Lobideki maymunun testisleri, filin dağdaki akrabası
Bir zamanlar bir yerde okumuştum. ‘Mal d’Afrique’ yani “Afrika tutkusu Kenya’da başlar” diyordu. O yüzden ilk defa Kenya’ya gitmiş, Nairobi, Amboseli, Mount Kenya, Masai Mara, Mombasa’yı gezmiştim. Bu ikinci gidişimdi ve bu defa destinasyonum Güney Afrika, Zambia ve Zimbabve’ydi… Bambaşka bir Afrika gördüm… Üstelik iyi bir mevsimde gitmemiştim. Ama anladım. Afrika tutkusu asıl başka bir yerden başlarmış. Bir de hayvan bilgisine sahip olmak için iyi bir ajansa, iyi bir rehbere ihtiyaç varmış. Şimdi Afrika’nın tam zamanı…
Türkiye’nin griliklerini unutmak, berbat trollerinden kurtulmak ve bir süre için de olsa, televizyonda, radyoda aynı siyasetçilere katlanmak zorunda kalmamak için buyrun Afrika’ya… Karen Blixen ‘Benim Afrikam’ diye yazmıştı. Bu da ‘Benim bir diğer Afrikam…’
ZAMBIA ve ZİMBABVE
Bence Afrika hastalığı işte bu otelde başlar
‘“Benim Afrikam’ı’ anlatmaya, seyahatimin son bölümünden başlayacağım. Çünkü onun bir nedeni var. Biraz önce ‘Mal d’Afrique’, yani Afrika tutkusu Kenya’da başlar diye yazdım ya. Bu duygu, Livingstone’da Victoria şelalelerine bakan o otelin kapısından girdiğim an bitti. Yanılmışım… ‘Royal Livingstone Hotel’ Zambezi Nehri’nin kenarında kurulmuş İngiliz tarzının bütün özelliklerini yansıtan bir otel. Üzerinde yüzlerce kücük ada bulunan Zambezi Nehri’nin kenanında kurulmuş. Bana biraz da Assouan’da kaldığım Nil Nehri’nin üzerindeki oteli hatırlattı.Bence Afrika tutkusu bu otelde başlıyor olmalı...
Son akşam ve önceki gün için dört tavsiye
* Royal Livingstone Hotel için tavsiyelerim:
* Nehrin kenarındaki barda oturup akşam güneş batışını ve biraz ilerdeki Victoria Şelalesi’nin su zerresi bulutlarını seyretmek.
* Otelin bahçesinden başlayıp şelalelinin kenarına kadar ıslanarak yürümek.
* Akşam, ceket giyip otelin bahçesinde yemek yemek, sonra gelen zebralar ve zürafalar arasında oturup son kadeh şarabı içmek.
* Son akşam üzeri nehirde gemi turu yapıp, şampanya içerek güneşin batışını seyretmek.
Zambia’dan Zimbabve’ye geçiş insana ne duygusu veriyor?
Victoria Şelelaleri, Zambiya ile Zimbabve arasında sınırı çiziyor. Zambia’daki otelde kalıyor, sonra sadece tek arabanın geçebildiği köprüden Zimbabve’ye geçip, şelaleyi bu defa karşıdan seyrediyorsunuz. Sınırdaki görüntü tam macera filmlerindeki Afrika… Zimbabve’de, şelale turu yaptıktan sonra, oradan ‘Lookout Cafe’de’ şelaleye ‘bungee jumping’ yapan insanları seyrederek basit bir öğle yemeği ile devam ederseniz ‘ten points’… Ondan sonraki istikametiniz, yine harika bir kolonyam İngiliz tarzı olan Victoria Falls Hotel olmalı. Yapacağınız iş şu: Bahçesinde oturup, karşıda iki ülkeyi birleştiren köprüyü seyrederek kahve içmek… Evet ısrarlıyım. Afrika tutkusu burada başlar… Şimdi Güney Afrika’ya dönüp, seyahata oradan başlıyorum. Önce bir hayvanlar alemi bilgisi…
RUGER PARK VE JOHANNESBURG
Lobideki maymunun testislerini görünce hayretten dilim tutuldu
Kruger Park’ta kaldığımız Sabi Sabi Lodge’un lobisi harika. Gördüğüm ilk şey, hoşgeldin kahvemi içerken ilerdeki gölette gördüğüm su içmeye gelmiş zürafalar… Ama onlara ilgim çok kısa sürüyor çünkü gözüm çok raha yakındaki bir şeye takılıyor. Lobinin hemen bitişindeki ağaçlarda, neşeli bir maymun sürüsü büyük şamata yapıyor.
Ama gözüm maymunda değil, testislerinde… Erkekler arkasını bize döndüğü anda orantısız büyüklükte iki testis neredeyse gözümüzün içine giriyor. Ama bir dakika… Asıl gözümüze giren testisin büyüklüğü değil rengi. Çünkü türkuaz renkli iki top başka bir şey görmemize mani oluyor. Siyahını beyazını, büyüğünü, küçüğünü, hafif pembeleşmişini gördüm. Ama cıscırtlak bir turkuvaz ‘t….’. Pardon testis… Turkuvaz renkli bir çift top…
Turkuvaz bizde VIP rengi, acaba maymun gözünde ne?
Dişi maymunlar bu rengi nasıl buluyor çok merak ettim. Arkadaşım Velit’in anlattığı doğruysa, çiftleşme zamanı testisleri turkuvaz denge dönüyormuş. Bizim artık resmi karşılamalarda ‘red carpet’in yerine geçen turkuvaz renginin buradaki VIP anlamı da buymuş… Dişiye gel gel demek…
Turkuvaz testislere sahip bir vervet maymunu.
Üç dost, bir ranger, bir izci ve dört avantajım
Bu geziyi çok şanslı bir ekiple yaptım.
* Birinci avantajım: Son yıllarda bir çok yere birlikte gititğimiz özellikle kültürel gezilerde uzmanlaşmış Gazella Tur’un sahibi Velit Gazel.
* İkinci avantajım: Cape Town’da yaşayan turizmci Funda ve Tanzer Sarıalan çifti.
* Üçüncü avantajım: Ranger’ımız Kevan Dobbie. Güney Afrikalı genç bir “Ranger…” Ranger, rehberliğin daha sofistike adı. Doğa bilimleri okumuş ve orman bilgisi, orman bilgeliğine dönüşmüş.
* Dördüncü avantajım: İzcimiz Jack Chiburre. Sabi Sabi Lodge’un bulunduğu bölgede doğup büyümüş genç bir adam.
Özellikle iz sürme ve en yoğun bitki örtüsünde bile en küçük hayvanı görebilme konusunda bir numara.
Bir gergedan dışkısında okunacak üç ciltlik kitap
Ranger’ımız, yolun kenarındaki siyah renk gübre yığını andıran bir tümseğin önünde durup aşağı atlıyor. “Dersimiz orman sosyolojisi” diyor. Önümüzdeki yığın bir gergedan tuvaleti. Daha doğrusu erkek gergedan gelip dışkısını hep buraya bırakıyormuş. Bu bir anlamda, onun egemenlik ve meydan okuma coğrafyası. Dişi gergedanlar da buraya geliyor ve pisliklerini erkeğinkinin üzerine yapıyor. Erkek gergedan bunlardan birini seçiyor ve onunla çiftleşiyor. Peki öteki erkek gergedanlar?.. Aralarından biri bu dominant erkeğe meydan okumak istiyorsa, gelip onunkinin kenarına pisliyor. Tabii ondan sonra kıyamet kopuyor.
Rehberimiz ceylan dışkılarını gösteriyor.
Bu sahneyi yıllar sonra Jurrasic Park’ta gördüm
Afrika’dan döndükten sonra Jurrasic Park filminin ilkini yeniden seyrederken bir sahne dikkatimi çekti. Orada da devasa bir dinozor pisliği gösteriliyordu. Gergedanlar bir anlmamda dinozor neslinden kalan son hayvanlardan biri. Demek dışkı sosyolojisi fazla değişmemiş.
Tesbih taneli ceylan dışkısı neyi anlatır?
Bu yürüyüşün en ilginç bilgisi de gazel (ceylan) dışkısıydı. Yerdeki küçük bilye büyüklüğündeki gazel dışkılarını avuçlayıp bana gösteriyor. Sonra içlerinder bir tanesini parmakları arasında ufalıyor. Saman gibi bir şeyler dökülüyor. “Afrika’da en kıymetli ve hayati şey sudur. Yırtıcı ve güçlü bir hayvan edğilseniz, su içmeye gitmek en tehlikeli şeydir. Ayrıca susuz dönemler vardır. O nedenle vücudunuzdaki suyu son damlasına kadar vücutta tutmaya çalışan bir sistem geliştirmeniz lazım. Gazellerin yedikleri yemin sadece üçte birini çiğneyip sindirir. Gerisini su olarak vücutta tutar. O nedenle dışkısının içinde bir damla su bırakmayan bir sindirim sistemleri var. Dışkı diye geriye içinde hiç su olmayan bir posa tanesi kalır.”
Orman yürüyüşünde asla yapılmayacaklar
Ranger’ımız Kevan’la en heyecan verici deneyimlerimizden biri, ormanın ortasında 40 dakikalık bir yürüyüş yapmamızdı. Bu yürülüşte bana iz sürmenin temel noktalarını anlattı. Tabii o yürüyüşün de çok sıkı kuralları var. En temel kural, karşına yabani bir hayvan çıktığında kaçmaya kalkmaman. Hareketsiz duracaksın.
En tehlikelisi ‘ak gezenler’, en hüzünlüsü bekar gezenler
Afrika’nın en acımasız kanunu ’Çiftleşme’ kanunudur. Sürü halinde yaşayan bir çok türde sadece bir tek ‘Dominant male’ yani ‘en güçlü alfa erkeği’ dişilerle çiftleşme hakkına sahiptir. Sürüdeki bütün dişilerle o sevişir yani. O yüzden safari sırasında çok sayıda ‘Bekar erkek sürüsüne’ rastladık. Pek çoğu bütün hayatı boyunca tek dişiyle çiftleşemeden böyle ot gibi, sadece otlanarak yaşamaya devam ediyordu. ‘Game of Thrones’ dizisinde ölüler aleminden gelen buz adamlar sürüsü vardır. Bunlara ‘Ak gezenler’ denir ve dizinin en tehlikeli insan sürüsü onlardır. Afrika’nın en hüzünlü sürüsü ise işte bu ‘Bekar gezen erkek sürüsü...’ Hiç bir canlı topluluğu insana bu kadar hüzün veremez…
En başarılı avı aslan mı, kaplan mı yoksa hangisi?
Ranger’ım Kevan’dan aldığım, avcı hayvanlarla ilgili kesin bilgi:
* En Başarısız: Sanıldığının aksine aslanlar iyi bir avcı değil.
Bir dişi aslan yedi av denemesinden sadece ikisinde başarılı olabiliyor.
* En başarılı: Vahşi köpekler. Yedi çıkıştan beşinde başarılı dönüyor.
* En etkileyici: Bu gezi sırasında beni en çok etkileyern hayvan Johannesburg’daki ‘Aslan ve Safari Parkı’nda gördüğüm vahşi köpekler oldu. Sandığımın aksine çok güzel hayvanlar.
CAPE TOWN
Cape Town’ı sadece İzmir’e benzerliği için severiz
Hayır başka nedenleri de var. Mesele, ilkokuldan itibaren başucu kitabım olan ‘Kaşifler ve İcatlar Ansiklopedisi’nde okuduğum, Bartolomeu Dias’ın keşfettiği Ümit Burnu orada… Afrika’nın en güney ucu orası, iki okyanus orada birleşiyor. Mandela orada hapis yattı… Kutuplar dışında penguenlerin yaşadığı yer orası. Bir de harika mutfağı var.
Bakın fareye benzeyen bu hayvanın akrabası kimmiş?
1087 metre yükseklikte, gerçekten masayı andıran ‘Table Dağı’ndaki Gri Mango ve Dassie (Güney Afrika damanı) fareye benzeyen bu hayvan aslında kemirgen değil. Ve geliyorum en ilgincine: Bu küçücük hayvanın en yakın akrabası filler. Ayakları aynı fil ayağı.
Nusret bitkilerine ve Barcelona yorgunlarına yeni bir destinasyon
Dünyada en iyi deniz ürünü İspanya ve Uzak Doğu’da yenir sanıyordum. Cape Town’da anladım ki, burası da varmış.
* Deniz ürünü: Codfather (Godfather değil). Aslında sıradan bir halk restoranı. Vitrinden kiloyla beybi kalamar, ıstakoz, mozambik karidesi ve balık ısmarlıyorsunuz. Fiyat makul ötesi…
* Deneysel mutfak: Taste Kitchen Dekoru ve yemek sunma ritüeli etkileyici.
* Et: Eğer Nusret yorgunu ve fiyatı bezginiyseniz, Cape Town ideal yer.
Tavsiyem: Butchers Kitchen.
Şarap olarak Bordeaux Blendi bir şişe Stellenbosch.
* Öğle yemeği: Penguenleri seyretmeye gititğiniz yerde Black Merlin restoranı. Kalamarı çok iyi. Ama bütün beybi kalamar isteyin.
Cape Town’da ikinci yanlışı düzeltiyorum
Üçüncü Dünya şaraplarının biraz bilen insanlar için Güney Afrika denince akla gelen ilk isim Stellenbosch bölgesi ve onun şiraz şarabı. Stellenboch’u çok sevdim. Oxford’vari çok güzel bir İngiliz eniversite kasabasını andırıyor. Aslında gerçek Güney Afrika şarabı Pinot Noir ve özellikle Pinotage’dır. Burada keşfettiğim en güzel şey ise Güney Afrika ‘Bordeaux Blendi’ şaraplar. Yani Cabarnet Sauvignon-Merlot karışımları. Bence Güney Afrika’nın en iyi şarabı bunlar.
Penguencilere küçük bir uyarı
Cape Town’a gidip, görülmeden gelinmeyecek en klasik iki ‘must’ şu:
* Hout Bay’dan tekneyle açılıp, Duiker adasındaki kürklü fokları seyretmek.
* Boulders Beach’teki Afrika penguenlerini seyretmek.
Küçük bir uyarı: Penguenler çok küçük ve çok hımbıllar. Düş kırıklığına uğramayın
JOHANNESBURG
Aslanla yürüyeceksen şunlara dikkat edeceksin!
Ve geliyorum bu gezide en merakla hazırlandığım bölümüne. Bugün aslanlarla yürüyeceğim. Johannesburg’da ‘Lion And Safari Park’ (Aslan Parkı) denilen özel parktayız. Hayatımda ilk defa bir aslana bu kadar yaklaşıyorum. İşte aslanla yürüyüş dersinin beş temel kuralı:
* Yanına yaklaştığın aslan 12 aydan bir gün bile fazla almamış olmalı.
* Aslanla asla göz göze gelmeyeceksin.
* Aslanın asla önünden yürümeğe kalkmayacaksın. Hep bir adım geriden takip edeceksin.
* Aslanın asla başını veya boynunu okşamayacaksın. Ancak sırtının arka tarafına dokunabilirsin.
* Yürürken ani hareket yapmayacaksın. Önüne atılan ete doğru en küçük hamlen olmayacak.
Aslanla yürümek yürek ister…
Bir de kurallara tam saygı…
ÇOK ÖNEMLİ NOT:
Güney Afrika girişte pasaportta tamamen boş iki damga sayfası istiyor. İki boş sayfa yoksa Türk Hava Yolları İstanbul’da uçağa bindirmiyor.