Paylaş
Osmanlı İmparatorluğu, hüküm sürdüğü coğrafyalarda birbirinden ünlü mimarların imzasını taşıyan sayısız eser bırakmış. Kayseri doğumlu ve muhtemelen Ermeni kökenli olan Mimar Sinan’ın eserlerinin yeri hep başka olmuş. Devşirme olarak eğitilen mimar, 1540’lardan ölene kadar başmimarlık görevini sürdürmüş. Mimar Sinan’dan bahsetmişken, günümüze ulaşan eserlerle en çok bilgiye sahip olduğumuz 19’uncu yüzyılda imparatorluk başkenti İstanbul’a damga vuran Balyan ailesini de hemen ardından anmak gerekir. Bıraktıkları eserlerin çok ötesinde, bu mesleğe gerçekten gönül vermiş bir aile olan Balyanların adını yaşatacak bir kitap sevgili mimar ve yazar Büke Uras’ın üç seneyi bulan titiz bir araştırması sonucunda ortaya çıktı: ‘Balyanlar, Osmanlı Mimarlığı ve Balyan Arşivi’.
Ustalık eseri eski başkentte
Osmanlı İmparatorluğu’na 92 yıl başkentlik yapan Edirne, tarihi dokusu, doğal güzellikleri ve lezzetli mutfağıyla özel bir ilgiyi hak ediyor. Meriç ve Tunca nehirlerinin bereketiyle beslenen ve yıllarca farklı toplulukların etkisinde kalan kadim topraklar kültürel çeşitliliğini arttırırken, geleneksel değerlerini korumayı da başarmış.
Benim Türkiye’deki en sevdiğim camilerden biri olan Eski Cami, adını her biri farklı tarzda inşa edilmiş üç şerefeden alan Üç Şerefeli Cami, Muradiye Camisi, dünyanın üçüncü büyük sinagogu olan Büyük Edirne Sinagogu, Edirne Müzesi, Makedonya Kulesi ile Bedesten Çarşısı ve Mimar Sinan’ın imzasını taşıyan Ali Paşa Kapalı Çarşısı’nı mutlaka görülmesi gerekenler listenize alın.
Benim önerim şehre ya Hıdırellez zamanı ya da geleneksel yağlı güreşlerin yapıldığı festival günlerinde gidin. Gitmişken günbatımının keyfini Tunca ve Meriç nehirlerinin birleştiği noktada çıkarın. Yaprak ciğerin de tadına bakmadan dönmeyin.
Edirne’yi gezmeye Selimiye Camisi’ni ziyaret ederek başlamak âdettendir. 1569-1575 arasında tamamlanan bu görkemli yapının, Koca Sinan’ın diğer eserlerinin güzelliğini geride bıraktığı düşünülür. Yerden yüksekliği 43 metreyi bulan 31 metre çapındaki kubbesiyle dikkat çeker. 2011’de kültürel varlık olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alınan cami, iç tasarımında kullanılan ve dönemin en iyi örnekleri kabul edilen taş, mermer, ahşap, sedef ve çini işçiliğiyle ayrıca değer taşır. Mimar Sinan’ın çıraklık eseri Şehzade Camisi ve kalfalık eseri Süleymaniye Camisi İstanbul’u süslerken ‘ustalık dönemi eseri’ olan Selimiye, Edirne’nin simgesidir.
Bugün cami tarihi bir meydanın ortasında; hemen arkasında Sultan Selim Saray Hamamı’nın kalıntılarını ve küçük bir parkta bir araya toplanmış olan eski
Osmanlı mezar taşlarından oluşan koleksiyonu görmek mümkün.
Dört kuşak, altı sultan için çalıştı
Sinan gibi, Osmanlı mimarisine yön veren son isimler de dört kuşak boyunca altı Osmanlı sultanı için mimari eserler tasarlayan ve özellikle İstanbul’da ikonik yapıları inşa eden Balyanlar… Hiçbir zaman mimarlık üzerine düşüncelerini ortaya koyan metinler yazmamışlar. Tasarım anlayışlarını anlamamızda bize eşlik edecek metinlerin yokluğunda Balyan mimarlığı, günümüze kadar sadece inşa edilmiş yapıları üzerinden değerlendirilebildi.
Bu eksikliğin farkına varan mimar Büke Uras’ın saptadığı yepyeni verilerle kaleme aldığı ‘Balyanlar’ isimli kitap, Osmanlı ve İstanbul mimarlık tarihi için sürprizlerle dolu; Beylerbeyi Sarayı vaziyet planıyla saray kompleksinin günümüze ulaşmayan yapılarının planlarından Şale Köşkü ziyafet salonu düzenlemesine birçok proje yeniden keşfedilmeyi bekliyor.
Kitapta Sarkis ve Hagop Balyan’ın az bilinen başyapıtı, yüzyıllar sonra dört minareli olarak inşası emredilen tek selatin camisi olan Aziziye Camisi’nin projesi de var. Uzun bir aradan sonra yeniden ve yenilenerek sizlerle buluşacak ‘İstanbul Hakkında Her Şey’ kitabımda da özel bir yer ayırdığım bu projenin yeniden gün yüzüne çıkarılması gerçekten çok sevindirici. 1874’te Dolmabahçe Sarayı’nın arkasındaki tepede başlanan inşaat, 1876’da Sultan Abdülaziz’in ölümü sonrasında terk edilmiş. Zamanla yapının taşları dağılmış ve bu sebeple bölge ‘Taşlık’ ismini almış. Caminin istinat duvarı üzerine Sedad Hakkı Eldem, Taşlık Gazinosu’nu inşa etmiş. 1980’li yıllarda Swiss Otel’in inşasıyla caminin son izleri de tamamen silinmiş. Tamamlansaydı Boğaz’ın hemen her yerinden gözükecek dört minaresi ve dört fil ayağı üzerine oturan dev kubbesiyle İstanbul’un en büyük camisi olacak yapı için dönemin basını, Süleymaniye Camisi’nden bile daha büyük olacağını ısrarla yazmış.
Büke Uras’ın kitabı, Türkçe ve İngilizce olarak iki edisyon halinde basıldı. Osmanlı ve İstanbul tarihine ışık tutan bu kapsamlı kitabı İstanbul’u yaşamak isteyen herkese öneririm. Çünkü Balyan ailesinin eserleri olmadan bir İstanbul düşünmek bence imkânsız.
Kitaptan...
SADECE MİMAR DEĞİL MUCİTMİŞ DE...
Portrelerini yaptıran ilk Osmanlı mimarları Balyanlar.
Sarkis Balyan, zamanının ötesinde, modern reklam fikriyle, Çırağan Sarayı’nın fotoğraf albümlerini hazırlatıp dönemin tüm kraliyet ailelerine hediye olarak göndermiş. Uras, bu albümlerden İspanya Kralı’na gönderilen nüshayı Los Angeles’ta bir müzede bulmuş.
Balyanlar buharlı makineleri İstanbul’da ilk kez kullananlar olmuş. Bu sayede, inşaatı 13 sene süren Dolmabahçe Sarayı yanında Beylerbeyi sadece iki sene içinde tamamlanabilmiş.
Sarkis Balyan’ın Fransa Milli Kütüphanesi’ndeki farklı kaynaklarda keşfedilen icat çizimleri kitapta var. Galatasaray Adası olarak bilinen ada, Sarkis Balyan’ın tek başına yaşadığı şahsi adasıydı ve buradaki konağında bir laboratuvar vardı.
Paylaş