Tiryaki Socrates’in derslik demokrasisi

SOCRATES Brasileiro Sampaio de Souza Vieira de Oliveira...

Yeşil sahalardaki adıyla Doktor.
Brezilya’nın Pele’den sonra belki de en önde gelen futbol devlerinden.
Futbol oynadığı günlerde bile günde iki paket sigara içen, içkiye düşkün bir sporcu.
Dünyada bir çok futbolcunun aksine, top koşturduğu yıllarda okuyarak kazandı tıp doktoru diplomasını. Ardından durmadı, felsefe doktorasına da imza attı.
Topuk paslarıyla meşhurdu, bir de gözleri kapalı forvetin ayağına attığı toplarla.
İki dünya kupasında Brezilya’nın takım kaptanlığını yaptı.
Ama Socrates’i ne tiryakiliği, ne de pasları günümüze taşıdı. Onu unutulmaz kılan, Corinthians’ın demokrasi lideri olmasıydı.
Brezilya uzunca bir süredir askeri diktatörlük tarafından yönetiliyordu.
Toplam altı sene top koşturduğu takımda Corinthians Demokrasisi adıyla bir hareket başlattı.
Ülkenin içinde bulunduğu siyasi koşullara inat takımında demokrasiyi savunuyordu.
Antrenman saatlerinden, ne zaman yemek yenileceğine, her karar oylama yapılarak ortaklaşa alınıyordu.
Üstelik sadece oyuncular değil, masöründen teknik kadrosuna kadar herkesin katılımıyla.
Socrates, demokrasiyi futbolun içine sokarak, demokrasi ahlakının, hayatın bir parçası olduğunu gösterdi.
Ankara çok uzunca bir süredir demokrasi konusunda ard arda sınıfta kaldığı Meclis toplantıları yaşıyor.
Büyükşehir Belediye Meclisi, Başkan Melih Gökçek’in önderliğinde Denetim ve İmar komisyonlarına muhalefetten üye seçmemek için demokrasi üstü bir çaba harcıyor.
CHP hakkı olan komisyon üyelikleri için aday gösteriyor, Gökçek ve arkadaşları aday gösterilen kişileri değil başka CHP’lileri seçiyor. CHP’liler istifa ediyor, bir sonraki toplantıda aynı trajikomik durum tekrarlanıyor.
Oysa CHP, bu teknik komisyonlarda partiyi temsilen konularında uzman isimlerin görev yapmasını istiyor. Aslında Gökçek yıllardır Denetim Komisyonu’nu muhalefete açmamak için elinden geleni ardına koymuyor. Bundan iki yılı aşkın süre önce de bu komisyonlarda durum farklı değildi.
Son olarak CHP, Denetim Komisyonu’na istediği üyeyi aday göstermesi yönünde yargı kararı aldı. Bu kararın İmar Komisyonu için de geçerli olacağını savunuyor CHP’liler.
Gökçek ise kararın sadece Denetim Komisyonu için geçerli olduğunu öne sürerek sahip olduğu çoğunluğa yaslanarak konuyu “Hukuk ve Tarifeler Komisyonu”na havale ediyor. Komisyon nasıl bir hukuki karara varacak hep beraber göreceğiz.
Ancak şundan emin olabiliriz ki, Gökçek, muhalefeti komisyonlara almamak için mutlaka yeni yollar deneyecektir.
Socrates’in demokrasi hamlesini başlattığı 1980’li yıllar askeri darbenin ardından Gökçek’in de siyasete soyunduğu yıllardı.
Brezilya’da eşitlikçi yapı, bir futbol takımında bile hayata geçerken, belediyenin bir komisyonunda muhalif üyelere tahammül edemeyen Gökçek’in demokrasi anlayışı sorgulanmalıdır.
Tabi eğer esas korku, bu komisyonlarda muhalefetin dikkatinden kaçırılmak istenen konuların varlığı değilse.

Köpekler de ağlar

KÖPEKLERİN gözyaşı dökerek ağlamadıklarına inanılır.
Bilimsel karşılığını bilmiyorum. Ama tecrübeyle biliyorum ki, köpekler de ağlar.
Sahipleri tarafından terk edilen bazı köpeklerin intihar ettiği bile anlatılır.
İnternette sahibi tarafından terk edilen bir teriyerin ağladığı görüntüyü izledim. Görüntünün altında, “Ailesi tarafından sokağa atılan terrier... İki gün boyunca hep ağlamış. Ağlamaktan gözleri kızarmış” yazıyordu.
Gün geçmiyor ki sahipsiz bir hayvana ilişkin kahredici bir haber gelmesin.
Ya kürdanla, çiviyle gözlerini kör ediyorlar, ya arabayla çarpıp yol ortasında terk ediyorlar.
Kedi Havuç, bulunduğunda tek gözü dışarıdaydı. Diğer gözüne ise dikenler batmıştı. Çok uzun tedavilere rağmen kör kaldı. Şimdi bir sahip arıyor.
Hayvanseverler için sahipsiz hayvanları sahiplenmenin önündeki en büyük engel sanırım korku.
Kimi zaman ona bakabilme korkusu. Ya da onu çok sevip kaybetme korkusu.
Oysa olması gereken, onun aslında çok daha erken bitebilecek yaşamına günler katabilmenin vereceği mutluluk.
Tıpkı sizlerin yaşamınıza katabileceğiniz her bir güzel günün kutsallığı gibi.
Biz korunaklı evlerimizde otururken, bahçede havladığı için belediyelere şikayet edilip “her ne şekilde olursa olsun” etkisiz hale getirilmesi istenen köpekler...
O korunaklı evlerimiz depremde yıkıldığında, enkazın altındakileri kurtarmak için yine medet umduğumuz köpekler...
La Fontaine masallarındaki gibi konuşturabilseydik köpekleri, acaba bizleri enkazın altından kurtarmak isteyip istemeyeceklerini bilebilir miydik?
Kimbilir belki de enkaz altındayken, yaşanabilecek tek bir günün bile kıymeti daha iyi anlaşılıyordur. Tıpkı, yol kenarında bir arabanın çarpıp da, yedi saat kurtarılmayı beklerken olduğu gibi,
Televizyon ekranlarında maharetli sevimli, tatlı köpekleri seyredip gülümsemek yetmiyor. Sokak hayvanları için hayıflanıp ardından rahatça uykuya yatmak da...
Sorumluluk duygusuyla, her canlının yaşamına saygı duymayı öğrenmek gerekiyor.
Ki sokakta yaşayanlar zaten bir kelebek ömrüne sahipler. Soğuk kış günlerinden çıkıp çıkamayacakları bile meçhul.

Şiki şiki baba

ULAŞTIRMA Bakanlığı ayakta yolcu alan dolmuş ve otobüslere kesilmesi gereken 60 TL’lik cezanın düşürülmesi için çalışma başlatmış.
Başbakan Tayyip Erdoğan da şoför esnafına sorunun çözüleceği sözünü vermiş.
AKP Ankara Milletvekili Faruk Koca da cezanın 15 TL’ye düşürülmesi için kanun teklifi vermişti.
Bunun anlamı şudur:
Dolmuşlar, otobüsler, istedikleri kadar yolcuyu balık istifa taşısınlar, dişe dokunur bir ceza da ödemesinler.
Modern ulaşım sistemlerinde zaten dolmuş diye bir şey yok. Haydi madem hala bu konuda fersah fersah geriden geliyoruz, bari insanları alt alta üst üste dolmuşlara tıkıştırmayın.
Bu işin sonu Kemal Sunal’ın “Şiki şiki baba” durumuna döner. Hani “Atla gel Şaban” filminin unutulmaz dolmuş sahnesindeki gibi.
Oldu olacak hükümet, dolmuşlarda “Şiki şiki baba” şarkısını zorunlu tutsun. Filmdeki gibi, dolmuş başına da kokan bir adam ile dedikodu yapan yaşlı kadın şartı getirsin.

sorumsal

Ankara Sanayi Odası’nın yeni binasının altında garajı dururken, neden lüks araçlar kaldırıma park ediliyor?

Atatürk Bulvarı’ndan yaya yürümek, genç kuşak için Pompei’ye ilişkin bir efsaneyi okumak gibi tarihin sarı sayfalarında mı kalacak?

Sokakların sanki bulvarmış gibi kullanıldığı trafik düzenlemesi acaba bir gün tarihe karışacak mı?
Yazarın Tüm Yazıları