GeriSeyahat Rönesans’ı ateşleyen Urbino
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Rönesans’ı ateşleyen Urbino

Rönesans’ı ateşleyen Urbino

Floransa’nın kuş uçuşu 110 kilometre doğusundaki Urbino, tepe üstüne kurulmuş küçük bir kent. Ressamları, mimarlarıyla İtalyan Rönesansı’na öncülük yapmış, ülkenin bilimsel, askeri merkezine dönüşmüş. Bugün de tarihi dokusuyla turist çekiyor.

“Urbino! Orta yükseklikteki bir dağın tepesinden eteğine uzanan, hiçbir yere benzemeyen, inişi çıkışı bol bir mekân” diyor 1581’de yazdığı “İtalya Seyahati Günlüğü”nde Montaigne. Fransız entelektüellerinin Rönesans’la başlayan İtalya merakı, onları bu güzel ülkenin “dünya sanat tarihine” yazacağı sayfalara bire bir tanık olmaya sürüklemiş. Türkçede “Denemeler”iyle ünlü Fransız yazar Montaigne’in Urbino’ya gidişi, hiç de tesadüf değildir. Urbino, İtalyan Rönesansı’nın öncülerinden biri olarak geçer tarihe. Venedik’in, Milano’nun, Parma’nın, Floransa ile Roma’nın yanına yazdırır adını. Yüzyıllar sonra da gösterişli Rönesans mimarisiyle UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giriverir.
Orta İtalya’da, sahildeki Marche bölgesinin içerilerindeki yerleşim Rönesans İtalyasının askeri ve bilimsel merkezi olarak anılır. Rönesans resminin ustalarından Piero della Francesca’nın isim yaptığı, büyük ressam-mimar Raffaello’nun doğduğu yerdir burası.

RAFFAELLO BU KASABADA DOĞMUŞTU

Urbino Dükalığı’nın başkenti bugün 16 bin nüfusu, bir tepe üzerindeki konumu, Rönesans mimarisiyle İtalya’nın inci kentlerinden biridir. En parlak dönemini Dük III. Federico da Montefeltro zamanında, yani 15’inci yüzyılda yaşamıştır. Saray Rönesans’ın beşiğidir adeta: Piero della Francesca o dönemde çıkar ortaya. Ressamın sayısız önemli eserinin yanı sıra, “Madonna del Parto” (Hamile Meryem) başlıklı freski dikkat çekicidir. Bugün, Toscana’da küçük yerleşim yeri Monterchi’deki bu tek tablodan oluşan ve aynı adı taşıyan müze, her yıl binlerce turisti çekiyor. Söz konusu freski daha önce görme şansına nail olduğumuzu da belirtelim.
Urbino’dan çıkan bir diğer büyük ressamsa, Raffaello Sanzio’dur muhakkak. Bazı kaynaklar ondan Urbinolu Raffaello diye de söz eder. Rönesans’ın bu büyük ressam-mimarının 1483’te Urbino’da doğduğu ev bugün bir müzedir. Rönesans resminin büyüklerinden, Venedik’teki ünlü San Marco Bazilikası’nı resimleyen Paolo Uccello da Urbino’da bağlantı kurduğu bir tarikat çerçevesinde, 1467-69 yılları arasında genç oğluyla çalışır. Uccello’nun portresi, Paris Louvre Müzesi’ndeki “Rönesans sanatının kurucuları” başlıklı bir panoda görülebiliyor bugün.
İnişi çıkışı bol bu minnacık şehirde o kadar çok görülecek mekân var ki.. Fransa’nın güneyindeki Avignon Papalık Sarayı’nı anımsatan Dükalık Sarayı, sarayın içindeki Milli Resim Galerisi, onun hemen yanı başında yükselen San Domenico Katedrali, 16’ncı yüzyıl tarihli Albornoz Kalesi ve daha niceleri...

Rönesans’ı ateşleyen Urbino

MACHIAVELLI’Yİ AĞIRLAYAN SARAY

İtalyan Rönesansı’nın en büyük destekleyicilerinden, tabiri caizse “sponsorlarından” biridir Dük III. Federico da Montefeltro. Urbino’da göreni büyüleyen ihtişamlı sarayı yaptıran da hep aynı kişidir. 1468-82 yılları arasında inşa edilen saray İtalyan tarihindeki önemli bir olaya tanıklık eder: Montefeltro, 1502’de İtalya’nın Romagna bölgesine yaptığı üçüncü sefer sırasında yakalanır, bu arada Urbino Dükalığı da düşer. Papa VI. Alexandre’ın oğlu Floransa delegasyonuyla görüşmelerini dükalık sarayında yapar. Delegasyonla gelenler arasında İtalyan düşünür Machiavelli de vardır. Zaten bu görüşmenin, Machiavelli’nin dünyaca ünlü “Prens” başlıklı eserine esin kaynaklığı ettiği söylenir. Tarihi film dekorlarından çıktığı izlenimini veren Dükalık Sarayı, Urbino’nun da dahil olduğu Marche Bölgesi’nin milli resim galerisine ev sahipliği ediyor bugün.
Şehrin dikkat çekici bir başka noktası, San Domenico Katedrali. 1063’te, episkopos Beato Mainardo’nun inşa ettirdiği katedral, “gökyüzüne çekilmiş Bakire Meryem”e adanmış. Önce 15’inci yüzyılda, Dük Federico da Montefeltro’nun talebiyle yeniden yapılmış. 1789’daki büyük depremle kubbesi çökünce, bu kez neoklasik üslupla çıkmış ortaya. Katedralin alınlığındaki Latince yazılı cümleyle, çatının onarımını finanse eden Urbino Üniversitesi’ne teşekkür edildiği görülüyor.

URBINO’DA BİR TÜRK

Şehrin iddialı yanlarından biriyse üniversitesi muhakkak. Urbino Carlo Bo Üniversitesi İtalya’nın en eski üniversitelerinden: 599 yıllık. Güzel Sanatlar Akademisi ile “sanatsal yayıncılık” sektörüne eleman yetiştiren enstitü ISIA, Urbino’nun diğer eğitim merkezleri.
Bizim Urbino’ya gidiş nedenimiz, bu inci şehri gezmenin yanı sıra, ISIA’da okuyan Merih’i görmekti. 21 yaşındaki Merih Akman, okulun Görsel İletişim Tasarımı bölümünde öğrenci. “Ticari amaç gütmeyen, entelektüel birikime önem veren bir okul” diyor Merih ISIA için. Okulunu sevdiği kadar Urbino’ya da hayran: “İtalya’nın ortasında ıssız, gizli bir kale! Adeta gerçek dışı bir yer” diye ekliyor. “Yamuk duvarlı tuğla evlerden oluşan, sıcacık ve sevimli bir kent. Yerleşimin küçüklüğü, bizi adeta evcilik oynamaya itiyor; sürekli bir yemek yapma, sofra kurma, bulaşık yıkama hali. Cumartesi günleri herkesin en büyük aktivitesi, akşamları kulüplere gitmektense, sabahları pazara gitmek. Akşamleyin Sicilya usulü pirinç köftelerini (arancini) yedikten sonra, Faslı arkadaşlarımıza naneli çay içmeye gidiyoruz. Masal gibi bir yer burası!”
Şehir merkezi öğrencilerle dopdolu. Şehrin neredeyse tümüyle öğrencilere kiralanan dairelerle bir kampüs gibi işletildiğini, suç oranının sıfıra yakın olduğunu, Urbino’daki ERSU kurumunun sağladığı yüksek burs olanaklarını Merih’ten öğreniyoruz hep. Ardından bir Urbino klasiği yememiz için katedralin hemen karşısındaki küçük büfeye götürüyor bizi. Crescia (Kreşa diye okunuyor) yiyeceğiz birlikte. “Bizim katmerin biraz daha serti” diyor. Gerçekten de öyle.. Izgara patlıcan ve peynirlisinin tadı hâlâ damağımızda!
Crescia’yı evde yapmayı denedik, aynı tadı bulamadık. Bir gün yeniden tatmak, Rönesans’ın gözbebeği bu inci şehri yeniden görmek için Urbino’ya tekrar gideceğiz; muhakkak!

Raffaello’dan Tiziano’ya Rönesans ustalarının resimleri

Milli Resim Galerisi’nde, Rönesans resminin en önemli örneklerinden bir seçki mevcut. Piero della Francesca’nın “Hz. İsa’nın Kırbaçlanması” ve “Senigallia’lı Meryem” resimleri ile, Raffaello’nun “İskenderiyeli Azize Katerina”sı görülebilir. Rönesans resminin bir başka büyüğü Tiziano, “Son Akşam Yemeği” ve “Hz. İsa’nın Dirilişi”, Pedro Berruguete, “Vaftizci Yahya’nın Başının Kesilmesi” başlıklı eserleriyle dikkat çekerken, Venedik’teki ünlü San Marco Bazilikası’nda da çalışan ressam Paolo Uccello’nun resimleri, Rafaello’nun “Sessiz Kadın” tablosu ile Primitif Flaman resminin örnekleri müzenin ağır topları...

Şehrin diğer müzeleri

Alçı Heykeller Müzesi: Arkeoloji Enstitüsü’nün Alçı Heykeller Müzesi’nde, Urbino Devlet Sanat Enstitüsü’nce verilmiş alçı antik heykeller görülebilir. Heykellerin hemen hepsi Marche Güzel Sanatlar Akademisi’nin kurulduğu döneme tarihleniyor ve eğitim amaçlı kullanılıyor. Söz konusu eserler MÖ 5’inci yüzyıldan kalma heykellerin kopyaları.
Raffaello’nun doğduğu ev: 14’üncü yüzyıldan kalma bu evi, Raffaello’nun kendisi gibi ressam olan babası Giovanni Santi 1460’ta satın almış. Dük Federico da Montefeltro’nun sarayında ressamlık ve şairlik yapan Santi’nin yanında, resim sanatıyla yakınlaşıyor Raffaello. Bugün evde, Santi’nin tabloları ile Raffaello’ya ait olduğu düşünülen “Bebekli Meryem” tablosu, dönemin Rönesans seramik eserleri, elyazmaları, 19’uncu yüzyıla uzanan portreler görülebilir.
Botanik bahçesi: Urbino Üniversitesi Kimyasal, Fiziksel ve Doğal (Eczacılık) Bilimler Fakültesi’nin botanik bahçesinde 2300 çeşit bitki görülebiliyor. 1808’de Giovanni Brignoli tarafından hazırlanan bahçe üç terastan oluşuyor.

False