Siyaset ısınıyor halk oy verecek parti arıyor

PARTİLERİN 'seçim' harekâtı hız almaya başlarken, kimin kimle ittifak ve işbirliği içine gireceği, kulislerin en ağırlıklı noktasını oluşturuyor. Halkın morali bozuk; gelişmeleri şaşkın şekilde izliyor.

Haberin Devamı

Gelişmeleri özetlersek... BBP, her hafta sonu MHP ve ülkücü kökenli isimleri saflarına kattığını açıklıyor. Milli Gazete, SP'liler'in, 'Saadet Vakti' kampanyası ile hafta sonundan beri yüzlerce noktada halkla buluştuğunu yazıyor. (Bayburt'ta 1111 kişi SP'ye üye olmuş.) MHP'nin İzmir, Ankara, Bursa ve İstanbul'daki bölge toplantılarından sonra Genel Başkan Devlet Bahçeli'nin mayıs ayından itibaren meydanlara ineceği bildiriliyor. (Siirt'te Dideran Aşireti'ne mensup değişik partilerden 100, Düziçi içinde de DYP'den 2500 kişi MHP'ye geçmiş. 'Turkuaz Hareketi'nin önderi Ali Müfit Gürtuna'nın da, MHP'den milletvekili adayı olabileceğine dönük görüşmelerin yapıldığı belirtiliyor.)

DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, hemen her gün il kongrelerine katılarak AKP'ye ağır eleştiriler yöneltiyor. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağar, Ticaret ve Sanayi Odaları ile köylü kesimine dönük programına ağırlık veriyor. (Hafta sonu İzmir'e gidecek Ağar'ın, Işılay Saygın ve Burhan Özfatura ile görüşmesi bekleniyor.) Parti kurma çalışmaları yaptığı bildirilen Mustafa Sarıgül, Erfelek'ten (Sinop) sonra bugün Ovacık'a (Tunceli) gidiyor. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, yurttaki kampanyaların yerine Ankara'dan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine dönük rejim kaygısını öne çıkaran konuşmalarla Erdoğan'a yükleniyor. Kadrosundaki istifaların sıkıntısını yaşayan ANAVATAN Genel Başkanı Erkan Mumcu'nun 'Cumhurbaşkanı adaylığı'na Prof. Deniz Ülke Arıboğan'ın (Mahir Kaynak'ın kızı ve Futbol Federasyonu Genel Sekreteri Lütfü Arıboğan'ın eşi) yakışacağını söylerken, SHP lideri Murat Karayalçın, Cumhurbaşkanlığı makamında "İsim önerimiz yok. Bende Erdal İnönü tutkusu var, hep cumhurbaşkanı olmasını isterdim, hâlâ da öyle" diyor. YP Genel Başkanı Sadettin Tantan, "Kirlenmiş siyasetten Türkiye'yi kurtarmak amacıyla halka liderlik yapacak halk önderlerini ortaya çıkarmak için mahalle mahalle çalıştığını" söylüyor. HYP Genel Başkanı Prof. Yaşar Nuri Öztürk, kadınlara dönük çalışmasına ağırlık veriyor.

Haberin Devamı

 

Haberin Devamı

Biliyor musunuz

 

İŞADAMI Hasan Bayraktar'ın, kendisinden 100 bin YTL rüşvet istediğini ine sürdüğü Büyükçekmece Tepecik Belediye Başkanı Rafet Yıldız'ın, Bakırköy 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmaya başlanacağını... CHP Muğla Milletvekili Dr. Ali Arslan'ın, Sağlık Bakanı Recep Akdağ'a, BM'nin Dünya Bankası destekli 'Sağlık Geçiş Projesi' için 15 bölgeye 7 bin dolar maaşla atanan saha koordinatörlerinin isimlerini sorduğunu... ALMAN Bakanlar Kurulu'nun, Türklere Almanca testini de içeren 'dışlayıcı' ama Japonya, ABD, Güney Kore gibi ülke vatandaşlarını bundan muaf tutan Göç Yasa Tasarısını onayladığını...

 

PANO

 

- 1960'lı yıllarda mototren ile Konya-Afyon arası 4-4.5 saatte alınabilirken, 2007'de akşam 18.30'da Konya'dan kalkan Meram Ekspresi 24.00'te Afyon'a giriyor; yani 5 saat 50 dakika sürüyor. Bunun anlamı ne? Bu ne demek oluyor, bir yetkili bunu açıklasın.

Hasan AYTEKİN

Haberin Devamı

- "43. Kütüphane Haftası'nda (26 Mart-1 Nisan) İzmir'de gerçekleştirilen etkinliklerde, Bergama köylerinde 10, Manisa ve köylerinde 5 olmak üzere toplam 15 kütüphane açan, ülkemize 60 bin kitaplı, her biri bilgisayarlı kütüphaneler kazandıran Rasime-Recai Şeyhoğlu Kütüphaneler Zinciri Geliştirme, Kültür ve Dayanışma Derneği'nin (Rasime-Der) davet edilmemesinin nedenlerini öğrenmek istiyoruz" diyor CHP İzmir Milletvekili Erdal Kandemir.

- ADANA'nın en işlek bulvarlarından biri olan K.Evren'deki elektrik direk ve kablolarını kaldırıp yeraltına alarak görüntü kirliliği ve tehlikeden kurtaran Elektrik İdaresi ve çalışanlarına teşekkür ederiz.

Emin KURNAZ

Haberin Devamı

- HÜRRİYET'te Süleyman Demirel'in, Cumhurbaşkanı adayı ile ilgili görüşlerini aktaran haberi okurken aklıma geldi. "Nerede bu ODTÜ'lüler" diyor. Keşke sesim ona gidebilseydi, nerede olacaklar "öldürttmediniz mi? demek isterdim. H.E.

- TÜRKİYE Gençlik Birliği'nin İstanbul'daki üniversite öğrencilerinin katılımıyla 31 Mart-1 Nisandaki 'Gençlik Çalıştayı'nın konuşmacıları Rauf Denktaş, Prof. Durul Ören, Ataol Behramoğlu ve Banu Avar. Yer; Yıldız Teknik Üniversitesi. 0555-441 86 50; www.tgb.org.tr

- KA-DER Genel Başkanı Seyhan Ekşioğlu'dan Başbakan'a yanıt: "Biz kadınlar, kotayı bir ayrımcılık, kadınları bir 'mal', korunmaya muhtaç bir yaratık durumuna düşürme unsuru veya 'erkeklerin ianesi' olarak görmüyoruz."

Haberin Devamı

- E5 karayolu Topkapı-Bakırkoy arasını hergün kullanan biri olarak yapılan düzenlemelerin

trafiği daha da kötü bir duruma getirdiğini görmekteyim. Bu duzenlemenin mantığı nedir?

S. Sami SARIIŞIK-TOPKAPI

 

Yakın geçmişte Van'daki Akdamar adası nasıl Hazine'ye kaydedildi

 

VAN eski Cumhuriyet Savcısı ve CHP eski Senatörü Mehmet Feyyat, 1960’a kadar Akdamar Adasının sahipsiz kaldığını ve İşkirtli Agit Ağa isminde biri tarafından kullanıldığını belirtti.

Agit Ağa'nın burayı koyunlarını otlatmak için kullandığını söyleyen Feyyat, 1960’a kadar bunun devam ettiğini ve Akdamar’ın Agit Ağa'dan sorulduğunu iddia etti.

En sonunda kendisi Hukuk öğrencisi iken bu olayın üzerine gittiğini ve Ada'nın Agit Ağa'dan alınarak Hazine'ye kaydının yapılmasına ön ayak olduğunu dile getirdi.

Feyyat, bu iddialarını yazıya dökerek basına belge olarak sunduğunu da kaydetti.

Eski Senatör Mehmet Feyyat, Adanın Hazine'ye devrinin sağlandığını ancak Ermenilerden geri kalan taşınmaz malların da yörenin hatırı sayılır aileleri adına kaydettirildi şeklinde o zamanın gerçeklerini dile getirdiği yazısında, yine o zaman kişilere verilen Ermeni arazilerinin hala mirasçılar tarafından kullanıldığını beyan etti.

Feyyat şu gerçekleri açıklıyor:

"1950’lerde Akdamar adasında koyun otlatan Van’ın Gevaş ilçesi İşkirt Köyü sakini Agit Ağa, koyunlarını sandallarla adaya taşıyordu. Mevcut kiliseye de otlarını yığıyordu. Bunu 1950’lerde Musa Anter’in çıkardığı 'Diclenin Sesi' adlı haftalık gazetede yazdım. Aradan 54 yıl geçti. Yine bu konuyu gündeme getirme gereği hissettim.

,

ZİLYETLİK DAVASI

 

Uzun yıllar Agit Ağa adada koyunlarını otlatmaya devam etti. Medeni Kanunun 639. maddesi gereğince zilliyetlik davası açarak adayı kendi adına tapuya geçirmeye karar verdi ve mahkemelere başvurdu.

Ancak zamanın Tapu Kadastro Genel Müdürlüğü, İstanbul Valiliği ve son olarak da Demokrat Parti milletvekilliği yapan merhum Mümtaz Tarhan’ın gayretleri sonucu ada 1960’ta Hazine arazisi olarak tescillendi

Ermenilerin gitmesinden sonra kiliseler özel idare ve şahsa ait taşınmaz mallar da Hazine'ye devredildi.

Ancak Akdamar Adası 1960’lara kadar hiçbir işlem görmemişti. Ta ki o zaman Hukuk Fakültesi öğrencisi olan ben ve ağabeylerim eski arzuhalci Fevzi Feyyat ve Tapu memuru İhsan Feyyat’ın gayretleri ile Akdamar Hazine adına kaydettirilebildi.

Bunun haricinde Ermenilere ait diğer taşınmazlar yörenin varlıklı aileleri adına tescil edildi.

Benim de merhum babam Hacı Feyyat, 1926’da ihale yoluyla 200 dönüm arazi satın almış ve halen mirasçıları tarafından kullanılıyor.

 

BİR TATİL KÖYÜ KURULSUN

 

Öneri olarak Gevaş’ın sahil kısmında O zamanın Ermeni Kralı Gagik adına küçük bir kilise, Selahattin Eyyubi adına bir cami, Mustafa Kemal Atatürk adına da bir okulun yapılacağı bir tatil köyü kurulabilir burada.

 

Merkel mi yoksa bizler mi suçluyuz?

 

'TÜRKLERİN aşık olma hakkı yok mu' (27.3.2007) başlıklı yazınız bana göre tamamen tek yanlı bir değerlendirme yapmışsınız. Benim amacım ne Merkel'i, ne de Türk karşıtı bir hareket yada düşünceyi savunmaktır. Sadece başkalarının hatasını görmek ama kendi hatasını görmemezlikten gelmek insanın yada toplumun kendine vereceği en büyük zarardır.

43 yıldır AB'nin kapısında bekleyen Türkiye'nin AB'ye tam üye olamaması 'çapsız' Türk politikacılarının suçu mu yoksa daha dün iktidara gelen Merkel'in suçu mu?

Demokratikleşmeyi ve insan haklarını, kendi vatandaşlarına layık gördüğü için değil AB'nin baskısıyla kaplumbağa hızıyla çıkaran Türk politikacılar suçsuz mu?

40 yıldır Almanya'da yaşayan, kapı komşusuna, oğlunun kız arkadaşına hatta gelinine, yıllardır yan yana çalıştığı iş arkadaşına inatla 'gavur' diyen... Oğlunun Alman kız arkadaşıyla gurur duyup, kızı Almanla arkadaş olunca kafasına kurşun atan, 40 yılda 40 kelime Almanca öğrenmeyen... Öcüler gibi kara çarşaflara bürünen... Bir yandan faizi haram sayıp sırf aç gözlülüğünden ve vergi kaçırmak için (parasını kaptırdığı holdingler az kar payı verse parasını yatırmaz, kaptırmazdı) ömrünce biriktirdiği parayı, sadece camiide hoca tavsiye etti diye, yeşil holdinglere kaptıranlar suçsuz mu?..

Dolandıran yeşil holdingler konusunda, Alman politikacılar mı yoksa o holdinglerden aldıkları söz de bağışlarla iktidara gelen Türk politikacılar mı suçlu?

"Paranı yatırırken bana mı sordun" diyen Merkel değil, Başbakan ve geleceğin Cumhurbaşkanı yani müstakbel 'Türk büyüğü' Erdoğan değil miydi?

Almanya'da belediye ve çeşitli devlet desteği ile yüzlerce camiinin yapım ve faaliyetine imkan verirken, bir papaza dahi tahamül edemeyen Türkiye suçsuz mu?

Bir hıristiyan müslüman olunca gazete başlıklarına taşıyan ama bir Hıristiyan Türkiye'de kendi inancını yaşamak isterse hemen misyoner damgası vuranlar suçsuz mu?

AİHM'nin kararını 'ulema'ya havale edenler mi AB’ye üyeliği hakediyor?

Kendi hatasını görmeyen, kabul etmeyen, kesinlikle düzeltmeye yanaşmayanlar, başkalarının hatasını ne ölçüde görme hakkına sahiptirler?

Peki Merkel suçsuz mu? Tabii ki suçsuz değil... Alman ekonomisinde başlayan canlılığa rağmen Merkel iç politikada pek birşey yapamadığı için, AB dönem başkanlığını 'en iyi' şekilde kullanıp dikkatleri AB politikasına çekmeye çalışıyor. Türkiye karşıtlığı puan getiriyor. Dikkatinizi çekerim, bir çok Alman politikacı; başta Roland Koch ve Schönborn olmak üzere, yukarıda saydığım nedenlerden de, sadece Türk karşıtlığı ile seçim kazanıyorlar.

Ve beni en çok inciten nokta:

Bir Alman vatandaşı kimlik cüzdanı ile her zaman Türkiye'ye giriş çıkış yapma hakkına sahip, ama bir Türk vatandaşı ne sadece kimlik cüzdanı ile ne de sadece pasaport ile (ikisi birlikte olacak) Türkiye’ye yani kendi ülkesine giriş çıkış yapamaz. Yani Alman devletinin kendi vatandaşına verdiği kimlik cüzdanına, kendi vatandaşına verdiği pasaport ve kimlik cüzdanından daha fazla güvenen, Türkiye'den başka bir 'devlet' daha yoktur yeryüzünde.

Merkel 50 yıl sonra mı demiş? Aslında iyimser davranmış. Eğer 'biz' 50 yılda AB’ye tam üye olabilirsek büyük başarı doğrusu.

Veli DEMİREL- MAİNZ www.immomarkt-ag.de

 

Uyarıyorum... Lahey'e gidilmesin

 

24 Mart'ta Sabah ve Hürriyet Gazetelerinde okudugum gibi AKP Hükümetinin Disisleri Bakani Abdullah Gül'ün yaptigi aciklamalar itibari ile AKP Hükümeti Batınn Ermeni iddalarını Lahey'e yani Tahkime gitmeyi belirliyormuş. Tam da daha önce benim gerekçeli karşı çıkışıma ilişkin bir durum ortaya çıktı.

 

Bence Universiteler, milli medya, yurtsever milli kitle orgutleri, siyasi partiler, Barolar ve TSK (Atatürk'ün talimatlarini, imzalarini, Turkiyenin siyasi sinirlarini ve rejimi koruma ve kollama ile görevli kurum) bu konuda bir girisim yaparak bu oyunu durdurmasi gerekmektedir.

Çünkü Lahey'e bu konuda gitmek Lozan, Kars ve geriye işletilemeyecek olan 1948 Soykırımları Önleme ve Cezalandirma Sözlesmesi'ne göre de suçtur. Eğer 1915 olayları yargıya gönderilirse ki bunu Türkiye yaparsa Lozan, Kars tartışmalı hale gelir ve Türkiye'nin siyasi sınırlarının meşruluğu tartışılmaya baslanır.

 

Çünkü Lozan ve Kars sözleşmesi Turkiye'nin siyasi sınırlarının ve geçmişin bitirilisininde tapusudur. Bu anlamda Lahey'e müracat büyük bir oyuna daha önceki yazışmalarımda olduğu gibi düşülmüş olur. Hükümetin müracat etmesi demek, bu anlamda Lozan ve Kars antlaşmasının yani antlasmaların, Türk tarafındaki gerçek başı olan Mustafa Kemal Atatürk'ün imzasının ve bu anlamda esasında Atatürk'ün ve Yüce Türk Ulusunun eseri olan Türk Ulus-Devletinin her türlü cografyasininda uluslararasi kriterlere göre Turkiyenin kendi eliylede reddidir.

Zaten çıkacak karar, çok haklı olmamıza rağmen, 90 kilo belgeli Doğu Perincek davasında yani İsviçre'de olduğu gibi, Türkiye'nin aleyhinde olacaktır.

. Bu karadan sonra gerçek niyet tazminat ve toprak talepleriyle daha da ortaya çıkacaktır.

Ben üniversiteler, siyasi partiler, milli medyanın, milli kitle örgütleri, Barolar Birliği'nin ve TSK'nın bu konuda acilen insiyatif almasını ve kamuoyu yaratarak bu akılsızlığı durdurulmasını öneriyorum.

Türküm diyen, vatanını seven, mücadele kaçağı olmayan herkesi net olarak tavir almaya, kesinlikle bu müracat çalışmasını acilen durdurmaya ve reddine çağırıyorum.

Bu konuda her türlü beraber çalışmayı yapmaya hazırım.

Sefa M. YÜRÜKEL- Soykırıim ve Terorizm araştırmacısı, Etnograf ve Antropolog, Türklere Soykırımı Araştirma Vakfı (TGRF) Baskanı, Lahey tel. 0031 627035256 sefa.tgrf@gmail.com

 

Kadir Topbaş, Erzurumluları niye sevmiyor?

 

ERZURUM'da yayınlanan Doğu Ekpres gazetesi yazıyor:

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, görevde bulunduğu üç yılı aşkın süre içinde tam 8 üst düzey Erzurumlu bürokratı yemiş. Önce rakibi, Büyükşehir Belediye Başkan Vekili İdris Güllüce'yi uzaklaştırdı. Sonra İGDAŞ ve İSFALT Genel Müdürü Süreyya Polat'ı, Fen İşleri Daire Başkanı Yunus Balta'yı, Personel Daire Başkanı Bekir Korkmaz'ı, Yapı İşleri Müdür Yardımcısı Avni Bitlisli'yi, KİPTAŞ Genel Müdür Yardımcısı Tuncay Çolak'ı, BEL-TUR Genel Müdürü Süleyman Taygar'ı son olarak da İSKİ Genel Müdürü Dursun Ali Çodur'u görevlerinden aldı.

Büyükşehir'deki Erzurumlu kıyımı üzerine AKP'liler "Niye Erzurumlular hep görevden alınıyor?" demişler. Kadir Topbaş, İstanbul sultanı gibi "Arkadaşlar, Osmanlı döneminde padişahlar bile yeri gelmiş, şahzadelerini asmışlar. Bunların hepsi devletin bekası, geleceği için yapılan işler. Biz de kangren olan kolumuzu kesip attık. Başka çeremiz yoktu" diye kendini savunmuş.

 

İtalya örneği

 

AKP yi saran Cumhuriyetin eserlerini satma hastalığının son belirtileri Bayındırlık Bakanında gözüktü. Şimdiye kadar elden çıkarılanların getirilerinin ne olduğu halen kamuoyunca tam belirginleşmemişken yeni dahiyane buluş da Boğaz köprülerini ve otoyolları “lütfen bu otoyol kelimesini öğrenelim artık bazı Türkçe üstadı geçinen köşe yazarları da her nedense (otoban) diye melez bir deyim kullanarak kötü örnek oluyorlar” özelleştirerek para kazanmak ve bu kazançla yeni otoyollar yapmakmış.

 Şimdi bu dahiyane buluşu irdeleyelim;

 A-   Mülkiyeti korunarak işletmesi verilirse;

 Köprü ve yolların bakım, onarım, işletme giderlerini işletmeci karşılayacaksa ki öyle olmalıdır bu konudaki denetimi Bayındırlık Bakanlığı hangi kuruluşu ile yapacak? Bu kuruluşun masrafı alınacak kiradan düşülmeyecek mi?

 İşletmeci şu sırada Bakanlığın işlettiği bu köprü ve yollardan geçiş fiyat ve koşullarını yükseltmeden bakım,onarım,işletme giderlerini karşılayıp bir de Bakanlığa kira ödeyerek kar edebilecek mi? O edebilecekse Bakanlık neden bu gelirden artırım yapamıyor da işletmeyi özelleştiriyor? Anlamak mümkün mü?

B-   Mülkiyeti satarak devir yapılırsa;

 

Satıştan sonra el değiştirmeyi nasıl önleyebilecekler, Bu köprü ve yolların bakım ve onarımını nasıl garanti edecekler? Geçiş bedellerini nasıl kontrol edecekler? Sahip ziyan etme gerekçesi ile zam yapmak veya bazı araçların geçişini kısıtlamak isteyebilir. Özellikle aydınlatma,işaretleme konusunda yapılacak ucuzlatıcı kısıtlamalar nasıl önlenecektir? Satıştan elde edilen paranın yeni yatırımlara kullanılması nasıl olacaktır?

 

Görülüyor ki bu sadece “Babalar gibi satma” hastalığının düşünme yetileri üzerindeki tahribatının sonuçu alınmış bir karardır. Bu konuda Dünyadaki uygulamalar şöyledir; bir firma veya firmalar grubu iki yerleşim merkezi arasındaki otoyolu sıfırdan itibaren kendi finansman imkanları ile inşa eder ülkenin otoyol için uyguladığı kurallara göre tamamlayıp işletmeye açar başlangıçta yaptığı anlaşma uyarınca ya belli bir süre işletip geçiş ücretlerini kendisi alır ,tüm işletme,bakım,onarım bedellerini karşılar. Uygulayacağı geçiş bedeli de ya başlangıçta tespit edilmiş ya da petrol fiyatına bağlanmıştır. Bu tip örnekler İtalyan otoyollarında vardır   Veya yol tamamen kurucu firmaya ait olur ve sürekli fiyatı ve kalitesi denetim altında o firma tarafından işletilir.

Her iki durumda da otoyolların alternatifi olan parasız geçilen yollar olmalıdır. Bunlar haritalarda mavi olarak gösterilir genellikle çift yönlü “tek satıhlı” yollar olurlar.

 

Bayındırlık Bakanından beklentimiz var olanları satmak yerine bu koşullarla eksik otoyolları inşa ettirebilmektir.

 

Ömer SUNMAN

Yazarın Tüm Yazıları