GeriSeyahat MEDYADAN - Magazinleştirebildiklerimiz
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
MEDYADAN - Magazinleştirebildiklerimiz

MEDYADAN - Magazinleştirebildiklerimiz

ONUN TIPTA BİR ADI VARDIR

 

Biliyorsunuz, ben bu ‘süperstar’ ve ‘megastar’ laflarına çok gülerim. Tıpkı ‘imparator’ yahut ‘diva’ gibi...

 

Gülüyorum çünkü Ajda Pekkan’a ve Tarkan’a, yahut İbrahim Tatlıses’e, Fatih Terim’e yahut Bülent Ersoy’a birileri reklam amacıyla bu dandik payeleri takıyor, Allah’lık medya ciddi ciddi kullanıyor ve neticede, ilgililer de gerçekten süper, mega, gifa filan olduklarına inanıp havaya girmeye başlıyorlar...

 

Şimdi sorsanız, Ajda Hanım kendini süperstar, Fatih Terim de futbolun imparatoru sanıyordur ciddi ciddi...

 

Serdar Ortaç durup dururken Tarkan’a takılıp ‘O megastarsa, ben ultrastarım’ demiş de...

 

Benim Serdar Ortaç’a diyeceğim: Bu gibi vakalarda psikolojide ‘ultrastar’ demezler, onun tıpta bir adı vardır!

 

Bugün-Melodi, 24 temmuz

 

*

 

GERÇİ...

 

Sabah’ın üçüncü sayfasında bir haber. ‘Hâkim hatası yüzünden cezaevine girdi’ diyor. Ramazan Kartal adlı bir vatandaş. Kimmiş, haberin girişinde tanıtıyorlar:

 

Ünlülerin sucukçusu olarak bilinen ... Ramazan Kartal!”

 

Bu memlekette Ajda Pekkan ‘süperstar’ olmuş, yahut Tarkan ‘mega’ ... çok mu!

Sabah, 24 temmuz

 

*

 

DİLİM SÜRTÇÜMÜŞ

 

Bizim Ömer, küçükken ‘k’ harfini söyleyemez ‘t’ dermiş.

Bir akşam eve dönen babasını sevinçle kapıda karşılamış:

- Babacığım, ben artık ‘tapıyı tapa’ demiyorum, ‘tapıyı tapa’ diyorum!

Mahsun Kırmızıgül düzeltti:

Açıkhava konseri sırasında Fatih Terim’e ‘antrenör’ yerine ‘vantilatör’ demedim, dilim sürçtü ‘antretör’ dedim!

Sabah’la Günaydın, 24 temmuz

*

 

ANLAMI O KADAR BÜYÜK Kİ… KAVRAYAMADIK!

Popçu Gülşen doğum gününde biricikler arasından biricik ve miniminnacık sevgilisi Reha Muhtar’a ‘özel’ bir doğumgünü pastası yaptırmış, meslektaşım ‘enkılmen’ çok duygulanmış, ‘Hiç böyle anlamlı bir doğumgünü pastası görmemiştim’ demiş.

 

Doğumgünü pastasının içinde... 20 tane gül yaprağı varmış!

 

Şahsen bu müthiş doğumgünü pastasının ‘derin anlamını’ çözemedim!


Sabah’la Günaydın, 24 temmuz

*

 

ABUKLUĞUN ÜST SINIRI YOK

 

‘Oğlumuz sabıkasızdır’ diyor başlık.

 

Artık kız istemek için çiçek ve çikolatanın yanında sabıka kaydı da getirmek gerekiyor. Özellikle Antalya’daki aileler, gelin ve damat adaylarının suç dosyasına baktıktan sonra evliliği onaylıyor.”

 

Takvim, 24 temmuz

 

*

 

Okuru, muhteşem OKŞAN ABLA BEY ABIMIZ’e rüyasını anlatıyor:

 

“Yüksek bir çatıda yüzlerce insan bir aradaydı. Depremler oluyor sallanıyorduk. Kırmızı ve dikkat çekici kiremitler vardı. Çatının kaygan olduğunu hatırlıyorum. Aşağısı çok güzel masmavi bir denizdi. Bazen çok sakin, bazen çok dalgalıydı. Ağladığımı hatırlıyorum. Aileme sarılmıştım ve çatıdan düşmemek için mücadele veriyorduk.”

 

Muhteşem 6.hissiyle, Okşan Ablam bu rüyayı tabirliyor:

 

“... Yakın çevrenizde mevki ve makam sahibi aynı zamanda bozgunculuk yapan ve fitne çıkaran insanlar var. Dikkatli olmanızı tavsiye ederim!...”

 

Boşuna tapmıyorum ben bu ablama!..

 

Şok, 24 temmuz

 

*

 

ATLATMA MODA HABERİ

 

Şok’un arka sayfasında bir fotoğraf, YAZ ŞIKLIĞI diyor.

 

“Kadın giyiminde bu yaza damgasını vuracak (acele etmek lazım, sonbahar geliyor!) ürünler üreten” bir firmadan bahsediliyor burada. “2006-2007 ilkbahar-yaz koleksiyonu çekimlerini (2006 ilkbaharı geçeli de üç ay oldu, ama olsun!) Ukraynalı modellerle gerçekleştirmiş, bu firma.

 

Firmanın yönetim kurulu üyesi Halil Kasap bize bu yılın, pardon geçen sezonun modası hakkında bilgi de veriyor, haberde.

 

Firmanın adını merak ettiğinizden eminim: Fi-Ha-Ha

 

Kimin eniştesi, Şok’taki hangi gazetecinin Yalova’daki yazlıktan üst komşusu acaba? J

 

Şok, 24 temmuz

 

*

 

TUĞBA ÖZAY’A KIZIYORLAR

 

Pencere’de yazan Yiğit Karaahmet, ‘Bir model olarak Tuğba Özay’ başlıklı yazısında, Deniz Akkaya’ya hak veriyor, ‘Tuğba Özay top model olamaz’ diyor.

 

Önce yazarın ‘top model’ tarifine bir bakalım: “Top modeller sansasyonlarıyla anılır. Naomi Campbell'ı bir top model olarak adlandırıyorsak, yarattığı skandalların da büyük payı var...”

 

Şart mıdır, bilmiyorum. Claudia Schiffer’in, Cindy Crawford’un skandallarını hatırlamıyorum ben. Neyse...

 

Sonra, Tuğba Özay hakkındaki hissiyatını dile getiriyor: “Tuğba Özay da sansasyon yaratıyor. Ama nedense bunların hepsi yılda iki kez kadın gören erkeklerin anlayacağı seviyede. Ya bir kebapçı açılışında ucuz bir frikik, ya bir spor mağazasında yapılmış defilede sağa-sola geçirilmiş bir laf...”

 

Bu kıza niye bu kadar gıcık oluyorlar?

 

Akşam, 26 temmuz

 

*

 

Hürriyet’in yazarı Ahmet Hakan BUNLARI BİLİR MİYDİNİZ diye soruyor, mesela:

 

“Gülşen adlı şarkıcının Reha Muhtar adlı köşe yazarına son günlerde "Kırcan mı belimi / Çeksene elini" adlı aşk şarkısını fısıldadığını... Bu şarkıyı duyan Reha Muhtar'ın, yapılan kinayeyi fark edip "Ah belim" diye numaradan haykırdığını... Bu satırları okuyanların "Yeter Ahmet Hakan, daha fazla çirkinleşme" diyerek ayıplar bir tutum takındıklarını...”

 

Hürriyet, 26 temmuz

 

*

 

HERKES EGE’YE, PELİN DOĞU’YA diyor haber.

 

Ne kadar ünlü ünsüz varsa Bodrum’a felan göçerken, oyuncu Pelin Batu Şırnak ve Mardin’e gidiyormuş. Kıskanmadım desem (sıcaklar hariç) yalan! Şahsen ben de Bodrum’da değil, Mardin’de, serin bir evde yer masasına uzanmış, mantımı yemeyi, Mar Gabriel (Deyrulmur) papazlarının yaptığı mor renkli serin ve hafif şarabı içmeyi tercih ederdim...

 

Pelin Batu’ya bravo, ama şu sözlerine çok güldüm: “Belki de birkaç çocuğun hayata bakış açısını değiştirebilirim diye bu geziye katılacağım...”

 

Dünya güzeli ceylan gözlü, rüzgârdan yanakları kara kara olmuş Kürt çocuklarını ... şaşı yapmasın da!

 

Akşam-Pencere, 25 temmuz

 

*

 

ENGİN ARDIÇ’TAN MANSUR FORUTAN’A AÇIK MEKTUP

 

“Mansur kardeşim, Cuma gecesi Whitesnake konserine davetiyeni aldım, sağol.

Ancak, o yazılarda da belirtmeye çalıştığım gibi, orada benim kafam şişer, tansiyonum çıkar, hem uykum hem çişim gelir.

Ayrıca beni orada görecek olanlar “evden kaçıp konsere giden kızını yakalayıp kemiklerini kırmaya gelmiş bir baba” sanabilirler...

Sen istersen Hıncal’la takıl, güzel güzel tepişin. Ben de evde açarım şarabımı, koyarım bir Telemann, tatlı tatlı kayarım... Yok, madem bu Whitesnake topluluğu “blues rock” yapıyormuş, klasik dinlemeyeyim, Billie Holiday çalayım da gönüllerimiz bir olsun.

Gördüğün gibi, biz de kıro değiliz ha...”

 

Engin Ardıç – Akşam, 25 temmuz

 

*

 

KÖTÜ ANLATILMIŞTI, YOKSA HINCAL ULUÇ’UN KÖŞESİNDEKİ FIKRA GÜZELDİ:

 

“Kadının biri bilgisayarla çiftlerin karakterlerinin uyumunu inceleyerek eş bulan bir evlendirme bürosuna gitmiş, ‘Benim için öyle erkeğin boyu, posu ve geçmişi hiç önemli değil..’ demiş ilgili memura ‘Tamamen karakteri önemli...’ Daha sonra bir adam gelmiş aynı büroya, ‘Güzellik, yaş hiç önemli değil...’ demiş müracaatında ‘Kadında tek aradığım zeka...’ Bilgisayar bu iki kişiyi eşleştirmiş.. Bulduğu ortak özellik.. İkisinin de 'iflah etmez yalancı olmaları...”

 

Sabah, 25 temmuz

 

*

 

YEDEK LASTİK OLMAYI İÇİNE SİNDİRMEK…

 

Reha Muhtar “Kadınların kafalarında hep bir yedek erkek vardır” demiş.

 

Bilemem, ama ‘yedek lastik’ olmayı içine sindiren erkeklerin olduğu ortada!

 

Takvim, 25 temmuz

 

*

 

BAŞ AĞRISINA, MİDE BULANTISINA, OTOBÜS TUTMASINA…

 

Burcu Çağrı açıklamış: İhanete, bitki çayı birebir...

 

Dünyanın en komik memleketinde yaşıyoruz!

 

Takvim-Papatya, 25 temmuz

 

*

 

LAF OLSUN, SOLDAKİ TEK SÜTUN DOLSUN DİYE BİR HABER:

 

Gazeteci-yazar Reha Muhtar ile aşk yaşayanpopçu Gülşen, aşkını kimseden saklamıyor...”

 

Ne saklaması yahu, aşklarını kamuoyunun gözüne gözüne soktular!

 

Sabah’la Günaydın, 26 temmuz

 

*

 

NEREMİ NEREMİ?

 

Yüksel Aytuğ anlattı...

 

Bir zamanlar TRT

 

“Anekdotu NTV'deki Biri Bana Anlatsın programında Kadir Çöpdemir'den dinledim. O da Naim Dilmener'in kitabından aktardı. Ali Rıza Binboğa'nın Eurovision şarkısını hatırlarsınız. Hani şu ünlü Yarınlarda şarkısını... Bu şarkının tanıtım klibi için TRT'de çekim yapılıyormuş. Binboğa sol elini, beş parmağı açık havaya kaldırıp "Yarınlardaaa" diyor ya, TRT'cilerden hemen ikaz gelmiş: "Sol elinizi kaldırmayın. Solculuk gibi algılanabilir." Binboğa bu kez sağ elini kaldırıp, şarkısını söylemeye başlamış. Yine aynı itiraz: "Sağ elinizi de kaldırmayın. Sağcı derler..." Binboğa dayanamamış: "İyi de kardeşim, ben neyimi kaldıracağım?..”

Sabah, 26 temmuz

*

AYNI SAYFADA ALT ALTA İKİ HABER:

 

Üstteki haberin spotu: Hollanda’yla imam krizi – Hollanda vize isteyenlere ‘öpüşen erkekler, üstsüz güneşlenen kadınların yer aldığı bir film seyrettirip mülakata alıyor. 18 imam filmi izlememek için sınava girmedi, Hollanda da vize vermedi.

Alttaki haberin spotu: İşte Hollanda’ya uygun imam – Diyarbakır’da imamlık yapan 36 yaşındaki AT dün Bodrum’da kokain satarken yakalandı. AT’nin yıllık izinde olduğu öğrenildi.

 

E güzel!

 

Vatan, 26 temmuz

 

*

 

ALİ ATIF BİR’İN KOORDİNATLARI

Hürriyet’te yazan Ali Atıf Bir, gelen bir e-postayı tiye aldıktan sonra, gönderene sesleniyor:

Sevgili genç okurum... Lütfen bana koordinatlarını gönder.” (Hürriyet-Kelebek, 26 temmuz)

Ben delikanlının yerinde olsam “29 derece Doğu 41 Derece Kuzey” diye cevap verirdim.

Bu arada, Ali Topuz’un anlattığı ve Yavuz Donat’ın aktardığı fıkra da duruma uyar:

Uçağın motorunda arıza olunca, kaptan Temel hemen "kuleyi" aramış:
-Zorunlu iniş yapacağım.
Kule "mevkiinizi bildirin" demiş:
Temel:
-Uçağın en önündeki koltuktayım.” (Sabah, 30 temmuz)

*

AVŞA’DA RAPHAELLA ALARMI, diyor haber.

Önden arkadan mayolu bir resmi de basılı olan Raphaella Farraro adlı manken, davet üzerine Avşa’ya gelmiş, gelmiş ama ‘adayı birbirine kattı’mış. Deniz otobüsünden çıkışta özel güvenlikçilerin etrafını sardığı Brezilyalı manken ‘dünya starı gibi karşılandı’mış. Denizde 8, karada 20 kişi koruyormuş... falan filan.

Merak bu ya, Google’dan “Raphaella Ferraro” diye taradım.

Brezilya kökenli Portekizce 6 dosya (ki üçü zaman aşımına uğramıştı), 2 de İngilizce link geldi önüme. Buna karşılık 100’den fazla Türkçe dosya…. (Bunların çoğu da çıplak fotoğraflar yahut ‘ünlülerin cep telefonlarını’ teklif eden tuzak-erotik sitelerdi...)

 

Yani yine dünyaca ünlü (!) bir manken bulmuş bizimkiler!

 

Hürriyet-Kelebek, 26 temmuz

 

*

 

TARKAN VE EŞCİNSELLİK TARTIŞMASI

 

Bir laf söyledi ortalık karıştı, diyor başlık.

 

Tarkan, Bulgaristan’da çıkan bir dergiye verdiği röportajda “Homoseksüeller çocuklukta yaşadıkları sorunlar yüzünden öyle oluyorlar. Bu tür insanlar psikanaliz tedavisiyle çocukluklarına dönerek kendilerini duzeltebilir ve eşcinsellikten kurtulabilir” demiş. Demek ki eşcinselliği tedavisi gereken bir hastalık olarak görüyor.

 

Hürriyet de ‘ortalığı karıştırmak için’ gidip birilerine sormuş, bu görüşe katılıyor musunuz, diye. Bu vesileyle, Hürriyet’in konuştuklarının da ‘eşcinsellik’ hakkında ne düşündüğünü öğrenmiş oluyoruz.

 

Mesela Fatih Ürek – kendi cinsel tercihi konusundaki tutumunu bilmiyorum – eşcinselliği bir hastalık olarak görüyor olmalı ki (eşcinsellik) “... genlerle ilgili bir şeydir. Bu olayı tıp dünyası böyle kabul etmiş, bunun tedaviyle kurtuluşu yok” diyor.

 

Halbuki - eşcinselliğini saklamayan - Barbaros Şansal (da) Tarkan’ın eşcinselliği bir hastalık olarak görmesine tepki gösteriyor ve aksi yönde abartıyor, “Eşcinsellik bir kambur değil, bir donanım, bir ayrıcalıktır.”

 

Hürriyet, 28 temmuz

 

*

 

İFFETLİ KADIN SİYAH ÇOCUK DOĞURMUŞ, SORUYOR…

 

Laik Hürriyet gazetesinde Cuma Sohbetleri yapan eski Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Nuri Yılmaz’a bir vatandaş soruyor:

 

Doğum yaptım. Ancak çocuğum siyah dünyaya geldi. Kocam bundan dolayı büyük bir rahatsızlık duyuyor, neredeyse ayrılma noktasına geldik. Halbuki ben iffetli bir kadınım.”

 

İyi mi?

 

Cevabı da merak edersiniz belki:

 

“Aynen böyle bir olay, Hz. Peygamber zamanında meydana gelmiş. Adamın eşi siyah bir çocuk doğurmuş. Baba bunu kabul etmek istememiş. Hz. Peygamber, adama, "Senin kızıl develerinin siyah doğurduğu olmaz mı" demiş. Adam "Olur" diye cevap vermiş. Hz. Peygamber, "Neden böyle oluyor" diye sorunca adam, "Eski cinsine çeker" diye karşılık vermiş. Hz. Peygamber, "Belki bu da cinsine çekmiştir. Git eşinle hayatını devam ettir" demiş. Bu olayın günümüzde bilimsel izahı vardır. Aile yuvanızı tehlikeye sokmayınız.”

 

(Not: Muhtemelen ‘aile yuvasını tehlikeye sokan’ İstanbul’dan yazan ZS adlı hanım değil, kocasıdır zaten!)

 

Hürriyet, 28 temmuz

 

*

 

KİTABI TERSTEN Mİ OKUDU ACABA?

/images/100/0x0/55eb4b44f018fbb8f8b7ee87

 

Manken Arzu Baceoğlu (hani ağzını kapatamıyor, boğazı kurumuyor mu bu kızın diye dertlenirim hep, o manken) çok satan pempe felsefe kitabı ‘FERRARİ’SİNİ SATAN BİLGE’den o kadar etkilenmiş, o kadar etkilenmiş ki... sevgilisine asılmış, kendine bir FERRARİ aldırtmış!

 

Felsefenin böyle pratik sonuçları da vardır bazen…

 

Hürriyet-Kelebek, 28 temmuz

 

*

 

NADİDE SULTAN OBJEKTİFLERE NASIL TAKILDI?

 

Cenker Telez, “Nadide Sultan, önceki gün Mio Beach’te objektiflere takıldı” diyor.

 

Şu şekilde takılmış: “Burada verilen bir partiye katılan Sultan, son derece enerjikti. Dakikalarca güneş altında dans eden, yorulmak bilmeyen şarkıcı daha sonra da bot kullanmaya heveslendi...”

 

İlahi Cenker, ona ‘Objektiflere takıldı’ değil, ‘fotoğrafı çekilsin diye sekiz takla atmak” derler.

 

Hürriyet-Kelebek, 28 temmuz

 

*

 

ELAZIĞ HANGİ COĞRAFİ BÖLGEDE?

 

Hani anahtarı paspasın altına, yahut kapının yanındaki saksının içine bırakır ya bizim millet… Ben bırsız olsam (ki herhalde hırsızların hepsi aynı şeyi yapıyordur) telefon edip, kapıyı çalıp ‘evde kimse var mı’ diye yokladığım eve çatıdan, pencereden girmeyi denemeden önce, paspasın altına, saksının yahut su sayacının içine filan bir bakarım.

 

Ama Elazığlı iki arkadaş hırsızların bütün zulaları bildiklerini bildikleri için, kimsenin aklına gelmeyen bir yere saklıyorlarmış anahtarlarını: yerinden çıkarttıkları elektrik düğmesinin arkasına… Bir gün, anahtar açık kabloya deyince çarpılıp hastanelik olana kadar!..

 

Yok yok, bakmanıza gerek yok, Elazığ ili Karadeniz bölgesinde değildir! J

 

Bugün, 27 temmuz

 

*

 

OYA AYDOĞAN - NURSELİ İDİZ

 

Bizim Hürriyet’te aramızda yaptığımız tartışmayı demek ki ‘ünlüler’ (ıyk) de aralarında yapıyorlarmış.

 

İnce, zarif ve genç güzellerden Oya Aydoğan, Bodrum’da gazetecilere Nurseli İdiz’i şikayet etmiş:

 

Nurseli, bilirsin seni çok severim, ama ne olur artık bikini giyme, mayo giy öyle çık plaja. Göz zevkim bozuluyor!” (Hürriyet-Kelebek, 27 temmuz)

 

Oya Hanım, biz ‘güzel’ diye yıllarca kimlere, nelere tahammül ettik!

 

*

 

PARANIN GÖZÜ KÖR OLSUN!

 

Kelebek, televizyon yapımcısı Fatih Aksoy’un ‘karşı konulmaz seksapelini’ araştırırken, kardeşi Faruk Aksoy’a da danışmış. Kardeşi itiraf ediyor:

 

“… başarılı bir yapımcıysanız, sektördeki kadınlar tarafından cazip bulunursunuz!” Ama eklemiş: “Üstelik çok da yakışıklı bir ağabeyim var benim!” (Hürriyet-Kelebek, 27 temmuz)

 

Sahi erkek güzeli Erol Köse ne iş yapar? J

 

*

 

ALLAH KIYAK İŞLERİNE BAKMAZ!

 

Demet Akalın, yeni kocası için ‘Oğuz bana Allah’ın son kıyağı’ demiş.

 

Allah’ın 99 ismi-sıfatı vardır ama (en kararlı günahkârlar dahil) ‘kıyakçı’ diyenini duymadım bugüne kadar! J

 

Bu kızın, kıyağın ne demek olduğunu bilmediğini umarım!..

 

Akşam-Pencere, 28 temmuz

 

*

 

SANAL ELEKTRİKLENME…


Hani Eczacılık Fakültesi Dekanı, internette çetleştiği bir kadına 135 milyar kaptırdı ya, Hakkı Devrim bu konuya değinirken diyor ki:

 

“Kayseri Erciyes Üniversitesi'nde bir fakültenin dekanı, Erdoğan Bey arkadaşımız; on üç yıllık bekâr, boyunca kızı var. Çet dünyasında gezinirken, Bursalı Zühre Hanım kızımızla tanışmış. Ne de olsa kablolu bağlantıdır, bir "elektriklenme" olmuş aralarında…”

 

Radikal, 28 temmuz

 

*

 

KİM KAÇ AYLIK GEBE, KİM ADETTEN KESİLDİ?

 

Geçenlerde, Seren Serengil’in muhtelif beyanatına binaen, kaç aylık gebe olduğu tartışılıyordu. Ardından Gülben Ergen’in son adetinin üzerinden kaç gün geçtiğine yakın bir hassasiyetle, kaç haftalık hamile olduğu tartışıldı ve ‘geçen sefer düşürmüştü, bu sefer Allah korusun’ temennilerinde bulunuldu.

 

Bu sefer de Seda Sayan’ın, kendisine pek yakışan, Allah ayırmasın, ve ekranlara çanta olarak taşıdığı genç sevgilisi oğlumuzdan olma bebeğini, gebeliğinin üçüncü haftasında meydana gelen ‘ani’ (ağır ağır ve haberli de olabilirdi mazallah) bir kanama neticesinde kaybettiğini öğrendik. (Vatan’ın birinci sayfası, 28 temmuz)

 

Bitmedi, hemen ertesi gün, yedi ay önce kanama geçirip üç buçuk aylık bebeğini kaybeden Aşkın Nur Yengi’nin tekrar hamile olduğunu ve iki aydır Haluk Bilginer’in çocuğunu taşıdığını ama ‘nazar değmesin diye’ bunu en yakın dostlarından bile gizlediğini öğrendik ve tahtalara tıklayıp, kulak mememizi muccuk muccuk diye çekiştirdik. (Sabah’la Günaydın, 30 temmuz)

 

Allah vere de magazin gazeteciliğinde sıra düşürülmüş bebeğin ‘atlatma fotoğrafını’ ele geçirmeye gelmese!

 

*

 

CANSU ANLASA, GAZETECİLER ANLAMAZ…

 

Serdar Ortaç ‘Hayatınızda nasıl bir kadın olmasını isterdiniz?’ şeklindeki, sadece bizim meslekten olanların aklına gelebilecek zeki bir soruya ‘Cansu Dere gibi bir kadın…’ cevabını vermiş, ama sonra (meslektaşlarımın bu lafı kıçından anlayacağını bildiği için) açıklama ihtiyacı duymuş: “Sorularınızdan kurtulmak için Cansu’nun adını vermem kötü oldu ama onun bu sözü ciddiye alacağını sanmıyorum…’

Yani ‘Cansu güler geçer, inşallah’ demek istemiş. Ama kurtulamamış, yine bizimkiler lafı kıçından anlamışlar.

 

Başlık: Cansu beni ciddiye almaz

 

Sabah’la Günaydın, 28 temmuz

 

*

 

CANIM BENİM!

 

Hülya Avşar’ın gündemde kalmak için iki gün kullanıp attığı ‘teşebbüs halindeki damat adayı’ Ambiyans Ali Bey oğlumuz açıklamış:

 

Ben İtalyan modasını takip ediyorum. Türk modasıyla işim olmaz…” (Sabah, 29 temmuz)

 

Bize ne, İtalya düşünsün!

 

*

 

BİTMEYEN KOMPLEKS…

 

Demi Moore gibi ikinci sınıf ve eleği duvarda pas tutmaya meyletmiş bir Amerikalı oyuncu iki üç gün Ölüdeniz’de tatil yaptı.

 

Aman efendim, bu fakir ülkemiz için ne büyük bir şerefmiş meğer, ne sevindik, ne sevindik, ne kadar onur duyduk! O kadar zavallı ve kompleksli bir milletiz ki, Hürriyet dahil, ne kadar renkli gazete varsa, birinci sayfadan duyurdu bu müjdeyi…

 

Siz hiç, bir Fransız, İtalyan yahut İspanyol gazetesinde ‘Amerikalı oyuncu filan yahut şarkıcı bilmem kim, bizim plajdan denize girdi’ diye okudunuz mu? Haa, Mısır gazeteleri, Cezayir gazeteleri… yani bizim gibiler, belki!

 

Not: Bu arada, mesela Takvim (29 temmuz) Demi Moore’un ‘mavi turun keyfini çıkardığını’ yazdı. Bu da Batı kompleksimizin bir başka tezahürüdür. Farklı bir tatil formülü icat ediyoruz, ona MAVİ YOLCULUK adını takıyoruz. Yabancı turizm acentalarına pazarlarken haliyle İngilizce’ye çeviriyoruz ve ‘Blue trip’ diyoruz. Sonra (Takvim’i hariç tutuyorum, artık iş işten geçti) bir takım görgüsüzler bunu İngilizce’den Türkçe’ye çeviriyor, adı oluyor MAVİ TUR!

 

*

 

BEN KİMİNLE KADROLAŞIYORUM ACABA?

 

Filiz Özkol, Koç Burcu için şöyle yazdı: “Siz başarılı çalışmaların (!) insanı olduğunuz için, kadrolaştığınız kişilerde farklı yönler arıyorsunuz…”

 

Kadrolaştığınız kişiler ne demek Allah aşkına, bana biri tercüme edebilir mi?

 

Sabah’la Günaydın, 29 temmuz

 

*

 

RÖPORTAJIN GÜZELLİĞİNE GEL…

 

İşte böyle röportajlara bayılıyorum! Bir gün gazeteci olursam, ben de ‘ünlülerin’ ağzından (özellikle ağzından) böyle lafları söküp almaya yeminliyim.

 

Ağzı kapanmayan güzel manken kızımız Aysu Baceoğlu “poposu zarar görmesin diye çok dikkatli oturup kalktığını” belirtiyor ama içimize su serpiyor hemen “ama hiçbir zaman silikonlarım patlar diye korkmadım (kıçına silikon taktırmışmış da) zaten patlarsa yenisini yaptırırım…”

 

Erkekleri kullanma konusunda da, en az silikonlu poposunu kullanmadaki kadar marifetli olduğunu iddia ediyor, diyor ki “Dilediğim her erkeğe maddi ve manevi anlamda istediğim her şeyi yaptırırım…”

 

Bu kişilikli duruşuna saygı duydum… da, bir erkeğe ‘manevi anlamda’ ne yaptırabilir, onu tam anlayabilmiş değilim!

 

Sabah’la Günaydın, 29 temmuz

 

*

 

HADİ BU ENGİN ARDIÇ…

 

Engin Ardıç’ın “Gönlümüz neden yüceydi” başlıklı yazısının finali:

 

Hadi bir şey daha sorayım: Turiste gösterdiğimiz olağanüstü ilgi, acaba konukseverlikten mi geliyor, yoksa “keferenin karısını becerip erkeğini kazıklamak” dürtüsünden mi? Sarışın, lüle lüle uzun saçlı falansa, birinci tehlike erkeği için de mevcuttur ayrıca.
Yavaş yavaş bunu da çözeceğiz. Eşeği bıraktık, insana alıştık, az gelişme midir canım?”

 

Akşam, 29 temmuz

 

*

 

MUSTAFA MUTLU’YA NE OLDU?

 

Cenevre Çağrısı Örgütü Başkanı Elisabeth Reuss-Decrey ile Cenevre Devlet Başkanlığı Genel Sekreteri Claude Bonard, PKK ile Kandil Dağı’nda mayınların temizlenmesi konusunda bir ‘anlaşma’ imzaladı.

 

Tabii ki bu, uluslararası bir skandal ve İsviçre’nin ikiyüzlülüğünün ispatı…

 

Mustafa Mutlu imza atan iki kadına kızmış, diyor ki…

 

O anlaşmayı alın, kıvırın ve … arşivinize kaldırın!” (Vatan, 29 temmuz)

False