Türkiye’nin ilk ve tek UNESCO müzik şehrinde Neşet Ertaş’ın izinde
İnsana dair tüm duyguları türkülerinde anlatan, Abdal kültürünün en güçlü temsilcilerinden Neşet Ertaş’ın hayatını beyazperdeye taşıyan ‘Garip Bülbül Neşet Ertaş’ filmi, ailesi itiraz edince bu hafta vizyona giremedi. Filmi izleyemesek de ölümünün 10’uncu yıldönümü vesilesiyle ‘Bozkırın Tezenesi’ lakaplı Ertaş’ın memleketi Kırşehir’i gezdik. Gördük ki tarihte yeniden canlanışını Selçuklu döneminde yaşayan Kırşehir, dayanışmanın ve bilgeliğin şehri, Anadolu fikriyatına yön vermiş pek çok şair, düşünür ve mutasavvıfın yetiştiği yermiş.
Bugüne dek Kapadokya’ya ve Hacıbektaş’a giderken birçok kez yanı başından geçip uğramadığımız Kırşehir’e sonunda yolumu düşürdüm. İyi ki… İyi ki diyorum çünkü her metrekaresi tarih kokan bu güzel şehirde görülmeye, keşfedilmeye değer çok şey var. Aslında buraya yolumu düşüren, Kırşehir’in medarı iftiharı Neşet Ertaş oldu. Anadolu’daki gezilerime türküleriyle eşlik eden ozanın izini memleketinde sürmek istedim.
Kırşehir’deki ilk durağım da Neşet Ertaş Heykeli... Halk ozanı Muharrem Ertaş ile oğlu Neşet Ertaş’ı birlikte betimleyen heykel, 2003’te Tankut Öktem tarafından yapılmış. Buram buram halk türküleri ve âşık deyişleri kokan bu şehirde yürürken ‘Bozkırın Tezenesi’nin sözleri çınlıyor kulağımda, “Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz/Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz/Dünya senin vatanın mı yurdun mu?”
Kültür Evi’ni de gezin
Şehrin kalbi Kent Park’ta dev saz anıtının yanından geçerken Kırşehir’in hamurunun nasıl derinlikli ezgilerle yoğrulduğunu anlıyorum bir kez daha… Ardından kendimi Neşet Ertaş Gönül Sultanları Kültür Evi’nde buluyorum. Burası da insanın gönül telini titreten yerlerden. Ne de olsa Türkiye’nin ilk ve tek UNESCO tescilli müzik şehrinde, Kırşehir’deyiz. Eski Vali Konağı’nın düzenlenmesiyle açılan mekânda Dede Korkut’tan Pir Sultan Abdal’a, Karacaoğlan’dan Neşet Ertaş’a kadar söz ustalarının yaşamlarından, eserlerinden kesitler ayrıca geçmişten günümüze kullanılan müzik aletleri sergileniyor. Kültür evinde en fazla ilgi çeken bölümse Neşet Ertaş’a ayrılan oda. Büyük ozanın buradaki heykeli hareketli ve her ziyaretçiye ‘Hoşgeldin’ diyor. Heykel, Ertaş’ın sesinden gelenlere müzik ziyafeti de sunuyor. Ayrıca odada saz üstadına ait plaklar, kasetler ve birçok fotoğraf sergileniyor. Bu fotoğraflar arasında fahri doktora alması, konserleriyle ilgili ve defnedildiği güne ait kareler de var. Sahi, Kırşehirli halk ozanı Neşet Ertaş’ı dinlemeden, onun derinlikli ezgilerine kulak vermeden Kırşehir’i ve Anadolu’yu anlamak mümkün olabilir mi? Abdallık geleneğinin son büyük temsilcilerinden biri, Kırşehir yolculuğu için sizi fazlasıyla havaya sokacak.
Höyüklerini görmeli
Kırşehir, birçok ziyaretçi için ilk bakışta güzelliklerini sergileyen yerlerden biri değil ancak ona biraz zaman ayırıp seslerine kulak verdiğinizde, sokaklarında gezinip anlamaya çalıştığınızda size zenginliklerini sunmaya başlıyor ve onu tanıdıkça seviyor insan…
Tarih boyunca, sahip olduğu zenginlikler nedeniyle paylaşılamayan kent, günümüzde birçok kültürün izlerini taşıyor. Kırşehir’in İslam öncesi geçmişini tanımanın en iyi yollarından biri, bölgede bolca olan höyüklerden bir ya da birkaçını ziyaret etmekten geçiyor. Kırşehir’in dört bir köşesindeki höyükler, şehrin tarihinin MÖ 3000’li yıllara kadar uzandığını gösteriyor. Kentte, bugüne dek birçok arkeolojik eserin ortaya çıkarıldığı 100’den fazla höyük arasında en ünlüsü Yassıhöyük. Şehir merkezinin 25 kilometre kuzeyinde, Karahıdır Köyü’nün güneyindeki tepe, 12-13 metre yüksekliğinde. Bu arkeolojik alanda Asur, Hitit ve Luvilerden kalma izlere rastlanmış. Kalehöyük, Yassıhöyük ve Büklükale kazılarından elde edilen eserler, Kaman’daki Kalehöyük Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor. Uluslararası yarışmalarda En İyi Yeşil Tasarım Ödülü alan müze, hemen yanındaki Japon Bahçesi, Japon-Anadolu Arkeoloji Enstitüsü ve yine yaklaşık 2 kilometre uzağındaki Kalehöyük Kazı Alanı ile bir bütün. Türkiye’nin ‘en büyük Japon bahçesi’ olarak anılan yeşil alandan da bahsedelim. 1993’te Japonya Ortadoğu Kültür Merkezi tarafından Prens Takahito Mikasa’nın Kalehöyük kazılarını başlatması anısına yaptırılmış. İkonik Sumeru Dağı’nın minyatürü, şelalesi, renkli sazan balıklarının gezindiği göletleri, Japon feneri, tapınak mimarisine özgü detayları ve tepecikleriyle görülmeye değer bir yer.
Cacabey Medresesi
Kırşehir ve çevresi, Türklerin Anadolu’ya geldiği erken dönemlerden itibaren yoğun bir Türk iskânına sahne olmuş. Hacı Bektaş Veli ‘Vilayetnamesi’nde 13’üncü yüzyılın ortalarından sonra kentte 18 bin hane halkının yaşadığını belirtiyor. O yıllarda Kırşehir’in ilim ve güzel sanatlar alanlarında yıldızının yeniden parlamaya başladığını görüyoruz. Bunun en önemli nedeni Kırşehir’e vali olarak atanan Cacaoğlu Nureddin’in hoşgörülü idaresi. Kültüre büyük önem verilen bu dönemde Kırşehir Ahi Evran, Âşık Paşa, Cacabey, Süleyman Türkmani, Ahmedi Gülşehri ve Hacı Bektaş Veli gibi isimleri yetiştirerek Anadolu’nun düşünce merkezlerinden biri haline gelmiş. Taptuk Emre ve Yunus Emre’nin de bu yörede yaşadığı düşünülürse tarihte Kırşehir’in neden ‘Gülşehir’ olarak anıldığını daha iyi anlayabiliriz. Şehrin Osmanlı döneminde ekonomik bakımdan en önemli özelliği, ahiliğin kurucusu olarak kabul edilen Ahi Evran’ın burada yaşaması.
Ahi Evran Camisi
Bugün Kırşehir’de asırlar öncesinden kalma birçok tarihi eser görebilirsiniz. Bunların arasında en eskilerden biri Melik Gazi Kümbeti; 1240’lardan kalma. Şehirdeki bir diğer önemli ziyaret adresi, 1272’de şehrin valisi Nureddin Cibril bin Cacabey tarafından yaptırılan Cacabey Gökbilim Medresesi. UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi’ne giren mekân, tarihte astronomi eğitimi verilen Anadolu’daki ilk gözlemevi. Daha sonra camiye çevrilen yapının bitişiğinde Cacabey’in türbesi de var. Cacabey Medresesi ile Melik Gazi Kümbeti arasında, İlhanlılar zamanında darphane olarak kullanılan Lala Camisi’ni görüyoruz. Şehrin en eski camilerinden bir diğeri, Kale olarak bilinen höyük üzerindeki Alaaddin Camisi. Selçuklu Sultanı 2’nci Alaaddin Keykubat tarafından yaptırılan mabet, 19’uncu yüzyılda yenilenmiş. Osmanlı cami mimarisi ilginizi çekiyorsa Çarşı, Kapucu ve Buçuklu gibi Kırşehir camilerini de ziyaret edebilirsiniz. Kırşehir’de gezerken çok sayıda kümbet göreceksiniz. Âşık Paşa’ya ait türbe, sanat tarihi açısından zengin detaylar içeriyor. Ahi Evran Türbesi, Şeyh Süleyman Türkmani’ye ait türbe, Karakurt Kaplıcası’nın yanındaki Kalender Baba Türbesi de aklınızda olsun.
Yeraltı şehri de var
Yunus Emre Türbesi’ni görmek için Ulupınar’a gitmek gerekiyor. Yunus Emre Milli Parkı içindeki türbenin hemen yakınında bir de çilehane göze çarpıyor. Kırşehir’de sadece Türk İslam eserleri yok, Hıristiyanlık âlemi açısından önem arz eden çok sayıda mabet de var: Taburoğlu Köyü’ndeki Üçayak Kilisesi, Akçakent’teki Hacıfakılı Kilisesi, Mucur’daki Aksaklı ve Altınyazı kiliseleriyle Manastır ve Keşiş Sarayı bunlardan bazıları. Bölgede, Hıristiyanlığın Anadolu’ya yayıldığı yıllara ait, ibadet ve sığınma amacıyla yapılmış 15 civarında, irili ufaklı yeraltı şehri tespit edilmiş.
Kümbetaltı, Dulkadirli İnli Murat, Yarımkale, Kepez, Uyluk ve Kabadurak gibi isimler taşıyan bu eski yerleşim alanlarının en gözdesi, Mucur Yeraltı Şehri. Hamidiye Mahallesi’ndeki bu mekân, ülkemizin önemli tarihi yeraltı şehirlerinden biri. Erken Hıristiyanlık döneminde, 3’üncü ve 4’üncü yüzyıllarda insan gücüyle oyulan bu kovuklar kompleksi, detay zenginliği nedeniyle Kapadokya’daki benzerleriyle kıyaslanıyor. 42 odalı yeraltı şehrinde, dehlizler, ahırlar, ibadet yerleri, gizli yollar ve geçitler var.
Kırşehir, günübirlik görülüp geçilecek değil, en az birkaç gece konaklanarak enikonu gezilmesi gereken bir kent. Ona hak ettiği zamanı ayırdıktan sonra, harika bir final için Seyfe Gölü kıyısında günbatımının göz alıcı kızıllığını seyredeceksiniz. Gölün doğusunda, sazlıklardan oluşmuş pek çok adacık göreceksiniz. Bu adacıklar ve göl çevresinde, ötücü türler da dahil olmak üzere toplam 187 farklı kuşun varlığı tespit edilmiş. Onların şarkıları, size Kırşehir’i sevdirecek.
Milli Mücadele durağı
Kırşehir, Sivas ve Erzurum kongrelerinin ardından 24 Aralık 1919’da Mustafa Kemal Paşa’nın gittiği ve büyük bir coşkuyla karşılanarak Milli Mücadele öncesinde önemli görüşmeler yaptığı yerlerden biri. O günlerden günümüze kalan en önemli yapılar, tarihi Kırşehir konakları. Osmanlı’nın son, Cumhuriyet’in ilk yıllarında inşa edilen bu yapıların en iyi örneklerini Yenice ve Kayabaşı mahalleleriyle Kalehöyük eteklerinde görebilirsiniz.
Termalleri de ünlü
Turizm Bakanlığı’nın termal kentler listesinde de olan Kırşehir’in Terme, Karakurt, Bulamaçlı ve Mahmutlu kaplıcaları var. Kentteki tarihi eserleri ziyaret eden turistler, şifalı kaplıca suyundan da yararlanıyor.