacan’a dikkat etmek lazım” dediği söylenmişti.
ERDOĞAN’DAN ÖZELEŞTİRİ
Erdoğan’ın Konya konuşmasındaki özeleştirisi ise hak ettiği şekilde değerlendirilmedi. Erdoğan, “AK Parti’nin kimi konularda eksiği olabilir. Kusursuzluk inancımızda sadece Allah’a mahsustur. Hiçbir zaman kendi muhasebemizi yapmaktan çekinmedik. Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz” dedi. AK Parti’nin buna şiddetle ihtiyacı var. Çünkü millet çare olarak Erdoğan’ı görüyor. AK Parti’nin bu işleri düzeltmesini istiyor. Ama memnun olmadığı bazı şeyler var. Onun da düzeltilmesini bekliyor. Yoksa Erdoğan haricinde bir arayışa girmiş değil.
Erdoğan
Hem kimse ne yapacağını bilmiyor, hem herkes büyük bir beklenti içinde.
AK Parti’deki değişimden söz ediyorum.
Erdoğan da bu beklentinin farkında.
AK Parti’nin 18. kuruluş yıldönümü etkinlikleri öncesinde MKYK toplantısı yapılmıştı. Erdoğan orada “Değişim lazım. Değişim olmadan olmaz” diyor. Ama o kadar. Değişimin nasıl olacağı konusunda herhangi bir ipucu vermiyor. Partinin vitrini mi değişecek, bu değişim Bakanlar Kurulu’na yansıyacak mı, siyaset tarzı ve dilinde mi değişiklikler olacak? Bu konulara hiç girmiyor.
İstanbul seçimlerinden sonra AK Parti’de değişim beklentisi neredeyse partinin kaderiyle özdeş hale geldi. Ama değişimden değişime fark var.
O yüzden gözler Erdoğan’a çevrilmiş diyorum. Çünkü neredeyse yeniden kurtarıcı gibi bekleniyor. Her seçimden sonra bir değişim beklentisi olurdu. Ama bu kez farklı. Değişim talebi AK Parti kadrolarının ötesine geçmiş durumda. Erdoğan’ın gerçekleştireceği değişikliklerin partiyi yeniden tırmanışa geçirmesi bekleniyor. Tabii Erdoğan bu çapta köklü bir değişikliğe imza atacak mı, yoksa birkaç görev değişikliği ile mi yetinecek, orası belli değil.
SİYASİ TABLODAKİ GÜÇLÜKLER
Ama bir hafta öncesine göre yeni kulis bilgilerine ulaştım. Onları paylaşacağım. Hatta bir kısmı benim daha önce yazdıklarımdan farklı bilgiler. Bir yönüyle beni tekzip ediyor, bir yönüyle ise doğruluyor. Yeni kulisleri paylaşacağım. Ama ondan önce AK Parti’nin önündeki siyasi güçlüklere ve
Bundan 1 ay önce Davutoğlu ile birlikte hareket edenler arıyor, “Sizinle birlikte yol yürümek istiyoruz” diyorlardı. Olumlu yanıt alamadılar. Aranan isimler Erdoğan’la yola devam edeceklerini bildirdiler. Şu günlerde ise benzer isimleri Abdullah Gül-Ali Babacan partisiyle ilgili çalışmaları yürüten “işadamları” arayıp birlikte çalışmak istediklerini bildiriyorlar. Babacan adına işadamı gruplarının araması size ilginç gelmiyor mu? Başkanlar, siyasete Erdoğan’la devam edeceklerini belirtip telefonları kapatıyorlar. Belediye başkan adayı yapılmasa da il başkanlığından alınmış olsa da “Reis’le başlayanlar Reis’le devam etme” kararlılığını sürdürüyorlar.
Ahmet Davutoğlu’nun siyasi mesajlarının dozunu arttırması, parti kurma çalışmalarını hızlandırdığı şeklinde yorumlanıyor. Abdullah Gül-Ali Babacan cephesinde de benzer bir kanaatin oluştuğu söyleniyor. O nedenle Davutoğlu’na yönelik rahatsızlık artmış durumda. Davutoğlu aceleci,
Gül ve Babacan ise ihtiyatlı. Abdullah Gül-Ali Babacan’ın kuracakları partiyi aralık ayına erteledikleri söyleniyor. Daha önce eylül-ekim ayı denilmişti. Hatta aralık da olmayabilir, 2020’ye kalabilir diyenler var. Acelelerinin olmayışı ufukta bir seçim olmamasından kaynaklanmıyor. Daha çok konjonktürle ilgili. Öyle ki temmuz-ağustos aylarında S-400’ler nedeniyle Türkiye’nin ABD tarafından cezalandırılacağı beklentisi hâkimdi. 1 yıl önce Trump’ın attığı tweet’lerle dolar 7.2’ye kadar tırmanmıştı. Bu kez de ağır yaptırımlar gelirse doların 9 liraya kadar tırmanmasını, ekonomide bir felaket tablosunun yaşanmasını bekliyorlardı. Ülkenin felaketinden kendilerine saadet çıkmasını hesap ediyorlardı. Krizin tam orta yerinde ekonomideki başarılarıyla Ali Babacan, gül gibi açacaktı. Ancak Trump beklentilerini suya düşürdü. Bekledikleri kriz gelmedi. Onlar da parti kurma çalışmalarını zamana yaymayı tercih ettiler.
Bu arada Abdullah Gül-Ali Babacan partisinin kuruluş çalışmalarını yürüten eski Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın kısa bir süre önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret ederek, yeni parti kurma çalışmalarında görev aldığı için istifasını sunduğu söyleniyor. Erdoğan’ın da Atalay’a “Siz bilirsiniz” diye karşılık verdiği ifade ediliyor.
BABACAN-DAVUTOĞLU DİYALOĞU
Süreç ilerledikçe yeni parti kuracakların cephesinde ayrışma daha çok netleşiyor. İlk başlarda Ali Babacan, Davutoğlu’nun da aynı çatı altında olmasını düşünüyordu. Hatta bu konuda bir çaba içerisindeydi. Ama Abdullah Gül, başından itibaren Davutoğlu’nun yeni siyasi hareket içinde olmasına sıcak bakmadı. Hatta mesafeli tutumunu korudu. Bu yılın başlarında eski bakanlardan oluşan bir grubun da Abdullah Gül’e giderek “Davutoğlu varsa biz yokuz” dedikleri söylenmişti. Gül’ün de “Davutoğlu yok. Siz işinize bakın” yanıtını verdiği konuşulmuştu. Abdullah Gül, merkeze hitap eden, Avrupa Birliği endeksli bir parti kurmayı amaçlıyor. O nedenle Davutoğlu’nun “İslamcı” çizgisinin yeni partinin üzerine düşmesini istemedi. Ayrıca lideri olduğu bir harekete ortak kabul etmemesi de işin başka bir yüzünü oluşturuyor.
Süreç içerisinde Babacan’ın da Davutoğlu ısrarından vazgeçtiği ortaya çıktı. Hatta Davutoğlu’nun Babacan’ı arayıp “Hani birlikte olacaktık” diye sitem ettiği, Babacan’ın ise “Bu konuda söz mü verdim” diye karşılık verdiği söylendi. İkili arasındaki diyalog yolların giderek ayrışmasıyla süreçle örtüştü.
SORUNLAR CİDDİ
Abdullah Gül-Ali Babacan partisi ile Ahmet Davutoğlu arasındaki soğukluktan söz ediyorum.
Davutoğlu’nun son çıkışları ve AK Parti içine yönelik mesajları, Abdullah Gül-Ali Babacan cephesini rahatsız etmiş.
Bu tablo bir kez daha Davutoğlu ile onların ayrı partiler kuracakları tezini netleştirdi. Sadece parti tabelaları ayrı olmayacak. Abdullah Gül-Ali Babacan partisi daha çok merkeze hitap edecek. Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı partinin ise daha çok AK Parti’nin içine seslenmesi bekleniyor.
Yeni parti kurma çalışmalarının perde arkasını iyi bilenler açısından bu durum sürpriz değil. Ama bu kadar erken kapışacakları beklenmiyordu. Yeni parti kuracaklar hem Erdoğan’a karşılar hem de birbirlerine karşılar.
Ayrıca Abdullah Gül’ün iki konuda Davutoğlu’na kırgın olduğu söyleniyor.
1- Gül’ün Cumhurbaşkanı, Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanı sıfatıyla ABD’de oldukları sırada Ahmet Davutoğlu, Gülen’i ziyaret etmişti. Daha sonra ziyaret kendisine sorulduğunda da Gül’ün bilgisi dahilinde ziyaret ettiğini söylemişti. Abdullah Gül’ün bundan dolayı Davutoğlu’na kırgın olduğu söyleniyor. Burada bir saptamada bulunmak istiyorum. Hem Gül hem Davutoğlu aradaki özel kalem Gürcan Balık tarafından farklı bilgiler verilmek suretiyle aldatılmış olabilir.
2- Gül, Cumhurbaşkanlığı’ndan 28 Ağustos 2014 tarihinde indi. Ahmet Davutoğlu ise 27 Ağustos günü yapılan AK Parti kongresinde AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan seçildi. Gül’ün Putin-Medvedev modeli uygulanarak Erdoğan Cumhurbaşkanı olurken kendisinin de partinin başına geçip Başbakanlığı üstlenmek istediği biliniyordu. Ama Erdoğan buna engel oldu.
ERDOĞAN’I TASFİYE PARTİLERİ
Hacire Akar, hem oğluna kavuştu hem de diğer anneler için umut ışığı oldu.
Oğlunun HDP il binasına girdikten sonra bir daha çıkmadığını belirterek il binasının önünde oturma eylemi başlatan Hacire Akar’ın direnişi olmasa oğlu bugün Kandil’deydi. Bir ana yüreği PKK’yı dize getirdi.
Ama sorun bitmiş değil.
Jandarma Genel Komutanı Org. Arif Çetin, “Dağlar teröristlerden temizlendi” dedi. Suriye ve Irak’taki içsavaş koşulları devam ederken, PKK ve DEAŞ’la mücadelede çok büyük başarılara imza atılıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun çabaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği güçlü destek unutulmayacak.
Ancak İçişleri Bakanlığı’nın Van, Diyarbakır ve Mardin’e kayyım ataması seçim, milli irade ve seçilmişler tartışmasını yeniden gündeme getirdi ki bu bizim kadim tartışmamızdır.
‘BEN YAPTIM OLDU’ OLMAZ
“Ben yaptım oldu” yaklaşımı yerine, HDP’li üç belediye başkanının yerine kayyım atanmasını gerektiren bilgiler kamuoyuyla paylaşılsa yararlı olurdu inancını taşıyorum.
Darbelerin dahi FaceTime’den önlendiği günümüzde, insanların seçilmiş belediye başkanlarının neden görevden alındığını bilmeleri hakları.
Hatta partililerin kulağına küpe olması geren altın kıymetinde bir değerlendirmeydi. Erdoğan, “AK Parti ancak kendisi gibi olmaktan çıktığında misyonunu kaybeder. Tıpkı bu çatının altından ayrılanlar gibi milletle irtibatını kaybederek yolunu şaşırdığı gün AK Parti’nin de vadesi dolmuş demektir” dedi. Muhafazakâr kesimde bir süredir “AK Parti fabrika ayarlarına geri dönmeli” tartışması yaşanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bu tartışmayı bir adım ileriye taşıdı. Erdoğan aslında bir boy aynası koydu. Erdoğan’ın ikinci mesajının adresi ise yeni parti kurma çalışmaları yürüten Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu’na yönelikti. Erdoğan, “Hafıza kayıtlarımızın içinde olanları da vakti geldiğinde milletimizle paylaşacağımızı şimdiden burada söylüyorum. Bu kayıtların içerisinde çok şeyler var. Kim kimdir, bunları milletimizin bilmesi lazım. Bilmesi lazım ki yanlış istikamette gitmesin” dedi. Bu mesajın satır aralarının iyi okunması gerekiyor. 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu ve eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Erdoğan’ın uzun süre kader birliği ettiği isimler. Belli ki Erdoğan bazı özel dosyaları açacak, bazı ilişkileri deşifre edecek. Şimdiye kadar hep onlar konuştu ama Erdoğan henüz konuşmadı derken bunu kastediyordum. Bu başlığı kapatmadan önce sadece şunu söyleyeyim, önümüzdeki dönemde Erdoğan’ın tek gündemi kurulacak olan yeni partiler olacak.
YENİ ÖMER’LER ARIYOR
Erdoğan’ın üçüncü mesajı ise AK Parti’deki “yenileşme” süreciyle ilgiliydi. Erdoğan kongre sürecini “Kardeşlerim, bize Ömer’ler lazım. İşte biz bu Ömer’leri bulduğumuz zaman şunu bilesiniz ki şu anda geldiğimiz konumdan çok daha farklı bir konuma Allah’ın izniyle çıkacağız” diye tarif etti. Erdoğan, kongre sürecinin bir kan değişimine neden olmasını istiyor. Ama bu değişimin “dava”yı esas alan “yeni Ömerler”in yönetime getirilmesi şeklinde olmasını arzu ediyor. Ekiplerin, grupların, hemşericiliğin, paralı işadamlarının değil, “yeni Ömer’lerin” işbaşına getirildiği bir AK Parti hedefliyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dördüncü mesajı ise MHP ile yaptıkları cumhur ittifakına yönelikti. Erdoğan, “Cumhur ittifakını diri tutmaya, dik tutmaya da gayret edeceğiz. Sağdan, soldan bozmak isteyenler çıkabilir ama biz bunlara prim vermeden yolumuza devam edeceğiz” dedi.
HEDEF 2023 SEÇİMLERİ
31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran İstanbul seçimleri siyasete yeni bir format attı. Erdoğan seçimlerin ardından yaptığı kısa süreli tatillerde aslında yeni döneme ilişkin stratejisini belirledi. Artık bu girdiğimiz kapıdan 2023 seçimleri ile çıkacağız. Türkiye’nin önünde seçimsiz altın kıymetinde bir 4 yıl var ama siyasetin nefesi 4 yıla yetmeyebilir. Bir de bakmışsınız ki 4 yıl dolmadan sandık önümüzde. 24 Haziran 2018 seçimleri de öyle olmadı mı? 2019 yılı kasım ayında seçim beklerken, Bahçeli’nin erken seçim çağrısı üzerine seçime daha bir buçuk yıl varken bir de baktık ki sandık önümüzde. Ben seçimlerin 2023’e kalmayacağını düşünenlerdenim. İster zamanında olsun ister erken, seçimlere bu kapıdan gireceğiz. O nedenle Erdoğan’ın mesajlarının satır aralarını iyi okumak gerekiyor. Her seçim önemlidir ama İstanbul seçimlerinden sonra 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimi kader seçimi oldu. 2023 seçimlerinin kaderi AK Parti’nin kaderiyle doğrudan bağlantılı. Bu aşamada Cumhurbaşkanlığı seçimi ne olacak sorusundan önce AK Parti ne olacak sorusu önem kazandı.
NEYİN PROJESİ?
Erdoğan’ın mesajları arasında en çok kafama takılan, yeni parti kuracaklara ilişkin hafıza kayıtlarından çıkaracağı şeyler oldu. Çünkü Erdoğan şimdiye kadar haklarında birkaç sitem cümlesi dışında bir şey söylemedi. Ancak Rize’de “AK Parti’nin içinde gedik açma çabaları, hep olduğu gibi yine boşa çıkacaktır, onu da söyleyeyim. İstedikleri kadar dolaşsınlar, bunlardan önce de bu gayretlerin içinde olanlar oldu, ne olduğunu biliyorsunuz, anlatmama gerek var mı? Eğer niyet hayır olmazsa akıbet hayır olmaz. Bunların niyeti hayır değil, bunların niyeti farklı. Dert burada sadece ‘Biz acaba Erdoğan’ı bir iki puan düşürmek suretiyle alaşağı eder miyiz?’ Bu nereye çalışmaktır? Bunlar şu anda projelere çalışıyor. Bu projelerin kimler olduğunu, olabileceğini tahmin ediyorsunuz” dedi. Bakalım Gül, Babacan ve Davutoğlu için ne projesi diyecek?
Bir yanda değerli bir ilim adamının vefatı nedeniyle tatilini kesip cenazeye yetişen Erdoğan, diğer yanda ise İstanbul sele giderken Bodrum’da tatilini sürdüren Ekrem İmamoğlu var. Liderler kriz döneminde ortaya çıkar. Yorgunluksa, Erdoğan’da 17 yılın yorgunluğunun olması lazım. İmamoğlu daha seçileli 2 ay oldu. Bu neyin tatili, bu neyin yorgunluğu böyle?
Ekrem İmamoğlu’nun şunu unutmaması lazım. Başarısı sadece kendi başarısı olmayacağı gibi, başarısızlığı da sadece kendi başarısızlığı olmayacak. Nurettin Sözen dönemi CHP’ye tam 25 yıla mal oldu. İmamoğlu bir anlamda omuzlarında CHP’nin kaderini taşıyor. Çalışırken de bu sorumluluğu hissetmeli. Tabii tatil yaparken de...
Tekrar Erdoğan’ın programına dönecek olursak... Cumhurbaşkanı bugün AK Parti Genel Merkezi’nde belediye başkanları ve il başkanlarının katılacağı toplantıda konuşacak.
Kurban Bayramı’nın ardından, bir anlamda yeni dönemin şifrelerini verecek. Erdoğan, cuma günü Ankara’da partisinin kuruluşunun 18. yıldönümü programına katıldıktan sonra memleketi Rize’ye geçecek. Memleketinde birkaç gün kaldıktan sonra yoğun bir şekilde yurtiçi ve yurtdışı programlarına başlayacak. Rize’den sonra sırada Davutoğlu’nun memleketi Konya ve Abdullah Gül’ün memleketi olan Kayseri var. Erdoğan, kurulacak yeni partilerle ilgili mesajlarını Davutoğlu ve Gül’ün memleketinde verecek. 31 Mart yerel seçimleri ve 23 Haziran İstanbul seçimlerinden sonra değişim için gözler Erdoğan’a çevrildi. Cumhurbaşkanı her zaman olduğu gibi kendini sıcak dalgaya kaptırmadı. Hatta hemen seçimin ardından değişim bekleyenlere “Öyle bir şey yapılması gerekiyorsa onu biz yaparız. Dışarıdan dayatmayla kabine değişikliği olmaz” karşılığını verdi. Eski bir futbolcu olduğu için önce gelen sert şutu göğsünde yumuşattı. Ancak bu durum değişim talebini ortadan kaldırmadı.
İKİ TEZ VAR
Şimdi cevabı aranan esas soru şu: Erdoğan radikal değişikliklere mi gidecek, yoksa küçük revizyonlarla mı yetinecek? Erdoğan tatildeyken AK Partililerin kafasını en çok meşgul eden soru buydu. Erdoğan tatilde ailesiyle birlikte olduğu için henüz parti yöneticileri de bir sinyal alabilmiş değil. AK Parti çevrelerinde iki tez var:
1- Reis radikal değişiklikler yapacak.
2- Cumhurbaşkanı ince ayarla yetinecek.
Ama sürpriz oldu mu derseniz, kimseye sürpriz olduğunu zannetmiyorum. Cumhurbaşkanı Erdoğan zaten seçim kampanyasında seçilseler de görev yapıp yapmayacaklarının belli olmadığını belirterek sinyali vermişti. Kayyım kararı üzerine görüştüğüm bir yetkili, “İstanbul seçimlerinin yenilenmesi nedeniyle karar gecikti” dedi. Belli ki İçişleri Bakanlığı’nda hazırlık daha önceden yapılmış.
HDP’li belediye başkanlarının görevden alınma gerekçelerine baktığımızda, haklarındaki terör soruşturmalarının bir kısmı belediye başkanı olmadan önceki dönemi kapsıyor. Aralarında 2015 yılına kadar uzananlar var. Van Belediye Başkanı Bedia Özgökçe Ertan hakkında eylem hazırlığındaki üç teröristi belediyeye ait araçla taşıma iddiası gibi yeni olanlar da var. Tabii akla ilk gelen “Madem belediye başkanlığından alınacak kadar terör suçlularıydı, bunların seçimlere girmesine niye izin verildi” sorusu oluyor. Hadi şeytanın avukatlığını yapayım. Tam aksine, bunların görevden alınacak kadar suçları olduğu biliniyordu, o nedenle ses çıkarılmadı, bugünler için hazırlık mı yapıldı? Bir anlamda devlet pusuya mı yattı?
BAHÇELİ’NİN İKİ BAKANA İLGİSİ
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Milletin verdiği temiz oyları teröre istismar ettirmemek görevimiz” dedi. Kayyım kararı üzerine Bakan Soylu’yu arayarak tebrik eden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, kararın yerinde olduğunu belirterek Bakan Soylu’ya ve hükümete desteğinin tam olduğunu söyledi. Süleyman Soylu terörle mücadele konusunda çok başarılı bir içişleri bakanı. Soylu aynı zamanda kabinede çifte desteğe sahip ender isimlerden. Bakanlar Kurulu’nun kuruluşu aşamasında Devlet Bahçeli’nin de bakan olmasını istediği söylenmişti. Bir diğer bakan ise Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar. Bahçeli’nin, Akar’ın bakan olması aşamasında bir katkısından söz edilmedi ama kabinede yer almasından memnun olduğundan kuşku yok. Çünkü Genelkurmay Başkanı olduğu dönemde ziyaret edip kendisine tabanca hediye etmişti. Bu özel ilgide Soylu ve Akar’ın terörle mücadele konusundaki başarılarının payı olduğunu düşünüyorum.
KAYYIM İDDİASI
Kayyım kararı için çok şey söylenecek ama benim kulağıma gelen öncelikle üç büyükşehir belediyesinin Kandil’in kontrolüne girdiği yönünde. Bir yetkili, “Dağa adam göndermeye başladılar” dedi. Belediyeler HDP’nin yerelde iktidar alanı. Adamlarını yerleştiriyorlar, ihaleler yapıyorlar. Bunun anlaşılabilir tarafı var. Ama belediye ile terör ilişkisi kabul edilemez. Belediyenin görevi Kandil’e adam göndermek değildir. Bir dönem PKK’nın yollara yerleştirdiği patlayıcıların belediye araçları tarafından kazılan çukurlara konulduğu, belli olmaması için üstünün yine belediye tarafından asfaltlandığı tespit edilmişti. Bunu hiçbir demokrasi kabul etmez. New York Belediyesi tarafından El Kaide’ye eleman temin edildiği ya da Madrid Belediyesi’nin ETA militanlarının yola patlayıcı yerleştirmesine destek verdiği düşünülebilir mi? Seçilmişlerin terör ve şiddetle işi olamaz. Benim en büyük kırmızı çizgim budur.
TAHTEREVALLİ
Kayyım işi bir tahterevalliye dönüştü. Halk HDP’yi seçiyor, iktidar onları alıyor, yerine kayyım atıyor. Tekrar seçme gidiliyor, halk yeniden HDY’yi seçiyor, iktidar tekrar kayyım atıyor. Bu kısırdöngü devam edip gidiyor. Aslında bu demokrasimizin içine düşürüldüğü çıkmazı gösteriyor. Seçimlerden önceydi. Diyarbakırlı bir kanaat önderi ile konuşuyorduk. Kayyım döneminde şehre yapılan hizmetleri anlatıyordu. AK Parti de kayyımı belediye başkan adayı olarak göstermişti.