Soğukoluk ne alemde?
“Bir zamanlar, genç kızların kaçırılıp hapsedildiği ve pazarlandığı, otellerinde zindanların olduğu Soğukoluk, Uğur Dündar’ın başarılı gazeteciliği sayesinde özgürlüğüne kavuşmuş ve beyaz kadın ticareti yapan çeteler de dağıtılmıştı. O günden sonra Soğukoluk unutuldu gitti. Oysa orası tam anlamıyla bir cennet...” Sinan Tanyıldız yazıyor :
ÇUKUROVA’DAN
Y. Sinan TANYILDIZ
Pazar sabahı erkenden yola koyulup Kömürler’e gittim. Amacım bu beldenin dağlarına çıkıp oradaki köylülerle sohbet etmekti. Nitekim amacıma da ulaştım. Hz.Ukkaşe’nın kabrinin bulunduğu Danacı Köyü TEM’den 17 kilometre uzakta. İnsanlar, dağın zirvesindeki kabri ziyarete geliyorlar, ben de köylüyle konuştum...
İlginçti... Köyün gençleri artık eskisi gibi dağda kalmıyor, tahsil için şehirlere gidiyordu. Ve köyün neredeyse büyük bir bölümü üniversite mezunuydu. Aileler, köylerini terketmemişti ama gençler ya memur olmuş veya özel şirketlere kapak atmıştı. Her taraf yemyeşildi. Çiftçilik devam ediyordu, biraz da hayvancılık vardı. Yani köylü şimdilik halinden memnundu. Tabii ki ülkenin daha iyi olmasını isteyenler, bu köyde de ahkâm kesiyordu...
Ordan Nadir Baba’yı ziyaret ettim. Köyün, diğer köylere benzemediğini gördüm. Yağ fabrikası bile kurulmuştu dağ başında. Köyün gençleri burada çalışıyorlardı. Bu fabrika öyle bildiğiniz gibi derme çatma bir yer değil, modern bir yapıydı ve makineler de son modeldi...
Ayrıca köye giden yollar da asfalttı ve çoğu yoldan güzeldi...
Ordan Hassa’ya ve Kırıkhan’a uzandım. Kırıkhan da çok değişmiş. İlçe olmaktan çıkmış adeta şehir olmuş. Birkaç yıl önce ziyaret ettiğim Kırıkhan’ı tanıyamadım.
Ve Antakya’ya doğru yola çıktım... Hava sıcak mı sıcak... Yollar araba kaynıyor. Yol kenarlarında bölgenin ürettiği üzüm, incir gibi meyveler satılıyor.
Belen’i geçtikten sonra Çınar Lokantası’nda mola verdim. Buranın tavası meşhurdur. Ya kıymayla yapılır, ya da kuşbaşı... Biz kıyma söyledik ve karnımızı doyurduk. Oturduğumuz yerin tam karşısında, tepede, ormanın içinde harika yapılar vardı.
Garsona sorduk. “Orası Soğukoluk...” dedi. Ve benim de aklıma Uğur Dündar geldi. Çünkü Soğukoluk o dönemlerde yöre halkının nefret ettiği bir bataklık yuvasıydı. Merak ettim ve planımızı değiştirdik. Soğukoluk’a çıkmaya karar verdik. Yemekten sonra Güzelyayla yoluna girdik. Soğukoluk’un adını değiştirip Güzelyayla yapmışlar...
Zirveye tırmandıkça hava da soğumaya başladı... Ve lokantadan gördüğümüz villalara yaklaştığımızda otellerin virane haline geldiğini ancak yine de yeşillikler arasında yeniden onarılmayı beklediklerini gördük. Bazılarını Milli Eğitim’e vermişler. Misafirhane yani...
Zirvede, hormonsuz domatesler, hormonsuz üzümler yedik...
“Burası Davos olacak...” dedi hiç tanımadığımız biri. Bu haber olarak da çıkmıştı gazetelerde. İsabet olur, diye düşündüm ve bu bölgede Soğukoluk kadar güzel yer görmedim. Yeşillikler içinde bir cennetti burası...
Bir iki saatimizi Soğukoluk’ta geçirdik. İnsanlarla konuştuk ve anladık ki Türkiye’nin her yerinde, az çok herkes ya siyasetle ilgileniyor, ya da ekonomiyle. Yani artık “Bana ne?” diyenler çok azaldı. Herkes durumun farkında, herkes olayları takibediyor. En çok da CNNTürk izleniyor. Bu benim yorumum değil. Konuştuğum insanlar, haberleri CNNTürk’ten izlediklerini söylediler...
Soğukoluk ilginç bir yer... Belen’dan tırmanıyorsunuz, İskenderun yoluna çıkıyorsunuz. Biz de aynısını yaptık ve akşam 19.00 sularında evimize döndük...
Yani tam 530 kilometre yol yaptık...
Cennet ülkenin, cennet yörelerini gördük, yerel yemeklerinden yedik, harika insanları ile konuştuk ve kilosu 500 bin liradan hormonsuz domates alıp Adana’ya ulaştık... Sabah kahvaltısında hormonsuz domates yemek çok keyfli oluyor...
Sizler de pazar günlerinizi çevrenize ayırın... Ya kendi arabanızla, ya da arkadaşınızın arabasıyla.... Pazartesi günü işe başladığınızda anlatacak bir şeyiniz olsun...