Saffet Emre TONGUÇ semton@yahoo.com
Son Güncelleme:
Yeşilin yerleşik düzene geçtiği şehir Edinburgh
Walter Scott’un ‘Benim biricik romantik şehrim’ diye nitelendirdiği Edinburgh, Avrupa’nın sihirli şehirlerinden biri. Tepede yer alan 12. yüzyıldan kalma kalesi, pubları, müzeleri, görkemli binaları ve ağustos ayında düzenlenen festivaliyle tanınan şehir, her sene yaklaşık bir milyon misafire ev sahipliği yapıyor.
İskoçya deyince herkesin aklına ayrı bir ülke geliyor, oysa yeşilin yerleşik düzene geçtiği bu yer İngiltere’nin kuzeyinde bulunan bir bölge. İskoçya, Kuzey İrlanda, Galler ve İngiltere ile birlikte ‘Birleşik Krallık’ı oluşturuyor. İskoçya’nın başkenti Edinburgh’da bütün önemli yerler yürüyüş mesafesinde bulunuyor.
En tepesindeki noktadan başlayıp önce kaledeki manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Muhteşem günbatımlarına sahne olan kale bir volkanik kaya üzerine inşa edilmiş. İçinde bulunan İskoç kraliyet mücevherleri ise nefes kesici. Özellikle Robert the Bruce döneminde, 1540’larda yapılmış olan taç muhteşem bir parça.
İngiltere’nin en çok ziyaret edilen ikinci tarihi eseri olan kaleden inerken geçeceğiniz ‘Royal Mile’ diye adlandırılan cadde ve ara sokakları hediyelik eşya satan mağazalar ve restoranlarla dolu. Siz onların cazibesine kapılmayı bırakıp yolun sonuna kadar ilerleyin. St. Giles Katedrali’ni de geçtikten sonra karşınıza şık bir bina çıkacak. 1498 yılında IV. James tarafından yaptırılan ve yeni parlamentonun hemen yanında yer alan Holyrood Sarayı İskoç tarihine damgasını vurmuş olan Kraliçe Mary ile özdeşleşmiş bir yapı. Mary’nin en büyük özelliklerinden biri 1543 yılında sadece dokuz aylıkken İskoçya kraliçesi olması. Halen kraliyet ailesinin yazlık ikametgahı olarak kullanılan binanın belli bölümleri ziyarete açık. İngiliz yönetimi tam 292 yıl sonra 1999’da İskoçya’ya kısmi özerklik verdi ve bu çerçevede sarayın yanındaki o güzel parlamento binası yapıldı.
ORGANİK BİFTEK YİYİN
Bu kadar tarih yeter diyorsanız sırada öğle yemeği var. Şehrin en iyi restoranlarından biri olan Tower, sadece yemekleri değil, ihtişamlı kale manzarasıyla da dikkat çekiyor. İçinde bulunduğu İskoçya Kraliyet Müzesi ücretsiz, yemek sonrası bir göz atabilirsiniz.
İskoçya Milli Galerisi 1300-1900 yılları arasındaki Avrupalı ve İskoç sanatçıların eserlerinin sergilendiği çok güzel bir müze ve 1859’da açılmış. Gauguin, Degas, Titian, Monet, Van Gogh ve Rembrandt’ın tablolarının yanısıra Ramsay, Raeburn, Wilkie ve Mc Taggart’ın İskoç sanatını tüm derinliğiyle yansıtan eserleriyle de ziyaretçileri büyülüyor. Geçtiğimiz yıllarda ciddi bir renovasyon geçiren müzedeki geçici sergiler de ilgi görüyor.
İçinde yaşayanların Edinbıra diye telaffuz ettiği Edinburgh’daki Princes caddesi şehrin en hareketli yerlerden biri. Çok sayıda mağaza alışveriş meraklıları için bir cennet gibi. Büyük bir mağaza olan Jenners’ın da bulunduğu caddede yürürken eski şehir tüm görkemiyle tepeden selamlıyor sizi. İskoçya’dan malt viski, tartan dedikleri ünlü İskoç kumaşı ve İskoç yününden yapılmış kazaklar, atkılar, eldivenler alabilirsiniz. Cüzdanınızı boşalttıktan sonra Princes caddesinin bir arka sokağındaki publarda bira eşliğinde günün yorgunluğunu çıkartabilirsiniz.
Şehrin en gözde mekanlarından biri olan Atrium Restaurant, Cambridge caddesinde bulunuyor ve akşam yemeği için en iyi seçeneklerden biri. Dünyanın en saygın gazetelerinden N.Y. Times tarafından Edinburgh’un en iyi restoranı olarak tanımlanan Atrium, 1947’den beri yapılan festival döneminde tüm ünlü sanatçıların da uğrak yeri. Tavsiyem organik biftek. Deneyin pişman olmayacaksınız.
Edinburgh’da ikinci bir gününüz varsa sabah erkenden Calton tepesine gidin. Şehrin en güzel manzaralarından biri orada. Savaş kahramanı Nelson’a adanan anıt, rasathane ve milli anıt gene bu tepede yer alıyor. Ardından Firth of Forth nehrine doğru uzanın. 1997’ye kadar yaklaşık 44 yıl kraliyet ailesine hizmet veren Britannia yatı şehrin tarihi limanı olan Leith’de ziyaretçilerini bekliyor. Bine yakın gezide dünyanın her bir köşesine İngiliz bayrağını taşıyan yat, emekliliğinin ardından kraliçenin eşi Edinburgh Dükü’nün şehrinde demirlemiş.
Şehir dışını görmek isterseniz National (Milli) Wallace anıtına gidebilirsiniz. Edinburgh’a yaklaşık bir saat uzaklıkta yer alan anıt, Brave Heart (Cesur Yürek) filmine ilham kaynağı olan İskoçya’nın kurtarıcısı William Wallace ve diğer İskoç kahramanların büstlerinin de bulunduğu tarihi bir bina. Anıtın girişinde bir heykel bulunuyor. Yapan sanatçı gerçek Cesur Yürek yerine filmde oynayan Mel Gibson’u model olarak kullanmış!
Anıtın en tepesinden yeşile boyanmış bu ülkenin uçsuz bucaksız doğasını seyredebilirsiniz. Beş milyon nüfuslu İskoçya’nın küçük yerleşim birimlerinden geçerek ulaşacağınız Crieff Hydro oteli cennete benzer bir ortama sahip ve öğle yemeği için ideal. Tertemiz havayı ciğerlerinize çekerken, yemeklerin de tadını çıkarın.
VİSKİLERİ TATMADAN GELMEYİN
İskoçya’ya kadar gitmişken dünyaca ünlü viskilerini denemeden dönmek olmaz. Crieff Hydro otelinin yakınında yer alan Famous Grouse 1717 yılından beri eski yöntemle malt İskoç viskisi üretilen bir fabrika. Senede iki milyona yakın insanın ziyaret ettiği bu yerde tüm üretim aşamalarını görüp değişik viskilerin tadına bakabilirsiniz. Viski İskoç dilindeki ‘Uisge’den geliyor ve Türkçe’deki anlamı ‘Hayat Suyu.’ Fabrikadan Edinburgh’a dönüş yaklaşık bir buçuk saat sürüyor.
HAGGIS VE ŞARAP
Akşam yemeği için şık bir restoran istiyorsanız iyi bir tavsiyem var. Edinburgh kalesinin yakınındaki Witchery, tarihi atmosferi ve ilginç dekoruyla göz dolduruyor. Haggis isimli İskoçya’ya özgü yemeği deneyebilirsiniz. Zengin şarap listesi değişik sakatatlardan yapılmış bir sucuğa benzeyen bu yemeği daha da keyifli hale getirebilir.
Edinburgh deyince şehri bir ay boyunca bir tiyatro sahnesine yaşamı da adeta bir oyuna çeviren ağustostaki festivalden bahsetmemek olmaz. Sanatı gündelik yaşamın içine sokan yüzlerce etkinliğin düzenlendiği festival aslındafilm, kitap, caz ve çocuk festivali gibi bir sürü alt başlığı bünyesinde topluyor.
İskoçya’ya ilk gittiğimde bir düğüne davet edilmiştim. Pistte dört çift vardı ama dans edenlerin sekizi de etekliydi! Kilt denilen geleneksel etekleri giyen erkeklere bazen sokakta bile rastlayabiliyorsunuz. Özellikle köşe başlarında gayda çalan müzisyenler İskoç askerlerin bu değişik kıyafetleriyle fotoğraf karelerine ilginç görüntüler olarak yansıyor. İskoçya kameranıza sadece kiltleri değil tüm renkleri taşıyacak bir ülke. Tatile gitmek için harita başında yer arıyorsanız İngiltere’nin kuzeyinde sezon çoktan başladı.
En tepesindeki noktadan başlayıp önce kaledeki manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. Muhteşem günbatımlarına sahne olan kale bir volkanik kaya üzerine inşa edilmiş. İçinde bulunan İskoç kraliyet mücevherleri ise nefes kesici. Özellikle Robert the Bruce döneminde, 1540’larda yapılmış olan taç muhteşem bir parça.
İngiltere’nin en çok ziyaret edilen ikinci tarihi eseri olan kaleden inerken geçeceğiniz ‘Royal Mile’ diye adlandırılan cadde ve ara sokakları hediyelik eşya satan mağazalar ve restoranlarla dolu. Siz onların cazibesine kapılmayı bırakıp yolun sonuna kadar ilerleyin. St. Giles Katedrali’ni de geçtikten sonra karşınıza şık bir bina çıkacak. 1498 yılında IV. James tarafından yaptırılan ve yeni parlamentonun hemen yanında yer alan Holyrood Sarayı İskoç tarihine damgasını vurmuş olan Kraliçe Mary ile özdeşleşmiş bir yapı. Mary’nin en büyük özelliklerinden biri 1543 yılında sadece dokuz aylıkken İskoçya kraliçesi olması. Halen kraliyet ailesinin yazlık ikametgahı olarak kullanılan binanın belli bölümleri ziyarete açık. İngiliz yönetimi tam 292 yıl sonra 1999’da İskoçya’ya kısmi özerklik verdi ve bu çerçevede sarayın yanındaki o güzel parlamento binası yapıldı.
ORGANİK BİFTEK YİYİN
Bu kadar tarih yeter diyorsanız sırada öğle yemeği var. Şehrin en iyi restoranlarından biri olan Tower, sadece yemekleri değil, ihtişamlı kale manzarasıyla da dikkat çekiyor. İçinde bulunduğu İskoçya Kraliyet Müzesi ücretsiz, yemek sonrası bir göz atabilirsiniz.
İskoçya Milli Galerisi 1300-1900 yılları arasındaki Avrupalı ve İskoç sanatçıların eserlerinin sergilendiği çok güzel bir müze ve 1859’da açılmış. Gauguin, Degas, Titian, Monet, Van Gogh ve Rembrandt’ın tablolarının yanısıra Ramsay, Raeburn, Wilkie ve Mc Taggart’ın İskoç sanatını tüm derinliğiyle yansıtan eserleriyle de ziyaretçileri büyülüyor. Geçtiğimiz yıllarda ciddi bir renovasyon geçiren müzedeki geçici sergiler de ilgi görüyor.
İçinde yaşayanların Edinbıra diye telaffuz ettiği Edinburgh’daki Princes caddesi şehrin en hareketli yerlerden biri. Çok sayıda mağaza alışveriş meraklıları için bir cennet gibi. Büyük bir mağaza olan Jenners’ın da bulunduğu caddede yürürken eski şehir tüm görkemiyle tepeden selamlıyor sizi. İskoçya’dan malt viski, tartan dedikleri ünlü İskoç kumaşı ve İskoç yününden yapılmış kazaklar, atkılar, eldivenler alabilirsiniz. Cüzdanınızı boşalttıktan sonra Princes caddesinin bir arka sokağındaki publarda bira eşliğinde günün yorgunluğunu çıkartabilirsiniz.
Şehrin en gözde mekanlarından biri olan Atrium Restaurant, Cambridge caddesinde bulunuyor ve akşam yemeği için en iyi seçeneklerden biri. Dünyanın en saygın gazetelerinden N.Y. Times tarafından Edinburgh’un en iyi restoranı olarak tanımlanan Atrium, 1947’den beri yapılan festival döneminde tüm ünlü sanatçıların da uğrak yeri. Tavsiyem organik biftek. Deneyin pişman olmayacaksınız.
Edinburgh’da ikinci bir gününüz varsa sabah erkenden Calton tepesine gidin. Şehrin en güzel manzaralarından biri orada. Savaş kahramanı Nelson’a adanan anıt, rasathane ve milli anıt gene bu tepede yer alıyor. Ardından Firth of Forth nehrine doğru uzanın. 1997’ye kadar yaklaşık 44 yıl kraliyet ailesine hizmet veren Britannia yatı şehrin tarihi limanı olan Leith’de ziyaretçilerini bekliyor. Bine yakın gezide dünyanın her bir köşesine İngiliz bayrağını taşıyan yat, emekliliğinin ardından kraliçenin eşi Edinburgh Dükü’nün şehrinde demirlemiş.
Şehir dışını görmek isterseniz National (Milli) Wallace anıtına gidebilirsiniz. Edinburgh’a yaklaşık bir saat uzaklıkta yer alan anıt, Brave Heart (Cesur Yürek) filmine ilham kaynağı olan İskoçya’nın kurtarıcısı William Wallace ve diğer İskoç kahramanların büstlerinin de bulunduğu tarihi bir bina. Anıtın girişinde bir heykel bulunuyor. Yapan sanatçı gerçek Cesur Yürek yerine filmde oynayan Mel Gibson’u model olarak kullanmış!
Anıtın en tepesinden yeşile boyanmış bu ülkenin uçsuz bucaksız doğasını seyredebilirsiniz. Beş milyon nüfuslu İskoçya’nın küçük yerleşim birimlerinden geçerek ulaşacağınız Crieff Hydro oteli cennete benzer bir ortama sahip ve öğle yemeği için ideal. Tertemiz havayı ciğerlerinize çekerken, yemeklerin de tadını çıkarın.
VİSKİLERİ TATMADAN GELMEYİN
İskoçya’ya kadar gitmişken dünyaca ünlü viskilerini denemeden dönmek olmaz. Crieff Hydro otelinin yakınında yer alan Famous Grouse 1717 yılından beri eski yöntemle malt İskoç viskisi üretilen bir fabrika. Senede iki milyona yakın insanın ziyaret ettiği bu yerde tüm üretim aşamalarını görüp değişik viskilerin tadına bakabilirsiniz. Viski İskoç dilindeki ‘Uisge’den geliyor ve Türkçe’deki anlamı ‘Hayat Suyu.’ Fabrikadan Edinburgh’a dönüş yaklaşık bir buçuk saat sürüyor.
HAGGIS VE ŞARAP
Akşam yemeği için şık bir restoran istiyorsanız iyi bir tavsiyem var. Edinburgh kalesinin yakınındaki Witchery, tarihi atmosferi ve ilginç dekoruyla göz dolduruyor. Haggis isimli İskoçya’ya özgü yemeği deneyebilirsiniz. Zengin şarap listesi değişik sakatatlardan yapılmış bir sucuğa benzeyen bu yemeği daha da keyifli hale getirebilir.
Edinburgh deyince şehri bir ay boyunca bir tiyatro sahnesine yaşamı da adeta bir oyuna çeviren ağustostaki festivalden bahsetmemek olmaz. Sanatı gündelik yaşamın içine sokan yüzlerce etkinliğin düzenlendiği festival aslındafilm, kitap, caz ve çocuk festivali gibi bir sürü alt başlığı bünyesinde topluyor.
İskoçya’ya ilk gittiğimde bir düğüne davet edilmiştim. Pistte dört çift vardı ama dans edenlerin sekizi de etekliydi! Kilt denilen geleneksel etekleri giyen erkeklere bazen sokakta bile rastlayabiliyorsunuz. Özellikle köşe başlarında gayda çalan müzisyenler İskoç askerlerin bu değişik kıyafetleriyle fotoğraf karelerine ilginç görüntüler olarak yansıyor. İskoçya kameranıza sadece kiltleri değil tüm renkleri taşıyacak bir ülke. Tatile gitmek için harita başında yer arıyorsanız İngiltere’nin kuzeyinde sezon çoktan başladı.