GeriSeyahat Sükûnet arayanlara İstanbul’un Karadeniz kıyıları
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Sükûnet arayanlara İstanbul’un Karadeniz kıyıları

Sükûnet arayanlara İstanbul’un Karadeniz kıyıları

İstanbul, iki deniz ortasındaki zümrüt aslında. Zümrüte rengini veren de kuzeydeki ormanlar. Bu ormanlar Karadeniz İstanbul’una yol alırken karşınıza çıkar. Rumeli Feneri’ne giderken buluşursunuz yeşil deryayla. Ve sahil şeridi boyunca yola devam ederseniz, İğneada’ya kadar sürer birlikteliğiniz. Bugün hep beraber zümrüt İstanbul’a doğru yola çıkacağız. Güzel köylerden, mavi ile yeşilin birleştiği sakin koylardan, sarp kayaların üzerine kurulmuş kalelerden geçmeye hazırsanız, yola çıkalım. Seyahatinizin farklı ve çok renkli geçmesini istiyorsanız, sabah gün doğarken yollara düşmelisiniz.

İlk hedefimiz Rumeli Feneri Köyü olduğundan Sarıyer’in içinden geçiyoruz. Eğer sabah çok erken gelmişseniz arzu edenler Sarıyer Börekçisi’ne uğrayıp kahvaltı yapabilir. Ama ormanların arasından ansızın denize açılan bir koyda kahvaltı etmek daha hoş olacaktır. Bunun için de, Marmaracık Koyu’ndaki Golden Beach Club’e kadar sabretmelisiniz.

Sarıyer’i bitirdikten sonra yol tabelalarını takip ederek tepeye ulaşacaksınız. Koç Üniversitesi’ne giden yola sapın. Ve işte karşınızda ormanlar... Yaklaşık üç kilometre gittikten sonra bir seyir terasıyla karşılaşacaksınız. Arabanızı sağa çekip bu doyulmaz manzarayı seyredin, fotoğraf çekin, yükseklerden İstanbul’u izleyin. Terası geçtikten sonra askeri araziler başlıyor. Fotoğraf çekmek yasak... Beş kilometre ileride Garipçe Köyü tabelasını göreceksiniz. Buradan denize doğru inin.

Garipçe, çok güzel bir vadide kurulmuş. Sarıyer merkezine 9 kilometre mesafede. Köyün tepesinde Cenevizliler’den kalma bir kale var. Bir zamanlar bu köyde Türkler ve Rumlar birlikte yaşarmış. Ahali balıkçılık ve bağcılıkla geçinirmiş. Pencereleri kafesli evler Türklere, açık olanlar ise Rumlara aitmiş. Şu anda burada yaşayan insanların çoğu Doğu Karadeniz Bölgesi’nden köye göç edenler. Ve hálá balıkçılıkla uğraşıyorlar. Köye Sarıyer’den kalkıp Rumeli Feneri’ne giden belediye otobüsleri de uğruyor. Garipçe’de bir balıkçı restoranı var. Izgara balıkları ile meşhur. İsterseniz dönüşte buraya uğrayın.

İSTANBUL’UN EN BÜYÜK BALIKÇI KÖYÜ

Kuzeye doğru iki kilometre yol alırsanız, Rumeli Feneri Köyü’nde bulursunuz kendinizi. Burası çok değil, bundan 20-25 yıl önce tipik bir İstanbul köyüydü. Çok az beton bina vardı. Sonra hızla betonlaştı. Arka sokaklarında dolaşırsanız, bir zamanlar burasının nasıl huzur dolu, zarif bir köy olduğunu anlarsınız.

Rumeli Feneri, Karadeniz’den gelip Boğaziçi’nin tehlikeli sularına giren denizciler için çok önemli. Çünkü, denizin altı sürprizlerle dolu. Hangi kaya yükseltisinin ne zaman karşınıza çıkacağını bilemezsiniz. Bu yüzden, Osmanlı döneminde fenerlerin imtiyazını almış olan Fransızlar, 1855’te köyün tepesine bir cankurtaran feneri inşa etmiş. Kırım Savaşı’nın yaşandığı o yıllarda çok sayıda Fransız ve İngiliz vapuru yolunu şaşırıp kayalara bindirmiş, yaralı dönen savaş gemileri Boğaziçi’nin girişinde parçalanmış. Fransız ve İngilizler, Karadeniz’in sularıyla boğuşan bahriyelileri kurtarmak için, bu köyde bir de tahlisiye istasyonu kurmuş. Osmanlıca’dan gelen "tahlisiye", bir nevi deniz AKUT’u oluyor. Fenerin ışığına rağmen kayalıklara bindirip parçalanan gemilerdeki binlerce gemiciyi kurtarmış bu istasyonun erleri. Ağva, Şile, Poyrazköy, Kefken ve Kilyos’ta da tahlisiye istasyonları kurulmuş o devirde.

Ülkemiz kıyılarında yer alan 356 fenerden birisi olan Rumeli Feneri, 58 metre yüksekliğinde. Işığı 18 mil öteden görülebilecek şekilde yapılmış. Köy, İstanbul’un en büyük balıkçı beldelerinden biri. Buradaki balıkçılar, sezon açıldığında yelkenleri fora edip Karadeniz’in derinliklerinde kısmetlerini aramayı sürdürüyor. Türkiye’nin en usta balıkçıları bu köyde yaşıyor. Haliyle Rumeli Feneri’nin hemen altında çok sayıda balık lokantası var. Balıklar ve deniz mahsulleri, İstanbul çarşılarına uğramadan önce buraya gelip, henüz kıpır kıpırken ızgaralarda, tavalarda zıplamaya başlıyor.

Eğer gün doğarken yollara düşmüşseniz şu anda saat 09.00’a varmış olmalı. Çam ve iyot kokuları, nane ve kekik rayihaları iştahınızı açmış, kahvaltıya oturma vakti gelmiştir. Köyün iki - ikibuçuk kilometre kadar dışında Marmaracık Koyu var. Batıya doğru yol aldığınızda, betonların bitip ormanların başladığı noktadan devam edin. Şiir gibi bir vadiye ulaşacaksınız. Vadiyi aştığınızda artık tek bir beton yapı kalmayacak ortalarda. Biraz daha devam edince yolunuz ansızın denize çıkacak, olağanüstü, masal gibi bir koyla buluşacaksız. Marmaracık Koyu işte burası.

KAHVALTIDA YOK YOK

Marmaracık’ta meşe, çam, kestane, ladin ağaçlarının ortasında kurulmuş farklı bir köy var. Yaklaşık 20 tane ahşap bungalov, yine ahşaptan yapılmış iki katlı bir otel, bir restoran ile kafe-bar bulunuyor içinde. Mekanın adı Golden Beach Club. Çift kişilik bungalovlarda klima, banyo-tuvalet, veranda ve kışın gelecek olanlar için kuzine var. Kuzinenin odunu ve fırında pişirilecek patatesler şirketin ikramı.

Marmaracık Koyu’nda kulakları sağır eden müzik yayınına izin verilmiyor. Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte bülbüller, muhabbet kuşları, yalı çapkınları uçuşup ötmeye başlıyor. Akşamları restoranda rakınızı ya da şarabınızı yudumlarken koydaki sessizliği bozmayacak şekilde canlı müzik koymuşlar.

Kahvaltıda manda sütünden yapılmış kaymak, Artvin ve Rize’den getirilen bal, Kaz Dağları’ndan toplanmış zeytin (özellikle sele zeytini), envai çeşit peynir, yakın köylerden taze sağılmış süt servis ediliyor.

Bütün gününüzü Golden Beach Club’ta geçirebilirsiniz. Tabii bungalovlardan birinde, otelde ya da çadır kampında geceleyebilirsiniz de. Kulübün Zümrüt Göl adında bir de gölü var. 5 kilometre uzaklıkta. Bu yıl orada da çadır kampı kuracaklarmış. İsterseniz ATV’lere binip orman yollarından göle gidebilirsiniz. Eğer Marmaracık’ta kalırsanız mini golf sahasında, yürüyüş ve bisiklet parkurunda vakit geçirip plaj futbolu oynayabilirsiniz. Tel: (212) 325 55 83 - 84
False