Son Güncelleme:
NAPOLÄ° VE AÅžK Italya'dayım, Capri adasının karşısında, Italyan tenor Enrico Carusa'ya ilham veren Sorrento kasabasında. Yalnızca bir kaç mumun aydınlattığı,
NAPOLÄ° VE AÅžK Italya'dayım, Capri adasının karşısında, Italyan tenor Enrico Carusa'ya ilham veren Sorrento kasabasında. Yalnızca bir kaç mumun aydınlattığı, birbirinden güzel çiçeklerin bulunduÄŸu bir bahçedeyim. Elimde kırmızı, özel ev yapımı ÅŸarabım, masada minik sepetler içinde servis yapılan italyan peynirleri, arkada Pavarotti olmasa da onu aratmayacak güzellikte bir ses, etrafımda aynı güzellikten keyif alan pek çok milletden insanlar… Gecenin geç bir vaktinde sırtımda çantam, Napoli'den otelimin bulunduÄŸu kasabaya varmak için trenimi ariyorum. Napoli, körfezleri ile ünlü ÅŸehir. Napoli ve kıyıları hakkında yazılmıs en iyi yazılar sanıldığı gibi bir Italyana deÄŸil, ünlü Alman yazar Goethe'ye ait. Onun "Viaggio in Italia" ından bir kaç sayfa okumak, Napoli hakkında fikir edinmek için oldukça yeterli olacaktır.Tek kelime ingilizce bilmeyen ama yine de Türk erkekleri gibi, bir bayana yardım etmek için tutuÅŸan Italyan erkekleriyle anlaÅŸabildiÄŸim kadarıyla, trenle iki istasyon ilerleyip, bir istasyon geri dönerek Sorrento'ya varmaya çalışıyorum. Ilık bir yaz geçesi içinde, trende giderken ışıklarını gördüğüm ve perdelerini kapamamış Italyanların evlerinde birbirlerine sesleniÅŸlerini duyuyorum. Ne yaptıklarını, ne söylediklerini hayal etmeye çalışıyorum. Antonio diye bağırırken kadın -muhtemelen kocasına- acaba ne diyordu. Balkondan balkona asılmış çamaşırlarından, evlerden gelen yemek kokularından, cam kenarlarına veya minicik balkonlarına sıkıştırdıkları renkli çiceklerinden, kendimi sanki senelerdir tanıdığım, bildiÄŸim, yaÅŸadığım bir mekanda gibi hissediyorum. Tren varacağım yere geldiÄŸinde, yüksek duvarlarla çevrili, ıssız, dar yollardan otelime doÄŸru ilerliyorum. Gece saat 12. Her an bir motorsikletlinin bu daracık sokakta çantamı kapabileceÄŸi korkusuna kapılıyorum ve bu korkuyu bile umursamıyorum. Sonunda oteldeki yatağıma varıp, uykuya dalarken yalnızca Al Pacino'nun televizyondan gelen italyanca sözlerini duyuyorum. Ertesi gün Italyan usulu pek cok tatlılar, kekler, kurabiyeler vs.le dolu kahvaltımı yaptıktan sonra Pompei'ye gitmeye karar veriyorum. 3570 tane daracık, tıpkı filmlerde ki gibi tipik italyan merdivenlerini indikten sonra, parke taÅŸlarından yürüyüp bir grup Amerikalı turist ile beraber trene binip Pompei'ye varıyorum. Pompei, kimilerine gore insanların ihtiraslarına, arzularına, ahlaksızca, kuralsızca -ne derseniz deyin- yaÅŸadıkları yasak aÅŸklara, iliÅŸkilere Vezüv yanardağının bile tahammül edemeyip, lavlarıyla yerle bir ettiÄŸi ÅŸehir. Tarih kaynaklarına göre, Milattan önce 79. yüzyılda Vezüv yanardağı patladığında Pompei ve Herculaneum kasabalarındaki 16000 kiÅŸi lavlardan ve toksik dumanlardan yanarak veya zehirlenerek ölmüşlerdi. Tam 17 yüzyıl sonra Pompei'de yapılan kazı çalışmalarında o zaman ki Roma dönemine ait evler, çarşılar ve ibadethanelerin yanısıra, küller icinde korunmuÅŸ olarak insan bedenleri de bulunmuÅŸtu.Gözüm birbirine sarılı halde ölümün yakaladığı bir çifte takılıyor. Acaba aÅŸkları ölümün verdiÄŸi acıyı ne kadar azaltabildi? Azaltabildi mi acaba? Ama en azından yalnız olmaktansa, ölümü birbirlerinin kollarında karşılayan bu çiftin ÅŸanslı olduÄŸunu düşünerek Pompei'den ayrılıyorum.Ertesi gün Sorrento'dan Roma'ya gitmek için yola koyuluyorum. Arkamda yaÅŸayan, sıcacık bir ÅŸehir bırakarak. Acaba insanlar mı ÅŸehirlere sıcaklık verir, yoksa ÅŸehirler mi insanlara? Arrivederci Sorrento, arrivederci Napoli, arrivederci Pompei, Capri. Arrivederci yaÅŸamış ve yaÅŸayan sıcak ÅŸehrin, sıcak insanları. Arrivederci Antonio. Arrivederci Al Pacino…Tuba Turan ERTAÅž - 31 Mayıs 2000, ÇarÅŸamba Â