DAHA önce 222 milyon lira olan asgari ücret, 1 Temmuz'dan itibaren brüt 250 milyon 875 bin lira oldu.
Asgari ücretle çalışanın eline net 184 milyon lira geçecek. Açlık sınırı 334 milyon lira. Yoksulluk sınırı ise 1 milyar lira... Yani 334 milyonun altında geliri olanlar aç... 1 milyar liranın altında geliri olanlar yoksul! Bu verilere göre ülkemiz, ‘aç ve yoksul insanlar’ ülkesi.
Çalışanın eline 184 milyon lira geçmesi için, işverenin cebinden 332 milyon lira çıkıyor. 148 milyon lirayı ise devlet, vergi ve SSK primi olarak alıyor. Bu 148 milyon lira ödenemez bir yük. Fakat bu fahiş kesintiler olmasa SSK emeklilerine maaş ödeyemeyecek, ayrıca vergi gelirleri de azalacak. Ülkenin önemli ikilemi! Böyle kesinti olmaz, kesilmese de olmaz.
Devlet, bankaları ve ciddi şirketleri aslında elde etmedikleri fiktif kárlar üzerinden, gerçekte kár varmış gibi yıllardır vergilendiriyor. Bankalar ve şirketler kár varmış gibi kárları üzerinden değil, öz kaynaklarından vergi ödüyorlar. Ödedikçe kan kaybediyorlar, çıkmaza giriyorlar.
Bu sefer devlet, şirketlere, ‘yeni kaynak bul, sermaye koy, rasyoları düzelt’ diyor. Bulan, bulup koyuyor. Sonra o koyduğu da gidiyor. Devletin bu uygulaması haksız. Ama devlet de çaresiz. Böyle vergi almasa kendi batacak, alsa verenler batıyor. Hortumcular, şirketlerini kendileri hortumluyor. Dürüst şirketleri ise yıllardır devlet hortumluyor. Onlara yüzde 35'le devlet tahvili satıp, yüzde 70'le fonlatıp, sonra da ‘‘Yanlış yaptın, battın’’ diyor. İşte bu da ülkenin bir başka ikilemi!
HIK DEYİCİ
Ve bu çaresizlik tablosunun üstüne internetten aldığım bir öyküyü sizlerle paylaşmak istiyorum:
‘‘Türk ve Japonlar arasında bir kürek yarışı düzenleniyor. Eşit şartlarda yapıldığı sanılan yarışı Japonlar, beşyüz metre farkla kazanıyor. Bütün gayretlere rağmen ortaya çıkan bu açık farklı yenilginin sebebini araştırmak üzere bir ‘uluslararası danışmanlık şirketi' ile ‘on milyon dolar artı KDV' ücretle anlaşma yapılıyor. Aylarca süren araştırmadan sonra Japonlar'ın teknesinde sekiz kişinin kürek çektiği, bir kişinin dümenci olduğu anlaşılıyor. Türklerin teknesinde bir kişinin kürek çektiği, sekiz kişinin dümenci olduğu ortaya çıkıyor. Danışmanlık şirketi yeni bir organizasyon istiyor. Bir baş dümenci, üç dümenci, üç dümenci yardımcısı ve kürekçiyi teşvik için her çekişte onu gayrete getirecek ‘hık deyici' şeklinde yeni bir organizasyona gidiliyor. Bu sefer yarışı Japonlar iki misli farkla kazanıyor. Ve bunun üzerine Türkler, kürek çeken adamı tek suçlu ilan ederek işten kovuyor ve dümencilere problemi teşhisleri nedeniyle ikramiye veriyor.’’