Son dakikacılar için9 günlük tatile 9 öneri
Ben çocukken, anneannem, "Dört mevsimin yaşandığı bir ülkede yaşamak kadar büyük bir nimet yoktur" derdi. Kışın soğuğundan hazzetmediğim, tek mevsime endeksli ülkelerden habersiz olduğum yıllarda bunu hiç anlamazdım. Yazın veya kışın diktatörlüğünden kurtulamayan coğrafyaları görünce anladım Türkiye’nin kıymetini.
Bizde Alanya’da yaz sürerken Van’da yollar kapanır, sabah Antalya Saklıkent’te kayak yapan öğleden sonra Konyaaltı plajında denize girer. Size aşağıdaki satırlarda böylesine farklı bir coğrafyadan sıcağıyla soğuğuyla dokuz farklı bayram önerisi var. Yaşam, araya bayramların, düğünlerin, doğumların ve hüzünlerin serpiştirildiği bir serüvendir ve aynı zamanda yaşamasını bilen için bir sanattır. Bazen para da kár etmez, insan bilemez ne yapacağını, nasıl yaşanacağını. Belki aşağıdaki öneriler için vaktiniz ya da naktiniz olmayabilir ama unutmamak lazım ki yaşamın sırrı bazen bir bardak tavşan kanı çayda gizlidir. Küçük mutluluklarla bayram her gün yaşanabilir o yüzden şimdiden hayat boyu bayramlar.
BAYRAM SESSİZLİĞİNDE İSTANBUL
"İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı" demiş, Orhan Veli. Bayramlar hariç, 15 milyonu devirmiş bir nüfusla bu Bizans artığı şehri dinlemek artık pek mümkün değil. Bayramda şehir safralarından arınmışken gezin Stan Polis’i. Bu kıtaları birbirine bağlayan, üç imparatorluğu ağırlamış şehre, eskiler "Şehre" anlamında Stan Polis demişler.
İstanbul Sarayburnu ile Edirnekapı arasındaki yedi tepeye kurulmuş ve tarih boyunca bir dünya kenti olarak milyonları cezbetmiş. Tarihi şehir bugün paha biçilmez hazineleri gizliyor göğsünde. Ben olsam, İstanbul’la yarenlik ederken, her gün ayrı bir tepeyi fethederim. Birinci tepede Topkapı’nın avlularında kaybolur, hazine dairesinde büyülenir, sonra da Sultanahmet Camii’nde mimar Sedefkar Mehmet Ağa’yla sohbet eder, ona yarattığı şaheserin sırlarını sorarım. At Meydanı’nda hayal gücümü kullanır, Bizans’ın Fenerbahçe ve Galatasaray’ı olan Yeşiller ve Maviler arasındaki karşılaşmaları seyrederim, ardından Kapalıçarşı’daki onlarca sokağı arşınlar, kafelerinde soluklanır, Sahaflar’daki kitaplarda geçmişin izlerini ararım. Üçüncü tepedeki Süleymaniye soluğumu keser, "Bu benim kalfalık dönemime ait" diyen Mimar Sinan’ın mütevazılığına şapka çıkartır, Zeyrek’e doğru ilerlerim. Son günlerini yaşayan ahşap evlerin birbirlerine omuz vermelerine tanıklık eder, kaybolan bir devre ağıt yakarım. Konstantiniyye’nin kurucusu Konstantin’in mezarının da olduğu On İki Havari kilisesinin yerindeki Fatih Camii’nde oturur, 1453’ün 29 Mayıs’ını düşlerim.
Bir başka gün Bizans’ın izlerini ararım bu görkemli şehirde, Ayasofya beni büyüler, Jüstinyen’le kolonların arasında karşılaşır, "Evet Hazreti Süleyman’ın mabedinden daha büyüğünü yapmışsınız" derim. Kutsal Bilgelik anlamını taşıyan bu kiliseden ayrıldıktan sonra aynı dönemin diğer şaheseri Yerebatan Sarayı’na girerim, o muhteşem akustikte tarihin seslerini dinlerken, şehrin etrafındaki onca sarnıç gelir aklıma, sonra Zeyrek Camii’ne uzanırım, bir Bizans müzesi için biçilmiş bir kaftan olan bu binada eskinin mimarlarına saygılarımı sunarım. Kariye’deki mozaikler soluksuz bırakır beni.
Haliç, Fener, Balat bir diğer günümü doldurur. Teleferikle çıktığım Piyer Loti’de kahvemi yudumlarken Altın Boynuz Haliç’i seyrederim, Hasköy’de Rahmi Koç Müzesi’ne gider, sanayinin adımlarını gözlemlerim. Pera Palas’ta Agatha Christie’yle Orient Ekspres’i konuşur, Pera Müzesi’nde Osman Hamdi Bey’e selam verir, Markiz pastanesinde Levanten bir kadınla eski, güzel günleri yadederim. Gün çok ya, bir diğerinde Eminönü’nden vapura biner, köprülerin altından geçerek Kavaklar’a uzanırım. Dünyanın en güzel su yollarından biri olan Boğaz’da belki bir gökkuşağı sürpriz yapar ve günümü renklendirir. Ben olsam, aslında İstanbul’da yaşamam, İstanbul’u yaşarım...
LÄ°MANA BÄ°R GEMÄ° GÄ°RERKEN: TRABZON
Pontus Rum Cemiyeti’ni tarih dersinde okuduğumuz yıllarda, Pontus’un ne olduğunu bilmezdim. Günün birinde yolum Trabzon’a düştü. Trapezus’un masa olduğunu, o yüzden Yunanca’da bankalara Trapeza dendiğini, bu şehrin de bir masaya benzediği için bu adı aldığını öğrendim.
Trabzon beni hep büyüler. Ana caddede şehrin dinamizmini görürüm, ara sokaklarda esnafın o geleneksel yapısından etkilenirim. Sekiz Direkli Hamam’da kültürümüzün halen ayakta kalma savaşı veren bir parçasında tarihe yolculuk yaparım. Kostaki Konağı’nda geçmişin bir bankeri evinde ağırlar beni, Atatürk Köşkü’nde, manzaraya dalıp gitmişken, Kurtuluş Savaşı yıllarını hatırlarım.
Uzungöl’de doğanın renklerinin peşine takılırım. Ayasofya’nın fresklerinde, Hz. İsa’nın hikayesinin resimlerdeki yansımalarını seyrederim, o sırada Trabzon limanına bir gemi girer. Surlar boyunca tırmanırım, kiliseden bozma camilerin içinde huzur bulur, artık nesli tükenmekte olan o eski binaları seyrederim. Sumela’da ise insan azmine hayran kalırım. Bir dağın yamacına kondurulan o manastır beni hayaller alemine taşır, soğuğa aldırmadan tepeye tırmanır, İncil’in resimlenmiş halinden büyülenirim. Meryem Ana ve oğlu benimle beraber tüm ziyaretçileri selamlar. Ardından manastır yakınındaki bir restoranda kuymak, kaygana, lahana çorbası ve alabalığın tadına bakarım. Zigana Geçidi bu mevsimde karlarla kaplıdır, dağları tırmanır, İsviçre’yi aratmayan bir doğada Hamsiköy’ün sütlacını kaşıklarım.
TAÅžA AÄžIT: MARDÄ°N, MÄ°DYAT VE HASANKEYF
Ah Mardin, ah taşın şehri, ah Mezopotamya ovasının uçsuz bucaklığı, bu bayram şiirinize ortak olmak isterim. Siz dizelerinizi paylaşırken benimle, ben ara sokaklardaki izleri takip ederim, hálá yaşayan el sanatlarının son ustalarından feyz almak isterim. Müzede, Kırklar Kilisesi’nde, "Antakya Patrikhanesi’ne ne oldu, neden bu topraklardan Şam’a gitti?" sorusunu yanıtlayacak bir dost yüzü ararım, Dayrülzafaran Manastırı’nda, Süryanilerin güneşe taptıkları dönemden kalan tapınaklarda dolaşırken, son kalan Süryanilerden biriyle sohbet ederim.
Kebapçılara teslim olmuş Anadolu’nun o muhteşem yerel yemekleri için Cerciş Murat Konağı’na sığınırım, sahibi Ebru Baybara Demir’i yüreklendirir, "Bu memleketin senin gibi girişimcilere ihtiyacı var" derim. Güneşle vedalaşmaya Kasımiye Medresesi’ne gider, sudaki yansımaları seyrederim. Prens Charles’a da ev sahipliği yapan Artuklu Kervansarayı’nı veya Erdoba Evleri’ni yuvam bellerim.
Yüzyıllardır birarada yaşadığımız Süryaniler’in taşı kelimelerle değiştirdiği Midyat’ın kuyumcularında telkari mücevherlerle büyülenir, sokaklardaki insan renklerinin ardından yaşadığımız coğrafyanın zenginliğine hayret ederim. Kiliselerin çan sesine ezan karışırken dinler arasındaki kardeşliğin barışa olan katkıları üzerine kafa yorarım. Benim gibi bir Tanrı misafirine kucak açan Devlet Konukevi’nin en üst terasına çıkar, taşın üzerinde son ışıklarıyla danseden güneşi yolcularım.
Hasankeyf her zamanki gibi keyif verir bana ama bir barajın kurbanı olacağını düşündüğümde hüzünlenirim, geçmişin yerleşimleri arasından en tepeye çıktığımda, Dicle’nin Hasankeyf’e kıyamayacağını düşünürüm. Hava soğuktur ama gene de nehir kıyısında oturur, iki yakayı bağlayan köprünün son kalıntılarıyla gözgöze gelirim, o sırada İncil’de bile yeri olan Dicle nazlı nazlı süzülüverir binlerce yıldır olduğu gibi.
KIŞIN BİLE SICAK: CAUNOS DALYAN, GÖCEK, KAŞ
Milet’in oğlu, Apollo’nun torunu olan Caunos, ikiz kardeşi Byblis’e aşık olunca bu çaresiz aşk yüzünden memleketini bırakır, bugünkü Dalyan yakınında yeni bir şehir kurar. Köyceğiz gölünü Akdeniz’e kavuşturan su kanalı olan Dalyan boyunca kurulan bu şehre Caunos’un adı verilir. Caunos tiyatrosu, tapınakları, surları ve kral mezarlarıyla bugün önemli bir ören yeri. Hemen yakınındaki Dalyan ise yaz aylarının hararetli alternatiflerinden. Kışın ise sakin bir Akdeniz kasabası. İztuzu plajında Caretta’lar yok ama güzel bir yürüyüş parkuru var. Kışın da açık olan oteller etraftaki günlük gezilerden sonra şömine sohbetleri yapabileceğiniz hoş mekanlar.
Dalaman Havaalanı’na yakın olan Dalyan haritada tam ortalarda kalıyor, batısında Sultaniye kaplıcaları, yaz aylarının gizlenmiş hazinesi Ekincik, Gökova ve Marmaris bulunuyor. Doğusunda ise çamların arasına saklanmış Göcek var. Göcek kışın bile sıcak, insanın içini ısıtan bir yer. Sahildeki birkaç restoran bu mevsimin keyfini çıkartmasını bilenlere hizmet veriyor. Göcek’te durmaz devam ederseniz sırada Fethiye var, onun devamında da Ölüdeniz. Yürüyüşe meraklıysanız, hayalet şehir Kayaköy’ün sokaklarında dolaşıp, en tepedeki şapele çıkın, bir yanda Akdeniz, bir yanda da dört duvardan ibaret yüzlerce ev olacak. Nasıl olsa zaman var diyorsanız, doğuya, Likya, yani ışık ülkesinin diğer şehirlerine çevirin yüzünüzü. Xanthos, Letoon ve Patara’yı gezip Kaş’a varın. Kaş dingin bir tatilin anahtar yeridir.
ELİMDE İLYADA: ÇANAKKALE BOZCAADA ASSOS
Nasıl da önemli bir su yoludur bu Çanakkale Boğazı ama gene de mütevazıca geçirir üzerinden Karadeniz’in tüm sularını. Brad Pitt’in Troy isimli filminde kullanılan atın gölgesinde, sahilde otururum. Eski adıyla Dardenelles tüm sırlarını döker ortaya. I. Dünya Savaşı’nda düşmana geçit vermediğini, bu toprakların 250 bin askerin kanıyla sulandığını anlatır. Karnımı cömert denizin hediyeleriyle Çanakkale Balıkçısı’nda doyurur, Çanak ya da Kolin otelde kalırım o gece.
Ertesi sabah Homer’in rüzgarlı Troya’sında alırım soluğu, elimde İlyada, kalıntıların arasında Priamos ve oğlu Hektor ile geçmişi değerlendiririm, savaşın sebebini tartışır, suçu güzel Helen’e atarım, o sırada Aşil şehrin surları etrafında atını sürmektedir. "Yolcu yolunda gerek" derim, bir atla kandırılmış olan Troyalılar’la vedalaşırken. Vakit Tenedos’a (Bozcaada) yelken açma vaktidir. Sahildeki Koreli Restaurant’da derya kuzularının hep en tazesi vardır, yanında da adanın şarabı. Sokaklarda geçmişin izini ararken Madam Eleni ile sohbet ederim, Atina’ya gitmiş akrabalarını anlatır bana. Ayazma plajında mayom yerine montumla dolaşırım, hava soğukmuş ne gam. Ada sanki bana kalmıştır, kendimle sohbete dalar, geçmişimle yüzleşirim.
Bu kadar felsefe yetmez, ilk feribotla anakarada bulurum kendimi. Ayvacık üzerinden Assos’a doğru sürerim arabamı, en tepede üç senesini orada geçirmiş olan Aristo beklemektedir, yaşamı irdeleriz, Midilli’ye doğru kaldırdığımız kadehler eşliğinde.
BÄ°LÄ°NMEYENLERÄ°YLE: KAPADOKYA
Kapadokya dünyada benzeri olmayan bir yerdir, hem coğrafi yapısı, hem de tarihi, Atlar Ülkesi anlamına gelen bu diyarı masallar alemine çevirir. Ben Kapadokya’da Ürgüp, Göreme ve Avanos üçgeninin dışına da çıkarım. Sinasos’taki Old Greek House oteli ve oradaki ev yemeklerini çok severim, mübadele öncesi kasabanın en zengini olan Rum ailenin duvarındaki resmin bir benzerini daha önce New York’taki Metropolitan Müzesi’nde görmüş olmak şaşırtmaz beni.
"Geçti Bor’un pazarı sür eşeği Niğde’ye" atasözündeki Bor’un yanından geçer, Tyana’ya (Kemerhisar) giderim. O tarihi su kemerleri ve onlarla bağlantılı olan 3. yüzyıldan kalma orijinal Roma havuzunun asırlardan sonra hálá çok iyi durumda olması şaşırtır beni. Bir köy evinin sıcaklığına sığınmak istediğimde, Tyana Guest House’da gecelerim.
Eski adı Nahita olan Niğde’de güzel bir otel vardır. Şehirdeki restoranlarda karnımı doyurur, kaleye çıkar, camileri ve müzeyi gezerim. Niğde yakınındaki Gümüşler Manastırı çok az insanın paylaştığı bir sır gibidir. Uçhisar’ın ilerisindeki Kılıçlar vadisinden ya da Kızıl Çukur’dan Çavuşin’e tarihin içinden yürürüm. Kayalara kazılan inanç ve yaşama dair izler bana medeniyetin bazen geçmişte kaldığını düşündürtür. Lonely Planet rehber kitapları tarafından Türkiye’nin en iyi restoranlarından biri seçilen Alaturca’da yemek yerim. Her daim büyülendiğim Ihlara Vadisi’nde kar çamur demez yürürüm, Belisırma’da, Selime’de kayalara yazılmış tarihle bütünleşirim. Tanrı’nın bu ülkeyi kayırdığına ve olağanüstü bir coğrafyaya oturttuğuna inanırım.
HER YERDE KAR VARKEN: KARS
Orhan Pamuk’un Kar isimli romanının fonunda yer alan ve eski adı Kari olan Kars’ta kışın durmadan kar yağar, şehir hep beyaz gelinliğiyle oturan taze gelin gibidir. Kars, Doğu Anadolu’nun diğer şehirlerine benzemez, bir Batılı, aristokrat tarafı vardır. 1878’den 1943’e kadar Ruslar’ın elinde kalan Kars, ızgara şehir planlı sokakları, o muhteşem taş binalarıyla asıl kışın caziptir.
Ben Kars’a sevgilimle giderim, kaleye çıkıp oradan gösteririm şehri ona, bir kahvede çay içer, Kars halılarına bakar, büyük şehre götürmek için peynir ve bal alırım. Sonra Ermeni Bagrat Krallığı’na başkentlik yapmış olan Ani’ye götürürüm yarimi. O eski taş ustalarının binalarında geçmişe ışık tutarım, Halaskar kilisesindeki Haç Kar’ı gösterir, bu haçın adını Kaçkar dağlarına verdiğini anlatırım, ona Anadolu’nun ilk Selçuklu camii olan Ebul Menuçehr’den Arpaçay’ının manzarasını sunarım. Kars’tan 55 kilometre uzaklıktaki Sarıkamış’a giderim onunla, yolda 1915’te Allahüekber Dağları’nda soğuktan donarak hayatını kaybeden onbinlerce asker ve Enver Paşa’nın hırsı gelir aklıma. Ölümü getiren aynı kar, artık zevk aracı olmuş, kayakların altında ezilmektedir şimdi.
Bir tanıdığım Sarıkamış’ta büyüdüğü için çocukluğumdan beri atlı kızaklarla gezme ve kardelen toplama anıları dinlemişimdir. Aklıma hep fonda çalan Rus müziği eşliğinde, kocaman beyaz atların çektiği kızaklardaki, dizlerine kürk örtülmüş, yanakları soğuktan kıpkırmızı olmuş o çok mutlu insanlar gelir, benzerini ben de Çıldır Gölü’nün üzerinde yaparım.
DİNLER MOZAİĞİ: ANTAKYA
Hıristiyanların kendilerini Hıristiyan olarak adlandırdıkları ilk şehir geçmişin Antioch’u, bugünün Antakya’sıdır. Şehirde bazıları değişik mezhepleriyle olmak üzere üç din de temsil edilir, Türkiye’nin tek Ermeni köyü Vakıflı da gene bu hoşgörü ortamı içinde Antakya’da bulunur. Dünyanın en muhteşem mozaik müzelerinden biri, Aziz Piyer Kilisesi, restoranlarıyla meşhur Harbiye, inanılmaz bir yapı olan Titus Vespasianus Tüneli, şehirde görülecek yerlerden bazılarıdır.
Antakya sokakları ve evleri Türkiye’nin zenginliklerindendir. Zamanım varsa yakındaki Adana’ya gider, Merkez Camii’ni gezer, Seyhan Nehri üzerindeki Roma döneminden kalma taş köprüyü seyrederim. Yüzevler, kebapçılar arasında favorim olandır. Hıristiyanlığın en önemli azizlerinden biri olan Pavlus’un doğduğu şehir olan Tarsus da sevdiğim yerlerdendir. Tarsus’taysam geçtiğimiz yıllarda restore edilen taş evlerin içindeki kafelerde oturur, Pavlus’un kuyusunun olduğu sokaklarda dolaşır, kilisenin etrafında gezinir, sonra da Çanakkale Geçilmez’in kahramanı, jilet olmaktan son anda kurtarılan Nusrat gemisinin olduğu parka giderim. Güneydoğu Anadolu bir başka güzeldir, ayrılırken tadı damağımda kalır.
YENİDEN KEŞFETMEK İÇİN: PAMUKKALE AFRODİSİAS
Afrodit’e adanan Afrodisias ile Bergama krallarının şifa bulmak için kurdukları Hierapolis (Kutsal Şehir) ya da bizim verdiğimiz isimle Pamukkale her sene yüzbinlerce insana olduğu gibi bana da geçmişin görkeminin ipuçlarını sunar. Antik dünyanın en önemli heykel okullarından birinin bulunduğu, denizden 600 metre yüksekte ve Büyük Menderes nehrinin kollarından birinin üzerinde yer alan Afrodisias Anadolu’daki en eski yerleşimlerden biri olmasına rağmen yeni keşfedilmenin heyecanını yaşar.
Yüzyıllar içinde depremler ve istilalar şehri tarihin sayfalarına gömmüştür. Özellikle, 1402’de Timur’un Anadolu’yu yakıp yıktığı dönemden, Aphrodisias da payına düşeni almış ve bir daha belini doğrultamamıştır. 1961’deki kazılarbaşlayana kadar köylüler burada tarihi eserlerle içiçe yaşamışlardır. Bana göre Afrodisias, Türkiye’deki en temiz ve düzenli ören yerlerinden biridir. Şehirdeki müzenin içindeki yontu sanatının olağanüstü örnekleri beni her seferinde çarpar. Anadolu’nun en büyüğü, dünyadaki en iyi korunmuş stadyumlardan biri olan 1900 yıllık, 30 bin kişilik Aphrodisias Stadyumu, her ziyaretimde hayallere daldığım yerdir.
Afrodisias gibi komşusu Pamukkale’nin de dünyada eşi benzeri yoktur. Şehirde geçtiğimiz yıllarda tamamen gün ışığına çıkarılan ve İmparator Domitian’a adanan Sütunlu Cadde’yi geçtikten sonra karşınıza bugün müze olarak kullanılan çok büyük boyutlardaki Roma Hamamları çıkar. Müze ufak ama içindeki eserler ilginçtir.
Müzenin önünde ise doğa harikası Pamukkale, teraslardan aşağıdaki vadiye süzülür. Çal Dağı’ndan çıkan termal sularda çözülmüş halde bulunan kalsiyum bikarbonatın içindeki karbondioksit havaya karışır ve teraslarda sert tebeşir biçimindeki travertenleri oluşturur. Ayakkabılarınızı elinize alıp, binlerce yılda meydana gelmiş traverten teraslarda yürüyebilirsiniz.
Bugünkü Pamukkale Motel’in içinde bulunan "Kutsal Havuz" Romalılar döneminden beri kullanılır. İçinde mermer parçaların ve kolonların olduğu 35 derecelik sıcaklığa sahip havuz çok keyiflidir. Tepede yer alan Roma mimarisi tarzındaki tiyatro, II. yüzyıldan kalma ve çok iyi durumdadır, en tepeye çıkıp aşağıdaki güzelliklerin tadını çıkartırım.
NEREDE KALINIR?
Antakya Antik Beyazıt Otel 0-326-2162900 www.antikbeyazitoteli.com Savon Hotel 0-326-2146355 Assos Kervansaray Hotel 0-286-7217093. www.assoskervansaray.com Assos Group Hotels 0-286-7217435 www.assoshotel.com Bozcaada Otel Kaikias 0-286-6970250 Çanakkale Kolin Hotel 0-286-2180808
www.kolinhotel.com Çanak Hotel 0-286-2141584 Dalyan Berg Hotel 0-252-2845359 www.dalyanberghotel.com Kapadokya Fairy Chimney Inn, Göreme 0-384-2712655. www.fairychimney.comÂ
Göreme House 0-384-2712060 www.goremehouse.com Alkabris, Ortahisar 0-384-3433433 www.alkabris.com Tyana Guest House Kemerhisar 0-388-3293065. www.tyanaguesthouse.com Niğde Grand Hotel 0-388-2327000 wwwgrandhotelnigde.com Kars Hotel Karabağ 0-474-2123480. www.hotel-karabag.com Sim-er Hotel 0-474-2127241 www.simerhotel.com Çamkar Hotel, Sarıkamış 0-474-4136565 www.camkar.com Toprak Hotel, Sarıkamış 0-474-4134111 www.toprakhotels.com Kaş Club Hotel Phellos Kaş 0-242-8361953 Mardin Artuklu Kervansarayı 0-482-2137353 www.artuklu.com Erdoba Evleri 0-482-2137677 www.erdoba.com.tr Devlet Konukevi, Midyat 0-482-4621101 Pamukkale Herakles Termal 0-258-2714425 www.heraklesthermal.com Trabzon Grand Zorlu Hotel 0-462-3268400 Hotel Büyük Sümela 0-462-5123540 www.sumelaotel.com Usta Park Hotel 0-462-3265700
NEREDE YENÄ°R?
Afrodisias Anatolia Restaurant 0256 448 81 38 www.anatoliaturizm.com.tr Antakya Anadolu Restaurank 0-326-2153335 Hidro restaurant. Harbiye 0-326-2314006 Kral Künefe Salonu 0-326-2147517 Sultan Sofrası 0-326-2138759 www.sultansofrasi.com Çanakkale Çanakkale Balık Restaurant 0-286-2180442 Yalova Restaurant 0-286-2171045 www.yalovarest.com Göreme Alaturca Restaurant 0-384-2712882 Niğde Saruhan Restaurant 0-388-2322172 Kars Ocakbaşı Restaurant 0-474-2120056 Şirin Sultan Sofrası 0-474-2125616 Mardin Cercis Murat Konağı 0-482-2152474 www.cercismurat.com Trabzon Sümela Restaurant 0-462-5311207
Han İlçesi’nin bir kısmı taşınacak
Frigya Vadisi Projesi kapsamında, Han İlçesi’nin bir kısmı taşınacak. turizmgazetesi.com’un haberine göre Eskişehir Valisi Kadir Çalışcı, Anadolu Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Frigya medeniyetinin Afyonkarahisar, Eskişehir, Kütahya ve Uşak’tan oluştuğunu, bu illerin Frigya medeniyetinin tanıtımı için hizmet yarışına girmesi gerektiğini söyledi. Frigya kalıntılarının bir kısmının Han İlçesi’nin altında bulunduğunu söyleyen Vali, proje kapsamında Han İlçesi’nin bir kısmının taşınacağını ve projenin özel sektörlerin de dikkatini çekeceğine inandığını belirtti.
Ordu’da tam güneş tutulması
Yine turizmgazetesi.com’dan: 29 Mart 2006’da Brezilya’dan Moğolistan’a kadar uzanan bir çizgide izlenebilecek tam güneş tutulması, Türkiye’de de Antalya’dan Ordu’ya kadar geniş bir bölgede yaklaşık dört dakika boyunca görülebilecek. Ordu şimdi güneş tutulmasına hazırlanıyor. Ordu Valisi Kemal Yazıcıoğlu, il turizmi açısından bu büyük fırsatı verimli bir şekilde değerlendirmek istediklerini söyledi. Vali sivil toplum örgütlerine de çağrı yaptı.