Paylaş
Bazı sektörlerde makinalar stop etmiş olsa da iş insanları “bir gün düzelir” umuduyla ticaretlerine devam ediyor.
Mevduat faizleri yüzde 50'liler mertebesinde.
Bu faiz seviyesi, hele döviz baskılanırken imkânı olanın iş kayıp acısını bile hafifletir.
Ancak ticaret sürekliliğini sadece kâra borçludur.
Kâr kavramını tek taraflı olarak “işveren mutluluğu” üzerinde konuşmuyor olmak gerek.
Neticede iş yerlerini bir gemiye benzetirsek, “herkes aynı gemide.”
Öte yandan enflasyon olgusu, maalesef bir türlü dizginlenemiyor.
En kritik engel “beklentilerin” olumluya dönmemiş olması.
Özellikle hizmetler sektöründe fiyatlama davranışları acımasız ve sorumsuz bir seyir izliyor.
Bazı mal ve hizmet gruplarında bindirilmiş fiyatlarda dahi “talep” yönünden bir sıkıntı yaşanmıyor.
Herhalde, bahse konu yüksek faizleri elde edenlerin harcama rahatlığı bu hususta ilave besleyici oluyordur.
Oysa geniş halk kitlelerinin geçim sıkıntısı tahammül sınırlarını çoktan aşmış durumda.
Emekliler, vasıfsız mavi yakalar… gözlerini kamu otoritesine dikmiş durumda.
Asgari ücret seviyesi sınırlı geliri olanlar için hayati ehemmiyete haiz.
Makro dengeler yuvalarından çıktı.
Hak edilen artış elde edilse bile, kısa bir süre sonra enflasyon canavarı ile anlamını yitiriyor.
Bu böyle diye onların üstünden bir fedakarlığın ahlaken istenmiyor olması lazım.
Bir taraftan iş yerlerinin sürdürülebilirliği de bir realite.
Geçenlerde İzmir'in dev firmalarından birisinin yöneticileriyle konuştuk.
Tamamı ihracata yönelik şirketlerin aşırı baskılanan döviz fiyatları sebebiyle kâr marjlarının çok daraldığını, ifade ediyorlardı.
Asgari ücret artışını yüksek belirlemenin firma karlılıklarını tamamen kaldıracağını, söylüyorlardı.
Denilebilir ki biraz da hissedar birikimlerini işletmelerine koysunlar.
Zaten sorumlu firmalar halen böyle yapıyor.
Ama bu tutum nereye kadar sürebilir?
Her kesim kendi cephesinden haklı.
Ancak OVP hedefleri belli.
İhracatçılardan asgari ücretliye, onların mutlu edilmesi, bu defa enflasyon hedefini başarısız kılıyor.
Kemerleri gevşetme lüksümüz kalmadı.
Aksi uygulamalar her şeyi sil baştan eder.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekibi programı ciddiyetle sürdürüyorlar.
Devlet bütçesi bu kadar tasarruf çabasına rağmen yine 2 trilyon TL açık veriyor.
Meğerse ekonomik dengeler ne denli bozulmuş da haberlerimiz yokmuş.
Şu aşamada kuyudan çıkılacaksa, milletçe sabretme dışında çözüm görünmüyor.
Ancak; açlık sınırı, yoksulluk ve giderek sosyal barış her şeyin önündedir.
Toplumun en az yüzde 80’lik kesimi nefes almakta zorlanıyor.
Nasıl ve ne ara bu yerlere geldik?
İhmal edilen eğitim, donanımsız kitlelere ve verimsizliğe sebep oldu.
İş dünyası katma değerli üretimi yan gözle bakmayı zül addetti, işin kolayına kaçtı.
Nüfus alabildiğini artarken, hayatını her alanında “vasatlık” temel duruşumuz oldu.
Neticede tüm toplum olarak, hiçbirimiz “sütten çıkmış ak kaşık” değil, ektiğimizi biçiyoruz.
Paylaş