ÜÇ yeni bakan, Tayyip Erdoğan açısından kendi özel hayatının tanıkları. O üç kişiye Erdoğan vefa duygusu besliyor. Vefa, o üç kişiyi kabineye taşıyor.
Çalışma Bakanı Faruk Çelik, 2002 seçimlerinde Erdoğan’ın yasaklı olduğu dönemde, CHP’nin de unutulmaz katkısıyla, Siirt formülünü bulan kişi. Erdoğan’ın Siirt üzerinden milletvekili olmasını kovalayan kişi. O şimdi bakan.
Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, Erdoğan’ın özel hukuk işlerini, davalarını izleyen kişi. Özel hukuk danışmanı gibi. O şimdi bakan.
Başbakan Yardımcısı Nazım Ekren bir zamanlar Vakıflar Bankası Genel Müdürü. Erdoğan’a ciddi destek veren, en yakınlarından biri. Kemal Abi’den sonra, Nazım Abi vaziyeti. O şimdi bakan.
HER ŞEYE HAKİM
AKP’nin yeni Meclis grubu nasıl ki, Erdoğan’ın tek başına damgasını taşıyorsa, bunun mantıki uzantısı olarak, yeni kabine artık bütünüyle Erdoğan damgasıyla sahnede.
O damgayı en iyi belirten iki kişi, geçmiş hükümetin en silik iki bakanı. Mehmet Aydın ve Beşir Atalay.
Cemaat duygusunun en ağır bastığı kişilerden biri olan Mehmet Aydın, başkalarıyla diyalog kurmaktan öcü gibi korkuyor. Yine kabinede. İşin garibi, dışarıya kapalı Mehmet Aydın, alay edercesine, "Uygarlıklar Uzlaşması" projesinde Türkiye’yi temsil ediyor. Şimdi herhalde yine öyle bir talihsizlik.
Beşir Atalay ise, İçişleri Bakanı. Geçmiş hükümette yine kendi cemaati dışına çıkmayan bir kaç isimden biri olan Atalay, şimdi herkese açık olması gereken bir koltukta. İçişleri Bakanlığı’nda işlerin yürümesi, Erdoğan’a yakınlıkla çözülecek gibi değil. En zor bakanlıkta, en görünmez isim.
Bir diğer talihsizlik, Milli Eğitim Bakanlığı’nda Hüseyin Çelik’te ısrar etmek. Üniversiteler, rektörler, öğrenciler ve YÖK ile çeşitli anlaşmazlığı olan, bu bir yana, anlaşmak için adım atmayı aklına getirmeyen Çelik, şimşekleri o kadar üstüne çekmesine rağmen, yine aynı koltukta. Pes.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’a gelince, o herhalde, bakanlıkta idari işlerle meşgul olacak. Çünkü, dış politika kaçınılmaz biçimde Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın elinde.
Buna karşılık, kabinede artık, "arkamda otuz kişi var haa" diye efelenecek, Abdülkadir Aksu yok. Çünkü, Aksu’nun o otuz kişisi, artık zaten Meclis’te yok. Onlar çoktan tırpan yemiş durumda.
Tıpkı, her zaman gerilim mimarlığı yapmış Bülent Arınç’ın geri plana düşmesi gibi. Çünkü, onun adamları da, belli ölçüde saha dışında.
YERLİ-YABANCI SERMAYE
Kabinenin dış dünyaya ve yerli sermayeye verdiği önemli bir mesaj var.
AB yolunda devam, Amerika ile ilişkilerde devam. Babacan bir başka açıdan, bu devamın göstergesi.
Yeni isimlerden Mehmet Şimşek ile IMF’ye selam gönderiliyor. IMF politikalarından sapma yok. Şimşek ile verilen ikinci güvence, yabancı sermayeye. Onlara, rahat olun ve daha çok gelin, mesajı.
Bizim yerli sermaye, AKP iktidarıyla birlikte, zaten zil takıp, oynuyor. AKP iktidarını ve Gül’ü yere göğe koyamıyor. Eh, 2002’de Türkiye’de sadece altı tane dolar milyarderi varken, 2007’de çok şükür artık 26 dolar milyarderi varsa ve hatta bu alanda Japonya’yı bile sollamışsa, AKP’nin yoluna güller dökülmez de, ne yapılır?
Son gözlemim Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile ilgili. CHP eski genel sekreteri, AKP’nin yeni bakanı Günay, Erdoğan’ın en sevdiği kişilerden biri. Günay kısa sürede Erdoğan’ın güvenini kazanıyor ve kabineye giriyor, kültüre meraklı sosyal demokratlarla onun üzerinden yakınlık kurmak düşüncesiyle.
Genel görünümüyle, yeni kabinede milli görüş yaftası, çabası, hırsı o kadar belirleyeci değil.
Neden olsun ki, devletin en tepesine artık onların bir temsilcisi oturmuşken, ne gam.