Trakya’nın güney ucunda
Gelibolu Yarımadası, Trakya’nın Çanakkale Boğazı ile Saros Körfezi arasındaki güney uzantısıdır. Baştan başa destandır.
Gelibolu Yarımadası’nın yolunu sormaya bile gerek yoktur. İstanbul ya da Edirne yönünden gelirseniz, önce Gelibolu’ya ulaşırsınız. Gelibolu ile Lapseki ve Çardak arasında; aşağıda ise Eceabat ile Çanakkale arasında feribot işlemektedir ki, Trakya- Anadolu ve Anadolu-Trakya ulaşımı böyle sağlanır. Eceabat’ın az aşağısında Kilitbahir de geçiş olanağı sunar.
Yarımada boydan boya tarihtir, bir destandır. 1915 Çanakkale Destanı’nın nice kan ve can pahasına yazıldığı yerdir. İnsan orada toprağa basmaktan çekinir. Bir şehidin kemikleri ya da kanı olabilir yerde. “Dur Yolcu!” diyen şiirin dağlara kazınması bu yüzdendir! Mehmet Akif’in dediği gibi, “Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda!” Yarımadada, günlerin anısına dikilmiş pek çok anıt, düzenlenmiş şehitlik vardır. Türkiye’nin bütün toprakları bizim için kutsaldır ama Gelibolu ve Çanakkale, kutsalın da ötesinde, çok büyük bir manevi değere sahiptir. Onun için uğrunda nice kitaplar, nice destanlar yazılmıştır. Şimdilik onu, bir kutsal kitap gibi öpüp başımıza koyarak Gelibolu ilçesinde dolaşacağız.
GÖKTAŞINDAN SONRA
Söylentiye göre, Gelibolu’nun, Galata adındaki en eski antik yerleşim yerine fi tarihinde bir göktaşı düşmüştür. Açtığı çukur, oranın boşaltılmasına ve Gelibolu’nun bugün üzerinde bulunduğu yükseltiye taşınmasına neden olmuştur. Askeri alanların içinde kaldığı için örtülüp gömülmüş müdür, ne olmuştur; bugün o çukuru gören, bilen yok.
Galatlardan itibaren Gallipoli, Grek döneminde ise Kallipolis (Güzel şehir) adıyla varolmuş bir yerleşim birimidir Gelibolu. Pek çok egemenlik altında kalmıştır.
1356’da, Orhan Gazi’nin oğlu Gazi Süleyman Paşa ve komutasındakiler Boğaz’ı geçip Gelibolu’ya ayak basmıştır. Bu tarih, aynı zamanda Trakya ve Rumeli’nin fethinin başlangıcı demektir. O gün bu gündür de, Gelibolu bir Türk yurdudur.
BAYRAKLI BABA
O, Karacabey nam yiğittir. Bir muharebe sırasında bayrağı teslim etmemek için parça parça edip yuttuğu söylenir. Bazılarının buna inanmaması üzerine, bir hançerle deşip midesindeki bayrağı ortaya döktüğü rivayet edilir. İşte onun vasiyeti gereği, türbesi bayraklarla donatılagelmiş ve ona Bayraklı Baba denmiştir. Hamzakoy yayının güney tarafında, çengelin iç kısmındadır ve çok sayıda bayrakla örtülüdür.
Oraya kadar varmışken, ağzını yalnızlığa açmış Çilehane’yi ve burundaki Dumlupınar başta olmak üzere batık denizaltılarımızın anısına dikilmiş anıtı ve üzerindeki tepedeki ünlü Gelibolu Feneri’ni ve açık alanda ibadet için hazırlanmış hemen hemen tek örnek Namazgâh’ı da (Azebler Camii) görmek mümkün.
Oraya giden yolun başında ise yedi yerde bulunduğu söylenen Hallac-ı Mansur türbesi vardır. Onun yüz metre kadar kuzeybatısında ise 1850’lerde Ruslardan Kırım Savaşı’ndan dönen Fransız askerlerinin anısına dikilmiş Fransız anıtı ve hemen yanında da Saruca Paşa’nın türbesi vardır. Hilal biçimindeki Hamzakoy’un iki ucu iki tepeden oluşur. Duvar gibi yükselen kayalıklar tortul kayalardan oluşmuştur. Hamzakoy, 1980 darbesinden sonra Demirel ile Ecevit’i “ağırlamış”tır. Yürümeyi sürdürdüğünüzde bir çamlıkta Yazıcızade Ahmed-i Bican ve Yazıcızade Mehmet adlı din adamlarının mezarları vardır. Bu iki kardeş, Ahmediye ve Muhammediye adlı din kitaplarının yazarlarıdır. Yazıcıoğlu Mehmet adına yapılmış küçük cami de türbenin bitişiğindedir.
Gelibolu Osmanlı ilk döneminin öncü adlarının türbeleriyle ve onlar adına yapılmış camileriyle dolu. Her köşede bunlardan bir ikisine rastlayabilirsiniz. Sözgelimi, Hamzakoy’un, Demirel’i filan ağırlandığı askeri birime doğru bir düzlükte Sinan Paşa Türbesi çıkıverir karşınıza. Gazi Süleyman Paşa Camisi, Büyük Cami, Hüdavendigâr Camii de geçmişten günümüze gelmiş tarihi Gelibolu camileridir.
LİMAN VE YAŞAM
Gelibolu’da yaşam liman ve çevresinde düğümlenir ve çözülür. Orada, gün 24 saat diyebileceğimiz bir yoğunlukla yaşanır. Lapseki’ye gidip gelen feribotlar ve Çardak’a sefer yapan, otomobil de taşıyan büyük motorlar mekik dokumaktadır. Boğaz’daki havaya göre, balıkçılar da patpatlarıyla bu şenliğe karışır. Sardalyenin memleketi gibidir Gelibolu. İstavriti de unutmamak gerek bu mevsimde. Balık konserveciliğinin burada boy atması normaldir.
Gelibolu’nun çarşısı yukarıdan aşağıya, limana doğru uzanır ve orada biter. Limandaki tarihi kale kalıntısı, içkale, balıkçı barınağı geçmişle bugünün kesiştiği, buluştuğu bir noktadadır ve bugünkü capcanlı yaşamla iç içedir. İçinde, denizcilerin su aldığı çeşmeler vardır. Liman civarındaki lokantalar ise size balık ve deniz ürünü ağırlıklı yemeklerden bir çeşni sunmaya hep hazırdır.
BOĞAZ’A BAKARKEN
Gelibolu’nun önüne serili Çanakkale Boğazı, her dem gemilerin, transatlantiklerin, şileplerin aheste geçtiği bir podyum gibidir. Kıyıda oturup gemilere el sallayabilir ve düşlere dalabilirsiniz. Hele Fener’in bulunduğu burundan, bu seyir son derece zevklidir. Öğretmenevi gibi deniz manzaralı yerlerde iki kadeh bir şey parlatarak denize bakmak ise ayrı bir keyif. Limanın yanından sahil boyunca yürüyerek falezlerin önünden Hamzakoy’a kadar Boğaz manzaralı bir yürüyüş yapmanız mümkün. Gelibolulular, bu yürüyüşü hiç ihmal etmiyor.
Çarşıdan yukarılara doğru, şehrin iç mahallelerine daldığınızda ise sıradan bir kasaba görüntüsüyle karşılaşırsınız. Arada Konya’dakinden sonra ikinci büyüklükteki Mevlevihane gibi sürpriz yapılar vardır; tek tük kalmış eski, kimisi ahşap evler de.
Yaz göründü. Deniz zamanı geldi. Gelibolu ve Saros, Trakya’yı, İstanbul’u bekliyor ağırlamak için. Gelibolu, Türkiye’nin kilidi. Onu açmaya
ve içine bakmaya çalışın.
Namık Kemal’in mezarı Bolayır’da
Yıllar önce bir kez, sırf türküsü nedeniyle merak ettiğim Evreşe’ye de uğramıştım. Bu kez de uğradığım Evreşe’den dönüşte, Bolayır’a girdim. Saros Körfezi’ni gören hâkim bir noktada Bolayır. Ovayı, sonra da denizi gören bir tepede Gazi Süleyman Paşa’nın türbesi var. Türbesini lalası ve atıyla paylaşıyor Süleyman Paşa. Türbe yakınında ünlü ‘vatan şairi’miz Namık Kemal’in mezarı var. Kemal’ın Hürriyet Kasidesi’ni ta gençliğimden beri çok severim. Mıh gibi aklıma çakılı beyitleri vardır. Bunlardan günümüze pek uyan birini orada mırıldandım. Gözlerim doldu. Keşke bu kasideyi bugün herkes anlayabilseydi diye düşündüm. Sonra, tertemiz denizi Türkiye için bir örnek teşkil eden Saros Körfezi’nin berrak sularını da görmek için Güneyli’ye yöneldik. Orada bir sınıf arkadaşımı ziyaret ettim. Kısa ama koyu bir sohbet oldu.
Piri Reis ve Müzesi
Ünlü denizcimiz Dünya Haritası’nı çizen, denizcilik ve coğrafyayla ilgili kitapları da bulunan, dünyanın en eski haritacılarından, Piri Reis Geliboluludur. Ünlü haritasını 1513’te Gelibolu’da çizmiş. Bunun için halkın övünç kaynağıdır. Kemal Reis’in yeğeni Piri Reis için düzenlenmiş bir müze de var Gelibolu’da. Bense, bu gezimde, Piri Reis’in kullandığı araç gereç, döneme ait tablolar, gemi maketlerinin bulunduğu bu müzeyi gezme fırsatı bulamadığım için hayıflanıp duruyorum. Bir daha yolum düşünce bu eksiği gidereceğim.