Yalan, kasıtlı veya kasıtsız olarak doğru olmayan bir şey söylemektir. Yalan o kadar hayatın içindedir ki “Hiç yalan söylemem” sözü bile çoğu zaman bir yalandır. Yalan çeşitli şekillerde ve koşullarda söylenir ama en çok beyaz yalan söylenir. Beyaz yalan, adı yalan olsa da masum bir niyet taşır. Bu niyet de genellikle karşıdakini kırmamak ve üzmemektir. Beyaz yalanın en çok kullanıldığı durumların başında uzun süreli kadın erkek ilişkileri gelir, üstelik bir de bu ilişki yıpranmış durumdaysa, partnerler beyaz yalanı can simidi olarak kullanırlar. Ama yalan beyaz da olsa yalancının mumunun yatsıya kadar yanar yanacağını unutmamak gerekir.
Uzun süreli ilişkilerde zamanla heyecan ve tutku yavaş yavaş sönmeye, partnerler arasındaki ilişki günlük hayatın sıradanlığında yaşanmaya başlar. Böyle olunca da bir süre sonra partnerler birbirlerinden sıkılırlar. Günlük hayatın monotonluğu ve iş-ev döngüsüne hapsolan, çoğunlukla evde birkaç saat bir araya gelen çiftler birbirlerine ve ilişkilerine ilk zamanlarda gösterdikleri ilgi ve özeni göstermez olurlar. Günlük hayatın bir parçası haline gelen ilişkilerinde şehvet ve aşkın yerini alışkanlıklar alır. Bunun sonucunda da iletişimden cinselliğe kadar hemen her konuda sorunlar kaçınılmaz olarak kendini göstermeye başlar. Bu durumdaki çiftler genellikle sorunlarını masaya yatırıp çözüm aramak yerine, söyledikleri beyaz yalanlarla sorunlarından kaçarlar.
Uzun süreli ilişkilerde partnerler birbirlerine açıkça söyleyemediklerini beyaz yalanların arkasına gizlerler. Bu beyaz yalanlar aslında karşılanmayan beklentilerin, tatmin edilmeyen duyguların, çözülmeyen sorunların bir sonucudur. Çiftler ilişkilerinde yaşadıkları boşluğu birbirlerini kırmak, üzmek, incitmek istemedikleri için kendilerini de kandırarak beyaz yalanlarla doldurmaya çalışırlar. “Söyleyene değil söyletene bak” denilecek türdeki beyaz yalanlardan en çok başvurulan 10 tanesini sizler için derledik. Ancak bu sözlerin bir kişi tarafından söyleniyor olmasının onun mutlaka yalan olduğu anlamına gelmeyeceğini de aklınızdan çıkarmayın.
1. Senden başka kimseyi düşünmüyorum: Özellikle erkeklerin en sık kullandığı beyaz yalanlardan biridir. Burada amaç bir şeylerden şüphelenmiş kıskanç partnerin nabzına şerbet vermek ve onu aslında şüphelerinin asılsız olduğuna inandırmaktır.
2. Sen benden daha iyilerine layıksın: Bu sözü söyleyen kişi karşı tarafa tam tersine “Benden iyisini bulamazsın” mesajını vermektedir. Burada kişi partnerinden her şeyin yolunda gidip gitmediğine dair onay olmaya çalışmaktadır ve “Senden iyisi yok” cevabını beklemektedir. Ayrıca bu söz ayrılmak isteyen tarafında “ayrılmaya bir kılıf bulması” olarak da değerlendirilebilir.
3. Seni hâlâ ilk günkü gibi çok seviyorum: Bu sözün amacı partnere güven telkin etmek ve onu yok olduğu sanılan sevginin devam ettiğine dair motive etmektir. Çünkü doğası gereği uzun süreli ilişkilerde ilk günkü sevginin ve tutkunun yerini güçlü bir bağlılık duygusu alır.
4. Sana karşı her zaman dürüst oldum: Bu söz aslında “Sen de bana dürüst oldun mu?” sorusunun başka bir ifadesidir. Amaç karşı tarafın dürüstlüğünden emin olmaktır. Ancak gerçekten dürüst davranmayanların da arkasına saklandığı bir söz olarak da değerlendirilebilir.
5. Sen benim ilk ve son aşkımsın: Bu da erkeklerin en ünlü beyaz yalanlarından biridir. Burada amaç mevcut durumun ve düzenin devamını sağlamaktır. Ayrıca karşı tarafa “Bana güven” mesajını vermektir.
6. Her zaman önceliğim sensin: Hem kadınlar hem de erkekler tarafından başvurulan bu söz mevcut durumu koruma amacı taşır. Ancak bu söz kendi içinde çelişir çünkü bir kişi karşı taraf için önceliğinin hangi sırada olduğunu zaten bilir ama gerçekte olan ortada ilgi eksikliğinden kaynaklı bir rahatsızlığın varlığıdır. Kişi bunu söyleyerek partnerine güven vermeye çabalamaktadır.
7. Ben söyledikten sonra yapmanın hiçbir kıymeti yok: Genellikle kadınların kullandığı bir sözdür. Çünkü kadınlar akıllarından geçenin erkekler tarafından anlaşılmasını beklerler ancak böyle bir şey söz konusu değildir. Burada geçekte olan “Kadınca” ve “Erkekçe” dillerinin karşılıklı olarak anlaşılamaması, yani iletişim sorunudur.
8. Benim param senin paran: Erkeklerin sorumluluklarını üzerlerinden atmaya çalıştıkları ve üstüne üstlük kadınları da bu sorumlulukları üstlenmeleri için motive etmek amacıyla söyledikleri bir sözdür.
9. Sorun sende değil bende, kafam karışık, biraz zamana ihtiyacım var: Partnerlerden birinin, ilişkideki mevcut bir sorunu çözebilecek güce sahip olmadığında zaman kazanmak ve sorunu ötelemek için kullandığı bir bahanedir.
10. Bizi hiç kimse ayıramaz: Her çift ilişkilerine asla ayrılmayacaklarını, hiç kimsenin onları ayıramayacağını düşünerek başlar. Ancak günümüzde çeşitli nedenlerle erken ayrılıkların yaşandığını ve bu iddialı sözün gerçekçi olmadığını göz önünde bulundurmak gerekir. Tipik bir erkek sözü olan bu meydan okumada amaç ilişkin kontrolünü elinde tutmak ve partnere güç gösterisinde bulunmaktır.
Bu noktada çiftlere bazı tavsiyelerde bulunmakta yarar vardır. Her şeyden önce bir ilişkide artık parterlerin yalan söylüyorsa, o ilişkide ciddi bir iletişim sorunu olduğu söylenebilir. Dürüstlük ne olursa olsun, cezalandırılacağınızı düşünseniz bile elden bırakmamanız gereken bir olgu olmalı. Sorunları, ufak tefek yalanlarla halının altına süpürmek asla kalıcı bir çözüm değildir ve yaşanan sıkıntıların daha da büyümesine, ilişkinin büyük zararlar görmesine neden olur. Başta evlilik olmak üzere yıpranan uzun ilişkiler için tek çıkar yöntem ‘Uzun yol bakımı’dır.
Yalana başvurmak yerine, tıpkı belli bir yol kat ettikten sonra arabaya yapılacak periyodik bakımlar gibi, belli bir zaman kat ettikten sonra da evliliğinizi bakıma alın. Evliliğin de araba gibi zaman içinde yıpranması doğal bir süreçtir. Arabanın kullanım ömrünü uzatmak ve olası yol kazalarını önlemek için yapılan bakımlara gösterilen dikkat ve hassasiyet, evliliğin ömrünü uzatmak ve evlilik yolculuğundaki yol kazaları olan aldatma sorunu ile karşılaşmamak için de gösterilmelidir. Evliliğe de heyecan, ilgi ve şehvet katacak değişiklikler yapılması önemli ve gereklidir. Ancak eğer kendinizde evliliğinizin sıradanlığını bitirecek gücü bulamıyorsanız, bir evlilik terapistinden destek almayı seçenek olarak değerlendirmekten çekinmeyin.
Yalan, kasıtlı veya kasıtsız olarak doğru olmayan bir şey söylemektir. Yalan o kadar hayatın içindedir ki “Hiç yalan söylemem” sözü bile çoğu zaman bir yalandır. Yalan çeşitli şekillerde ve koşullarda söylenir ama en çok beyaz yalan söylenir. Beyaz yalan, adı yalan olsa da masum bir niyet taşır. Bu niyet de genellikle karşıdakini kırmamak ve üzmemektir. Beyaz yalanın en çok kullanıldığı durumların başında uzun süreli kadın erkek ilişkileri gelir, üstelik bir de bu ilişki yıpranmış durumdaysa, partnerler beyaz yalanı can simidi olarak kullanırlar. Ama yalan beyaz da olsa yalancının mumunun yatsıya kadar yanar yanacağını unutmamak gerekir.
Uzun süreli ilişkilerde zamanla heyecan ve tutku yavaş yavaş sönmeye, partnerler arasındaki ilişki günlük hayatın sıradanlığında yaşanmaya başlar. Böyle olunca da bir süre sonra partnerler birbirlerinden sıkılırlar. Günlük hayatın monotonluğu ve iş-ev döngüsüne hapsolan, çoğunlukla evde birkaç saat bir araya gelen çiftler birbirlerine ve ilişkilerine ilk zamanlarda gösterdikleri ilgi ve özeni göstermez olurlar. Günlük hayatın bir parçası haline gelen ilişkilerinde şehvet ve aşkın yerini alışkanlıklar alır. Bunun sonucunda da iletişimden cinselliğe kadar hemen her konuda sorunlar kaçınılmaz olarak kendini göstermeye başlar. Bu durumdaki çiftler genellikle sorunlarını masaya yatırıp çözüm aramak yerine, söyledikleri beyaz yalanlarla sorunlarından kaçarlar.
Uzun süreli ilişkilerde partnerler birbirlerine açıkça söyleyemediklerini beyaz yalanların arkasına gizlerler. Bu beyaz yalanlar aslında karşılanmayan beklentilerin, tatmin edilmeyen duyguların, çözülmeyen sorunların bir sonucudur. Çiftler ilişkilerinde yaşadıkları boşluğu birbirlerini kırmak, üzmek, incitmek istemedikleri için kendilerini de kandırarak beyaz yalanlarla doldurmaya çalışırlar. “Söyleyene değil söyletene bak” denilecek türdeki beyaz yalanlardan en çok başvurulan 10 tanesini sizler için derledik. Ancak bu sözlerin bir kişi tarafından söyleniyor olmasının onun mutlaka yalan olduğu anlamına gelmeyeceğini de aklınızdan çıkarmayın.
1. Senden başka kimseyi düşünmüyorum: Özellikle erkeklerin en sık kullandığı beyaz yalanlardan biridir. Burada amaç bir şeylerden şüphelenmiş kıskanç partnerin nabzına şerbet vermek ve onu aslında şüphelerinin asılsız olduğuna inandırmaktır.
CİSED tarafından yapılan ankete 18-65 yaş arasındaki toplam 2 bin 350 erkek katıldı. Katılımcılara daha önceden tespit edilen ve ‘Doğru’ ve ‘Yanlış’ seçenekleriyle değerlendirebilecekleri cinsellikle ilgili 31 cinsel mit soruldu. Yapılan anket sonucunda katılımcıların yüzde 55’inin cinselliğin temel ilkelerine dair doğru bildikleri pek çok yanlış bilgiye sahip oldukları ortaya çıktı.
Ankete yönelik değerlendirmelerde bulunan CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, Türkiye’de erkeklerin kadınlara göre cinselliği keşfetme yaşlarının daha erken olduğunu belirterek, bunun bir üstünlük değil çoğu zaman dezavantaj olarak görüldüğünü söyledi.
Erken yaşta cinsellikle tanışan erkeklerin arkadaşlarından, internetten veya yakın çevresinden kulaktan dolma bilgilerle, genelde ya yanlış ya da eksik şekillendiğini kaydeden Keçe, “Hurafelerin gölgesinde büyüyen, izledikleri pornografik kaynaklarda gördüklerini doğru ve gerçek sanan erkek çocuklar, ilerleyen süreçte bu yanlışlıkları yetişkinlikteki cinsel yaşamlarına taşırlar ve geleceğimizi karartırlar, sağlıklı ve mutlu bir toplum olma özlemimize ket vururlar” dedi.
Keçe, “Cinsel mitler ne yazık ki hala kişilerin ve çiftlerin hayatlarını karartıyor” diyerek, Türkiye’de çok yaygın olarak doğruluğuna inanılan ama aslında aslı olmayan cinsel mitler yüzünden sorun yaşayan çiftlerin ve kişilerin sayısının her geçen gün arttığının altını çizdi. Ülkemizde cinselliğin tüm yayınlara ve çabalara karşın ayıp, yasak ve utanç üçgeninde yaşandığını kaydeden Keçe, “Merak dolu sorular yanıtsız kaldıkça, toplumsal ve ahlaki tabular yayılmaya ve bunlara inanılmaya devam edildikçe; cinsellikle ilgili konular ailede, okulda ya da toplumda açıkça konuşulmadıkça, tartışılmadıkça, yeterli bilimsel araştırma ve yayından yararlanılmadıkça; eğitimsizlik, bilinmezlik ve bilgi boşlukları, sadece cinsel işlev sorunlarının değil, yüz kızartıcı cinsel suçların da artmasına neden olacaktır” uyarısında bulundu.
CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, ankette yer alan ve cinsel mitler içinde en fazla öne çıkan 31 yanlışı ve doğru bilgileri şu şekilde açıkladı:
1. YANLIŞ: Tüm fiziksel yakınlaşmalar sevişme ile sonuçlanmalıdır.
DOĞRU: Fiziksel yakınlık, sevilmek, dokunmak, sarılmak, öpmek, sadece cinsel ilişki isteğinin değil aynı zamanda sevgi, saygı ve ilgi ihtiyacının da bir ifadesidir. Sekse giden yolda kaldırım taşlarıdır. Özellikle kadınlar sonu seksle bitmeyen fiziksel yakınlaşmalara ihtiyaç duyarlar. İşte o zaman ‘Sadece seksi değil, beni arzuluyor’ noktasına gelirler.
2. YANLIŞ: Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
DOĞRU: Bu cinsel mit, toplumun kadını yüceleştirmesi ve ona cinselliği yakıştırmaması, iffeti korumak, cinselliği yaşamanın tehlikeli olduğu ve erkeklerden korunması gerektiği, cinselliği yaşamanın tehlikeli olduğu gibi anlamsız inanışlardan kaynaklanmaktadır. Oysa kadının da cinsel hazlar yaşama ve cinsel doyuma ulaşma ihtiyacı ve hakkı vardır.
3. YANLIŞ: Cinsellik penisin vajinaya girmesinden ibarettir.
DOĞRU: Cinsellik, ruh, beden ve zihin üçgeninde yaşanılan çok güzel bir süreçtir. Yani cinsellik çok boyutlu bir kavramdır. Bu boyutların eksik bırakılması ile yaşanan cinsellik, kadında ve erkekte cinsel sağlık sorunlarına yol açar. Seks yapmak; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza ve hissetmeye odaklanarak, herhangi bir performans hedefi koymadan, zamandan kopma, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni bir armağan gibi paylaşabilme, kimseyi tatmin etme zorlantısı olmadan, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır…
4. YANLIŞ: Cinsellik sonu başarılı olunması gereken bir sınavdır.
DOĞRU: Cinsellikte önemli olan ‘sonuç’ değil ‘süreç’tir. Süreç keyifli olduğunda sonuç kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Sonucu belirlemeye çalışmak veya cinselliği başarılı olunması gereken bir sınav gibi görmek onun gizeminden ve şifa veren sırrından uzaklaşmamıza yol açar. Çünkü cinsellik doğası gereği içinde en özel anları barındırır.
Bu özel anlar bir sınav olarak yaşandığında, kişiler karşılıklı olarak kendilerini ispat çabasına girer ve anın tadını çıkarmak yerine birbirlerini ya da kendileri takip süreci başlar, cinsel hazza konsantre olamazlar. Bu şekilde yaşanacak birliktelikte cinsel sorunlarla karşılaşmak kaçınılmazdır.
5. YANLIŞ: Erkekler cinsel ilişkiye her zaman hazırdır.
DOĞRU: Bu, erkeklerde sertleşme bozukluklarına neden olabilecek en yaygın cinsel mitlerden biridir. Erkeği büyük bir stres ve yük altında bırakır. Cinselliği mekanik bir performans kılan bu düşünce tamamen yanlıştır. Oysa erkek de etten ve kemikten bir varlıktır ve duyguları vardır, ruhen ve bedenen hazır olduğunda ve cinsel istek duyduğunda seks yapabilir. Cinsellik‘cinsel istek’, ‘cinsel uyarılma (sertleşme ve cinsel coşku)’, ‘plato (zevkli düzlük)’, ‘boşalma veya orgazm’ ve ‘çözülme ve cinsel doyum’ şeklinde 5 evreden oluşur. Cinsel istek olmadan seks olmaz.
6. YANLIŞ: Cinsel ilişkide en doğru pozisyon erkeğin üstte olduğu pozisyondur.
DOĞRU: Cinsel ilişkide en doğru pozisyon diye bir olgu yoktur. Çünkü cinsellikte neyin normal neyin anormal olduğunu söylemek, hangi pozisyonun daha zevkli olduğuna karar vermek zordur. Burada durum tamamen çifte, ortama ve o anki ruh haline bağlıdır. Çiftler neyi istiyorlarsa ve onlar için ne doğalsa o, o an için doğru ve en iyi olandır.
7. YANLIŞ: Güçlü erkekler üst üste birkaç kez sevişirler.
DOĞRU: Cinsel birlikteliği yaşayan ve doyuma ulaşan her erkek, doyum arkasından ‘refrakter dönem’ denilen bir çözülme sürecine girer. Bu dönemde erkek dinlenir ve yaptığı seksin doyumunu yaşar. Bu süreçte fizyolojik olarak erkek yeni uyarılma veya boşalmaya hazır değildir. Genellikle bu dönem yaşa ve bedensel performansa bağlı olarak 30 dakika ile 1 saat arasında değişir.
8. YANLIŞ: Erkekler için skor ve kaç defa boşaldıkları çok önemlidir.
DOĞRU: Kadın ve erkeğin bedensel özellikleri cinsellikte de çok farklıdır. Kadınlar, uyaranların bileşimi ile arka arkaya defalarca orgazm olabilirken erkeklerde bu durum söz konusu değildir. Yani bir erkeğin kadın gibi arka arkaya boşalması mümkün değildir. Kaldı ki cinsellik ortak paylaşım, mutluluk, haz alma, iki bedeni bir ve bütün olarak hissetmek ve duyguları hareketle karşılıklı birbirine aktarmak olarak tanımlanır. Burada mühim olan skor değil, paylaşılan hazzın ve zevkin oranıdır.
9. YANLIŞ: Erkekler kadınlara nasıl zevk verileceğini bilmelidir.
DOĞRU: Her kadın çok özel ve biriciktir. Ve zevk vücutta sürekli yer değiştirir. Bu nedenle bir erkeğin kadına nasıl zevk vereceğini tam olarak bilmesi mümkün değildir, konuşarak zek noktaları ve zevk alma şekilleri keşfedilecek bir süreçtir. Cinsellik, iki insanın yaşadığı ve birbirine zevk ve haz verdikleri çok özel bir deneyimdir. Erkeğin cinsellikte öncelikli sorumlulukları olduğunu iddia eden bu cinsel mit, performans endişesine neden olur. Cinselliği bir yarış, güç gösterisi, beceri imtihanı olarak gören erkek eninde sonunda sertleşme ve boşalma sorunlarıyla yüzleşebilir.
10. YANLIŞ: Erkek adam sevişme talebine hayır diyemez.
DOĞRU: Sevişmeyi reddetmek, eşi ya da partneri reddetmek veya partneri sevmemek anlamına asla gelmez. Kadın ya da erkek için ‘istemek’ gibi ‘reddetmek’ de kutsal bir haktır. Bu nedenle eğer içinden cinsel istek gelmiyorsa erkek cinselliği kabul etmek zorunda değildir. Zaten zorunda kalınarak ‘evet’ denilmiş bir cinsel birliktelikte haz ve doyum eksikliği hissedilmesi, sertleşme sorunu yaşanması mümkündür.
11. YANLIŞ: Boşalma sırasında idrar da gelebilir.
DOĞRU: Birçok erkek boşalma sırasında idrarın da gelebileceğinden korkar. Oysa bu oldukça yersizdir. Erkek, boşaldığında bunu, içinde sperm bulunan meniyi dışarıya fışkırtma şeklinde gerçekleştirir. Fışkırtmanın kuvvetini boşalma kanallarının ve prostatın kasılması sağlar. İdrar yolu aynı zamanda böbreklerden gelen idrarın da dışarı atılmasını sağlayan geçiş yoldur. Ancak boşalma sırasında mesane boynundaki kaslar, idrar yolunu tamamen kapatır ve idrarın girmesini engeller.
12. YANLIŞ: İlk cinsel ilişkide başarısız olan erkek, erkek değildir.
DOĞRU: Gerdek gecesi ve kanlı çarşaf geleneği ilk cinsel ilişkiyi toplumsal bir sorun haline getirmiştir. Bu da kadının ve erkeğin üzerinde bir baskı oluşturmuştur. Erkeğin kendini ispat etme kaygısı ve cinsel kültür tecrübesizliği onu penise odaklı cinselliğe iter. Böyle bir durumda da erkek genellikle ya sertliğini yitirir ya da erken boşalır. Bu durum son derece normaldir, olağan bir durumdur. Erkeklikle asla ilgisi de yoktur. Oysa çift zaman içinde birbirini ve bedenini tanıdıkça bu durum kendiliğinden ortadan kalkacaktır. Erkeğin kimliğini sadece cinselliğe ve cinsel organına yüklemek, durduk yere sorunlar çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramaz. Çünkü penis zaten ‘özgür bir ruh’tur ve hükmedilemez.
13. YANLIŞ: Sürekli sevişmek isteyen kadın kötü kadındır ya da nemfomandır.
DOĞRU: Nemfomani, kadınlarda görülen, ailesinin, yaşının ve psikolojisinin tam karşıtı bir davranışta bulunarak değişik erkeklerle sürekli birlikte olma isteği ve aşırı seksüel istek duyma yoluyla yaşanan çok özel bir cinsel işlev bozukluğudur. Hastalık derecesine varacak kadar takıntılı cinsel ilişki kurma gereksinimi ve penise doyamama durumu olarak ifade edilebilir. Psikoseksüel bir bozukluktur. Ancak eşine, sevgilisine duygulu ve cinsel yönden aşırı istekli olan her kadına nemfoman diye tanı koymak veya seksi seven bir kadına kötü kadın gözüyle bakmak çok ama çok yanlıştır. Her psikolojik sorunun kendine has tanı şartları vardır ve bu durumun kararını sadece bir uzman bir cinsel terapist verebilir.
14. YANLIŞ: Mastürbasyon körlük, sağırlık ve kısırlık yapar.
DOĞRU: Mastürbasyonun kadında veya erkekte hiçbir bedensel olumsuz tesiri yoktur. Aksine rahatlamayı ve kişide gevşemeyi, kendini keşfi ve haz almayı sağlar. Ayıp değildir, ihtiyaç ve doğal bir gerekliliktir. Bu yüzden mastürbasyonla ilgili toplumda söylenen olumsuz yakıştırmalar, tarifler ve sözler cinsel mitlerden başka bir şey değildir.
15. YANLIŞ: Mastürbasyonda kalite değil skor önemlidir.
DOĞRU: Özellikle ergenlerde yaygın olan bir cinsel mittit. Bu yüzden de kişi hızlı ve çok boşalmaya kendisini şartlar. İşte ergenlikte atılan bu yanlış temel, ilerde erken boşalma sorununun da temelini oluşturur. Çünkü kişi kendini hızlı ve çok boşalmaya programlamıştır. Bir süre sonra boşalma üzerinde oluşturması gereken denetimi de öğrenemez. Eğer mastürbasyonla ilgili bir başarıdan söz edilmesi gerekiyorsa bu hızlı ve çok yapılması ile değil kişinin sadece penisine odaklanarak boşalma olmadan aldığı haz oranının ne olduğu ile değerlendirilmesi daha doğru bir bakış açısı olacaktır.
16. YANLIŞ: İlk gece kanama olmazsa erkek görevini yapamamıştır.
DOĞRU: Her şeyden önce cinsellikte bir görev ve sorumluluk dağılımı yoktur. Partnerler bir birey olarak kendi zevklerinden sorumludur. Üzerinde pek çok cinsel mit üretilen ilk gecede de kanın gelmemesi, kadının bakire olmadığı ya da erkeğin görevini yapmadığı anlamına asla gelmez. Kadının ilk ilişkiye yönelik korkularına karşılık erkekte de kızlık zarını zorlayarak kan getirmek gibi tuhaf bir endişesi vardır ki bunlar hakikatten uzak ve boş inanışlardır.
İlk gecenin kanamasız ve acımasız atlatılması mümkündür. Öncelikle rahat olunmaya, gevşemeye çalışmalıdır. Düğün öncesi ve sırasında yaşanan gerginlikler bir tarafa bırakılmalıdır. Erkek acele etmemelidir, karısının duygularını ve bedenini uzun uzun okşamalıdır, ona güzel sözlerle iltifatlarda bulunmalıdır. Kadın ise kendini kasmamalı ve ıslanması tam olduğunda cinsel ilişkiye girmelidir. Normal bir kızlık zarı yukarıda bahsettiğimiz ideal şartlar altında ilk cinsel birleşmede yırtılmaz, delinmez, patlamaz, kanamaz, ağrı ve acı yapmaz. Hafif bir açılma olur, bu da dışarıdan anlaşılmaz ve gelip geçer.
17. YANLIŞ: İlişki sırasında vajina penisi sıkıştırabilir ve kilitlenip kalma durumu olabilir.
DOĞRU: Çiftlerin en çok korktuğu olaylardan biri de, kadın ve erkeğin ilişki sırasında birbirlerine kilitli kalmalarıdır. Bu cinsel mite tıpta ‘Penis Captivus’ adı verilir. Ancak insanlar için değil köpekler için kullanılan bir tanıdır. Dişi köpek erkeğin spermlerini daha fazla tutabilmek ve döllenme olasılığını artırmak için sağmaya benzeyen bir kasılma hareketi yapar. İşte kitlenme, kilitlenip kalma köpeklerde bu yüzden olur. Ancak ne insan doğasında böyle bir davranış vardır, ne de vajinanın bir penisi sıkıştıracak kadar güçlü kasları…
18. YANLIŞ: Boşalma sırasında erkek geri çekilirse hamilelik olmaz.
DOĞRU: Ülkemizde doğum kontrolü adına bu yöntem oldukça yaygındır. Ancak bir hurafedir ve çok risklidir. Çünkü geri çekilme yönteminde erkek, vajina deliğinin olduğu vulva bölgesine boşaldığında 48 saat canlı kalabilen spermler vajinal kanalda ilerleyebilir. Ayrıca prezervatifsiz cinsel birleşme sırasında az da olsa spermler üst üste yapılan ikinci seks denemesinde plato evresinde zevk sıvısına karışabilir. Bundan dolayı doğum kontrolünde güvenilirliği yüksek olan yöntemlere başvurmak daha doğru bir yaklaşım olacaktır.
19. YANLIŞ: Doğum kontrolü sadece kadının sorumluluğundadır.
DOĞRU: Cinsel ilişki doğal olarak birden fazla kişinin paylaştığı bir süreçtir. Bu süreçte yaşanan hazlar da sorumluluklar da ortaktır. Cinsellikte sorumluluğun tek bir kişiye yüklenmesi, partnerler arasındaki ilişkide uyum ve güven sorunlarını doğuracaktır. Bu da sağlıksız bir ilişkiyi beraberinde getirir. Bu nedenle doğum kontrolü hem kadının hem de erkeğin sorumluluğunda olmak zorundadır.
20. YANLIŞ: Her sevişme boşalmayla sonuçlanmalıdır.
DOĞRU: ‘Sevişmek her zaman, seks zaman zaman!’ felsefesini cinsel yaşama uygulamak gerekiyor. Dokunmaların çok olduğu bir cinsel yaşamda heyecana yer verildiği için cinsel istek artacak ve doyurucu bir seks yaşanması kaçınılmaz olacaktır. Ayrıca, kalıplaşmış olan ‘dokunma sonrası seks’ bilincinin yıkılması, kadının odak noktasını değiştirecek ve hiç olmadığı kadar istekli, heyecanlı ve mutlu olmasını sağlayacaktır. Bu nedenle erkekler sekse bakış açılarında bir değişiklik yapmalı ve partnerlerini dokunuşlarla uyandırmalı fakat bu uyarım sonunda seks olmamalıdır.
21. YANLIŞ: Boşalma olunca cinsellik biter.
DOĞRU: Cinsellik, haz alıp haz vermek, ruhu ve bedeni paylaşabilmektir. Partnerlerin birbirlerine bedenlerini armağan etmesidir. Cinsel haz almak ve süreci yaşamak, özensiz, acele ve sırf tatmin olmak için yapılan bir cinsel ilişkiden çok daha değerlidir. Ayrıca kadınlar sadece seks için değil, kendileri arzulandıkları zaman daha fazla keyif alırlar. Bu nedenle boşalma olup seks bittiğinde erkeğin kendilerine dokunmaya devam etmesini ve sadece seks için değil özel ve değerli oldukları için, kendileri oldukları için arzulandıklarından emin olmak isterler.
22. YANLIŞ: Vajinal boşalma erkeğin performansına bağlıdır.
DOĞRU: Vajinal boşalma doğuştan değil sonradan öğrenilen bir beceridir. Bilinenin aksine erkeğin vajinal boşalmadaki rolü oldukça azdır. Vajinal boşalma cinsel yaşam sürecinde kadının edindiği tecrübelerin ve kendi vücudunu tanımasının bir getirisi ve kadının sorumluluğundadır. Aslında vajinal boşalma ve klitoral boşalmanın ayrımının yapılması da bilimsel olarak çok doğru değildir. Bu nedenle bu süreçte erkeğin rolünden çok kadının vajinal boşalmayı öğrenmiş olması ve ritmini ayarlayabilmesi daha önemlidir.
23. YANLIŞ: Kadınlar kalın ve uzun penislerden hoşlanırlar.
DOĞRU: Pornografik yayınlarla pekişen bu cinsel mit oldukça yaygın bir yanılsamadır. Pek çok erkek, kendi cinsel organının yetersiz olduğunu düşünür. Gerçekte büyük penis çoğunlukla kadına acı verebilir. Vajinanın anatomisi de aslında büyük veya uzun bir penise gereksinim duymaz. Çünkü vajinal zevk bölgesi aslında vajinanın ilk 3 santimetresinde, G noktası adı verilen ve klitorisin hemen altına denk gelen bölgededir. Vajinal kanalın devamında anılan bölgenin dışında penisin zevk verebileceği başka bir nokta bulunmamaktadır. Üstelik penis sertleşmemiş halde iken de zevk verebilir. Gerçekte odaklanmak gereken ölçüt organların boyu değil, karşılıklı bedenlerle verilen haz oranıdır.
24. YANLIŞ: Cinsellik için penisin mutlaka sertleşmesi gerekir.
DOĞRU: Bu da oldukça yaygın bilinen bir yanlıştır. Cinsel birlikteliğin gerçekleşmesi için penisin sert olmasına gerek yoktur. Penis sertleşmeden parmakların ufak bir müdahalesi ile vajinaya girişi sağlanabilir. Uzakdoğu Tao öğretisinde buna ‘Yumuşak Giriş’ adı verilmiştir. Bu şekilde erkek hem kendine hem de partnerine cinsel haz verebilir. Ayrıca parmaklar penis gibi kullanılarak ve bu esnada klitorise oral uyarı yapılarak kadına zevk verilebilir. Hatta kadın erkeğin vücuduna sürtünerek de boşalabilir.
25. YANLIŞ: Penis sertleştiğinde boşalmalıdır.
DOĞRU: Penis sertleşince hemen cinsel ilişkiye girilmesi inancı, cinselliğin bir görev olarak yaşanması algısından ve ‘Ya sertliğimi vajinaya girmeden kaybedersem’ kaygısından kaynaklanır. Bu nedenle sertleşme olunca hemen cinsel ilişkiye girilmeye çalışılır. Bu durum boşalma üzerindeki denetimi de olumsuz yönde etkileyebilir, erken boşalmaya yol açabilir. Oysa telaşsız bir rahatlık içinde derin derin nefes alıp vermek, hazza odaklanmak, penisin inip kalkmasının çok normal ve denetimsiz bir süreç olduğunu bilmek, ilişkiden alınacak hazzı arttıracağı gibi kişiye boşalma denetimini de sağlayacaktır.
26. YANLIŞ: Penisin sertleşme güçlüğü iktidarsızlığın habercisidir.
DOĞRU: Cinsel ilişki başlayıp sonlanana kadar erkekte ve kadında cinsel haz ve uyarılma aynı şekilde gelişmez. Zaman zaman dalgalanmalar olur. Erkekte sertleşme hemen ortaya çıkmayacağı gibi süre sonra sertliğin azalıp artması da yaşanabilir. Bunlar son derece doğal süreçlerdir ancak erkekler penisinde sertleşmenin azalması ile panik yaşar. Bu durum başaramama korkusunu doğurur ve sorunun süreklilik göstermesine neden olabilir.
27. YANLIŞ: Erkekler sadece penisten zevk alırlar.
DOĞRU: Erkeklerin cinsel hazzı sadece penisten aldığı doğru bir bilgi değildir. Kadın veya erkek fark etmeksizin insan bedeni sinir ağları ile örülmüştür. Bir erkeğin cinsel hazzı peniste yoğunlaşmış olabilir ama tıpkı kadındaki gibi göğüs uçlarından haz alabilir. Üstelik zevk bedende dolaşır. Cinsellik de bedende dolaşan hazzın karşılıklı aranması sürecidir. Önemli olan partnerlerin birbirlerinin haz noktalarını keşfetmesi ve zevki bedende aramasıdır.
28. YANLIŞ: Dikkat başka yere çekilirse erken boşalma önlenebilir.
DOĞRU: Birçok erken boşalma vakasında, tedavi başvurusundan önce kendi kendine ‘Fenerbahçe’nin ilk on birini sayma’, ‘yüzden geriye üçer üçer sayma’ gibi dikkatini sevişme sırasında dağıtmaya çalışarak boşalmayı kontrol etme denemesi görülmüştür. Oysa böylesi bir yöntem hazzı azaltmanın yanında boşalma denetiminin de tümden yitirilmesine neden olabilir. Erkek böyle yaparak boşaldığını fark edemez ve erteleyemez. Aniden ve beklenmedik boşalmalar yaşanır. Ayrıca bu şekilde hem erkeğin hem de partnerinin yeterli cinsel haz alması mümkün değildir.
29. YANLIŞ: Geç boşalan erkek kadına daha fazla zevk verir.
DOĞRU: Geç boşalma da tıpkı tersi olan erken boşalma gibi bir cinsel uyum sorunudur. Süre uzadıkça kadının ilgisi ve uyarılmaları azalabilir. Bu da zamanla vajinada kuruma ve ağrıya neden olur. Bu nedenle geç boşalma kadınların tercih ettiği bir durum değildir. Kadınlar, süreden ziyade seksten önceki uyarımların ve önsevişmenin yoğun olduğu bir cinsellikle doyuma daha çabuk ulaşırlar. Bundan dolayı erkeğin boşalımda süreden ziyade kaliteye ve hazza odaklanması doğru olacaktır.
30. YANLIŞ: Geç boşalma iyi erkekliğin göstergesidir.
DOĞRU: Geç boşalma erkekliğin göstergesinden ziyade bir cinsel işlev bozukluğudur. Tedavi edilmesi gerekir. Çok sık rastlanmayan bir durumdur ancak tedavi edilmediği takdirde tıpkı erken boşalmada olduğu gibi hem kadının hem de erkeğin cinsel yaşamında travmatik etkiler doğurabilir.
CİSED tarafından yapılan ankete 18-65 yaş arasındaki toplam 2 bin 350 erkek katıldı. Katılımcılara daha önceden tespit edilen ve ‘Doğru’ ve ‘Yanlış’ seçenekleriyle değerlendirebilecekleri cinsellikle ilgili 31 cinsel mit soruldu. Yapılan anket sonucunda katılımcıların yüzde 55’inin cinselliğin temel ilkelerine dair doğru bildikleri pek çok yanlış bilgiye sahip oldukları ortaya çıktı.
Ankete yönelik değerlendirmelerde bulunan CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, Türkiye’de erkeklerin kadınlara göre cinselliği keşfetme yaşlarının daha erken olduğunu belirterek, bunun bir üstünlük değil çoğu zaman dezavantaj olarak görüldüğünü söyledi.
Erken yaşta cinsellikle tanışan erkeklerin arkadaşlarından, internetten veya yakın çevresinden kulaktan dolma bilgilerle, genelde ya yanlış ya da eksik şekillendiğini kaydeden Keçe, “Hurafelerin gölgesinde büyüyen, izledikleri pornografik kaynaklarda gördüklerini doğru ve gerçek sanan erkek çocuklar, ilerleyen süreçte bu yanlışlıkları yetişkinlikteki cinsel yaşamlarına taşırlar ve geleceğimizi karartırlar, sağlıklı ve mutlu bir toplum olma özlemimize ket vururlar” dedi.
Keçe, “Cinsel mitler ne yazık ki hala kişilerin ve çiftlerin hayatlarını karartıyor” diyerek, Türkiye’de çok yaygın olarak doğruluğuna inanılan ama aslında aslı olmayan cinsel mitler yüzünden sorun yaşayan çiftlerin ve kişilerin sayısının her geçen gün arttığının altını çizdi. Ülkemizde cinselliğin tüm yayınlara ve çabalara karşın ayıp, yasak ve utanç üçgeninde yaşandığını kaydeden Keçe, “Merak dolu sorular yanıtsız kaldıkça, toplumsal ve ahlaki tabular yayılmaya ve bunlara inanılmaya devam edildikçe; cinsellikle ilgili konular ailede, okulda ya da toplumda açıkça konuşulmadıkça, tartışılmadıkça, yeterli bilimsel araştırma ve yayından yararlanılmadıkça; eğitimsizlik, bilinmezlik ve bilgi boşlukları, sadece cinsel işlev sorunlarının değil, yüz kızartıcı cinsel suçların da artmasına neden olacaktır” uyarısında bulundu.
CİSED Genel Başkanı Psikoterapist Cem Keçe, ankette yer alan ve cinsel mitler içinde en fazla öne çıkan 31 yanlışı ve doğru bilgileri şu şekilde açıkladı:
Öncelikle yaşlılıkta cinselliğin olmayacağı ya da olmaması gerektiği şeklindeki yanlış yargılardan vazgeçilmelidir. Çünkü cinsellik doğumla başlayan ve ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır. Cinselliği bir takıntı haline getirmeyen, anın tadını çıkaran, rahat ve huzurlu olan bir kişi, her yaşta cinsel haz alabilecek aktivitelerde bulunabilir.
Cinsellik yemek yeme, su içme, uyuma gibi temel insani ihtiyaçlardan biridir, böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Çünkü yaşlı olsa da her insanın rahatlamaya, gevşemeye, arzulamaya, arzulanmaya, cinsel haz alıp vermeye, ruhunu ve bedenini özgürce paylaşmaya ihtiyacı vardır.
Kadın, erkek herkes doğası gereği cinsel arzularını tatmin etmek ve cinselliği yaşamak ister. Cinsellik yalnızca cinsel ilişki demek değildir; öpüşmek, sevişmek, mastürbasyon ile kendi kendine zevk vermek ve oral seks gibi cinsel olarak kişiyi uyaran tüm eylemleri içerir.
Haz alıp haz vermeye odaklı gerçek cinsellik, partnerlerin cinsel birleşmeye ruhen ve bedenen hazırlanma süreci olan önsevişme ile başlar. “Kadınların daha çok ihtiyaç duyduğu” ve erkeklerin çoğu zaman çok yanlış bir şekilde “görev” gibi algıladığı önsevişme, sağlıklı ve mutlu bir cinsellik için kesinlikle yaşanması gereken bir deneyim, hatta gerekliliktir.
Haz veren bir cinselliğin yolu kişinin kendi vücuduyla barışık olmasından geçer. Çünkü her organ yaşlandığı gibi cinsel organlar da yaşlanır. Yani sağlıklı ve mutlu bir cinselliğin cinsel organlar ve vücut görüntüsü ile genellikle ilişkisi yoktur.
Cinsellikte çekincelere yer yoktur, çift yaşlanmaya bağlı olarak karşılıklı çekiciliklerini yitirmiş olabilirler. Ancak ilerleyen yaşlarda cinselliği bir performans gösterisi olarak görmeden, öpüşerek, birlikte erotik masaj yaparak, sarılarak, cinsel fanteziler kurarak, samimi ve açık olarak konuşarak, fantezi ve cinsel isteklerle ilgili suçluluk ve korku duymayarak, tensel uyum ve karşılıklı anlayış ile cinsel çekicilik tekrar elde edilebilir.
Ayrıca dengeli beslenmek, düzenli egzersiz yapmak, sigara ve alkol tüketmemek gibi sağlıklı yaşam alışkanlıklarının, ilerleyen yaşlarda cinsel yaşam açısından önemi daha da artmaktadır. Diyabet ve yüksek tansiyon gibi kronik hastalıklar için kullanılan bazı ilaçlar cinsel işlevleri etkileyebildiği için doktor kontrolünde ilaç değişikliği yapılabilir.
İLERİ YAŞLARDA CİNSELLİK, TUTKUDAN ÇOK YAKINLIKTIR
Yaşlılık döneminde cinselliğe gençlik döneminde olduğundan daha farklı anlamlar yüklenir. İleri yaşlarda cinsellik sadece cinsel birleşme anlamına gelmez ve cinsel etkinlik tutkudan çok yakınlık anlamı taşır.
Gençlik döneminde boşalma ve orgazma verilen önemini yerini, yaşlılık döneminde sevmek, dokunmak, yakınlık aldığı için cinsel tatmin daha fazla hissedilir.
Öncelikle yaşlılıkta cinselliğin olmayacağı ya da olmaması gerektiği şeklindeki yanlış yargılardan vazgeçilmelidir. Çünkü cinsellik doğumla başlayan ve ölüme kadar süren temel bir insani ihtiyaçtır. Cinselliği bir takıntı haline getirmeyen, anın tadını çıkaran, rahat ve huzurlu olan bir kişi, her yaşta cinsel haz alabilecek aktivitelerde bulunabilir.
Cinsellik yemek yeme, su içme, uyuma gibi temel insani ihtiyaçlardan biridir, böyle bir olguyu yaşlılar için yok saymak gerçekçi bir yaklaşım değildir. Çünkü yaşlı olsa da her insanın rahatlamaya, gevşemeye, arzulamaya, arzulanmaya, cinsel haz alıp vermeye, ruhunu ve bedenini özgürce paylaşmaya ihtiyacı vardır.
Kadın, erkek herkes doğası gereği cinsel arzularını tatmin etmek ve cinselliği yaşamak ister. Cinsellik yalnızca cinsel ilişki demek değildir; öpüşmek, sevişmek, mastürbasyon ile kendi kendine zevk vermek ve oral seks gibi cinsel olarak kişiyi uyaran tüm eylemleri içerir.
20’li yaşlarda kadın romantik bir kumru gibidir; haylindeki erkeği bekler. Ergenlik döneminde östrojen artışıyla göğüsleri büyür, vücut kıvrımları belirginleşir, genital bölgesinde tüylenme olur ve her ay yumurtalıkları yumurta hücresi üretmeye, yani âdet olmaya başlar. Tüm bu değişimlerle filizlenen cinselliğini fark eder. Çocukluğundan beri ayıp, günah olarak öğrendiği cinsellikten korkup uzak durmaya çalışsa da bir taraftan da içini kemiren, engel olamadığı bir merakla cinselliği ve cinsel organını kendinden bile utanarak keşfetmeye başlar. Klitorisinin sürtünme ya da basınçla uyarıldığını, çoğunlukla tesadüfen keşfederek ilk cinsel doyumunu yaşar. Tomurcuklanan cinselliği onun için beyaz atlı prensinin geleceği güne kadar saklı tutacağı gizemli bir hazinedir.
30’lu yaşlarda kadın anaç bir koala gibidir; yavrusu olana kadar eşine sarılır. Vücudunu ve cinselliğini her ayrıntısına kadar tanır, cinsellik konusunda ne isteyip ne istemediğini bilir. Biyolojik saati de cinselliği en doyurucu şekilde yaşayacağı yükselme devrini gösterdiğinden cinselliği doyasıya yaşar; ta ki hamilelik ile birlikte başlayan duraklama devrine kadar. Hamilelik ve doğum sonrası oluşan hormon değişiklikleri cinsel isteğini azaltır. Bunun üstüne bir de annelik ve eş rollerinin çatışmasının eklenmesi cinselliğe soğuk duş etkisi yapar. Neyse ki bir süre sonra, hormonları normale döndüğünde cinselliği tekrar yükselişe geçer.
40’lı yaşlarda kadın yırtıcı bir panter gibidir; tuttuğunu koparır. Yaşamda ulaştığı olgunluğu ve deneyimleri cinsellik açısından da kazanmıştır. Cinsel deneyimlerinin ve doyumlarının zirvesine çıkar. Cinsellik onun sarayı, o da sarayın kraliçesidir. Cazibesini kullanarak partnerini nasıl baştan çıkaracağını bilmenin keyfini yaşar. Cinsel yaşamındaki yasakları kaldırır, fanteziler kurar ve cinselliğin tadına varır. Orgazm taklidi yapma ihtiyacı duymaz çünkü gerçek orgazmı yaşar.
50’li yaşlarda kadın mahcup bir panda gibidir; elinden gittiğini düşündüğü kadınlığına ağlar. Menopozla birlikte hormonlardaki hızlı değişimle östrojen hormonu azalır. Ateş basmaları, terlemeler ve sıkıntılı bir ruh hâli içinde menopozun kadınlığını ve cinselliğini bitirdiği yanılgısı içindedir.
Neyse ki östrojenin azalması cinsel isteğinin tamamen kaybolmasına neden olmaz çünkü yumurtalıklar, cinsel isteğin en önemli tetikleyicisi olan testosteronu üretmeye devam eder. Diğer yandan, östrojen üretiminin durmasıyla birlikte, vajina duvarları kayganlığını ve esnekliğini kaybettiğinden seks acı verici olmaya başlayabilir. Daha seyrek boşalma ve orgazm yaşar ve boşalma sırasındaki doyumu kısa sürer. Tüm bunlara karşın, menopoz döneminde cinsel isteği tamamen yok olmaz ve hamilelik kaygısı olmadan özgürce seks yapmanın tadını çıkarır.
60 yaş ve sonrasında kadın bir kaplumbağa gibidir; kabuğuna çekilerek kendi dünyasında yaşar. 60-70 yaşlarında aktif bir cinsellikten çok, dokunuşlar, sarılmalar, öpüşmelerle cinselliğin son demlerini yaşar ve cinsellik yavaş yavaş yaşamındaki öncelikleri arasından çıkarak tarihin tozlu raflarındaki yerini alır.
10-15 yaşlarında bir erkek maymun gibidir. Çok sayıda fiziksel ve duygusal değişimin gerçekleştiği ergenlik döneminde erkeğin cinsel organlarında ve cinsel davranışlarında belirgin değişiklikler olur. Penisi ve testisleri büyümeye başlar. Sperm üretiminin başlaması ile birlikte sertleşme ve boşalma olur. Özellikle de “gece boşalmaları” olarak adlandırılan uykuda boşalma sık olur. Tüm bu hızlı değişimleri yaşayan ergen erkek, cinselliği keşfederek hayatının merkezine alır. Yaşamının bu döneminde cinsellik en cazip konu, mastürbasyon en önemli cinsel aktivitedir. Ancak penisiyle olan birebir ilişkisinden aldığı cinsel tatmin nedeniyle henüz bir partnere ihtiyaç duymaz. Karşı cinsin cinsel cazibesinin çekimine girer ama cinsel ilişkiye girme fikrine henüz yakın değildir.
16-20 yaşlarında bir erkek zürafa gibidir; yükseklerdeki bütün çiçekleri yemek ister. Cinsellikte artık yeni ufuklara yelken açmaya hazırdır. Artan testosteron seviyesi cinsel organları olgunlaştırma işlevini tamamladığı için doğrudan cinsel arzunun yönetimini ele alır. Romantik ve cinsel ilişkilere ilgisi artar. Bir partnerle cinsel ilişkiye girme fikri, fitili ateşlenmiş, her an patlamaya hazır bir bomba gibidir. Genellikle ilk deneyimini hayat kadınlarıyla, çoğunlukla da genelevde yaşar. Bu deneyim cinsel ya da duygusal bir çekim olmaksızın tamamen dürtüsel olarak gerçekleşir. Bunun ardından da cinsel kariyerine hızlı bir başlangıç yapar.
21-30 yaşlarında bir erkek yırtıcı kuş gibidir; bulduğu her şeyi yer. Cinsel iştahı son derece kabarıktır ve cinsellik daima gündemindedir. Uyarılması için küçük bir bahane; bir düşünce, bir koku, bir bakış yeter. Penisi yerçekimine meydan okurcasına sürekli aktiftir. Penisi her gün ondan önce uyandığından erken kalkmak için çalar saat kurmasına gerek kalmaz; hatta geceleri de sık sık uyandırır. Kimi zaman aşırı heyecanla erken boşalma, kimi zaman performans kaygısı ile karşılaşsa da boşalmayı yoğun bir şekilde yaşar. Cinsel deneyimleri arttıkça kendine güveni de artar ve hiçbir fırsatı kaçırmaz çünkü onun için skor çok önemlidir.
31-40 yaşlarında bir erkek kartal gibidir; yiyebileceği her şeyi yakalar.
Kariyerinin zirvesinde profesyonel bir atlet gibidir. Artık tüm zamanını yatakta geçiremeyeceğini öğrenir. Cinsel partner konusunda daha seçicidir ve daha rafine bir cinsel zevke sahiptir. Uçanın kaçanın peşini bırakır; düzenli bir cinsel hayat ve kalıcı bir ilişki ister. Otuzların sonlarında yavaş yavaş testosteron seviyesi dengeye gelir. Cinsel isteği yerli yerinde durur ama cinsel ilişki kurmak konusunda atak değildir. Dokunmadan sertleşme dönemini kapatmıştır ama hâlâ geceleri ve sabahları sertleşerek uyanır. Boşalma ve orgazm konusunda gücünden bir şey kaybetmemiştir ancak boşalma denetimi, yani erken boşalma konusunda sıkıntıları vardır. Boşaldıktan sonra penisinin tekrar sertleşmesi için beklemesi gereken süre daha uzundur.
41-50 yaşlarında bir erkek papağan gibidir; yediğinden daha fazla konuşur. Cinsel isteğinde ve performansında yaşa bağlı değişiklikler iyice belirginleşir. Cinselliğe ilgisi vardır ama eski günlerdeki gibi tutkulu değildir. Sertleşme eskisi gibi hızlı ve otomatik olmaz, daha fazla uyarılmaya ihtiyaç duyar. Penise kan akımının azalmasına bağlı olarak ara sıra yaşamaya başladığı sertleşme sorunu nedeniyle cinsel ilişkiyi başlatamadığı ya da tamamlayamadığı zamanlar olur. Boşaldıktan sonra penisinin tekrar sertleşmesinin epey zor olması bir yana, artık bunun için uğraşma isteği de yoktur. Tüm bunlarla birlikte orta yaş krizi kapıdadır. Cinselliği yaşamaktan çok konuşmaya başlar.
51-60 yaşlarında bir erkek kurt gibidir; kırmızı başlıklı kızın peşinden koşar durur. Yaşlanmaya bağlı fiziksel ve psikolojik değişiklikler sonucunda azgın teke sendromuna girebilir. Cinsel isteğinde ani ve yalancı bir yükseliş olur ve çapkınlık turları atmaya başlar. Gece ve sabah sertleşmeleri seyrek olur. Sertleşme sorunuyla daha sık karşılaşır ve sertleşme oranı eskisinden azdır. Testosteron seviyesi ve meni miktarı düşer. Cinsel ilişkiye girme sıklığı giderek seyrekleşir.
61-70 yaşlarında bir erkek ağustos böceği gibidir; bol bol şarkı söyler ama bir şey yemez. Testosteron seviyesi ve cinsel arzusu iyice azalır. Gece ve sabah sertleşmeleri mazide kalır. Sertleşme olur ama her an yarı yolda kalabilir. Bir şekilde sonuna kadar gidebilirse boşalabilir ama meni miktarının azalmasına bağlı olarak boşalmanın yoğunluğu öyle düşüktür ki olup olmadığını fark etmekte zorlanır ve çoğu zaman geç boşalır. Cinsel ilgisi sürer ama cinsel işlevlerinin azalması nedeniyle cinsel ilişki, unutmamak için ara sıra yaptığı bir etkinlikten ibarettir.
71-80 yaşlarında bir erkek akbaba gibidir; bir orası ağrır, bir burası, her tarafından ses gelir. Yaş yetmiş iş bitmiştir; çoğu zaman cinsellikten emekliye ayrılır. Testosteron seviyesi oldukça azalır ve prostatı büyür. Çok nadir de olsa sertleşme olur ama cinsel ilişkiyi tamamlayacak kadar dayanamaz. Zaten artık pek mecali de kalmamıştır. Penisi zamana ve yerçekimine karşı koyamaz.
81 yaşından sonra bir erkek güvercin gibidir. Cinsellik anılarını süsler, elbette hafızasının elverdiği ölçüde.Sarılmak, öpüşmek, el ele tutuşmak, birlikte kahve içmek, aynı yatakta yatmak bile çoğu zaman cinsellik yerine geçer ve tatmin duygusu verir.
20’li yaşlarda kadın romantik bir kumru gibidir; haylindeki erkeği bekler. Ergenlik döneminde östrojen artışıyla göğüsleri büyür, vücut kıvrımları belirginleşir, genital bölgesinde tüylenme olur ve her ay yumurtalıkları yumurta hücresi üretmeye, yani âdet olmaya başlar. Tüm bu değişimlerle filizlenen cinselliğini fark eder. Çocukluğundan beri ayıp, günah olarak öğrendiği cinsellikten korkup uzak durmaya çalışsa da bir taraftan da içini kemiren, engel olamadığı bir merakla cinselliği ve cinsel organını kendinden bile utanarak keşfetmeye başlar. Klitorisinin sürtünme ya da basınçla uyarıldığını, çoğunlukla tesadüfen keşfederek ilk cinsel doyumunu yaşar. Tomurcuklanan cinselliği onun için beyaz atlı prensinin geleceği güne kadar saklı tutacağı gizemli bir hazinedir.
30’lu yaşlarda kadın anaç bir koala gibidir; yavrusu olana kadar eşine sarılır. Vücudunu ve cinselliğini her ayrıntısına kadar tanır, cinsellik konusunda ne isteyip ne istemediğini bilir. Biyolojik saati de cinselliği en doyurucu şekilde yaşayacağı yükselme devrini gösterdiğinden cinselliği doyasıya yaşar; ta ki hamilelik ile birlikte başlayan duraklama devrine kadar. Hamilelik ve doğum sonrası oluşan hormon değişiklikleri cinsel isteğini azaltır. Bunun üstüne bir de annelik ve eş rollerinin çatışmasının eklenmesi cinselliğe soğuk duş etkisi yapar. Neyse ki bir süre sonra, hormonları normale döndüğünde cinselliği tekrar yükselişe geçer.
40’lı yaşlarda kadın yırtıcı bir panter gibidir; tuttuğunu koparır. Yaşamda ulaştığı olgunluğu ve deneyimleri cinsellik açısından da kazanmıştır. Cinsel deneyimlerinin ve doyumlarının zirvesine çıkar. Cinsellik onun sarayı, o da sarayın kraliçesidir. Cazibesini kullanarak partnerini nasıl baştan çıkaracağını bilmenin keyfini yaşar. Cinsel yaşamındaki yasakları kaldırır, fanteziler kurar ve cinselliğin tadına varır. Orgazm taklidi yapma ihtiyacı duymaz çünkü gerçek orgazmı yaşar.
İlk kez çocukluk döneminde cinsel organların bir yere sürtünmesiyle alınan haz “çocukluk mastürbasyonu” olarak adlandırılsa da bu bilinçli bir cinsel eylem değildir. Bilinçli cinsel etkinlik genellikle ergenlik döneminde yapılan mastürbasyonla başlar.
Cinsel açıdan erkekler kızlardan daha aktif olduklarından mastürbasyon erkeklerde kızlardan daha yaygın olarak görülür. Erkeklerin cinselliğe yöneliminin kızlardan daha fazla olması sosyokültürel kalıplarla cinselliğin erkekler için bir “hak”, kadınlar içinse bir “görev” olarak tanımlanması ve kızların önüne bekaret engelinin konmasıdır.
Evlenecek kadının toplum içindeki değeri cinsel deneyimsizliğiyle belirlenir ve bakirelik kutsanır. Kız çocuklar yetiştirilirken, cinselliğin erkeklere özgü olduğu, sadece erkeğin zevk aldığı, kadın için çoğu zaman mide bulandırıcı, acı veren ama evliliğin devam etmesi ve anne olmak için yerine getirilmesi gereken bir kadınlık görevi olduğu öğretilir.
Aile ve toplum baskısı, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar, cinsel eğitimin yetersizliği, cinselliğin ayıp, günah veya yasak olarak kabul edilmesi nedeniyle, kadınlar cinsellik hakkında yeterince bilgi sahibi olamaz, bilgi sahibi olmak bir yana cinselliği sözcük hazinelerine dahi eklemezler.
Ancak yaşamı boyunca cinsel fantezi kurmamış, birini arzuladığında kendinden utanmış, suç işlediğini ya da günaha girdiğini düşünmüş, kızlık zarını korunması gereken en önemli değer olarak görmüş, hiç mastürbasyon yapmamış, kendi bedenine yabancılaşmış bir kadın, cinselliği haz alınacak güzel bir deneyim olarak değil, bir kadınlık görevi olarak yaşar.
Bu durum da kadın-erkek ilişkilerini olumsuz etkileyen hatta evliliklerin sonlanmasına neden olan vajinismus, cinsel isteksizlik, orgazm olamama gibi cinsel işlev bozukluklarına yol açar. Ergenlik döneminde mastürbasyonla başlayan ve genellikle ilk cinsel partnerleri seks işçisi olan erkeklerde de cinsellik doğru bir şekilde öğrenilmez. Genç erkeklerin çoğu, yasak ve günah düşünceleriyle, yakalanma korkusuyla, skor takıntısıyla ya da mastürbasyonun körlük, sağırlık yapacağı gibi batıl inanışlarla mastürbasyonu yanlış öğrenir ve uygularlar. Ülkemizde erkeklerde en sık karşılaşılan cinsel sorunların başında gelen erken boşalma, başaramama korkusu gibi sorunların temelinde cinselliği yanlış öğrenmeleri vardır.
Cinsellik, insanın vazgeçilmez bir gerçeği, beden ve ruh sağlığının en temel ihtiyaçlarından biridir. Cinsellikle ilgili hurafelerin ve tabuların ortadan kaldırılması için de küçük yaşlardan itibaren ailede ve okulda çocuklara cinsel eğitimin verilmesi şarttır. Cinsel eğitim önce ailede başlanarak, sonra anaokulunda, daha sonra ilk öğretimde ve ergenlik dönemine kadar çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine uygun olarak tamamlanmalıdır.
Bedenin ve zevk noktaların keşfedilmesine ve mastürbasyon yapmaya çocukluk döneminde başlanır. Farkında olunmadan ve bilinçsiz bir şekilde yapılan bu cinsel keşif cinselliğin başlangıcı olarak kabul edilir. Ergenlik döneminde cinsel organlarda ve cinsel davranışlarda belirgin değişiklikler olur. Cinsel organlar ve hormonlarda meydana gelen değişiklikler sonucunda ergenlerin 12-16 yaş arasında ilk mastürbasyon deneyimlerini yaşamaları normaldir. Kızlar klitorislerini keşfedip sürtünme yoluyla, erkeklerse penislerini okşayarak cinsel haz almaya başlarlar. Mastürbasyon ergenlikle birlikte başlayan cinsel yaşamın tek doyum kaynağı olduğu için önemlidir. Ayrıca mastürbasyon, cinsel uyarılma, haz alma, boşalma veya orgazm açısından kişinin kendisini keşfetmesine olanak vererek tüm yaşam boyu sağlıklı bir cinsellik yaşamasına yardımcı olur.
Mastürbasyon olağan ve doğal bir ihtiyaçtır. Halk arasında dolaşan “Mastürbasyon sivilce yapar”, “Mastürbasyon gözleri kör eder”, “Mastürbasyon yapanın ileride çocuğu olmaz”, “Çok mastürbasyon yaparsan spermin biter”, “Mastürbasyon kısır yapar” gibi söylentiler, cinsellikle ilgili tüm cinsel mitlerde olduğu gibi tamamen uydurmadır. Mastürbasyon kendini ve cinselliğini keşfetme sürecinde olan ergen için en kolay tatmin yöntemidir.
Ülkemizde kadınların yaşadıkları cinsel sorunların başında gelen cinsel isteksizlik ve orgazm olamama sorunlarının nedeni, çocukluktan itibaren cinsellikten korkutularak, utandırılarak hiç mastürbasyon deneyimi olmadan ilk cinsel ilişkilerini yaşamalarıdır. Kişinin cinsellikten zevk alabilmesi için önce kendi bedenini tanıması, nelerden zevk aldığını bilmesi gerekir. Bunun yolu da mastürbasyondur. Bu nedenle mastürbasyon genç kızlar için de cinselliklerini keşfetmelerine ve gelecekte cinsel sorunlar yaşamalarını önlemeye yardımcı olur.
Mastürbasyon cinsel organların veya vücutta diğer erojen bölgelerin, kendi kendine, elle, ayakla ya da cinsel ilişkiye girmeden vücudun başka kısımları ile veya mastürbasyon aletleri kullanılarak genelde boşalma oluncaya kadar uyarılmasıdır. Diğer bir ifadeyle kişinin düşünsel fanteziler, görsel materyaller ve fiziksel yöntemler kullanarak kendini tatmin etmesi ve cinsel doyum sağlamasıdır. Mastürbasyon başka biri tarafından yapıldığında adı partnerbasyon olur. Kişinin rahatlamasına ve cinsel haz almasına yardımcı olduğu için mastürbasyon doğaldır ve düzenli cinsel partneri olmayan kişiler için en kolay tatmin yöntemidir.
Aşırıya kaçılmadığı ve normal bir cinsel ilişkiye tercih edilmediği sürece zararlı değildir ve kişisel bir seçimdir. Mastürbasyon için maksimum ya da minimum bir sayı verilemez ancak sıklığını kişinin ihtiyacı belirler. Ancak ergenlikte mastürbasyon cinsel organları tahriş edecek sıklıkta ve sürekli olarak yapılmamalıdır; ergenin sosyalleşme sürecini etkilemeyecek ve takıntı haline gelmeyecek sıklıkta olmalıdır. Bu nedenle ergenlik döneminde ortalama olarak haftada 2-3 kez mastürbasyon yapılır, bu normal bir sıklıktır.
Ergenlerde sürekli olarak mastürbasyon yapmanın ardında; kendini var etme sorunları, yalnızlık, bağımlılık, koşullanma, arkadaşları tarafından dışlanma, ebeveyn baskısı gibi psikolojik sorunlar yatabilir. Mastürbasyon sonrası terleme, vücudun direncinin kırılması hissi ve boyun uzamamasını buna bağlama düşünceleri, yaşanan psikolojik sıkıntıların dışa vurulmasıdır. Ergenler evlerinde aileleriyle sağlıklı bir iletişim kuramıyor, kendi kimliklerine saygı duyulmuyor ise, sosyal anlamda kendilerini geliştirememişlerse, yalnızlarsa ve enerjilerini boşaltacak aktiviteler yapamıyorlarsa sık mastürbasyona yönelebilirler.
Gençler cinsellikle tanışmadan önce her iki cinsin cinsel organları, cinsel birleşme, gebelikten korunma ve cinsellikle bulaşabilecek hastalıklar da dahil olmak üzere cinsellik hakkındaki tüm bilgileri doğru bir şekilde öğrenmiş olmalıdır. Ancak kişinin cinsel ilişki deneyimini yaşaması için fizyolojik olarak hazır olması ve cinsel eğitim almış olması yeterli değildir. Partnerle kuracağı cinsel ilişkinin sorumluluğunu alabilecek ruhsal ve sosyal olgunluğa da erişmiş olması, aralarında gerçek ve sevgiye dayalı bir ilişki olması gereklidir. Bu açıdan bakıldığında cinsel ilişkiye girmek için ideal yaştan değil, gelişimsel olgunluktan söz edebiliriz. Ancak yine de önemle belirtmek gerekir ki 18 yaşından küçük kızların ve erkeklerin cinsel ilişki yaşaması hem biyolojik hem de psikolojik olarak risklidir.
Orgazm olmak ve boşalmak aynı şey gibi düşünülür ama ikisi birbirinden farklıdır.
Orgazm, çeşitli fiziksel ve psikolojik cinsel uyaranlar sonucu beynin harekete geçmesi ve bazı hormon mekanizmalarının etkisiyle hem bedensel hem de ruhsal olarak algılanan, “geçici şuur bulanıklığı”, “kontrol kaybı duygusu”, “zamandan kopuş” ve tüm bedende güçlü kasılmaların yaşandığı “yoğun ve çok güçlü bir boşalma” olarak tanımlanabilir.
Boşalma ise cinsel ilişkilerin sonlarına doğru yaşanan ve 10–15 saniye süren kasılmalarla kendini gösteren fiziksel ve bedensel rahatlama olarak tarif edilebilir. Yaklaşık olarak, boşalma 5 ile 10 saniye, orgazm ise 10 ile 15 saniye arası sürer.
Konu cinsellik olunca sorular da çeşitli ve ilginç olabiliyor. İşte size birkaç örnek:
İlk kez çocukluk döneminde cinsel organların bir yere sürtünmesiyle alınan haz “çocukluk mastürbasyonu” olarak adlandırılsa da bu bilinçli bir cinsel eylem değildir. Bilinçli cinsel etkinlik genellikle ergenlik döneminde yapılan mastürbasyonla başlar.
Cinsel açıdan erkekler kızlardan daha aktif olduklarından mastürbasyon erkeklerde kızlardan daha yaygın olarak görülür. Erkeklerin cinselliğe yöneliminin kızlardan daha fazla olması sosyokültürel kalıplarla cinselliğin erkekler için bir “hak”, kadınlar içinse bir “görev” olarak tanımlanması ve kızların önüne bekaret engelinin konmasıdır.
Evlenecek kadının toplum içindeki değeri cinsel deneyimsizliğiyle belirlenir ve bakirelik kutsanır. Kız çocuklar yetiştirilirken, cinselliğin erkeklere özgü olduğu, sadece erkeğin zevk aldığı, kadın için çoğu zaman mide bulandırıcı, acı veren ama evliliğin devam etmesi ve anne olmak için yerine getirilmesi gereken bir kadınlık görevi olduğu öğretilir.
Aile ve toplum baskısı, cinsellikle ilgili yanlış inanışlar, cinsel eğitimin yetersizliği, cinselliğin ayıp, günah veya yasak olarak kabul edilmesi nedeniyle, kadınlar cinsellik hakkında yeterince bilgi sahibi olamaz, bilgi sahibi olmak bir yana cinselliği sözcük hazinelerine dahi eklemezler.
Hatalarını bilmeyen bireyler genelde, partnerleriyle cinsel uyumsuzluğu olduğunu düşünür ve bu durumu “Ten uyuşmazlığımız var” diye anlamlandırır. Seksten yeterince haz alamadığını ya da cinsel aktivitelerinin partneriyle karşılıklı tatminsizlik içinde geçtiğini hisseder. Yeterince zevk verip alamadığından ötürü kaygı duyar. Ancak sekste şu ya da bu nedenle karşılıklı hatalar yapıldığını pek düşünmez. Oysa bu durumda kişinin kendisine “Seksi ne kadar doğru yapıyorum” sorusunu sorması gerekir.
Cinsellik ve sevişme becerisi, doğuştan gelen içgüdülere rağmen aslında sonradan ve tecrübe edilerek öğrenilebilen bir olgudur. Bireyin doğumdan itibaren cinsellik algısı açıktır. Ancak cinsel işlevinin bedensel olarak aktif hale geldiği ergenlik süreci ile birlikte kişi seksi tecrübe ederek, deneyerek, yanılarak, ama çoğunlukla kulaktan dolma bilgiler ışığında öğrenir. Cinsellikle ilgili şehir efsaneleri, hurafeler veya gerçek dışı bilgiler oldukça yaygındır.
Bu nedenle kadın ya da erkek bireyler bir şekilde tecrübe ile edindikleri sevişme becerilerine yanlış bilgileri de katarak devam ettirdikleri cinsel hayatlarında, çoğunlukla hata yaparlar. Bu durum yakın ilişkilere de cinsel işlev bozuklukları olarak yansır. Çiftler daha sonra pek çok sıkıntı ile cinsel terapiye başvururlar. Terapi sırasında yaptığımız görüşmelerde ve bilgilendirmeler esnasında danışanların verdiği tepkilerden anlıyoruz ki, kişiler gerçekten seks hakkında yanlış bilgilerle doldurulmuşlardır. Hatta cinsel organlarını dahi doğru düzgün tanımadıklarını görürüz.
Bugüne kadar gerek cinsel terapilerden gerekse CİSED tarafından yapılan düzenli anketlerden çıkan sonuçlara göre bireylerin sekste yaptıkları 5 temel hatayı saptadık. İşte seksi içinden çıkılmaz hale getiren ve en sık yapılan 5 hata...
Genellikle önsevişmenin ve aşk oyunlarının kadınlar tarafından bir ‘ihtiyaç’, erkekler tarafından bir ‘görev’ veya ‘angarya’ olarak görüldüğü düşünülür. Hal bu ki erkeklerin de sekse hazırlanmak ve daha çok zevk alabilmek için en az kadınlar kadar önsevişmeye ve aşk oyunlarına ihtiyaçları vardır. Çünkü cinsel davranış yelpazesi ne kadar geniş, ne kadar zenginse, cinsellikten alabilecek hazlar da o kadar fazla ve değişik olur. Cinsel hazların daha yoğun yaşanabilmesi için ise kadının ve erkeğin önsevişme ile birbirlerini sekse hazırlamaları önemlidir. Güzel veya sıralı sevişme, dokunma, okşama, öpüşme, sürtünme, masaj ve diğer tensel aktivitelerin yer aldığı cinsel isteği artırıcı ve daha zevkli hale getirici tüm iletişimler önsevişmeyi oluşturur. Unutulmaması gereken şu ki, önsevişmenin süresi, ardından takip edecek olan seksin süresini de, doyum oranını da etkiler.
Orgazm, boşalmayı öğrenmiş, ilişkisinde belli bir kalite, uyum ve ahenk yaşamış çiftlerin, ayda yılda bir kez yaşadıkları bedensel rahatlamaya, ruhsal rahatlamanın da eklenmesi ile geçici bir süredir. Kadınlarda genellikle 10-15 saniye süren kasılmalarla kendini gösteren ama farklı bir bilinç hali gibi oluşan, kontrol kaybı duygusu gibi çok daha farklı, yoğun bir rahatlama olarak açıklanabilir.
Burada orgazmı, hem bedenin hem de ruhun rahatlaması olarak tarif etmek mümkün. Orgazmı, boşalmayı öğrenmiş ve ilişkide belli bir kaliteyi yakalamış, çok arzu ve istekli olan, her iki tarafında gününde olduğu ilişkilerde yaşanan bir armağan ya da hediye gibi görmek gerekir. Yani hep orgazm yaşanacak diye bir beklenti içine girmek mümkün değildir. Seks sadece sonuca odaklı bir aktivite olarak görülmemeli, iki insanın birbirlerine olan bağlılık, tutku, şehvet ve birliktelik duygularını karşılıklı bedenleriyle paylaşmaları olarak değerlendirilmelidir. Bu anlamda öpüşmek, birbirine dokunmak, el ele tutuşmak, sürtünmek veya okşamak da seksin bir parçasıdır.
Şehvet ve tutku, çifti birbirine kaynaştıran, birbirlerini istemelerine ve bu istek ve arzunun aşka dönüşmesine ön ayak olan temel duygulardır. Çiftler birlikteliklerinin başında şehveti ve tutkuyu oldukça yoğun duyarlar. Kısacık bir süre dahi biraraya geldiklerinde içlerinde yanan o dokunma ve birleşme ateşi şehvetin ta kendisidir. Ancak zaman geçtikçe ve partnerler daha fazla birlikte vakit geçirmeye başladıklarında nedense bu ateşi söndürmeye yeltenirler. O ilk zamanların tutkusunun yerini monotonluk ve sıradanlık alır. Şehvet duyguları yerini ağır ağır şefkat alır. Sanki bir zamanlar birbirlerini görmek için çılgınca arzular duyan, buluşup birbirlerine dokunabilmek için çeşitli bahaneler kollayanlar onlar değildir. Bir süre sonra çok iyi ‘ev arkadaşı’ olurlar. Belki de etraflarındaki insanların örnek gösterdiği kadar tabiri caizse ‘Kanka’ oluverirler ama artık çift değillerdir.
Çift, eğer mutluluklarını iki bedende tek bir vücut gibi sürdürmek istiyorlarsa, birbirlerini tercih ettiren nedenleri, yaşadıkları ilişkiyi ateşleyen duyguları sürekli canlı tutmak zorundadır. Bu tercih şehvetle doğmuştur. Şehveti unutan çiftler, hayatlarını birleştirme amacını da unuturlar. Bir kadın ve bir erkek olarak birbirlerine olan bağlılıklarının aslını unuturlar ve bu da mutsuzluğu kaçınılmaz kılar. Hayalleri süsleyen romantizmin temellerinden biri de çiftler arasındaki şehvettir. İşte yakın ilişkilerdeki bu şehveti kaybetmemek için; ‘yasak, gizem ve ulaşılmazlık’ temalarını içeren aşk oyunlarına ve cinsel fantezilere çiftlerin ihtiyacı vardır.
Sevişmek söz konusu olduğunda kadın, erkeğe büyük bir aşk duyar. Şehvete bulanmış bir sevgi ve dayanılmaz bir arzu doruktadır. Çünkü erkek seviştiğine göre, o kadına değer veriyordur, onu seviyordur, onu arzuluyordur. Bu nedenle de kadın çok özel ve değerlidir, sevilmeye layıktır, bir arzu nesnesidir... Ayrıca kadınlar için sevişmek sadece bedensel doyuma ulaşmak ve boşalmak değildir. Aynı zamanda iki insanın birbirlerinin duygusal ve ruhsal doyuma ulaşmaları için çaba harcamalarıdır. Sevgilerinin bir ifadesidir. Sevişmede çift bir şeyler verdiği ve bir şeyler aldığı duygusunu hisseder. Hatta çoğu zaman nasıl, ne zaman ve kimin önce boşaldığı veya orgazma ulaştığı önemsizdir. Çünkü sevişmek bütünüyle bedensel bir aktivite değil aynı zamanda ruhsal ve duygusal bir eylemdir. Bu nedenle seks yapmak illa ki birleşmek değildir. Çift, penis-vajina birlikteliğine geçmeden de büyük oranda haz alıp haz verebilir.
Sürekli aynı pozisyonda, aynı yerde, aynı zaman dilimlerinde cinselliği yaşamak da aynı monotonluğu getirir. Oysa haz bedende sürekli hareket eder. Bir seks deneyiminizde kulak arkanızın öpülmesi size yoğun bir haz verirken diğer bir gün bu hazzı vücudunuzun başka bir noktasında hissettiğinizi fark edersiniz. İşte seks de sürekli hareket halinde olan zevk ve hazzın aranmasıdır.
Cinsel terapi için bize başvuran danışanlara verdiğimiz en önemli tavsiye, seksin sürekli bir ritüel gibi tekrarlanmasını sona erdirmek ve yaşanan aktivitenin değişkenlikler göstermesini sağlamaktır. Çiftler için bu pratikte, mekan değişiminden, sekste farklı pozisyonlar denemeye kadar oldukça geniş bir yelpazede ele alınabilir. Ancak temelde fikir aynıdır. Yani kadın olsun erkek olsun sadece aklımız ve hayallerimizle sınırlı olan her olgu, yaşanacak olan cinselliğin hazzını arttırabilir. Yeter ki çift, cinsellikte mutluluğu yakalamak için, bunu bir görev gibi addedip monotonluk içinde yaşamak yerine, yeni şeyleri denemeye ve ortak noktada anlaşabilecekleri fanteziler kurup yaşamaya kendilerini teşvik edebilsin.
Hatalarını bilmeyen bireyler genelde, partnerleriyle cinsel uyumsuzluğu olduğunu düşünür ve bu durumu “Ten uyuşmazlığımız var” diye anlamlandırır. Seksten yeterince haz alamadığını ya da cinsel aktivitelerinin partneriyle karşılıklı tatminsizlik içinde geçtiğini hisseder. Yeterince zevk verip alamadığından ötürü kaygı duyar. Ancak sekste şu ya da bu nedenle karşılıklı hatalar yapıldığını pek düşünmez. Oysa bu durumda kişinin kendisine “Seksi ne kadar doğru yapıyorum” sorusunu sorması gerekir.
Cinsellik ve sevişme becerisi, doğuştan gelen içgüdülere rağmen aslında sonradan ve tecrübe edilerek öğrenilebilen bir olgudur. Bireyin doğumdan itibaren cinsellik algısı açıktır. Ancak cinsel işlevinin bedensel olarak aktif hale geldiği ergenlik süreci ile birlikte kişi seksi tecrübe ederek, deneyerek, yanılarak, ama çoğunlukla kulaktan dolma bilgiler ışığında öğrenir. Cinsellikle ilgili şehir efsaneleri, hurafeler veya gerçek dışı bilgiler oldukça yaygındır.
Bu nedenle kadın ya da erkek bireyler bir şekilde tecrübe ile edindikleri sevişme becerilerine yanlış bilgileri de katarak devam ettirdikleri cinsel hayatlarında, çoğunlukla hata yaparlar. Bu durum yakın ilişkilere de cinsel işlev bozuklukları olarak yansır. Çiftler daha sonra pek çok sıkıntı ile cinsel terapiye başvururlar. Terapi sırasında yaptığımız görüşmelerde ve bilgilendirmeler esnasında danışanların verdiği tepkilerden anlıyoruz ki, kişiler gerçekten seks hakkında yanlış bilgilerle doldurulmuşlardır. Hatta cinsel organlarını dahi doğru düzgün tanımadıklarını görürüz.
Bugüne kadar gerek cinsel terapilerden gerekse CİSED tarafından yapılan düzenli anketlerden çıkan sonuçlara göre bireylerin sekste yaptıkları 5 temel hatayı saptadık. İşte seksi içinden çıkılmaz hale getiren ve en sık yapılan 5 hata...
Yıllardır, çocuklara ve kadınlara yönelik cinsel istismarın ve tecavüzün ne kadar kötü olduğunu ve yıkıcı sonuçlarını anlatmaya çalışıyoruz. Bu tür insanlık suçlarıyla gücümüz yettiğince mücadele ediyoruz ve kamuoyunu bilgilendirmeye çalışıyoruz.
Çocukları cinsel açıdan çekici bulur ve cinsel eğilimi çocuklara yöneliktir. Pedofili bir insan hakkı ihlalidir ve toplum vicdanını yaralayan çok ağır bir suçtur. Her ne nedenle olursa olsun, mağdur kadını tecavüzcüsüyle evlendirip, tecavüzü meşrulaştırmak vicdanı olan herkesin 'HAYIR' demesi gereken kabul edilemez bir ayıptır.
Tecavüz mağdurunun tecavüzcüsüyle evlendirilmesi durumunda tecavüzü suç olmaktan çıkarmaya yönelik kanun tasarısını “kabul edilemez” bir uygulamadır. Cinsel şiddet ve tecavüz, kime yönelik olursa olsun özrü ya da hafifletici nedeni olmayan bir suçtur. Üstelik savunmasız küçücük çocuklara yönelik olduğunda bir vahşettir. Son zamanlarda Türkiye’de bu vahşetin yaşandığı pek çok olayın haberini sıklıkla alır ama her yeni olayda bir öncekini unutur olmuştuk. Toplum, kadına tecavüzü adeta kanıksamışken, çocuğa tecavüze de duyarsızlaşmaya mı başlanıyor derken, şimdi de tecavüzün suç olmaktan çıkarılması tartışmasının yapılması akıl tutulmasıdır.
Cinsel istismar ve tecavüzde çocukların ve kadınların rızası kavramı asla kabul edilemez. Geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ve kadınları korumanın birçok medeni yolu var ama bunlardan biri tecavüzcüyle evlendirmek olamaz asla. Çocuk cinsel istismarı ve tecavüz için kanunlarımız; zalimler açısından çok açık, net ve önleyici; kurbanlar açısından da rehabilite edici ve umut verici olmalıdır.
Bu nedenle 'tecavüze yasal kalkan'a ve her ne şekilde olursa olsun 'tecavüzcüyü aklama"ya 'Hayır' diyoruz. Tecavüzcünün mağduruyla evlendirilmesi bu suçu ortadan kaldırmaya ve vicdanları temizlemeye yetmez. ecavüz konusunda alınacak tüm kararların ve yapılacak yasal düzenlemelerin ruh sağlığı uzmanları eşliğinde ve bilimsel çalışmalar sonucunda toplumun geleceğini karartmayacak şekilde olması gerektiğini belirtti.
Cinselliği ‘ayıp, yasak ve günah’ üçgeninde mi yaşıyorsunuz? ‘Seks’ kelimesini söylemekten bile çekiniyor ya da eşinizle yalnızken bile seksle ilgili bir konuyu sesinizi alçaltarak mı konuşuyorsunuz?
Bazen kendinize seksin yemek, içmek kadar doğal olduğunu söylüyorsunuz ama bir türlü bunu kabullenmek istemiyor yaşamınızda uygulayamıyor musunuz? Belki de bir dizi ya da filmde öpüşen çiftleri gördüğünüzde yüzünüz kızarıyor, kanalı değiştirmek istiyorsunuz.Birisi seksle ilgili bir şaka yaptığında ya da bununla ilgili bir cümle kurduğunda elinizle ağzınızı kapatıp utanarak ‘Şşşşt!’ diye konuşanı susturmak istiyorsunuz. Hatta bazen “Bu konuları lütfen konuşmayalım” diyerek karşınızdakini uyarıyor musunuz?
Tüm veriler gösteriyor ki aklınızın her köşesinde seksle ilgili hurafeler uçuşup duruyor.
Geçmişteki hurafeler halen seks hayatımızı etkiler. Bilinmezlik korkuyu doğurur, korku sürekli bilinmezliği doyurur. Korkulan ne ise hep aynı yanlış yapılır.Oysa bilinmezin üstüne gidilmedikçe, hurafeler, yalanlar, kurgular bir mikrop gibi gerçeğin üzerinde ürer.
Seks de ne yazık ki insan için keyifli değil korkulu, yakınlaştıran değil ağrılı hale getirilmiş bir olguya dönüştü. Peki, bu nasıl oldu? Neden insan kendi bedeni ile ilgili her şeye bu kadar toleranslı iken seksi içinde bu kadar bastırdı? Bu konuda bir fikir yürütmek çok zordur. Ancak geleceğin dünyasında artık belirsizliğin yeri olmadığını, seksin üzerindeki belirsizliklerin bir an önce dağılması gerektiğini düşünüyoruz.
Seksin üzerindeki tüm bu baskılar, insanların hem cinsel hem ruhsal sağlığını hem de partner ilişkilerini çok olumsuz etkiliyor.
Hatta bastırılmış cinsellik, duyduğumuzda bizi ürperten, nefret ve iğrenti duygularını içimize salan korkunç suçların işlenmesine bile neden oluyor. Oysa seksin ne kutsal bir yanı vardır ne de üzerinde bu kadar çok kafa yorulacak kadar sihirli… Seks, basit, olağan, doğal, her insan için gerekli olan ve düzenli yapılmasına ihtiyaç duyulan çok keyifli bir olgudur. İçinde ağrı, acı, korku, kanama barındırmaz, haz, şehvet, yakınlık ve sevginin bir ifadesidir. Hepsi bu…
Özellikle dini ve ahlaki hurafelerin yaşamda oldukça belirleyici olduğu bu coğrafyada cinsellikle ilgili karşımıza çıkan ilk dogma cinselliğin ‘günah’ olduğu yönündedir. Eğer konuya aynı eksenden bakmak gerekirse bugün eğer cinsellik olmasaydı bizler de olmazdık. Bizler her birimiz ebeveynlerimizin seksinin bir ürünüyüz. Eğer cinselliğin tamamen günah olduğu üzerinden gidilseydi bugün insanoğlunun varlığını sürdürmesinden bahsedemezdik.
İnsan bedeninin mükemmel bir şekilde cinselliğe göre dizayn edilmiş. Kadında öyle bir organ var ki tek bir amaca hizmet ediyor o da zevk vermeye... Bu organın adı klitoristir ve bilindiği kadarıyla kadının boşalma ve orgazmını kolaylaştırmak ve düzenlemekten başka da bir işlevi bulunmuyor. Klitorisinden aldığı zevki vajinasının girişteki üçte birlik kesiminden ve G noktasından aldığı zevkle birleştiren ve bu iki organı birbirine zihinsel olarak entegre etmeyi bilen kadın da cinselliğin tadını en yüksek oranda çıkarabiliyor.
Özellikle kız çocuklarının ilerideki kadınlık edinimlerinin rol modeli anneleri olduğunu için kız çocuklarının gelecekte cinselliğe olan yaklaşımları annelerinin onları bu konuda eğitip eğitmemelerine bağlıdır. Eğer anne kızına cinselliği ‘ayıp’ olarak kodlarsa, o kızın ileride cinsel işlev bozukluklarıyla karşı karşıya kalması hiç sürpriz olmaz. Zaten seks yapma korkusu olarak bilinen vajinismus, cinsel isteksizlik ya da cinsel tiksinti gibi bozuklukların temelinde genellikle annenin kızına sunduğu ‘ayıp ve yasak’lı cinsellik olgusunun yattığını görüyoruz.
Bazı anneler var ki tüm yetiştirme sürecinde kızına tek bir kelime dahi cinsellikle ilgili aktarımda bulunmamış. Sanki hiç yokmuş gibi… Sanki eşiyle birlikte yaptıkları seksin sonucu gözlerinin önünde durmuyormuş gibi kızına hiçbir şey anlatmamış, ‘Aklına yanlış bir fikir sokar mıyım’ korkusuyla utanmış. Genç kız da bilmediğinden korkmuş. Zaten insan bilmediğinden korkar. Sonuçta bu korku, eğer farklı bir kaynaktan doğru bilgilendirme de yapılmadıysa, bir şekilde ilerde hayatına girecek olan partnerini ve onunla yapacağı cinselliği de reddetmesine yol açacaktır. Bu ne yazık ki kaçınılmaz bir durumdur.
Çocuklarınızı koruma içgüdüsünün yoğun bir duygulanım olduğu tartışmasız bir durum. Ancak cinsellik gibi içi doldurulmazsa, gerçekleri anlatılmazsa, yarın sorunlara gebe olacağı belli bir olguyu, aslında temelde doğal ve basit bir bedensel ihtiyaç olan bu olguyu, çocuklarınıza yaşının gerektirdiği ölçüde ve doğru bir şekilde anlatmazsanız, işte o zaman çocuğunuzun geleceğini mahvedeceğinizi aklınızdan çıkarmayın.
Ahlak, kültür, gelenek ya da felsefe… Adı her ne olursa olsun tüm düşünce sistemleri açısından seks ve onun sonucunda ortaya çıkan yakınlık ve haz, insan için çok özel bir armağan olarak algılanmalıdır.
Tüm sağlıklı bireyler seksi yaşamalı. Bireyler bugüne kadar süregelen yanlış bilgilendirmeler, korkular ve endişelerin giderilmesi için açık kaynaklardan her türlü bilgiye ulaşmaktan çekinmemesi gerekir. Bireyler veya çiftler cinsellikle ilgili her türlü üst düzey bilgiyi cinsel terapistlere başvurarak öğrenebilirler.
Cinselliği ‘ayıp, yasak ve günah’ üçgeninde mi yaşıyorsunuz? ‘Seks’ kelimesini söylemekten bile çekiniyor ya da eşinizle yalnızken bile seksle ilgili bir konuyu sesinizi alçaltarak mı konuşuyorsunuz?
Bazen kendinize seksin yemek, içmek kadar doğal olduğunu söylüyorsunuz ama bir türlü bunu kabullenmek istemiyor yaşamınızda uygulayamıyor musunuz? Belki de bir dizi ya da filmde öpüşen çiftleri gördüğünüzde yüzünüz kızarıyor, kanalı değiştirmek istiyorsunuz.
Birisi seksle ilgili bir şaka yaptığında ya da bununla ilgili bir cümle kurduğunda elinizle ağzınızı kapatıp utanarak ‘Şşşşt!’ diye konuşanı susturmak istiyorsunuz. Hatta bazen “Bu konuları lütfen konuşmayalım” diyerek karşınızdakini uyarıyor musunuz?
Tüm veriler gösteriyor ki aklınızın her köşesinde seksle ilgili hurafeler uçuşup duruyor.
Geçmişteki hurafeler halen seks hayatımızı etkiler. Bilinmezlik korkuyu doğurur, korku sürekli bilinmezliği doyurur. Korkulan ne ise hep aynı yanlış yapılır.Oysa bilinmezin üstüne gidilmedikçe, hurafeler, yalanlar, kurgular bir mikrop gibi gerçeğin üzerinde ürer.