GeriSeyahat Unutmak istedim olmadı
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Unutmak istedim olmadı

Unutmak istedim olmadı

UNUTMAK istiyorum. ‘‘Ne yapalım olan oldu. Hayat devam ediyor’’ demek. Sinirimi bozmadan yaşamak, stres yaratmadan, kaşlarımı çatıp yüzümdeki çizgileri derinleştirmeden, biraz keyfime bakmak istiyorum. Becerebilirsem belki ‘‘renkli’’ gazeteciliği de öğrenmeye başlarım. Size eğlenceli bir pazar yazısı yazarım.*BOZCAADA'dan dönerken, direksiyonu Şarköy'e kırıyoruz. Bir ay önce Strasbourg'da bir tatil günü sabahtan akşama kadar ‘‘şarap yolu’’nu gezmiştim. Alsace'ın irili ufaklı kasabalarına gittim. Fransız şaraplarına ün, şarapçılarına para kazandıran bağlara, şarap satış dükkanlarına uğradım. Alsace gazeteleri, nisandan itibaren şarap yolunda satışların ve festivallerin başlayacağını yazıyordu. Şatolar, özel şaraplarını raflara dizmişler, küçük üreticiler dükkanlarında yeni tatları tanıtmaya başlamışlardı gelenlere. Yüzlerce yıllık geçmişe sahip evlerin, şarap kilerlerinin arasında dolaşırken ‘‘devamlılığın’’ korunmasına ne kadar özen gösterildiğini fark etmemek mümkün değildi.Yaşam kültürü denen, deneyim ile yenilikler arasındaki mükemmel uyumun bu sihirli ölçüsüydü her halde. O küçük kasabalardan birinde Bozcaadalılar da yaşıyormuş. Ege'deki bağ ve şarap birikiminin, Alsace şaraplarında tada dönüşen yolculuğu. *BOZCAADA-Şarköy-Mürefte, bu da bizim şarap yolumuz. Üstelik geçmişi Alsace'ınkinden çok daha eskiye uzanıyor. Şarap tanrısı Dyonisos'un doğduğu topraklar buraları. Malkara'yı geçip Şarköy'e saptıktan sonra karşıma çıkan manzara nefes kesici. Bahar geç geldiği için doğa da bir ay geç kalmış, uzmanları söylüyor. Toprak yeni uyanıyor. Yeşilin en canlı tonları tepeleri, dağları beziyor, arada bayır turplarından sapsarı yataklar alabildiğine uzanıyor. Dağlarda yoksul ama düzenli köyler, yamaçlarda bereketli memeleriyle Trakya'nın güçlü inekleri. Yollar yeni yapılıyor, olsun, bu unutma yolculuğu ya, kafamı takmıyorum.Şarköy'e doğru iniyoruz. Yeşil tepelerin arasından denizi görüyorum. Bir iki bağ bile vardı yol kenarında. Aman Allahım o da ne? Bu kadar çirkin bir yapılaşma, o eski güzel balıkçı ve şarapçı köyden eser kalmamış. ‘‘Denize sıfır villa’’ furyası mahvetmiş. Deniz de sıfır, villa da. İki Telli-Güneşli'nin, plansız programsız çirkin gecekondu mahallesi mi burası, Urfa'nın varoşları mı? Kuzey Irak'da da, henüz imar edilmeden önce aynı görüntülere rastlamıştım.Eriklice, Mürefte. Çekirge sürüsü geçmiş gibi Marmara kıyılarının bu verimli kasabalarından. Mürefte'de Türk şarapçılığının önemli örneklerini buluyoruz. Eski bir şarap mağazasının alnındaki beyaz mermerin üzerinde hilalli iki Osmanlı bayrağı görülüyor. Altında 1887 tarihi ve Rumca bir yazı. Rum bir aileye ait eski bir Osmanlı şaraphanesi. Ama geçmişini, öyküsü ile birlikte değerlendirilebilmiş başka bina yok gibi bu görmüş geçirmiş kasabada. Mürefteli şarapçı bir Türk ailenin çabasının sonucu o da. Yerleşim değil barınmak amacıyla yapılaşma, latif olan her şeyi yok etmiş. Bağlar da nasibini almış, deniz kıyıları da. Aynı hüzün kaplıyor içimi, Boğaz tepelerinin siteleştirildiği ilk yıllardaki hüzün. Hemen gidelim buralardan. *DÖNÜŞTE tuhaf bir sahne dikkatimi çekiyor. Bir işçi, yol kenarında yüksekçe bir tepeye ellerini dayamış, tepeyi tutuyor. Yanındaki, istinad duvarı örmeyi deniyor. Kaymakta olan toprakların üzerinde o, ‘‘toplu-topsuz’’ konut zengini üreten çirkin evlerden bir demet. İşçi çekiliverse evler denize yuvarlandı yuvarlanacak. Öyle bir görüntü. Kum tepelerin üstüne ev kondurmuşlar. Marmara fay hattı buralardan geçmiyor mu? Kim imara açtı bu toprakları? Kim yaptı bu binaları? Kim oturma izni verdi? Kim kabul etti oturmayı? Kim ortalığı ayağa kaldırmadı? Yeter. Hani unutacaktık? İyi de nasıl yapacağız? Dört yanımız talan kültürü, nasıl unutacağız?
False