GeriSeyahat Pekin’i görmek Çin hakkında 100 kitap okumaya bedeldi
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Pekin’i görmek Çin hakkında 100 kitap okumaya bedeldi

Pekin’i görmek Çin hakkında 100 kitap okumaya bedeldi

Tala Çetinkaya (22), Kadir Has Üniversitesi’nde Amerikan filolojisi öğrenimi görüyor.

Ersin KALKAN
 
İki ay önce aynı üniversiteden 30 arkadaşıyla Çin’e gitti. Bir ay boyunca Zheijiang Gongshang Üniversitesi’nin konuğu oldu. Arkadaşlarıyla, Çinli öğrencilere İngilizce öğretti. Karşılığında Çin tarihi, kültürü, sanatı ve ekonomisi hakkında dersler aldı. Doç. Dr. Sedat Aybar’ın rehberliğinde, Şanghay’dan Pekin’e gitti. Şanghay’a dönüşteki 21 saatlik tren yolculuğunu unutamayan Çetinkaya “Sakın hata yapıp Çin’de yerel trenlere binmeyin” diyor.

Rüya mıydı, gerçek miydi hâlâ ayırt edemediğim kadar güzel Şanghay’ı anlatmak aslında çok da kolay değil. Taksiyle kalacağımız otele doğru giderken, birbirinden ilginç köprüler, gökdelenler, bunların birbiriyle uyumu başımızı döndürmeye yetti de arttı bile. Trenden indiğimizde akşam olmuştu. Işıl ışıl, rengârenk caddelerden geçerken tüm yorgunluğumuza rağmen bir an önce gezmek ve tüm bu güzellikleri yakından görmek istiyorduk. Otele yerleştiğimizde günün yorgunluğuyla hemen TV’yi açıyoruz. 12 yerel kanalda diziler, belgeseller ve haberler... Çin dizilerine dublaj yapıp eğleniyoruz.

28 YILDA TAMAMLANAN HAYAL PARKI

Şanghay’da ilk gün rehberimiz Çağıl arkadaşımızın babası. Pilot Kemal Amca kenti avcunun içi gibi biliyor, esnaf da onu tanıyor. Görmemiz gereken ilk yer Yu Yuan Bahçesi’ydi. Sabah 10.00’da yola çıktık. Yu Yuan (Mutluluk) Bahçesi, Ming ve Qing hanedanlığının izlerini taşıyan, oldukça hareketli turistik bir alan. Rehber kitabımızdan tarihini incelediğimizde 400 yıl öncesine kadar gittiğini öğreniyoruz. Şu açıklama yapılmış: “Yu Yuan Bahçesi, Ming Hanedanlığı döneminde bakanlık yapan Pan Yuduan tarafından, babasının mutlu yaşaması için 28 yılda tamamlanmış.” Fakat babası bahçenin bitmiş halini göremeden vefat ediyor. Bakan, bu olaydan sonra bahçeyi satmaya karar veriyor. Çin mimarisini ve bahçe kültürünü çok net bir şekilde yansıtan Yu Yuan Bahçesi gerçekten görülmeye değer özelliklere sahip. Bahçeleri, gölleri, köprüleri, çayevleri, balıkları ile tam bir cennet. Turistler için ise ipekten inciye, yeşim taşından geleneksel Çin el sanatlarına kadar birçok ürünü bir arada bulabileceğiniz eşsiz bir alışveriş merkezi. Bir diğer özelliği de 2000 yuandan pazarlığa başladığınız bir ürünü 50 yuana alabilmeniz!

İkinci durağımız kıyafetten ayakkabıya, çantadan saate kadar lüks markaların çok uygun fiyatlara satıldığı “580” adlı kapalı alışveriş merkezi. Kemal Amca, Sedat Hoca rehberliğinde alışveriş yapıyoruz. Yine birbirinden eğlenceli pazarlıklar eşliğinde. Satıcılar kapıdan girer girmeş müşterilerin kolundan, bacağından çekiştirmeye başlıyor. Birçoğu Türkçe öğrenmiş. “Arkadaş, çanta, çok ucuz, kanka” diyebilenler müşteriyi çekiyor.
 
PEKİN, 100 KİTAP OKUMAYA BEDEL

Eğitim programına ara verdiğimiz birkaç günde Pekin’i görmek isteyen dokuz kişilik ekiple yola çıkıyoruz. Diğerleri Şanghay’da kalmayı tercih ediyor. Kaldığımız yurttan gara gitmek mesele... Çantamızı sırtlayıp yola düşüyoruz. Duraktan B1 otobüsüne binip, Hangzhou’da iniyoruz. Oysa hislerimiz bizi yanıltmış. Bambaşka bir istasyondan kalkıyor tren. Çevremize soruyoruz. Birisi sağı gösteriyor, diğeri solu. Vaktimiz azalıyor, panik başlıyor. Nihayet bilet almaya gittiğimde gişedeki kadına trene binmemiz gereken istasyonun Çincesini biletime yazdırdığımı hatırlıyorum. İngilizcesi iyi olan bir Çinliye gösteriyorum bileti. Taksiyle bu istasyona gitmemiz gerektiğini söylüyor. Ancak taksi bulmak sorun. İlk grup yola çıktıktan bir süre sonra ikinci taksiyi durdurmayı başarıp, trene 45 dakika kala yola düşüyoruz.

Şanghay Garı’na vardığımızda 20 dakikamız kalmış. Hemen arkadaşlarımızı bulup, trene biniyoruz. Kuş uçuşu 1100 kilometrelik yol için 13 saatlik ekspres tren yolculuğumuz başlıyor. Yorgunluktan uykuya dalıyoruz. Pekin’e vardığımızda sabah olmuş... İstasyondan çıktığımızda, kalacağımız otelden iki Çinli genç, suratlarında kocaman gülümsemeyle, ellerinde Taha yazan kâğıtla bizi bekliyor. Birkaç hatıra fotoğrafından sonra yola çıkıyoruz. İstasyonun karşından otobüse binip, görkemli Pekin sokaklarını geçiyor, otelimize ulaşıyoruz. Pekin, Çin’in kültür merkezi. Sonraki birkaç günde bu şehirde Çin’in kültürü, günlük yaşam alışkanlıkları, siyasi ve ekonomik sistemi hakkında 100 kitaptan alamayacağımız kadar bilgi ediniyoruz. Asıl macera bizi dönüş yolunda bekliyor.

21 SAATLİK HANGZHOU TRENİ KÂBUSA DÖNÜŞTÜ

Bizi Hangzhou’ya götürecek trene bindiğimizde, hatamızı düzeltmek için artık çok geç kalmıştık. Vagonlar tıklım tıklım dolu. Ayakta duranlardan koridorla ilerlemek neredeyse imkânsız. Zar zor yerimize ulaşıyoruz. Ama o da ne? Koltuklarda başkaları oturuyor. İngilizce, Türkçe, Çince hiçbir dil yardımcı olamıyor bize. Zar zor derdimizi anlatıp, nihayet yerimize oturuyoruz. Koltuktan kalkanlar ise başımızda dikiliyor. Çuvalı üstünde uyuyakalan bir yaşlı amca Tuna’ya yaslanıyor. Tüm bakışlar üzerimizde. 13 saat nasıl dayanacağımızı düşünüyoruz bu koşullara. Maskeler, dezenfektanlar, antibakteriyeller, ıslak mendiller, şallar, şapkalar. Bir şekilde kendimizi kokudan, domuz gribinden ve diğer bilumum bütün bulaşıcı hastalıklardan korumak istiyoruz.

Birbirimizle bile konuşmuyoruz ki dikkat çekmeyelim. Ama fayda etmiyor hâlâ tüm bakışlar üzerimizde. Saatler geçtikçe dayanamıyoruz ve belki erken inebiliriz ümidiyle zar zor gördüğümüz görevliye danışıyoruz: Doğru yerde miyiz, ne zaman ineceğiz? Yanlış değil ama bir sonraki gün ineceksiniz, diyor. İnanmıyoruz. Yanlış anladığını sanıp “Tamam” diyoruz. Aradan saatler geçiyor. Tekrar soruyoruz, cevap hâlâ aynı. Yerel trene binmişiz, Şanghay’ın 180 kilometre güneydoğusundaki Hangzhou’ya giden trenin yolculuğu tam 21 saat sürüyor. Artık ağlanacak halimize gülmeye başlıyoruz. Çare yok. Bu trenle 21 saat gideceğiz. Hemen hocamızı arıyoruz, durumu özetliyoruz. Aldığımız cevap “Tamam, sakin olun biz sizi bekliyoruz.” Bu cevapla bir hayli sakinleşiyoruz ve artık sadece saatlerin geçmesini bekliyoruz...

NİHAYET BİTTİ

Koltuktan kalkıp yürümek neredeyse imkansız. Her yer yolcu dolu. Yaşlısı, genci herkes yerlerde yatıyor, uyuyor... Tuvalet önleri, lavaboların üstleri dahil her yerde uyuyanları görmek mümkün. Hatta ayakta uyuyakalıp elindeki termosu ayağının altında yatan yaşlı amcanın kafasına düşürenini bile.. Yetmezmiş gibi aralarda sigara bile içiliyor. Görevlinin canı isterse ve uyku odasından çıkarsa havalandırma açılıyor, tren buz kesiyor, canı isterse de kapatıyor ve tren hamam oluyor. Ortasını bulmak mümkün değil. Bizim tercihimiz donmak pahasına temiz hava almak ama dinleyen kim?

21 saat geçti geçmesine ama ne yedik, nasıl uyuduk, nasıl nefes aldık, nasıl vardık hatırlamasına çok iyi hatırlıyorum ama işin doğrusu şiddetle hatırlamak istemiyorum. Bu amansız tren yolculuğunda tek sevindiğimiz şey, eğer biz bu trende Domuz gribi olmadıysak artık hiçbir yerde olmayız. Kesin, net!

False