Sebati KARAKURT
Son Güncelleme:
Şehre yarım saat uzakta
Rumelifeneri'ndeki Hakuna Matata Vosvos Kamping'e ulaştığınızda birden kendinizi Akdeniz kıyısında hissediyorsunuz. Pırıl pırıl bir deniz, yeşil ağaçlar, hatta çamlarla çevrili küçük bir göl bile var.
Kamping alanında lokanta, iki bar ve bir kır kahvesi var. İsteyen çadırda kalıyor, isteyen günübirlik gelip gidiyor.
İstanbul'da Akdeniz ambiyansı! Denizi, doğası, mis gibi havası, sodalı gölü, yemyeşil kamp alanları, çam ormanları arasında yürüyüş yolları... Tekmili birden Maslak'tan yalnızca 30 kilometre uzakta. Denizi öyle seyredilen değil, gönül rahatlığıyla kulaç atılan, ormanı öyle tüpgaz tehdidi, mangal dumanıyla boğulmamış. Pijamayı üniforma yapanların hır çıkarmaya meyilli tavırlarından uzak, sakin bir cennet Vosvos Camping Hakuna Matata.
Sarıyer'den sonra Rumelifeneri oklarını takip ederek yukarılara çıkıyoruz. Koç Üniversitesi'ne yaklaşınca orman yolu başlıyor. Çam ağaçlarının arasında kıvrılarak balıkçı köyü Fener'e varıyoruz. Köy meydanında Vosvos Camping tabelası beliriyor. Yol Fener'den sonra değişiyor. Üzerinden buldozer geçmiş tarla konforuna sahip toprak yolu izliyoruz. 15 dakika içinde üzerinde ‘‘gümrük’’ yazan küçük bir tahta kulübeye yaklaşıyoruz. Güvenlik görevlileri aracımızı park etmek için alıyor.
ÇİMEN ÜSTÜ MİNDER
Yemyeşil kamp alanı düzenli bir şekilde çadırlarla çevrilmiş. Marmaracık Koyu'na bakan çadırlardan çıkan bir kaç kişi, mayoları, g-stringleriyle denize atlarken biz kahvaltıya geçiyoruz. Birbirinden lezzetli ev reçelleri, üzerimizdeki mahmurluğu alıyor. Kış aylarında da hizmet veren lokantanın şöminesinin önünde sabah uykusunu devam ettirenler var. Karadeniz'i alabildiğince gören bir tepeye çadırlarımızı kuruyoruz. Açıktan boğaza doğru ilerleyen büyük yük gemileri manzarayı hareketlendiriyor. Yeterince ‘‘macera adamı’’ havasına girdikten sonra kamp alanının içindeki yolu takip ediyoruz. 40 dakikalık yürüyüş sonunda ödülümüzü alıyoruz. Ağaçların arasında gizlenmeye çalışan bir göl beliriyor. Kıyısında kurulmuş küçük bir çardak ve iskele. Vakti zamanında porselen imalatı için gerekli madeni çıkarmak üzere oyulmuş arazi, zamanla göl olmuş. İsteyen yüzebiliyor ama zemine basmamakta fayda var.
Farklı bir yoldan kampa dönüyoruz. Yandaki koylara henüz el atan olmamış. Aslında dip dibe çirkin villalar kondurmak için ideal bir yer: Mafya köşede bekliyor olabilir!
Gölden sonra deniz sefası için kumsala ilerliyoruz. Şezlong ve şemsiye kapmak için kimse yarışmıyor. Herkes büyük bir sükunet içinde. Kır kahvesinde çaylarını yudumlayarak tavla oynayanlar, çimenlerin üzerindeki minderlere yayılmış üstsüz güneşlenenler, sahilde kimseyi rahatsız etmeden voleybol oynayanlar...
Bir taraftan güneşlenen kadınları dikiz etmek, bir taraftan da elimde buruşturduğum sigara paketini fırlatmak için fırsat kolluyorum. Ortamdaki gizli ‘‘asalet’’ baskısı engel oluyor. Zulamdaki arabesk kasetleri mi, imkansız! Ambiyans, latin-caz. Açlığımızı kır restoranında muhteşem bir köfte ziyafetiyle gideriyoruz. Büyük patron Bülent Gencolu ‘‘anne’’ köftesini bizzat kendisi yapıyor. Garsonlara gelince büyük bir bölümü sinema çevresinden, zorlama esprileri büyük bir olgunlukla karışılıyor ve konforu tam sağlıyorlar.
Çöplükten cennete nasıl dönüştü
Üç yıl önce Marmaracık Koyu bir çöplüktü. Buraya gelen bir grup sinemacı pisliği görünce deliye döndü. İstanbul'un burnunun dibindeki bu güzel yer nasıl böyle olabilirdi? Bölgeyi Orman İşletmeleri'nden kiraladılar. Uzun süreli bir çalışma sonucu üzeri çöple örtülen cenneti ortaya çıkardılar. Bir sürpriz ekibi daha da heyecanlandırdı. Ellerinde dürbün ve devasa objektiflerle bölgeye gelen Fransızlardan buranın kuşlar için önemli bir göç noktası olduğunu öğrendiler. Bodur bitki örtüsüyle sülün ve diğer küçük kuşlar için ideal bir dinlenme ve beslenme alanıydı burası. Bölgeyi sürekli av yasağı kapsamına aldırmayı başardılar. Koyun güzelleşmesine çevre halkı ve yerel yöneticiler de destek verdi. Dört yıl öncesine kadar Hizbullah'ın bile silahlı eğitim yaptığı iddia edilen bu yer, Akdeniz kıyılarına benzedi. Burada Vosvos Camping'i kurdular. Kamp yeri esas olarak Volkswagen meraklılarına hitab ediyordu. Bu yıl kamping bir beach club havasına büründü. Hakuna Matata ismini aldı. Bu deyim Swahili dilinde ‘‘Hayatını Yaşa’’ anlamına geliyor. Artık burada plaj voleybolu, bisiklet, kaya tırmanışı (temmuzdan itibaren) gibi outdoor aktiviteleri yapılabiliyor. Kampingde iki bar ve bir langırt çadırı açıldı. Akşam kır kahvesinde barkovizyondan kaçırılan filmler gösteriliyor.
ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERE İNDİRİM
Buraya günübirlik de gelinebiliyor. Haftaiçi günübirlik gelenler 5 milyon, hafta sonu gelenler 7 milyon 500 bin lira giriş ücreti ödüyor. Saat 20.00'den sonra eğlenmek, yemek yemek için de gelinebiliyor buraya. Hafta içi akşam gelenler 2 milyon 500 bin lira, hafta sonu akşam gelenler 3 milyon 750 bin lira giriş ücreti ödüyor. Öğrenci ve öğretmenlere indirimli. Kendi çadırıyla gelenler bu giriş ücretinin yarısını ve yalnızca bir kez ödüyorlar. Çadır tutanlar için seçenekler var. İki kişilik, yataklı çadırda kalanlar sabah kahvaltı dahil bir gece için 30 milyon lira ödüyorlar.
www.vosvoscamping.com kamp rezervasyon: 0536 465 47 10. Merkez: 0212 270 29 18.
İstanbul'da Akdeniz ambiyansı! Denizi, doğası, mis gibi havası, sodalı gölü, yemyeşil kamp alanları, çam ormanları arasında yürüyüş yolları... Tekmili birden Maslak'tan yalnızca 30 kilometre uzakta. Denizi öyle seyredilen değil, gönül rahatlığıyla kulaç atılan, ormanı öyle tüpgaz tehdidi, mangal dumanıyla boğulmamış. Pijamayı üniforma yapanların hır çıkarmaya meyilli tavırlarından uzak, sakin bir cennet Vosvos Camping Hakuna Matata.
Sarıyer'den sonra Rumelifeneri oklarını takip ederek yukarılara çıkıyoruz. Koç Üniversitesi'ne yaklaşınca orman yolu başlıyor. Çam ağaçlarının arasında kıvrılarak balıkçı köyü Fener'e varıyoruz. Köy meydanında Vosvos Camping tabelası beliriyor. Yol Fener'den sonra değişiyor. Üzerinden buldozer geçmiş tarla konforuna sahip toprak yolu izliyoruz. 15 dakika içinde üzerinde ‘‘gümrük’’ yazan küçük bir tahta kulübeye yaklaşıyoruz. Güvenlik görevlileri aracımızı park etmek için alıyor.
ÇİMEN ÜSTÜ MİNDER
Yemyeşil kamp alanı düzenli bir şekilde çadırlarla çevrilmiş. Marmaracık Koyu'na bakan çadırlardan çıkan bir kaç kişi, mayoları, g-stringleriyle denize atlarken biz kahvaltıya geçiyoruz. Birbirinden lezzetli ev reçelleri, üzerimizdeki mahmurluğu alıyor. Kış aylarında da hizmet veren lokantanın şöminesinin önünde sabah uykusunu devam ettirenler var. Karadeniz'i alabildiğince gören bir tepeye çadırlarımızı kuruyoruz. Açıktan boğaza doğru ilerleyen büyük yük gemileri manzarayı hareketlendiriyor. Yeterince ‘‘macera adamı’’ havasına girdikten sonra kamp alanının içindeki yolu takip ediyoruz. 40 dakikalık yürüyüş sonunda ödülümüzü alıyoruz. Ağaçların arasında gizlenmeye çalışan bir göl beliriyor. Kıyısında kurulmuş küçük bir çardak ve iskele. Vakti zamanında porselen imalatı için gerekli madeni çıkarmak üzere oyulmuş arazi, zamanla göl olmuş. İsteyen yüzebiliyor ama zemine basmamakta fayda var.
Farklı bir yoldan kampa dönüyoruz. Yandaki koylara henüz el atan olmamış. Aslında dip dibe çirkin villalar kondurmak için ideal bir yer: Mafya köşede bekliyor olabilir!
Gölden sonra deniz sefası için kumsala ilerliyoruz. Şezlong ve şemsiye kapmak için kimse yarışmıyor. Herkes büyük bir sükunet içinde. Kır kahvesinde çaylarını yudumlayarak tavla oynayanlar, çimenlerin üzerindeki minderlere yayılmış üstsüz güneşlenenler, sahilde kimseyi rahatsız etmeden voleybol oynayanlar...
Bir taraftan güneşlenen kadınları dikiz etmek, bir taraftan da elimde buruşturduğum sigara paketini fırlatmak için fırsat kolluyorum. Ortamdaki gizli ‘‘asalet’’ baskısı engel oluyor. Zulamdaki arabesk kasetleri mi, imkansız! Ambiyans, latin-caz. Açlığımızı kır restoranında muhteşem bir köfte ziyafetiyle gideriyoruz. Büyük patron Bülent Gencolu ‘‘anne’’ köftesini bizzat kendisi yapıyor. Garsonlara gelince büyük bir bölümü sinema çevresinden, zorlama esprileri büyük bir olgunlukla karışılıyor ve konforu tam sağlıyorlar.
Çöplükten cennete nasıl dönüştü
Üç yıl önce Marmaracık Koyu bir çöplüktü. Buraya gelen bir grup sinemacı pisliği görünce deliye döndü. İstanbul'un burnunun dibindeki bu güzel yer nasıl böyle olabilirdi? Bölgeyi Orman İşletmeleri'nden kiraladılar. Uzun süreli bir çalışma sonucu üzeri çöple örtülen cenneti ortaya çıkardılar. Bir sürpriz ekibi daha da heyecanlandırdı. Ellerinde dürbün ve devasa objektiflerle bölgeye gelen Fransızlardan buranın kuşlar için önemli bir göç noktası olduğunu öğrendiler. Bodur bitki örtüsüyle sülün ve diğer küçük kuşlar için ideal bir dinlenme ve beslenme alanıydı burası. Bölgeyi sürekli av yasağı kapsamına aldırmayı başardılar. Koyun güzelleşmesine çevre halkı ve yerel yöneticiler de destek verdi. Dört yıl öncesine kadar Hizbullah'ın bile silahlı eğitim yaptığı iddia edilen bu yer, Akdeniz kıyılarına benzedi. Burada Vosvos Camping'i kurdular. Kamp yeri esas olarak Volkswagen meraklılarına hitab ediyordu. Bu yıl kamping bir beach club havasına büründü. Hakuna Matata ismini aldı. Bu deyim Swahili dilinde ‘‘Hayatını Yaşa’’ anlamına geliyor. Artık burada plaj voleybolu, bisiklet, kaya tırmanışı (temmuzdan itibaren) gibi outdoor aktiviteleri yapılabiliyor. Kampingde iki bar ve bir langırt çadırı açıldı. Akşam kır kahvesinde barkovizyondan kaçırılan filmler gösteriliyor.
ÖĞRETMEN VE ÖĞRENCİLERE İNDİRİM
Buraya günübirlik de gelinebiliyor. Haftaiçi günübirlik gelenler 5 milyon, hafta sonu gelenler 7 milyon 500 bin lira giriş ücreti ödüyor. Saat 20.00'den sonra eğlenmek, yemek yemek için de gelinebiliyor buraya. Hafta içi akşam gelenler 2 milyon 500 bin lira, hafta sonu akşam gelenler 3 milyon 750 bin lira giriş ücreti ödüyor. Öğrenci ve öğretmenlere indirimli. Kendi çadırıyla gelenler bu giriş ücretinin yarısını ve yalnızca bir kez ödüyorlar. Çadır tutanlar için seçenekler var. İki kişilik, yataklı çadırda kalanlar sabah kahvaltı dahil bir gece için 30 milyon lira ödüyorlar.
www.vosvoscamping.com kamp rezervasyon: 0536 465 47 10. Merkez: 0212 270 29 18.