Paylaşabilmek veya sevebilmek
Mutluluğun, ahengin ve dirliğin esası sevgidir. Sevginin esası ise sevilen şeyleri paylaşmaktır.
Hareket noktası, gayesi, tavır ve tarzı ne olursa olsun hiçbir insan ve toplum sevgisiz yaşayamaz.
Bu gerçeği bugüne kadar inkâr eden olmamıştır.
Sevgi, bir büyülü söz olarak, çağlar boyu insanın sürekli dilindedir. Ne var ki, bu dildeki sözü canlı bir gerçek olarak hayata sokmak, hem kolay olmamakta hem de beklenen ölçüde olmamaktadır.
İnsanlığın büyük çoğunluğu sevgiyi romantik bir avunma aracı halinde kelimelerde, sözde bırakmaktadır.
Kur'an sevgiyi yaşayan ve dünyaya yön veren bir değer olarak hayatımıza sokmamız için bazı varoluş ilkeleri koymakta ve insanı sevgi aktörlüğü ile avunmaması için uyarmaktadır.
Bakara suresinin 92. ayeti sevginin büyülü bir masal olmaktan çıkıp erdirici bir değer olarak hayatımıza girmesinin en önemli ilkesini şöyle vermektedir:
“Sevdiğiniz şeylerden başkalarına vermedikçe mutluluğa ve zafere asla ulaşamazsınız.”
O halde, gerçek sevgi bizi sahip olduğumuz değerleri paylaşmaya götüren sevgidir.
Başka bir ifadeyle, sevgi, sahip olduğumuz nimet ve imkânları başkalarıyla paylaşmaktır.
Kur'an, paylaşıma ‘infak’ der.
İnfak, sahip olduğumuz nimetleri cömertçe paylaşmak demektir.
Kur'an, paylaşım konusu yapmamız gereken şeyleri tek tek saymaz. Genel bir ifade kullanarak ‘sevdiğiniz şeylerden verin’ der. Bu, para ve mal olabileceği gibi, bilgi, ilgi, bedensel veya ruhsal yardım olabilir. Bu, bizzat peygamberimizin ifadesiyle, ‘tebessüm bile olabilir.’
Önemli olan, hayata bir biçimde katkı ifade eden şeylerden başkalarına pay çıkarabilmektir.
Özetleyelim:
Sevilen neyse onu paylaşmaktır sevgi.
Çöpe atılacak şeyleri başkalarına vermek, onlar bundan yararlansa da, sevmek değildir.
Ve tabiî ki infak da değildir.
Alınteri ve emeği gasp edilenlere kamu bütçelerinden dağıtılan zehirli kömürlerle oy avcılığı yapmak ise bırakın sevgi veya infak olmayı, insan onuruna ve hakka ihanettir.
Hayat, bu tür ‘merhamet maskeli ihanetler’in faturasını elbette ki ödetecektir.