Yeni bir turizm şekli doğuyor: ASTRO...
Arjantin’in Salta kentinden bindiğim trenin adı, ‘Bulutlara Giden Tren’di. Gerçekten de bulutlara gidecektik. Yani, And Dağları’nın yükseklerine tırmanacaktık. Hem de çok yükseklerine. Önce kaktüslerle kaplı yamaçları geçtik. Sonra lamaları gördük. Sonra bir tuz çölünü geçtik. Uçurumların kenarlarından kıvrıldık. O zaman ödüm patladı!
Büyük kanatlı akbabaları gördüğümde nefesim kesilmeye başladı. İki adım atınca nefes nefese kalıyordum. Kahverengi tepeler başladı. Bu tepelere tırmanınca oksijen iyice azaldı. Kusmaya başladım. Ben kusarken tren bulutlara sürtünmeye başladı. Birisi “5200 metredeyiz” dedi.
Sonra tren bir istasyonda durdu. Fötr şapkalı, kırmızı yanaklı kadınlar bizi karşıladı. Bir şeyler satmaya çalışıyorlardı. Sırtlarına bağladıkları kırmızı yanaklı, çekik gözlü çocukların sümükleri akıyordu.
Son duraktı burası. Trenden indik. Çantam sanki 100 kilo olmuştu, taşıyamıyordum. Zaten canım bir adım bile atmak istemiyordu artık. Sınır kapısı biraz ilerdeydi. Orayı geçip Şili’ye girdik. Bizi bekleyen askeri kamyonlara bindik. Tozdan boğulmamak için suratımızı kaşkollarla sarıp sarmaladık.
Kamyonlar saatlerce gitti. Durduğumuzda artık rahat nefes alabiliyordum. Uçsuz bucaksız bir düzlüğün ortasında bir yerdeydik. Kırmızı topraklarla örtülmüş cansız topraklardı burası. Atacama Çölü’ne gelmiştik. “Dünyanın en kurak çölüdür burası” demişlerdi. Tanrı, tam 65 yıldan beri bir tek yağmur damlasını bile bu çölden esirgemişti.
Çadırımı kurdum. Güneş batarken topraklar iyice kızardı. Dünya, Mars gezegenine benzedi. Karanlık basınca gökyüzü birden ışıl ışıl oldu. Milyonlarca yıldız, yukarılardan çapkınca göz kırpıp duruyorlardı. İlk defa bu kadar çok yıldız görüyordum. Ve bunların hiçbiri bizim Kuzey Yarımküreden görünmüyordu. Uyku tulumuna girdim, mataramdaki viski bitinceye kadar yıldızları seyrettim.
DÜNYANIN EN BÜYÜK PROJESİ
Aklıma bu anıların üşüşmesine, bir yabancı dergide okuduğum ‘Astro-Turizm’ konulu yazı neden oldu. O yazıya göre, bu yeni turizmin merkezi, benim yıllar önce gökyüzünü seyrettiğim Atacama Çölü olacaktı. Çünkü bu çölün üstünde nemsiz, sanayi ile kirlenmemiş tertemiz, berrak bir gökyüzü vardı. Ayrıca bu karanlığı kirletecek hiçbir ışık da yoktu çevrede. Onun için yıldızlar, galaksiler, kuyruklu yıldızlar, göktaşları buradan çok net izlenebiliyordu.
Çöle yerleştirilen yüzlerce teleskop, bütün gün gökyüzünü tarayıp duruyordu. Birçok gökbilimci, Atacama Çölü’nü mekân tutmuştu.
Bu gözlemevlerinden en büyüğünün adı ‘Alma’ idi. Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya işbirliği ile kurulan bu gözlemevleri, çölün dört bir yanına yayılmıştı. Çeşitli yüksekliklerdeki düzlüklerde, dairesel şekilde yerleştirilen hassas teleskoplar, gökyüzünü santim santim tarıyorlardı. Burada gökbilimciler, Hubbles uzay teleskopundan 10 kez daha kuvvetli olan yeni nesil teleskoplarla, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bilinmezleri keşfetmeye çalışıyorlardı. Alma, dünyanın en büyük astronomi projesiydi.
Şili hükümeti ile düzenlenen bir programa göre, Alma turistlerin ziyaretine açılacaktı. Mart ayında devreye girecek olan projeye göre, gökyüzüne düşkün gezginler, 2 bin 900 metre yükseliğindeki gözlemevini ziyaret edebilecek, buradaki laboratuvarları, kontrol merkezlerini, teleskopların bakımının yapıldığı hangarları gezebileceklerdi. En önemlisi de geceyarısından sonra uzmanların eşliğinde, teleskoplarla uzayın derinliklerini seyredebileceklerdi.
DARISI BAŞINIZA
Çölün vahalarından birinde kurulmuş olan San Pedro kentiyse bu yeni tür turizmin konaklama üssü olarak seçilmişti. Buradaki Tierra Atacama Oteli, turistleri en iyi şekilde ağırlamak için çoktan kolları sıvamıştı. Turizm firmaları, ‘Astro-Turizmini’ zenginleştirmek için harıl harıl programlar hazırlamaya başladılar. Bu programlardaki ilginç mekânlardan birisi de Meteor Müzesi. Burada, çöle düşen meteorlar sergileniyor. Bu meteorların bazılarının 4.5 milyar yaşında olduğu öne sürülüyor.
Gezi programlarında çölün çeşitli yerlerindeki kayzerler de var. Buradaki sıcak su havuzlarına girmek mümkün. Tabii dışarıdaki amansız sıcakta, insan bu sıcak su havuzlarına ne kadar girmek ister!
Eğer San Pedro’ya giderseniz, size Chela Cabur adlı bara uğramanızı öneririm. Duvarları futbol kulüplerinin formaları ve eski film afişleriyle süslenmiş bu barda, sadece soğuk bira servis ediliyor. Barın özel içkisi ise bira, limon suyu ve tuz ile yapılan Micheladas. Bu özel içki çölün sıcağına karşı birebir. Ayllu ise kentin önemli restoranlarından biri. Burada müşterilere, And Dağları’nda yetişen lamaların eti sunuluyor. Yanında ise patates kızartması ile yağda pişmiş soğanlı yumurta servis ediliyor.
Hem çölü hem de uzayı çok severim. İkisi de bana çok gizemli gelir. Çöl de uzay da beni değişik hayallere sürükler. Anlaşılıyor ki bana yine uzun bir yol göründü. Bu yolculukta bir taşla iki kuş vuracağım. Hem 18 gün yaşadığım Atacama Çölü’yle hasret gidereceğim hem de en hassas teleskoplarla gökyüzünün derinliklerinde gezineceğim. Darısı sizin başınıza...