Matadorların izinden Ronda
İspanya’nın Endülüs bölgesinde, uçurumlarla çevrili bir dağ kenti Ronda. Malaga ve Marbella sahillerini Sevilla’ya bağlayan otoyol üzerinde. 15’inci yüzyıl sonunda engizisyondan canını kurtarmak için din değiştiren Müslümanların sığınağı olmuş. Vahşi doğası, boğa güreşleri, kültürü Ernest Hemingway, Rainer Maria Rilke gibi yazarlara ilham vermiş. Okurumuz Bora Ercan meditasyon için defalarca gittiği kenti yazdı.
İspanya imgesinin en belirleyici öğelerinden biri şüphesiz boğa güreşleri. Oklarıyla, pelerinleriyle, atlarıyla, ayak figürleriyle bu amansız ölüm kalım gösterisinin matadorları ve boğaları bugüne kadar yüzlerce romana, filme, oyununa, resme konu oldu. Hayvan hakları savunucularının yıllardır sürdürdüğü kampanya sonucunda gösteriler gittikçe azaldı, simgesel bir hal aldı. Arenalar ise daha çok bir müze işlevi görmeye başladı.
ORMANLAR, MİLLİ PARKLAR
Yazımızın konusu modern tanımıyla boğa güreşlerinin başladığı yer. İspanya’nın Endülüs bölgesindeki Ronda şehri. Bu nedenle odağımızı boğa güreşlerinden Endülüs’e, oradan da Ronda’ya doğru yönlendiriyoruz.
700’lü yılların başından 1500’lere kadar İslam egemenliğinde kalan Endülüs gerek İslam mimarisinin Elhamra Sarayı, Kordoba Camisi gibi şaheserlerine sahip olması gerekse Muhiddin-i Arabi gibi tasavvuf alimlerinin yurdu olarak bizim kültürümüzde de büyük bir ilgiyle karşılanmış. Endülüs üzerine gerek tarihi kitaplar gerekse gül, zil, şal gibi imgelerin kullanıldığı yazınsal eserler üretilmiş. Bu nedenle Endülüs belki de coğrafi olarak uzaklığına rağmen bize en yakın yerlerden biridir Batı Avrupa’da.
Costa del Sol (Güneş Sahili) olarak bilinen Kuzey Avrupalıların gözdesi Malaga’dan içerilere doğru yöneldiğinizde irtifa artar. Dağların yüksekliği kısa zamanda bin metrelere ulaşır. Avrupa buzul çağının son dönemine ait ormanların arasından, milli parklardan geçersiniz. Bir anda alabildiğine uzanan düzlüklerle derin ve dar bir vadinin iki yanına kurulmuş beyaz evleri ve hurma ağaçlarıyla, kızgın güneş ve esintinin bir arada olduğu Ronda karşılar sizi.
KALE ŞEHRİN EMEVİLERİ
Bir şehre gitmek için birçok neden olabilir. Bir şehre ikinci, üçüncü kez de gidiyor olabilirsiniz. Ancak her seferde heyecanlanıyorsanız, gidilen yer yüreğinizi kıpırdatıyorsa, dile gelmesi mümkün olmayan hisler içindeyseniz o şehir sizindir artık. Ronda insana bütün bu yoğun duygulanımları yaşatır.
Bu özel coğrafya az önce belirtiğim tarih aralıklarında ağırlıklı olarak Müslüman egemenliğinde kalmış, ve Arapçada “Kale Şehir” anlamına gelen Izn-Rand Onda olarak adlandırılarak bugünkü adına ulaşmış. İspanyol Engizisyonu, Granada Halifeliği’nin 1492’de düşmesinden sonra Müslüman ve Yahudilerin önüne iki seçenek koymuş: Din değiştirmek ya da ülkeyi terk etmek. Ülkelerini terk eden Yahudiler, yani Seferadinler Osmanlı’ya sığınmış. Hıristiyanlığı seçen Müslümanlara Emevi (Moorish) isminden gelen bir tanımlamayla Morisco denmiş. Ulaşılması zor Ronda, binlerce Morisco için sığınılacak bir doğal kale olmuş.
GÖKYÜZÜNÜN GENİŞLİĞİ
Bir zamanlar sufi şair Salih bin Sharif al-Rundi (1204–1285) ve Sufi alim Ibn Abbad al-Rundi (1333-1390) gibi isimleri dünya kültürüne kazandırmış olan Ronda’ya geçen yüzyılın başında dünya edebiyatının büyük ismi Rainer Maria Rilke’nin yolu düşmüş. Şair, kendi deyimiyle bu dağlık ve vahşi atmosferde rüyalarındaki şehri bulmuş.
Sonraki yıllarda Ronda’nın adının duyulmasında ve yaygınlaşmasında 20’nci yüzyılın büyük yazarı Ernest Hemingway’in, sinemacısı Orson Welles’in büyük katkısı olmuş. Avcılık ve boğa güreşi tutkusuyla tanınan Hemingway, Ronda’da birçok romanını yazmış, en ünlüsü de Çanlar Kimin İçin Çalıyor...
Ronda’nın ortaçağ döneminden gelen entelektüel enerjisi büyük yazarları kendine çekmiş, ünlü İngiliz yazar George Eliot da Rondalı Daniel adlı bir roman yazmış.
Ronda’yı çekici kılan kendini sürekli yenileyen bir auraya sahip olması. Bu aurayı biçimlendirense süphesiz o inanılmaz genişlikteki gökyüzü. Ronda’da fiziksel yaşam bütün boyutlarıyla canlılığını korurken tinsel yaşam da bir zamanların tasavvuf şairlerinin, Yahudi ermişlerinin, Hıristiyan keşişlerinin birbirinin içine geçmiş simge ve ritüelleriyle kendini duyumsatır...