Yıkılmadı, ayakta ama bir sıçrama lazım
Murat Yetkin
Yılda 55 milyon vergi verip devletten 13 milyon hizmet alıyor. İzmir ekonomisinin yatırımcı kuruluşlar gözündeki itibarı, “reytingi” Türkiye’den fazla. Turizmde Antalya’nın tersine bir stratejiyle kitle turizminden çok kültüre, damak tadına, yaşama zevkine hitap eden butik turizmine yönelmek istemeleri de bu ayrışma, öne çıkma çabasının parçası. İlçelerde geliştirilen tarımsal kooperatifçilik hareketleri, sanayiüniversite işbirliği, teknoloji bölgeleri kurulması gibi gelişmeler bir sıçramanın doğum sancıları adeta.”
İnciraltı lagünü ağzında yarı beline kadar suya girmiş insanlar gördüm. Ellerinde bazısının ucunda küçük ağlar, kıskaca benzer çıkıntılar olan sopalarla sanki suyun içinde bir şeyler arıyor, sanki bulunca çıkarıp torbalarına atıyorlardı. Bisikletten inip kıyıya gittim, sesimi duyurmak için seslendim, selamladım. İşine ara vermeden sorularımı cevapladı en yakın olanı. Boşa geçirecek zaman yoktu, “Gurbetçiyim” dedi. Erzurum’dan gelmişti, diğerleri de öyle. “Balık yemi topluyoruz, midye topluyoruz dedi. Ne kadar mı kazanıyorlardı? Günde 50 lira, 70, bazen 100 lira. İş güvencesi yok. Sigorta yok, yarı beline kadar suyun içinde, karşılığı da bu.
Ama geldiği yerde o da yok ki, buraya, İzmir’e gelmiş. Peki, dönecek mi kışın? Bakacak artık, duruma göre. O mevsime göre bir iş bulursa kalacak. Böyle on binler var. Türkiye’nin her yerinden geliyorlar. İzmir Türkiye’nin en çok göç alan üçüncü büyük kenti. Doğudan alıyor zaten, her yer alıyor. Ama son birkaç yıldır İzmir’in Ankara’dan, İstanbul’dan da göç almaya başlaması. Haydi, Ankara da anlaşılır diyelim. İzmir’in havası yumuşak, insanları rahat, denize nazır yerler var mesela, Çeşme, Urla, Foça, Seferihisar var; Ankaralı meslek sahipleri emekliliklerinde gelip burada yaşamak istiyorlar.
Peki, İstanbul’a ne diyeceğiz? Üstelik İzmir de İstanbul’a göç veriyor, Buna rağmen aldığı daha fazla. Nasıl açıklayacağız. Sadece “Gidenler eğitimli gençler, iş alanları İstanbul’da, gelenler emekliliğe geliyor” demek yeterli olmuyor; doğru ama doğrunun tamamı değil. Bu sadece İzmir’in ekonomisiyle de açıklanamaz. İzmir’in ekonomisi şu son birkaç yıl öncesine dek ciddi bir duraklama içindeydi. Teşvik politikaları nedeniyle İzmir’deki fabrikalar sökülüp Manisa’nın verimli tarım arazilerine yeniden dikildi. İzmir’in CHP’li Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’na göre bunun nedeni AK Parti hükümetlerinin kendi partisine oy veren şehirleri ihya etme, dolaylı olarak da İzmir’i cezalandırma anlayışı. İzmirlilere sorduğunuzda İstanbul ve Ankara ile otoyol bağlantılarının, hızlı trenin filan gecikmiş olması da aynı yüzden, Türk Hava Yolları’nın yurtdışındaki merkezlere İzmir’den daha fazla doğrudan sefer koymaması da. Gerçek ne olursa olsun, algı bu.
Yani ortada ciddi bir siyaset etkeni var. İzmir’e gerek Kürt, gerek beyaz Türk göçünü çeken de bu özelliği belki: insanlar Batıya dönük hayat tarzlarına karışılmadan, barışçıl bir ortamda yaşamak istiyor. Belki de o yüzden Ankara’ya göçene “Nerelisin?” sorusunu sorduğunda, örneğin “Yozgatlıyım” ya da “Karslıyım” diyor, İstanbul’a sorulduğunda “Rizeliyim” diyor, “Adanalıyım” diyor, ama İzmir’e gelen üç gün sonra “İzmirliyim” demeye başlıyor; öyle bir şey. İzmir’in her zorluğa karşı yıkılmayıp ayakta kalmasını sağlayan bu dayanışma ruhu oldu belki de.
Ama yıkılmayıp ayakta kalan İzmir’e bu yetmiyor. Şehrin ekonomisi artıya geçmiş durumda. Yılda 55 milyon vergi verip devletten 13 milyon hizmet alıyor. İzmir ekonomisinin yatırımcı kuruluşlar gözündeki itibarı, “reytingi” Türkiye’den fazla. Turizmde Antalya’nın tersine bir stratejiyle kitle turizminden çok kültüre, damak tadına, yaşama zevkine hitap eden butik turizmine yönelmek istemeleri de bu ayrışma, öne çıkma çabasının parçası. İlçelerde geliştirilen tarımsal kooperatifçilik hareketleri, sanayiüniversite işbirliği, teknoloji bölgeleri kurulması gibi gelişmeler bir sıçramanın doğum sancıları adeta. O sancı sağlıklı bir doğumla sonuçlanacak mı? Sonuçlanırsa Türkiye kazanacak doğal olarak, yalnızca İzmir ve İzmirliler değil.
Lagünden kum midyesi toplayan Erzurumlu emekçiye veda edip, daha on yıl önce bataklık iken şimdi harika bir dinlenme alanına dönüştürülen İnciraltı Kent Ormanının içlerine pedal çevirmeye devam ettim aklımda bu düşüncelerle. Ha bir de… İzmir yıllar içinde çok ama çok betonlaşmış. Biraz daha yeşile, çok daha fazla yeşile ihtiyacı var. İnciraltı gezintisinden belki biraz da o yüzden ayrı bir tat aldım. Evet, İzmir’e yeşil bir sıçrama da lazım.