Nerede o eski bağbozumları
İster Yunanlı Dionysos’un adını kullanın, ister Romalı Baküs’ün. Fark etmez. Çünkü ikisi de aynı tanrıdır. Bağbozumunun, şarabın ve sarhoşluğun tanrısı… Susuzluğunu şarapla gidermeyi tercih eden tanrılardır onlar.
“Çok içtiği için iri kalçalıydı, yağlanmıştı, şişko ve dolgundu, pancar suratlıydı.” Fransız televizyonunun ünlü yorumcusu, gazeteci, en önemlisi şaraba sırılsıklam âşık olan Bernard Pivot böyle tanımlıyor Baküs’ü.
İkisi de aynı tanrıydı ama Dionysos, şişman Baküs’e nazaran çok güzeldi. İnsanın aklını alıp deli edebiliyordu. Bereket, bolluk ve mutluluk onun sorumluluğundaydı.
Bütün ünlü ressamlar Baküs’ü resmetmişlerdir. Ben en çok Michelangelo’nun bronz Baküs’ü ile Velasquez’in genç, çıplak ve hiddetli Baküs’ünü severim.
Sonbahar güneşi, üzümü olgunlaştırır. Onun tadına karar verir. Üzüm üreticisi bu aylarda ikirciklidir. Rüzgârın sürüklediği bulutlardan korkup, bağbozumunu erken yapanın şarabı lezzetli olmaz. Riski göze alanın şarabı ise insanın aklını başından alır.
Bağbozumu özellikle Fransa’da bir şenliktir. Bizde belki Bozcaada’da bağlar müzikle, dansla, neşeyle bozulur. Diğer bölgelerdeki bağlar bozulurken ise kimsenin haberi olmaz.
Türkiye’deki tüm bağbozumları erkek erkeğe yapılır. Halbuki Fransa’da... Orada bağlarda, erkeklerin yanında genç kızlar vardır. Onlar, topladıkları üzümler kadar tatlıdır ve baş döndürürler. Yanakları üzüm suyuyla boyanmış, kırmızı kırmızıdır.
Bluzlarının üzerinden çıplak omuzları görünür. Onların eğilip doğrulması, erkeklere müthiş bir enerji verir...
Onlar da bunu bilir ve kullanırlar. Salkımdan kopardıkları bir tane kırmızı üzümü önce dudaklarının arasına alırlar. Sonra dillerinin üstünde kaydırır ve acele etmeden ısırırlar. Ödüllendirileceğini sanan erkekler ise kestikleri salkımları onun sepetine doldururlar.
SAVAŞ DURDURAN MEYVE
Bernard Pivot, savaşların bile bağbozumları engelleyemediğini anlatır: “Ortaçağda, köylülerin üzümlerini rahatça toplayabilmesi için savaşa ara veriliyor ve derebeyleri bağbozumunu denetim altına alıyorlardı.
“Paris’in kuşatması sırasında, IV. Henri, savaşa ara vererek mahsullerini kaybetmekten korkan bağ sahiplerine koruma ekipleri vermişti. IV. Henri tam anlamıyla iyi bir kraldı.” Savaş arası bağbozumlarında da müzik, dans, aşk ve neşe olurdu. Bu, bir solukluk yaşam arasıydı.
Bağbozumunun son günlerine doğru erkekler sarhoş olur, kadınlar ise gebe kalırdı. Dedik ya, sonbahar rüzgârları bereketlidir diye!
Ama artık Fransa’da bile bu sahneler azaldı. Bağlardaki aşk oyunları romanlarda kaldı. Genç kızların şuh kahkahaları, dans edenlerin ayak sesleri duyulmaz oldu. Çünkü üzümleri artık fakir göçmenler topluyorlar. Onların derdi, oynaşmak değil, yeterli parayı toplayıp gitmektir.
Bağı bozmak için eğlenmeyi, gülmeyi, yemeyi, içmeyi, âşık olmayı bilmek gerekir.