Tıpkısı şov

Deniz kenarında annem 11 yaşındaki Elif’e doğumunu anlatıyor: ‘Annenin hamileliğinin son dönemlerinde biz dedenle Antalya’daydık.

Doğumun iyice yaklaşınca, ben atlayıp İzmir’e geldim. Bekliyoruz bekliyoruz, gelmiyorsun... Bekliyoruz bekliyoruz, gelmiyorsun... Sonunda teşrif ettiğinde, 10 küsur ay olmuştu. Ayyynı teyzene çekmişsin...’

Neymiş efendim, ben de 10 küsur aylık doğmuşum; üstelik ben sezaryenle doğduğum için doğduğumda hálá uyuyormuşum. Gözümü açmam için doktorun kıçıma sıkı bir şaplak vurması gerekmiş. Dünyaya gelmek konusunda benim kadar hevessiz bir ikinci bebek görülmemişmiş...

(Bu hikáyeyi kaç kez dinlediğimi saymadım, sayamadım. Gözlerimi yuvarlayıp susmadığım zamanlar genellikle buna; ‘Hayır anne, benimki Kova burcunda doğmak adına ceninken geliştirdiğim kurnaz bir stratejiydi’ filan şeklinde yanıt veriyorum.)

* * *

Elif de tıpkı teyzesi gibi tembel kedinin tekiymiş...

Böyle bir konumuz var...

Annem bir bilimkadını edasıyla, yok, sümme haşa, bildiğiniz, tipik bir anneanne edasıyla ki odaklanma, konsantrasyon, vs. konusunda, benim diyen bilimkadınına rahmet okutur bir ‘unvan’dır takdir edersiniz- Elif’i inceliyor ve sakat bir şey görmeyegörsün, artık bir klişeye dönüşmüş olan o malûm cümleyi sarf ediyor:

‘Tıpkı teyzesi...’

‘Tıpkı teyzesi; oğlan çocuğu mübarek!’

‘Tıpkı teyzesi; bu da deli uyuyor.’

‘Tıpkı teyzesi; bir dağıldı mı, poposunu toplamaya ordu lázım.’

‘Tıpkı teyzesi; yine kukumav kuşu gibi düşünüyor.’

‘Tıpkı teyzesi; arkadaşlarını gördü mü, gözü başka bir şey görmüyor.’

‘Tıpkı teyzesi, taş altında kalıyor, laf altında kalmıyor.’

‘Tıpkı teyzesi; hiçbir şeye itiraz etmiyor gibi görünüyor ama istemediği hiçbir şeyi yapmıyor.’

‘Tıpkı teyzesi; her şeye itiraz ediyor.’ (!) (Tam bu noktada; ‘Bu ne yaman çelişki anne?’ diye sormak ister deli gönül.)

Benim doğuracağım bir torundan yana umudunu hepten yitirdiğinden olsa gerek; illa ki Elif’te benden bir iz bulacak.

Buna en ufak bir itirazım olabilir mi; olamaz... Elif neticede, canımın içisi, ciğerimin paresi... Teyze dediğiniz, malûm, anne yarısı...

Fakat bir tane de iyi huyu bana benzesin, benzetilsin yahu!?! Yok...

Çok kibar bir çocuk, çok vefalı bir çocuk, çok verici bir çocuk, çok ince düşünceli bir çocuk, fevkalade sorumluluk sahibi bir çocuk, çok saygılı bir çocuk..: Bunların hepsi ya annesinden, ya babasından, ya da her ikisinden alınmış hasletler.

Nerde bir yamuk, orda ‘tıpkısı teyzesi’...

* * *

Çarşamba akşamı, Çeşme Açıkhava Tiyatrosu’nda Sezen Aksu’nun Turkcell ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin ortak projesi olan Kardelenler için çıktığı turnenin Çeşme ayağını izliyoruz. (Böyle bir ‘stalker’ performansı sergiliyorum. Dere tepe Sezen Aksu takibinde bir tip... Bu arada, bu aralar Kardelen single’ından gayrı bir şey de dinlemez oldum. Gidemem nasıl bir şarkıdır ya?..)

Elif, etol gibi boynuma dolanmış, Sezen Aksu’yla birlikte Kaybolan Yıllar’ı söylüyor: ‘Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler...’

Konser bittiğinde bizimki Farkındayım söylenmedi diye hayıflanıyor:

‘Bu kızı yeniden büyütmeliyim/ Kor ateşlerde yürütmeliyim/ Değirmenlerde öğütmeliyim/ Farkındayım, farkındayım...’

11 yaşında olduğunu söylemiştim değil mi...

‘Önce biraz büyü, sonra o kızı yeniden büyütürsün be minikom’
diyorum; ‘Bu yaşta bu kocamış ruh ne ayak?’

Neden sonra duruma uyanıp, bir an için hakikaten korkarak anneme bakıyorum.

Bir insanın sırıtışı konuşur mu; anneminki konuşuyor:

‘Tıpkı teyzesi...’
Yazarın Tüm Yazıları