Son Güncelleme:
Yeme-içme cennetinde
New York öyle anlata anlata bitecek bir yer değil. Ama bir yerde durmak gerek. Yoksa eski gazetelerdeki bitmek bilmeyen pehlivan tefrikasına dönecek. Bu haftaki son yazıda sizi kentin lezzet duraklarına götürmek istiyorum.New York gezimdeki lezzet duraklarını sona sakladım. Amacım biraz ağzınızı sulandırmak, biraz da New York’un tadını damağınızda bırakmaktı. Yeme-içme konusuna dalmadan önce, işe alışverişten başlamakta yarar var. Dünyanın en iyi şarküterilerini New York’ta bulacağınızdan emin olabilirsiniz. Örneğin Greenwich Village’teki Balducci’s, ağız sulandıran şarküteri mamulleri, İtalyan aksanlı yiyecekleri, peynir çeşitleri, ev yapımı taze makarnaları, isli balıkları, baştan çıkartan sandviçleri ile İtalya’nın kalburüstü lezzetlerinin sunulduğu bir sanat galerisini anımsatıyordu. Broadway Caddesi üstünde yer alan Dean & Deluca, bence dünyanın en önemli şarküterilerinden birisiydi. Bu dükkana ne zaman girsem ağzımın suyunun akmasını engelleyemem. Burada tüm yiyecekler, sebzeler, içecekler bir sanat eserine dönüşüyordu. Soho’daki Gourmet Garage’da da her şeyden bir parça bulmak mümkündü. Sebzeler ve yiyecekler insanı tahrik edecek bir güzellikte sergileniyordu.Broadway Caddesi’nin kuzeyinde yer alan Zabar’s’da ise destansı bir görünüm sergileniyordu. Burada her istediğinizi bulmak mümkündü. Örneğin dünyanın dört bir yanında yetişen zeytinler, peynirler burada satılıyordu. Şarküteri bölümü dükkanın en tahrik edici salamları, sucukları, jambonları, sosisleri ile doluydu. Dükkanın içindeki kalabalığı itiştirip kakıştırmaktan o lezzet şaheserlerini yeteri kadar seyredemedim. Zabar’s’ın hemen yanında yer alan H & H Bagels’da da onlarca çeşit bagel üretiliyordu. İşi bilenler buranın dünyanın bir numaralı bagel fırını olduğunu iddia ediyorlardı. Burada 365 gün 24 saat sıcak bagel bulunuyordu. First Avenue’deki Angelica’s’ta, yüzlerce çeşit şifalı otu ve baharatı bulmak mümkündü. Ben oradan Türkiye’de bulunmayan bir çok baharatı aldım. Ama hangisinin hangi tür yemeğe ne kadar konacağını anlatan tarifi kaybettim. Şimdi koklayarak işi çözmeye çalışıyorum.DÜNYA MUTFAKLARIYemek konusuna gelirsek; New York dünyanın en kozmopolit kenti. Bütün dünya kültürlerinden örneklere bu kentte rastlanıyordu. ‘Amerikan Rüyası’ nın peşine takılıp, dünyanın dört bir yanından gelenler, yeme-içme alışkanlıklarını da beraberlerinde getirdikleri için, New York’ta tüm dünya mutfaklarını ve lezzetlerini bulmak mümkündü. Örneğin China, Town’da Çin mutfağının en uç örneklerini tadabilirdiniz. Little İtaly’de İtalyan mutfağının gerçek lezzetleriyle buluşabilirdiniz. Astoria’da (Little Atina) işkembe çorbasından kokareçe, yaprak sarmadan midye dolmaya kadar tüm bildik tatları bulabilirdiniz.Bu kadar çok mutfak ve bu kadar çeşitli malzeme tedarikçisinin olması, New York’un restoranlar cenneti olmasını sağladı. Bu kent, damağına düşkün olanların mutlaka tavaf etmesi gereken bir cennete dönüştü. Ekonomik gücü yerinde olan müşterilerin sayısının çokluğu, dışarıda yemek yeme alışkanlığı sayesinde lokantacılık bu kentte uç noktalara tırmandı. Dünyanın ünlü şefleri hünerlerini bu kente taşıdı.Gırtlağıma biraz düşkün olduğum için, New York’ta bulunduğum süre içinde en iyi yerlerde yemek yemeye çalıştım. Bunların bazıları dostlarımın önerdiği adreslerdi. Bazıları ise köşede bucakta kalmış, kimsenin bilmediği yerlerdi.Robert De Niro’nun ortağı olduğu ‘Tribeca Grill, 212-941 3900’ hoşuma giden restoranlardan biri oldu. Buraya daha önce de gelmiştim. Burada yemekten daha çok barda oturmayı seviyordum. Barda dünyanın en ünlü şaraplarını kadehle içmeniz mümkündü. Ben de rezervasyon saatimden çok önce gidip, barda şarabımı yudumlayarak New York sosyetesini seyrettim. Sevdiğim bir başka restoran da ünlü ‘Balthazar, 212-965 1414’ oldu. Fransız mutfağı ağırlıklı bu restoranda, hafta sonları yer bulmak mümkün değildi. Onun için hafta arasını seçtim. Gittiğimde restoran tıklım tıklım doluydu. Barda, omuz omuza bir kalabalıkla birlikte, şampanya eşliğinde epey bekledim. Burada öylesine lezzetli yemekler yedim ki, şefin bu kadar kalabalığa rağmen, bu lezzeti nasıl tutturduğuna şaşırdım.SOSİSLİ SANDVİÇSoho’da gittiğim ‘Peep, 212-254 7337’ restoran ise genç ve modern görünümlüydü. Thai mutfağının yorumlandığı bu moda restoranda, ortalık yerdeki tuvalet ilgimi çekti. Siyah camlarla örtülü bu tuvalette, müşterilerin gözünün içine baka baka işinizi (!) halledebiliyordunuz. Her ne kadar dışarıdan görünmediğimi bilsem de, tedirgin olmaktan kendimi alıkoyamadım.Şu sıralar New York’un en moda restoranlarından biri olan ‘Mercer Kitchen, 212-966 5454’, mönüsüne Güney Fransa ve Amerikan mutfaklarının en lezzetli yemeklerini sıralanmıştı. Duvarları tuğla, tavanı siyah tahtalarla kaplı restoranın açık mutfağında, ‘süperstar şef’ Jean Georges Vongerichten, tüm hünerlerini gözler önüne seriyordu. Onu ve yardımcılarını seyretmekten tabağımdaki yemekleri soğuttum. Cafe Gray, Pastis, Tuscan, Olives, River Cafe, Babbo gittiğim ve damağıma lezzet sıvadığım diğer restoranlar oldu.New York’a ne zaman gitsem, her köşe başında bir tane bulunan seyyar arabalardan bir tane sosisli sandviç ve tuzlu pretzel yemeyi asla ihmal etmem. ‘Hot Dog-Sıcak Köpek’ anlamına gelen bu sandviç, adeta New York’un simgesi haline gelmiŞti. 1890 yılında Coney Adası’nda ortaya çıkan bu sandviçe konan sosislerin, köpek etinden yapıldığına dair çıkan söylenti yüzünden bu adın verildiği öne sürülüyordu.Yazdıklarımdan da anlaşılacağı gibi bu New York gezisi sonunda, var olan kilolarıma yenilerini de ekledim. Dönüşte bindiğim ‘Business Jet’i anlatarak yazımı noktalayacağım.DÖNÜŞ YOLUNDADönüş yolculuğu da geliş gibi, ‘krallara layık’ bir şekilde gerçekleşti. Lufthansa, iş adamları rahat etsin, yol boyu çalışsın, ertesi günkü toplantıya zinde girebilsin diye koca Boeing-737 uçağını, 48 koltuklu özel bir jet haline getirmişti. Koltukların tümü deriydi ve yatak olabiliyordu. Hostesler bu özel müşterilerin bir dediğini iki etmiyordu. Tabii buna karşılık yolculuk ücreti de epey yüklü oluyordu.Normal olarak böylesine özel bir jetle Atlantiği geçmek benim haddimi aştığı için, davetin tadını çıkarmaya karar verdim. Tahmin edeceğiniz gibi uçağın iş adamına benzemeyen tek yolcusu bendim. Koyu takım elbiseli yol arkadaşlarımın arasında, blue jean pantolonum, üstüne sarkıttığım gömleğim, boynuma bağladığım çiçekli fularımla hemen fark ediliyordum. Onlar lap toplarına bir şeyler yazarken, ben şaraplarla meşgul oluyordum.New York’ta öylesine çok yemek yemiştim ki, daha önce belirttiğim ünlü şeflerin yemeklerini canım çekmedi. Gece yarısına doğru koltuğu yatak yaptım, kitabın ilk sayfasında tatlı bir rüyanın içinde kaybolup gittim.Bir Bilen’den New York tatlarıDünya restoranlar sıralamasında hep üst sıralarda yer alan İstanbul Sıraselviler’deki Changa Restoran’ın sahiplerinden Tarık Bayazıt, bu hafta sayfama konuk olup, New York’tan bazı lezzet durakları önerecek:‘Epeyce oldu New York’a gitmeyeli. Ancak yakınlarda gidecek olsam mutlaka ziyaret edeceğim birkaç önemli adres var: Soho’da Kelly & Ping’e (212- 228 1212) öğlen saatlerinde gidip, farklı Uzakdoğu teknikleriyle gözünüzün önünde hazırlanan lezzet yumağı yemeklerden tatmamak olmaz. Thai usulü kızarmış makarna Pad-Thai veya Satay yanında Thai birası içmek mümkün. Yine Uzakdoğu çizgisinde ama bu defa Japon mutfağının en üst örneklerini sunan Next Door Nobu (212- 254 7536), ünlü şef Nobu Matsuhisa’nın hünerlerini döktürdüğü ve yan kapı komşusu Nobu’ya göre daha hesaplı ve daha az resmi bir ortam sunan bir restoran. Levrekle ile yaptığı yemeklerden birini tatmadan çıkmak çok ayıp!.. Aquavit (212- 307 7311) Etiyopya doğumlu İsveçli Marcus Samuelsson’un sınırları zorlayan yemek tasarımlarını denemek için ideal bir adres: Antepfıstıklı limonlu yoğurtla hazırlanmış istakoz rulosu kulağınıza nasıl geliyor?.. Paris’te benzerini bulmakta zorlanacağınız, eski mezbaha bölgesindeki tipik bir Paris Bistrosu Pastis (212- 929 4844) ayrı bir seçenek. Kaz ciğeri ezmesi, soğan çorbası denemeye değer. Ayrıca Avustralyalı ünlü şef Peter Gordon’ın yemeğini New York’ta yemek isteyenler, Nolita’daki Public’e (212- 343 7011) muhakkak uğrasınlar. Avustralya’dan getirtilen kanguru ile yapılmış bir başlangıcı başka yerde deneme şansınız yok! Cüzdanınız doluysa, parayı nereye harcayacağınız bilmiyorsanız Alain Ducasse’ın Ducasse Redux adlı (212- 265 7300) restoranı bu iş için en doğru adres. Burada ünlü şefin hazırladığı ‘Barok’ denilebilecek tadım mönülerinden birini deneyerek, aylık maaşınızın tamamıyla hesabı ödeyebilirsiniz!.. Afiyet olsun.’